8 Mayıs 2024 Çarşamba

SA10736/SD3105: Mıra | Öznel Şeyler 13: Eril-Dişil Heyecanlar Dalgalanıyor Merhametsiz Gölgelerde

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Uzaklar erkeğin bakarken hep neden arayacağı kadar uzak, neden doğuran kadının nedenlerinin değersizleştiği zamanlardan kalan kanlı bir miras gibi. Ama ancak bedeni uzaklara gidemeyen erkeğin, bedenine bağlanmış heyecanların üzerinde yürüdüğü yer hep ve daima kadının bedeni."

İnsan çok uzaklara bakıyor, çok uzaklara bakarak kendisinin de bilmediği bir nedenin peşinde bir ömür tüketiyor. Hemen her doğan insan için bu döngü tekrar ediyor ve uzun bir ömür, iç içe geçmiş bilinmeyen bir nedenin çok boyutlu katmanlarında sonsuzca kez parçalanarak belirsizleşen kendi bilinmeyenlerinin içinde hazin bir şekilde kayboluyor.

Ölümün geride bıraktığı ömrün, doğuma verdiği armağan nedir? 

Bilinmeyen ‘neden’ mi? Bilinmeyen nedenin içinde sonsuzca kez parçalanarak belirsizleşen bilinmeyenlerin peşinde koşturan heyecanlar mı? Sonra güçlerini kaybederek yok olan heyecanlardan artakalan boşluk mu?

İnsan heyecanların kurbanı olarak nasıl bir bedel ödüyor? Kurban olmak bir bedel sayılabilir mi? 

Ölüm olmadan geride kalan ömre nasıl bir değer biçilecekti? 

Boşluk ömrün muhasebe kayıtları için sıfır toplam mı sayılıyor?

Heyecanlar, evet; insanın bir ömür boyunca yaşamak için her şeyini feda ettiği heyecanlar; doğduğu andan itibaren başlayan erkeğin heyecanları, erkeği peşinden koşturan kadının heyecanları.

Hepsi artık çok öncede kalan birer hatıra, birer masal, birer şiir, birer öykü.

İnsan artık erkeğe bakmıyor, kadına bakmadığı gibi. Erkeği heyecanlandıran her şey kopup giden heyecanların içinde paramparça olurken, kadını heyecanlandıran her şey erkeğin heyecanları boşluğa dönüşürken kaybolup gidiyor. 

Kadını anlamlı kılan erkeğin heyecanları çünkü.

Uzaklara bakarak bilinmeyen nedenin ardına düşen erkeğin ilgisini kaybedince kadın, kendi çevresinde, bedeninde zihnini dolduracak heyecanlar arıyor yavaş yavaş, ruhundaki zenginliği eriterek.

Bedenine gömülüyor kadın, bedenini sergiliyor herkese; binlerce yıllık tarihinde gömüldüğü erkeğin kalbi kadar derin, sıcak, güven ve umut bağışlayan barınaktan yoksun kalarak.

Uzaklar erkeğin bakarken hep neden arayacağı kadar uzak, neden doğuran kadının nedenlerinin değersizleştiği zamanlardan kalan kanlı bir miras gibi. Ama ancak bedeni uzaklara gidemeyen erkeğin, bedenine bağlanmış heyecanların üzerinde yürüdüğü yer hep ve daima kadının bedeni.

Kadın, elde edilmesi kolaylaşan bedeninden yayılmayan heyecanların farkında, bu yüzden bedenine gömülüyor; bedeninde oyalanıyor, bedenini süslüyor. 

Ama hep ama daima yeniden istediği şey değişmiyor; erkeğin derin, sıcak, güven ve umut veren kalbi, kalbine yüklenen anlam, kalbindeki neden, sonsuz parçadan oluşan, ama hissedilen, bilinen neden, ama boşluk değil, ama ölümden sonra anlaşılan değil. 

Ama artık çok uzak olan, belki yok olan, ruhun derinliklerinden gelen bedenin bütün zerrelerini dolduran heyecan.

Ölümün geride bıraktığı ömrün, doğuma verdiği armağan nedir? 

Bilinmeyen ‘neden’ mi? Bilinmeyen nedenin içinde sonsuzca kez parçalanarak belirsizleşen bilinmeyenlerin peşinde koşturan heyecanlar mı? Sonra güçlerini kaybederek yok olan heyecanlardan artakalan boşluk mu?

İnsan heyecanını kaybettiğinde geride kalan nedir? Erkeği heyecanlandıramayan kadınlar çağında kadınlar ne işe yararlar? Kadınlara derinlik, sıcaklık, güven ve umut veremeyen erkekler çağında erkekler ne işe yararlar?

Şehvet sofralarına teklifsizce oturan kadının erkeğin parmaklarına dolanan saçının herhangi bir teli, erkeğin kangren olmuş yüreğine artık bir neden bırakmıyor, şiir yazamıyor erkek, eril-dişil heyecanlar dalgalanıyor merhametsiz gölgelerde.

Erkek, şehvet sofralarında inlettiği her bir kadın bedeninde kendi ruhundan küçük birer parça bırakarak o kadın bedeninden diğer erkeklere ve diğer kadınlara doğru parçalanıyor, parçalanıyor ve nihayetinde sonsuz küçüklüğe ulaşıyor.

İnsan varlığına ihanet ederek sonsuz küçüklüğe doğru ilerliyor, erkek ve kadın birlikte sonsuz büyüklüğe doğru ilerleyecekken, erkek ve kadının birbirinin kalbinde buldukları nedeni kaybetmeden serpilip büyüyecek duygulardan merhamet devşirecekken.

Geride kalan sonsuz küçük ve sonsuz büyük bir boşluk; ölüm gelip aldığında ömrün son kapısını.

Yoksa, boşluk, ömrün muhasebe kayıtları için sıfır toplam mı sayılıyor?

Heyecanlar, evet; insanın bir ömür boyunca yaşamak için her şeyini feda ettiği heyecanlar; doğduğu andan itibaren başlayan erkeğin heyecanları, erkeği peşinden koşturan kadının heyecanları.

Ne yazık, şimdi insan heyecanını kaybettiği için erkek uzaklara bakıyor; kadın hayvansal şehvet için kendi bedenini süslüyor.

Hayvansal şehvet kadını küçülten, erkeği nedensiz bırakan bir cehennem ateşi gibi insanı kavuruyor.

İnsan değersizleşiyor erkeğin ve kadının kalbinden koptuğu için.

Kalbinden kopup hayvanlar sahnesinde 'ar'dan kıyafetlerini soyunduğu için.

Nedensizlik cehenneme açılan en büyük kapı oluyor.

Hemen her doğan insan için bu döngü tekrar ediyor ve uzun bir ömür, iç içe geçmiş bilinmeyen bir nedenin çok boyutlu katmanlarında sonsuzca kez parçalanarak belirsizleşen kendi bilinmeyenlerinin içinde hazin bir şekilde kayboluyor.


<<<Önceki                           Sonraki>>>


Seçkin Deniz, 08.05.2024, Sonsuz Ark, Mıra | Öznel Şeyler


Mıra | Öznel Şeyler

Seçkin Deniz Yayınları




Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

Seçkin Deniz Twitter Akışı