Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

Bozkırın serin sabahında, gün henüz doğmamışken, Necmuddin sıcacık yatağında bir sağa sola dönerek sonuna geldiği uykusunu uzatmaya çalıyordu. Aslında atik biriydi, gözlerini açar açmaz fırlardı yataktan ama o gün nedense yatağın kendisini saran sıcacık yumuşaklığından çıkmak istemedi.
Her akşam hizmetini gören eşi ve diğer kadınlar uykudan sonra çekilir, devasa çadırın ona ayrılan yatak odasında tek başına uyurdu. Kapı yerinde siyah keçeden bir tente bulunan çadır odasının kapısında sürekli teyakkuz halinde iki nöbetçi bulunurdu.
Necmuddin zorla kapalı tuttuğu gözlerini açtı, insanın etini ısıran serinliği hissetmek için sağ bacağını ipekli yorgandan dışarı uzattı, sonra diğerini. Evet naçar kalkma vakti gelmişti. Yorganı iyice sıyırıp yatakta doğrulmaya davrandığı anda odaya yüzleri maskeli 4 asker daldı destursuz.
Daha ne oluyor demeye varmadan kılıçları kınlardan sıyrılmış halde askerler Necmuddin’e çullandılar, sürükleyerek yatağın kenarına getirdiler, gayet soğukkanlı ve seri biçimde tek vuruşta Necmuddin’in kellesini kestiler. Kesik boyundan hırıltılarla birlikte kanlar akan kesik kelleyi beraberlerinde getirdikleri kıldan değirmi bir torbaya koyarak odadan çıktılar. Başsız beden dağılmış odada kanlar içinde debelenerek can çekişmeye devam ediyordu. Gürültü yoktu, bağırış çığırış yoktu, her şey gayet sıradan, gayet olağan, hızla olup bitmişti.
Çok da hırslı değildi aslında. İçini kemiren bazı hesaplar, kalbini yoran ertelenmiş öçler, kinler vardı ama Necmuddin’in kalbini yakan bir iktidar hırsı gerçekten yoktu. Ama kurulun önünde nasıl olduysa onun adı vardı. Evet bir çevresi, aile büyükleri arasında sözünün geçerliliği, çok parlak olmasa da askeri bir geçmişi vardı, bazı akınlarda kahramanlık değilse bile çok defa yararlılıkları olmuştu, biraz siyaset de bilirdi. Ama Necmuddin’in içini yakan şey iktidar değildi.
Birazdan Necmuddin’i, kurul çadırının sağ tarafındaki küçük bir odaya aldılar. İçerisi çok aydınlık değildi ama sağa ve sola dizilmiş dörderli iki sıra askeri seçebildi. Karanlığa alışmaya çalışan gözleriyle sağı solu kolaçan ederken arkadan omuzlarına bastıran askerler Necmuddin’i yere yıktılar, gözlerini bağladılar, çok kaba değildi davranışları ama nazik değillerdi.
Omuzundan bastıran ve arkadan kollarını tutan askerler ellerini oldukça yumuşak bir iple bağladılar. Birazdan boynuna yumuşacık ipekten bir ip dolandı. Evet bu hikâyeyi biliyordu Necmuddin. Dudaklarına gururlu bir tebessüm yapıştı. İpekten ip gerilmeye başladı, gerilim uzadıkça uzadı, nefes alamayacak hale geldi ama direndi yine de çırpınmamaya, zayıf bir görüntü vermemeye gayret etti. Ancak birazdan kafasının içinde zonklamalar, kapalı gözlerinin önünde garip ışıklar geçmeye başladı. Bayılmasına ramak kala ip biraz gevşedi ve askerin tok sesi duyuldu, bir tür emir gibi:
‘Bize kaç yıl kağanlık yapacaksın!’ [1]
Zor bir soru, kırklarının sonundaydı, iyi düşünemiyordu, nefes almakta zorluk çekiyor, dili dolaşıyordu. Soru daha sert biçimde tekrar edilince 7 mi 17 mi, 70 mi olduğu pek belli olmayan belli belirsiz bir ses çıktı ağzından.
Sonra ip yeniden gerildi, boğuluyordu, yukarıya ve yana doğru bir hamle yaptı ama nafile, gözlerinin önünden rengarenk ışık patlamaları belirdi, düşünceler iyice bulanıklaştı, telaş ve korku zaten çok güçlü olmayan iradesini iyice esir aldı, sonra ip gevşedi birazcık, ağız dolusu bir nefes aldı ama gırtlağındaki baskı hala boğucuydu. Kaba ve sert bir erkek sesi emir gibi tekrar etti soruyu:
‘Bize kaç yıl kağanlık yapacaksın?’
Bu soruya serin kanlı bir cevap verecek durumda değildi Necmuddin. Sadece bir an evvel bitsin istiyordu. Yine belli belirsiz sesler çıktı ağzından, ne dediği anlaşılmıyordu, asker kulağını ağzına yaklaştırdı, 7 mi, 17 mi, 70, seçmek zordu.
Aynı yıldırıcı seremoni üçüncü kez tekrar etti. Sonra ipi çözdüler boynundan, ellerini bıraktılar, Arkasından çullanan ve boğazını sıkan yüzü kapalı üç asker odadan çıktı.
Bu konuda bir daha hiç konuşulmadı ne Necmuddin ne dediğini bildi ne de kendisine ne dediği bildirildi.
Dışarıda muazzam bir kalabalık, tören kıyafetleri içinde askerler, aile ve akrabalar, dostlar, şarap küpleri, çengi, çalgılar eşliğinde ahali kağanın iktidara gelişini kutluyordu.
Dr. Mustafa Ekici, 24.10.2025, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.