14 Kasım 2015 Cumartesi

SA2042/KY13-AO35: Fransa Hizaya Getirildi (mi?)

"Sonuç olarak; Fransa saldırısı IŞİD tarafından üstlenildiğine göre, işin arkaplanında IŞİD'i var eden güçlerin hesapları ve planları vardır."


Bu soruya cevap vermeden önce Fransa'nın sosyal yapısına ve güvenlik temellerine değinmeli önce;

Fransa, Avrupa'da düşünce özgürlüğünün, düşünce çeşitliliğinin odağı haline getirilmiş ülkelerden biri. Tıpkı 500 yıldır bir tüfek bile patlamamış, kaynağı belirsiz paranın ülkesi İsviçre gibi Fransa'ya da bu yönde bir rol verilmiş. Düşünce özgürlüğünün cenneti, yabancıların cazip adreslerinden biridir Fransa. Geçmişte Humeyni'ye de ev sahipliği yapmış olan Fransa PKK'lılar dahil bugüne kadar kimleri konuk etmedi ki?

Avrupa'da kendine özel bir yer biçilmiş olan Fransa'da büyük bir Yahudi nufüs yaşamakta. Avrupa'da en fazla yahudi Fransa'da bulunuyor ve sistem içinde Yahudilerin ağırlığı oldukça fazla. Fransa, Holokost sonrası yahudiler için ABD'den sonra en cazip ülke durumunda oldu. O nedenle İsrail Fransa'yı en yakından izleyen ülke konumundadır. Burada yaşayan Yahudilerin güvenliğini sağlama üzerinden Mossad, Fransa istihbaratı ile sıkı ilişkiler içerisindedir. Kısaca Fransa'da kuş uçsa bundan Mossad'ın haberi olur.

Bir süre önce; İsrail'e Avrupa'dan gelen Yahudilerin yeniden Avrupa'ya dönmeye başlaması İsrail Devleti'nin ciddi endişelerine yol açmış, bunun önüme geçmek ve İsrail'e dışarıdan Yahudi göçlerini sağlamak için çareler arandığı belirtilmekteydi. Netanyahu, Avrupa’dan nasıl daha fazla Yahudi’nin İsrail’e göç etmeye cesaretlendirilebileceği konusunda çalışmalar yapması için bir Bakanlar Komisyonu kurdu. İsrail Göç Bakanlığı da Fransa'da potansiyel göçmenlere yönelik reklam yapıyor. Yeni göçmenlere çok sayıda kolaylık ve avantaj sunuluyor.

Bu projeye göre İsrail'in büyük devleti ABD'deki Yahudi gücü azaltılmadan, yani buradaki Yahudi nüfusu tedirgin etmeden diğer ülkelerde yaşayan Yahudilerin İslamî terörle korkutularak İsrail'e göçmelerinin sağlanması ve İsrail'den tersine göçün önlenmesi için çareler aranmaktaydı. İşte Cihadist (!) eylemler Batı'da yaşayan yahudilerin endişelerini yaygınlaştırdı ve sonunda İsrail'e göçler hızlandı.

Rusya'da yaratılan Yahudi aleyhtarlığından sonra buradan İsrail'e toplu Yahudi göçleri başladığı gibi, Avrupa'dan da İsrail'e göçenlerin sayıları hızla arttı. İsrail‘e en fazla Yahudi göçmen veren ülkeler listesinde Fransa 2014 yılında ilk kez birinci sırada yer aldı. Geçen yıl Fransa’dan İsrail’e göç edenlerin sayısı, 2013'e göre iki kat artışla yaklaşık 7 bine yükselerek rekor kırdı.

Hatırlanacağı gibi İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Paris’teki terör dalgasının ardından Fransa’daki Yahudilere İsrail’e yerleşmeleri çağrısında bulunmuş, kanlı saldırılarda ölenlerin anıldığı sessiz yürüyüşün ardından Paris’i terk etmeden önce yaptığı açıklamada, "Tüm Yahudileri kollarını açıp beklediklerini" kaydetmişti.

Kısaca; CİA'yla derin ilişkileri bilinen Mossad Dünya Yahudileri üzerinde İsrail'in göç projelerini uygulamaktadır. Yahudileri tekin veya tedirgin edecek olaylarda Mossad belirleyicidir. Fransa gibi Mossad kontrollü istihbarat ağlarıyla donatılmış bir ülkede, saldırı ihtimallerinin zirve yaptığı bir dönemde tekfirci teröristlerin elini kolunu sallayarak katliamlar yapabilmesi, bombalar patlatması bir projenin uzantısıdır. Bu projenin sonuçlarının başında da İsrail'e Yahudi göçlerini hızlandırmak, tersine göçü önlemek gelmektedir.

Charlie Hebdo saldırısının ardından İsrail'e Yahudi göçünün artması ve saldırının üstünün kapatılması bize bu doğrultuda bir fikir vermektedir. Bu proje İsrail kadar Avrupa'nın da işine yaramaktadır. Avrupa yabancıların ülkelerine dönmelerini istemektedir. Bu gibi olaylarda ihale müslümanlara kaldığı için öncelikli olarak müslüman düşmanlığı artmakta böylece onların da anavatanlarına dönmelerinin sağlanması kolaylaşmaktadır.

Bu saldırıların yabancılara dönük böylesi etkileri vardır; ancak bu saldırıların ana hedefi daha kuşatıcıdır..

Dünyadaki etkin terör örgütlerinin kurucusu ve hâmisi Batıdır. Geçtiğimiz günlerde konuşan Alman politikacı Sahra Wagenknech “Terör örgütleri kurarak, eğiterek, silahlandırarak, petrol, doğalgaz ve enerji bölgelerini destabilize eden ve kendi kurmuş oldukları terör örgütlerine karşı sözde savaşan milyonlarca sivil insanın ölümüne ve mülteci konumuna düşmesine sebep olan NATO ve Batılı ülkelerin öncelikle kendi ruh sağlıklarını gözden geçirmeleri gerekmektedir." şeklindeki ifadelerinden de anlaşılabileceği gibi terörün asıl sahipleri hastalıklı Batı yöneticilerdir.

Bir zamanlar Batı'da en çok konuşulan örgüt olan El Kaide gibi IŞİD'in de Batı organizasyonu olduğu artık iyice nettir. İkiz kulelerin El Kaide ismiyle halledilmesinden sonra ABD/Batı Irak'a, Bölgemize girmiş ve orayı bir stratejik üs haline getirmiştir. 

ABD seçimlerinin gölgesinde avuçlarının içinde olan (sözde) El Kaide'yi çökertme adına ne zaman öldüğü bilinmeyen Bin Ladin'in öldürülme ve denize atılması hikayesinin ardından benzeri bir örgüte ihtiyacın gerekliliği düşünülerek daha şedit bir örgüt olan IŞİD'in kurulması dünyada ne olup bittiğini anlamamızı kolaylaştırıyor.

Batı tarafından kurulan veya beslenen silahlı örgütlerin tümü "Büyük İsrail "projesi çerçevesinde Batının hizmetine sunulmuştur. Batı bu örgütler sayesinde dilediği algıyı yaratır ve çıkarları doğrultusunda dilediği yerde operasyonlar yapar.

Arap baharını dilediği yöne evrilten Batı, Irak operasyonundan da istediği sonucu alarak bölgeyi istikrarsızlaştırdı ve burada ürettiği tekfirci örgüt IŞİD üzerinden sadece bölgeyi değil, Afrika ve Rusya'ya kadar uzanan bir hattı kontrolüne almayı sağlayacak bir ordu oluşturdu. Bu ordu hem Batı'daki radikal, şiddetseverleri oradan boşalttı, hem de ABD/Batı için görevler üstlendi.

İslam dünyası üzerinde El Kaide'yle başlatılan manipülasyonlar ve kurgular sonucu Siyonizm arkaplanlı AB(D) tekfirci örgütler sayesinde dilediği yerde, dilediğini gerçekleştirme gücüne ulaştı ve kullandığı bu maşalarla kendini gizleyebilmeyi başardı.

11 Eylül kurgusuna eklenen kimyasal iddiasıyla Irak'a saldırmayı mantıksal hale getiren ABD, burada oluşturulan sünni hınç üzerine IŞİD'i oturtarak Suriye'deki gizli müttefiki Esed üzerinden Türkiye'yi mayınlaştırdığı alana çekti.

Kaddafi'den çok daha güçsüz olan Esed'in devrilmesi bir türlü sağlanamadı!

Burada asıl amacın bağımsız politika izlemeye başlayan Erdoğan ve ekibinin sıkıştırılması ve Türkiye'yi bölgede jandarma olarak kullanmanın devam ettirilmesi olduğu anlaşıldı. Sonuçta Esed'in varlığının sürdürülmesi, İran'la anlaşılması Türkiye'nin ortaya çıkardığı direncin karşılığı oldu.

Türkiye gibi ABD'nin dünya politikalarına tamamen adapte olmayıp,rotasına uymayan bir ülke de Fransa oldu.. Libya'da ABD ve Batı'yı takmayan politikalarla çıkarını önceleyen Fransa, Afrika'da da bağımsız davranma eğilimine girdi, başına buyruk olarak bazı şeylere burnunu soktu. 

Son olarak da ABD'nin Suriye politikasının Fransa'ya hiçbir yarar sağlamadığını bunun yanı sıra ABD/ İran yakınlaşmasının da kendine zarar verdiğini görerek, bu tablonun değişmesi için Esed'in bir an evvel gitmesinin önünü açmanın gerekli olduğunu düşündü, "Esed gitmeli "dedi. 

İşte bu başa buyruk politikalar ve çıkışlar siyonizmin ana gövdesi AB(D) için tehlike olarak görüldü ve böylece derin güçler Fransa'yı terör tehdidi içine sokarak bir taşla bir kaç kuş vurmayı hesap ettiler.

Önceki saldırılar ve bu son saldırılardan sonra Fransa aklını başına alarak tamamen ABD ve müttefiklerinin politikalarına eklemlenmek durumunda kalacaktır.

Daha şimdiden bunun etkileri görünmeye başlanmıştır. Esed'le olmazdan vazgeçilmiş, Esed'li geçişe (Ankara patlamasıyla sarsılan) Türkiye dahil, Suriye zirvesine katılımcı ülkelerin tümü 'Evet' demiştir. Bu "geçici" ifadesiyle tanımlansa da sonuç itibariyle Esed'i kabüldür ve muhaliflere desteğin durdurulması demektir.

Diğer muhtemel sonuçlara baktığımızda;
  • Suriye'den Batı'ya mülteci akını önlenecek, Batı'ya göçün durdurulmasına insani tepkiler dinecek ve mülteciler açıkça istenmeyen ilan edilecektir.
  • Batı, müslümanlar için bir cehenneme dönüşecek. İslamofobinin şiddetlenmesi anavatanlara dönüşünü hızlandıracak, bunun yanı sıra diğer yabancıların da geri dönüşünü tetikleyecektir.
  • İslam Dünyası'na bundan sonra yapılacak olan saldırılar sorgulanmayacak, gerekirse selefi grup bahanesiyle her operasyon kolaylıkla kabul görecektir.
  • PYD/PKK'ya destek IŞİD gerekçesiyle yeniden gündeme gelebilecek, PYD/PKK'nın bölgede varlığının devamına zaruret olarak bakılabilinecektir.
  • Bölgede IŞİD'in var olduğu yerlerin PYD tarafından işgal edilmesi, kantonlaşma normal görülebilecektir.
  • Türkiye'nin IŞİD'in bitirilmesi için PYD/PKK desteğine karşı çıkması halinde Suriye'ye girmesi kaçınılmaz olacak, Batı "Madem PYD'yi istemiyorsun, o zaman sen karadan gir ve IŞİD'le savaş" denilecektir. Bu sürede Türkiye aniden muhaliflerin de savaştığı karşı cephede kendini bulacaktır. Ayrıca Türkiye, IŞİD'in açık hedefi haline gelecektir.

Bu ihtimaller elbet daha da çoğaltılabilir..

Sonuç olarak; Fransa saldırısı IŞİD tarafından üstlenildiğine göre, işin arkaplanında IŞİD'i var eden güçlerin hesapları ve planları vardır.

Bunların neler olabileceğini yaşayanlar görecek elbet..

Tabii şunu da aklıdan çıkarmamak gerek: Batı çıkarları için gerekli olduğunda sık sık politika değişmekten ve bu politika doğrultusunda kullandıklarını anında kenara çekmekten imtina etmez.

O nedenle; Türkiye'nin elini güçlendirmesi halinde, AB(D) Türkiye üzerinden kurguladığı kimi projelerden, bazı hinliklerden de vazgeçmek durumunda kalacaktır..




Adnan ONAY, 14.11.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar


Seçkin Deniz Twitter Akışı