14 Kasım 2015 Cumartesi

SA2040/KY40-HF3: İdamlık Bir Şia Eleştirisi-Hüsameddin Ferzîzâde: İslâm’dan İslâm’a-Uydurulan İslâm’dan İndirilen İslâm’a Yolculuk 3

Sonsuz Ark'ın Notu:
22 yaşında Azerî kökenli İran vatandaşı bir Üniversite öğrencisi olan Hüsameddin Ferzîzâde Şiâ'ya yönelik sistematik eleştirisi yüzünden İran İslam Cumhuriyeti adı ile anılan Faşist Velayet- Ruhbanlık Sistemi tarafından idama mahkum edilmiştir. Aşağıda bu tertemiz delikanlının aziz hâtırâsına ve eserine dair tercümeyi bulacaksınız. Ona destek olmak için bu çalışmayı yayınlıyoruz. (Güncel Not: Hüsameddin Ferzîzâde kardeşimiz, 14.09.2020 günü yayınladığımız aşağıdaki çalışmasını paylaştığım Twitter hesabıma şu mesajı bırakmıştır: "Selam, Hayatımın zor günlerinde beni desteklediğiniz için teşekkür ederim. Husamuddin farzizade" Çalışmasını yayınladığımız zamandan bu yana 5 yıl geçmiş, bu zaman içinde, 1993 doğumlu olan bu genç kardeşimiz İdam'dan kurtulmuş, ancak üniversiteden atılmış, hayatı cehenneme çevrilmiş bir durumda. Umuyorum dost ellerimiz ona uzanabilir  Türkiye olarak. Seçkin Deniz)
Seçkin Deniz, 14.11.2015

Bismillahirrahmanirrahim

Rivayet Yasağı’na karşı Kur’ânsız Din

Hz. Ömer hadis rivayetini özellikle de Hz. Muhammed ile çok az irtibatta bulunan kişilerin hadis rivayet etmesini yasaklamıştır. Ebû Hureyre “Ömer zamanında hadis rivayet etseydim cezalandırılırdım” diye beyanda bulunmuştur. Hz. Ali de Hz. Ömer gibi davranarak hadis rivayetini yasaklamıştır. Şia ve Sünni hadis kitaplarına bakarsak, hadislerin çoğunun Yahudiler tarafından rivayet edildiğine tanık oluruz.

Hadis uyduran bir yahudi ölüme mahkum edilir ve öldürülürken “Ben görevimi başarıyla gerçekleştirerek binlerce hadis uydurdum” demiştir.(15) Bu sahte hadislerin uydurulmasının amacı Kur’ân’ı ikinci plana atarak Kur’ânsız bir din oluşturmaktı.

Çünkü Kur’ân’a değil de hadislere dayanan bir dinde pek çok ihtilaf ortaya çıkacağından çok daha kolay parçalanabilirdi. Bu sahte hadisler yüzünden Kur’ân ayetleri de yanlış yorumlanmaktadır. 

Çünkü Kur’ân’ın anlaşılmasında bu sahte hadisler esas alınmaktadır. Mesela Şia, Ehl-i Beyt’in tathirive humusla ilgili ayetleri (16) Kur’ân’ın kendi açıklamasına ve ruhuna göre değil, bu sahte hadislere göre yorumlamaktadır. Bazen hadisler o kadar artmıştır ki bunların bir kısmını ne Şiiler ne de Sünniler kabul etmiştir. Buna karşılık Ebû Ubeyd bin Cerrâh, Mikdat ve Ebû zer gibi sahabilerden rivayet edilen hadisler saygı ve ihtiram ile karşılanmıştır.

Örneğin “İmam-ı Zaman Mehdî” ile ilgili uydurulan “İmamını tanımadan ölen birisi, cahiliye ölümü üzere ölmüştür” hadisi sahtedir ve esası yoktur.(17) Aynı şekilde Abbasiler iktidarlarını pekiştirebilmek için kendileri hakkında bir sürü hadis uydurmuşlardır. 

Güya Peygambere göre iktidar onun soyu tarafından devam ettirilmeliymiş. Ya da imametin Hz. Hüseyin’in soyundan devam edeceğine dair hadisler uyduruldu. Bu arada sadece Hariciler Kur’ân’a bağlı kalarak Kur’ân’a uygun olarak davranmışlardır. 

Çünkü Hariciler, Kur’ân’ın da ısrarla vurguladığı gibi imamet ve hilafeti bir soya değil, adaleti ikama edebilecek herkese şamil görmüşlerdir. Adaleti ikame edebilecek olan bu şahsin Kureyşli olup olmaması bir yana Arap olması bir şart değildir. Çünkü Kur’ân soya değil, adalete işaret etmektedir. İslâm fırkalarından sadece Hariciler Kur’ân’ın metnine dayanarak böyle bir imamet ve hilafet anlayışı ortaya koyabilmiştir.(18)



Çeviren: Mustafa İkbâl
Tahkik ve Notlandıran: Bülent Şahin Erdeğer

Hüsameddin Ferzîzâde, 14.11.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar


Hüsameddin Ferzîzâde Yazıları



Metin adresi:

Notlar:

15- Uydurma hadisleri ilk olarak İslam’a sokan kişiler küfürlerini gizleyip kendilerini müslüman olarak gösteren, Zındıklardır. Bunlar Irak ve İran coğrafyasında yaşayan Zend-Avesta takipçileri iken takiyye yaparak Müslüman gözüken bu sebeple de Zındık/Zendî olarak adlandırılan yeraltı örgütleridir. Zındıklar Müslümanları saptırmak amacıyla hadis uydurmuşlardır. Hammad b. Zeyd b. el-Ezdî şöyle dedi: Zındıklar 41.000 uydurma hadisi İslam’a soktular. İbn Adiy dedi ki: Abdulkerim b. Ebi’l Avca yakalandığında Muhammed b. Süleyman b. Ali’ye götürüldü. Kellesinin kesilmesi emredilince dedi ki: “ Vallahi sizin dininize 4.000 uydurma hadis soktum.”

Zındıklar uydurdukları hadisleri İslam’a sokmak için çok adi ve sinsice yollara başvuruyorlardı. İbn’ul Cevzi şöyle dedi: Zındıklar uydurdukları hadisi İslam’a sokmak için alimlerin gafil anlarını kolluyor, böylece yazdıkları hadis kitaplarına uydurma hadis sokuşturuyorlardı. Alimlerde bunu kendilerinin yazdığını zannedip insanlara sahih hadismiş gibi okuyorlardı. (B)

إِنَّمَا يُرِيدُ اللََُّّ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ ال رجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَ هرَكُمْ تَطْهِيرً-  16 "Ey Ehl-i Beyt! Allah sizen her çeşit pisliği, suçu gidermek ve sizi tertemiz bir hale getirmek diler." (Ahzab, 33/33).

وَ اعْلَمُواْ أَنَّمَا غَنِمْتُم من شیءٍ فَأنََّ لِلََِّّ خُمُسَهُ وَ لِلرَّسُولِ وَ لِذِ ی الْقُرْبی وَ ا ليتَامَی وَ الْمَسَ اکينِ وَ ابْنِ السَّ بيلِ إِن کنتُمْ ءَامَنتُم بِاللََِّّ وَ مَا أَنزَلْنَا عَلی عَبْدِنَا
يوْمَ الْفُرْقَانِ يوْمَ الْتَقَی الْجَمْعَانِ وَ اللََُّّ عَلی ک ل شیءٍ قَدِير

“Allah'a ve (hakkın batıldan) ayrılış günü olan iki topluluğun karşı karşıya geldiği gün (Bedir Savaşı'nda) kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız, şunu bilin ki, elde ettiğiniz her türlü ganimetin (maddi yararın) beşte biri Allah'a, Resulü'ne, Peygamber'in yakınlarına ve (onlardan olan) yetimlere, fakirlere ve yolda kalmışlara aittir. Allah'ın her şeye gücü yeter.” (Enfâl, 8/41) (B)

17-  Hadis Sünni kaynaklarında şöyle geçer:

"Her kim bîr eli taattan çıkarırsa, kıyamet günü (kendini savunacak) hiç bîr hücceti/delili olmadığı halde Allah'ın huzuruna çıkar. Ve her kim boynunda bir beîat olmadığı halde(bir halifeye biat etmeden) ölürse, câhiliyye ölümü (gibi bir ölüm) ile ölür” (Muslim, İmare, 58).

“Bir kimse emirinin bir şeyinden hoşlanmazsa buna sabretsin! Zira insanlardan herhangi bir kimse, sultana (devlet yetkilisine) bir karış kadar bile karşı çıksa ve bu halde ölse, mutlaka câhiliyye ölümü ile ölmüş olur!” (Muslim, İmare, 56)

"Kim itaatten dışarı çıkar ve cemaatten ayrılır ve bu halde ölürse, cahiliye ölümü ile ölür” (Muslim, İmare, 53)

"Kim emîrinden hoşlanmadığı bir şeyle karşılaşırsa sabretsin, zîra kim sultandan bir karış uzaklaşır ve ölürse cahiliye ölümü ile ölmüş olur. "Kim itaatten dışarı çıkar ve cemaatten ayrılır ve bu halde ölürse, cahiliye ölümü ile ölür." (Buhârî, Ahkâm 4; Müslim, İmâret 53, (1848); Nesâî, Tahrim 28, (7, 123); İbnu Mace, Fiten 7)

Şii Kaynaklarda ise şöyle geçer:

“Kim zamanının imamını tanımadan ölürse Cahiliye ölümüyle ölmüştür.” (Berkî, 1370: 1, 92, 154). Efsah ve İktisad'da da hadis bu ifadelerle nakledilmiştir. (Müfid, (b) 1414: 28; Tusî, 1400: 226)

“Birisi imamı ona bilinmeden ölürse Cahiliye ölümü üzere ölmüştür.” (Hilalî, (ty.): 452)

“Ümmetimden bir kimse ölür, ölümü de ümmetimden imam olanı tanımadan gerçekleşirse bu kimse Cahiliye üzere ölmüş olur.” (Saduk, 1405: 414)

“İmamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (Kuleynî, 1388: 1/377, 2/20) Hadis, aynı ifadelerle Fezailu Emiri'l-müminin'de (İbn Ukde Kufî, (ty.): 146), Delailü'l-İmamet'te (Taberî, 1413: 337) ve el- Gaybe'de (Numanî, 1422: 129) de geçer.

Nasıruddin Albanî, İbn Teymiyye'yi izleyerek, hadisin “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye
üzere ölmüştür” lafzıyla sadır olduğunu kesin bir dille inkâr etmiştir. Silsiletü'z-zaife'de şöyle yazar: “Orijinali bu lafızlarla sadır olmamıştır. Nitekim Şeyh İbn Teymiyye, ‘Vallahi Resûlullah böyle söylememiştir.' der.” (Albanî, (ty.): 1/525, 5/87)

Bu ikisinden önce Eşarî (öl. 324) Makalatü'l-İslamiyyin'de, Şehristanî (öl. 548) el-Milel ve'n Nihal'inde, Safedî (öl. 764) el-Vafi bi'l-vefeyat'ında imamı tanımanın farz olduğunu inancının belli bir fırkaya özgü bir inanç olduğunu belirtmişlerdir.

Eşarî şöyle yazar: “Rafıza imamların sayısında ihtilafa düşmüşlerdir… Dört fırkaya ayrılmışlardır. İlk fırka, imamı tanımanın farz olduğuna inanır. Onlara göre imamı tanımadan (imama cahil olarak) ölen Cahiliye ölümüyle ölmüştür.” (Eşarî 1410: 1/49)

Şehristanî kitabının İsmailiyye ile ilgili bölümünde şunları yazar: “Onların mezhebine göre zamanının imamını tanımadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüş olur. Aynı şekilde (onlara göre) boynunda imamın biati bulunmadan ölen de Cahiliye üzere ölmüştür.” (Şehristanî, (ty.): 1/56)

Safedî de İsmailiyye konusuna geldiğinde şöyle yazar: “Onların mezhebince zamanının imamını tanımadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” (Safedî, 1420: 3/205) İbn Teymiyye Minhacü's-sünnet'inde şunları kaydeder: “Altıncı söz şudur: Resûlullah, ‘Zamanının imamını tanımadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.' buyurur. Ona şöyle denilir: Bu hadisi bu senetlerle kim rivayet etmiştir? İsnadı nerededir? İsnad zinciri olmaksızın Peygamber'in bu sözü söylediğini ispatlamak nasıl caiz olur? Hadis ehlinin nazarında bu hadisin bu lafızlarla varid olduğu meçhuldür.” (İbn Teymiyye, 1406: 1/110)

Sami Neşar ise şöyle yazar: “‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' Şiî kaynaklı bir hadistir.” (Sami Neşar, (ty.): 2/226) (B)

18- Ferzizade’nin “Hariciler”den kastı Muhakkime cephesidir. O kitap boyunca yaygın yanlış kullanımı tekrarlamıştır. Hakem olayı ile birlikte Üçüncü bir muhalefet platformu olan Muhakkime içerisinde Kur’ân’a uygun davranmayı savunan dirayet ehli kişi ve kesimler olduğu gibi şiddet yanlısı aceleci ve sloganik kişi ve gruplar da mevcuttu. Ölçüsüz ve tepkisel Ezârikâ gibi aşırı gruplar daha sonra “Hariciler” olarak adlandırılacak ve tekfirciliğe ve saldırganlığa savrulacakken, mutedil kesimler İbadiye ekolü gibi sistematik hale geldiler. Muhakkime ehli Kur’ân ve Sünnet’teki Şurâ anlayışında ısrar etmiştir. (B)

Seçkin Deniz Twitter Akışı