7 Temmuz 2014 Pazartesi

SA758/KY1-CÇ65: İsyan (Oyun)/ Birinci Perde - Sahne: 3-4

SAHNE ÜÇ

Anlatıcı - Suat Soylu

(Anlatıcı sağ kapıya yönelir. ) Ben sevgili yönetmenimiz Suat Soylu’yu çağıracağım. (İzleyicilere dönerek) Birçoğunuz Suat Beyi tanıyordur. Çok kalender, çok şeker, çok babacan bir insandır. (Eliyle yarım daire çizerek bütün izleyicileri işaret eder) Buna şimdi sizler de tanıklık edeceksiniz. Her birimizle, oyuncularının her biriyle bir baba şefkati ile, disiplini ile ilgilenir. Derdimizle dertlenir. Hele provalarda görseniz. İnsan onunla çalışırken ayrı bir zevk alır. (Durur, izleyicileri süzer) Olmadı şimdi. Aranızdan kimilerinin bıyık altından güldüğünü görüyorum. Sözlerimin samimiyetinden kuşku duyuyorsunuz sanırım. Yok, apaçık kuşku duyuyorsunuz. Bir tür pohpohlama, yıkama-yağlama yaptığıma dair işaretler alıyorum hemen hepinizden. Ancak bütün samimiyetimle söyleyeyim ki yanılıyorsunuz. Yemin etmeyi sevmem ve fakat işte yeminle söylüyorum, ekmek çarpsın söylediklerimde samimiyim. (Sahnenin en önüne gelir, hafif eğilerek) bu oyunda oluşumu sevgili yönetmenimize borçlu olduğum gerçeği böyle konuşturuyor değil, inanın değil. Her ortamda, her mecliste Suat Bey’i böyle anmışımdır. Gerçekten. (Omuz silker, geri çekilir) Valla siz bilirsiniz. Ben kendimi biliyorum. Kimseyi inandırmak zorunda da değilim. (Sağ kapıya doğru yönelir. Alıngan bir ses tonuyla) Sayın Suat Soylu teşriflerinizi bekliyoruz efendimiz.

(Suat Soylu sağ kapıdan girer. Saçları yer yer kırdır. Kendinden emin adımlarla Anlatıcı’nın yanına gelir. Anlatıcı’nın uzanan elini görmezden gelir. İzleyicileri selamlar. Sağ elini pantolonun cebine sokar. Gözlerini Anlatıcı’ya diker. Anlatıcı afallamış gibidir. Havadaki elini ne yapacağını bilmez bir haldedir. Sol elindeki kağıt tomarını havadaki sağ eline geçirir. Kağıtları inceler gibi yapar. Ürkek bir sesle) Hoş geldiniz Suat Bey. Umarım afiyettesinizdir.

Suat-  (Tavırları oldukça soğuktur.) Teşekkür ederim.

Anlatıcı- (Rahat olmaya çalışır) Bugün hava biraz sıcak gibi değil mi Suat Bey?

Suat- (Sert bir sesle) Niçin böyle ahmakça davranıyorsun? Derdin ne?

Anlatıcı- (Donup kalmıştır. Zangır zangır titrer. Sesi titrektir, kekeler) Ama.. aa..ma..a

Suat-  (Aynı tonda) Provalarda da uyarmıştım. Kelimenin tam anlamıyla oyunun içine ettin. Senden kim sosyolojik çözümlemeler istedi ha? Oyuncuları birer birer isimleriyle çağıracak izleyicilere tanıtacaktın. Son olarak da yazar arkadaşımızı ve beni çağıracaktın. Ve bütün bunları da oyunun bitiminde yapacaktın. Provokatör müsün nesin sen ya?

Anlatıcı- (Elindeki kağıtları düşürür. Almak için eğilir, vazgeçer, doğrulur, gülümsemeye çalışır) Hani.. şey.. doğaçlama.. yani öyle demiş..

Suat- (Sağ elinin işaret parmağını dudaklarına götürür) Sus.. sözümü kesme! Tutturdun bir doğaçlama..doğaçlama.. Doğaçlama yapıyormuşsun rolü olacaktı. Gerçekte öyle bir şey yoktu. Ama sen içine ettin, konsepti mahvettin. Biz eser verdik sen tuluat yapıyorsun.

Anlatıcı- (Kendini toplar, omuzlarını dikleştirir) Bakın siz de doğaçlama yapıyorsunuz. Üstelik bir şiirden dizeyi sizinmiş gibi sunuyorsunuz “biz eser verdik sen tuluat yapıyorsun” sözü bir şairimize ait.

Suat- Ee ne olmuş bir şairimize ait ise. Söylemeyecek miyiz? Taşı gediğine oturtmak denmez mi buna?

Anlatıcı- (Yalvarmaklı) Efendimiz, sevgili velinimetimiz, tamam belki ben yanlış anlamış olabilirim. Ama siz de hak vermelisiniz ki her şey karma karışık oldu. (Eğilir, yerdeki kâğıtları alır. Tomar halinde Suat’a uzatır ) İşte aklımı karıştıran da elime tutuşturulan ve fakat içinde oyunla ilgili bir tek tümce olmayan bu kâğıtlar. Alın bakın.. bakın ne yazıyor? Durun ben okuyayım (Boğazını temizler, tok bir sesle) “Piyaz’ın Tarifi. Bir su bardağı sirke, bir adet soğan, bir demet maydanoz.

Suat-  (Anlatıcının elindeki kağıtlara atılır) Dur.. ver bakayım şunları bana.. bu ne şaklabanlık. (Anlatıcının elinden kağıtları alır. Mırıldanarak okur) “Yumurtalı Ispanak” (Başını sallar) “Patlıcanlı Paşa Kebabı mı?” (Kağıtları Anlatıcının enline zorla tutuşturur) Kahretsin! Biri bizi saboteye niyetlenmiş. Apaçık sabotaj bu! (Anlatıcıya) Ulan serseri buraya çıkmadan, oyun başlamadan niye bana gelmedin?

Anlatıcı- (Öfkeli) Bir dakika beyefendi.. bir dakika. Karşınızda bıyığı yeni terlemiş bir zıpçıktı yok karşınızda. Kendinize gelin. Boyunuz kadar çocuklarım var benim. Bunca insanın karşısında bu ne?

Suat- (Anlatıcının yakasına sarılır) Kimsin lan sen? Burada işin ne? Kim yolladı seni? Kimin adamısın?

Anlatıcı- (Suat’ın ellerini tutar, aşağı indirir) Kendinize gelin bayım.. sokak kabadayılarına özenilecek yer değil burası.. (Başıyla izleyicileri gösterir) Bakın bunca nezih insan nasıl da şaşkın şaşkın bize bakıyorlar. Yakışıyor mu size?

Suat- (Kendini tutmaya çalışır. Sesini kontrol eder) Bak arkadaşım tamam, sükunete ikimizin de ihtiyacı var, sakinleşelim.. azıcık düşün.. sahneye çıkarken eline aldığın şeyin ne olduğunu fark etmedin mi? Yemek tarifleriyle dolu bu sayfalar sana bir şey demedi mi? Provalarda böyle bir şey olmamışken, elinde oyunun tam metni varken.. nasıl olur da kuşkulanmazsın?

Anlatıcı- (Alaycı) Kuşkulanmak mı? Aslına bakarsan Bay yazar Raci ile konuşuncaya kadar herhangi bir şeyden kuşkulanmadım. Ama kalkıp “benim oyunumda anlatıcı diye bir karakter yoktu” deyince afallamadım değil.

Suat- Her şeyi bir kenara bırakalım.. ne olacak şimdi? (İzleyicileri işaret eder) Ne diyeceğiz bu insanlara? Teknik bir arızadan ötürü oyunumuzu süresiz erteliyoruz, özür mü diliyoruz, diyeceğiz? Ha.. bu bela sarmalından nasıl çıkacağız?

Anlatıcı- (Gayet kendinden emin, ciddi bir sesle) Efendim inanın abartıyorsunuz.. birazdan her şey yoluna girer. Azıcık karışıklık oldu gibi hepsi bu..

Suat- (Oldukça umutsuz) Nasıl? Nasıl yoluna girecek? (Kendi etrafında ağır ağır döner, sahneyi ilk kez görüyor gibidir. Dönüşünü bitirir. İyice Anlatıcı’ya sokulur. Anlatıcı geri geri gitmeye çalışır. Suat eliyle Sahneyi gösterir.) Allah aşkına bu ne ya? Böyle bir dekor, böyle bir mekân benim sahnelediğim oyunun hangi bölümünde vardı ya? Aklımı kaçıracağım.

Anlatıcı- (Kendi kendine mırıldanır) Oho.. Yazar yazdığı oyunda Anlatıcı yok, der, yönetmen dekordan bihaber.. yanlışlık da benim elimdeki yemek tarifleri.. bunlar elbirliği edip bana oyun oynuyorlar galiba.

Suat- Ne mırıldanıp duruyorsun kendi kendine? Küfür mü ediyorsun? Lanetler mi savuruyorsun?

Anlatıcı- Estağfurullah efendim. Ne demek küfür, lanet.. öyle şey mi olur? Sanırım öfkelendiğiniz için bu dekoru hatırlamıyorsunuz. Avni bey’in ya da Aile’nin oturma odası. Kaç kez bu sahnede prova yapmıştık.. hatırlayın! (Pencere önündeki koltukları, fiskosu satranç takımını işaret eder) şu köşede kaç kez Avni bey’le ya uşağı, ya eşi, ya Eşinin yeğeni ya da adı var kendi yok oğlunun kız arkadaşı satranç oynadılar. Siz provalarda kaç kez Avni bey’i uyardınız, satrancı ciddiye almaması için.. adam kendini kaybedip duruyordu.

Suat- (Ellerini hayır der gibi sallar) Yok ya.. yok.. bu bir kâbus. Hani dün akşam ağır bir şeyler de yemedim ki, diyeyim onun verdiği sıkıntı olsun.. (Sahnenin arkasından sesler gelir. Anlatıcı ve Suat kulak kabartırlar.)

SAHNE DÖRT

Uşak-Öncekiler

(Ne dediği anlaşılmayan tartışma sesleri. İtişmeler. Bağırışlar. Sessizlik sağlanır.)

İçerden Uşağın Tok Sesi- Olmaz efendim. Olur mu öyle şey.. daha neler? (Sağ kapıdan İngiliz uşaklarına benzer kıyafetle 60 yaşlarında uşak sahneye gelir. Yüzü oldukça ciddidir. İzleyicileri selamlar. Suat’ın yanına gelir. Suat’ın kulağına bir şeyler fısıldar. Suat ürkerek geri çeker başını. Tekrar yaklaşır.)

Suat-  (Bitkin bir sesle) Hadi ya.. (Anlatıcı’ya dönerek kızgın bir sesle) İşte olacağı buydu.

Anlatıcı- (Uşağı işaret eder) Bu bostan korkuluğu iyi bir haber beklenmez zaten de ne olmuş?

Suat-  (Dişlerini gıcırdatır. Anlatıcı’nın üzerine yürür. Anlatıcı geriler.) Elinin körü olmuş.. biletlerini iadeye kalkışmış birkaç kişi.. tabi haklı adamlar.. böyle ne düğü belirsiz şeye ne diye para versinler. (Uşağa döner) İkna edebildiniz mi bari?

Uşak- (Kasıntılı bir tavırla) Efendim dediğim gibi.. malum kişiler kendilerinde değillerdi. Sanırım biraz..

Suat- (Tane tane öfkeyle) Sükunet sağlandı mı dedim.. bu kadar basit.. bunda anlaşılmayacak ne var?

Anlatıcı- Güvenlik ne diye var canım..

Uşak- (Anlatıcı’ya ters ters bakar) Beyefendi’nin de belirttikleri gibi güvenlik gerekeni yaptı. Yalnız oyuncu arkadaşlar biraz ürktü sanırım. Ne de olsa malum kişiler ellerinde sopalarla içer dalınca..

(Suat düşecek gibi olur. Anlatıcı ve Uşak yanına koşarlar. Tutmaya çalışırlar. Suat kendini toparlar. Elleriyle durmalarını işaret eder.)

Suat- (Ağlamaklı bir sesle) Bu da başıma gelecekmiş ha.. boğazım kurudu.. dilim damağıma yapıştı.

Uşak- (Tok bir sesle) Hemen içecek bir şeyler getiriyorum sör!

(Suat şaşkın şaşkın uşağa, anlatıcıya bakar. Uşak sol kapıya doğru yürür. Çıkar.)

Suat- Duydun mu? Adamın dediğini duydun mu?

Anlatıcı- Rolüne fazla kaptırmış kendini. İnsan hangi kılığa bürünse o sanıyor olmalı kendini.

Suat- (Ayakta zor duruyor gibidir) Millet kazan kaldırmış. Biletleri iade ediyor. O yetmezmiş gibi sopalarla oyuncuların üzerine yürünüyor.. ne halt edeceğiz?

Anlatıcı- (Müşfik, kendinden emin bir tavırla) Merak buyurmayın Suatcım.. ben her şeyi halledeceğim göreceksiniz.

Suat-  Suatcım ha?

Anlatıcı- Özür dilerim.. birden..

Suat- (Sol kapıya doğru ağır adımlarla yürür. Yürürken mırıldanır) Suatcım.. Suatcım.. bu kesin bir kâbus.. (Kapıdan çıkarken) Görelim bakalım nasıl düzeltecekmişsin.. dikkat et kafanı gözünü yarmasınlar. (Çıkar.)



Cemal Çalık, 07.07.2014,  Konuk Yazarlar,  Sonsuz Ark, Oyun, İsyan





Seçkin Deniz Twitter Akışı