20 Ağustos 2022 Cumartesi

SA9795/SD2498: Sıkıntı (Roman); 3. Bölüm-Cennet 41

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

‘Haklı olabilirsin!’ dedi bu kez yüzünde ciddî bir ifadeyle ve ardından muzipçe sordu: ‘Şimdi karın buraya gelse, kapıdan içeri girse ne yaparsın?’ 


‘Yemeyeceğim!’ dedi yine.

‘İstersen dolmalık biberden başla, dolma gibi şişkin duruyorsun zaten; bak ince ince doğranmış, hem incelirsin biraz’ dedim gülerek.

‘Biber zararlı diye yedirmezdi bize annem!’ dedi heyecanla. ‘Dolmalık biberi de çıkarmalıydım.’

‘Ya közde biber? Kokusu iştah açıcı değil mi?’ diye sordum, göğsüne kilitlediği kollarını serbest bırakıp ellerini sofraya uzatsın diye.

‘Evet, zaten o daha da acıktırıyor.’ dedi gözlerinde gittikçe parlayan iştahla.

‘Ne zamandır yemek yemiyorsun?’ diye sordum. 

‘Hatırlamıyorum!’ dedi.

‘En son ne yedin?’ diye sordum.

‘Gerçekten hatırlamıyorum, yemek yemeyi unutuyorum, düzenli yemek yeme alışkanlığım yok. Jelibon olabilir, çikolata da. Kola ve çikolata da olabilir. Domatesi ve peyniri çok seviyorum, ama senin yüzünden şimdi tabağımda peynir yok!’ dedi ruhundaki dipdiri küçük kız çocuğunun diliyle.

‘Son 20 dakika!’ dedim. ‘Sonra taksi çağırıp toplantıya gitmem gerek Mademoiselle! Aç kalırsan üzülürüm, hadi ‘Bismillah’ de ve başla! Şaka yaptığını biliyorum, kahvaltıda biraz entelektüel diyagram çizmenin, felsefî dersler vermenin-almanın zararı yok. Ama sanırım sen yakında gıdasızlıktan hastanelik olabilirsin. Jelibon, çikolata yemek değildir!’

‘Çok bilmiş!’ dedi İD kollarını gevşeterek. Sonra çatalıyla domates aldı, sonra da közde bibere dadandı. Mısır ekmeği de dayanılmazdı demek ki kıtlıktan çıkmışçasına yemeye başladı.

Girişte solda, bizim masaya göre de solda, duvarda Balkan haritası vardı. Tuhaf gelmişti; tıpkı bir imparatorluk gibi Balkanların sınırları dikkatle çizilmişti. Batı’da İtalya’yı dahil etmelerine rağmen Kuzey Batı’da Slovenya’dan yukarısını dahil etmemişlerdi haritaya. Kuzey Doğu’da Romanya’ya Güney Doğu’da ise Gelibolu yarımadası dahil İstanbul’un batı yakasını kapsayarak Boğaziçi’ne kadar uzanıyordu harita. İtalyanlar balkan değildi ki, İtalyan yemekleri ile Balkan yemeklerinin hiç ilgisi yoktu. Balkan mutfağı Osmanlı Mutfağı’nın bütün izlerini taşıyan bir mutfaktı.

‘Neden bakıyorsun haritaya?’ diye sordu İD, ağzına bir yeşil zeytin tanesi atarken.

‘Tabağımdan zeytin mi çaldın?’ dedim kaşlarımı çatarak. ’Balkan haritasına İtalya’yı da eklemişler, oysa hiç ilgisi yok'’

‘Onlar zaten benimdi!’ dedi umursamaz bir şekilde. ‘Limonluymuş, çok severim limonu. Evet, bence de İtalyan kültürü Balkanlar’dan çok farklı!’

‘Odaklandığın o başka şey neydi?’ diye tekrar sordum bir zeytin tanesini de ben çatalla sürüklerken. ‘Sonra ‘‘Ben hiç kıyafetlerine bakmadım ki!’ demiştin, neye bakmıştın?’

‘Söylemiyorum, küsmüştüm ben sana zaten!’ dedi İD közlenmiş biberden bir parça daha almak için portakal rengine boyadığı uzun tırnaklı parmaklarıyla tuttuğu çatalı uzatırken.

‘Siz kadınlar,’ dedim. ‘İnanılmazsınız; hem uzun hem de kıyafetlerinizin rengine uygun boyalı tırnaklarınız var, bu bir cadılık işareti değil mi çizgi filmlerde, cadılığı nasıl kabulleniyorsunuz? Ellerinizi kıskaca almışsınız ve dokunmak istediğiniz şeylere, tırnaklarınız kırılır, boyası zedelenir diye endişelenerek istediğiniz gibi dokunamıyorsunuz. Şu çatalın çektiği eziyete üzülüyorum gerçekten!’

‘Bir kere o boya değil, Oje!’ dedi iştahla ağzına yeni bir domates parçası aldı ve çiğnemeye başladı. ‘İstediğin kadar dalga geç, bundan hoşlanıyoruz! Senin karın yapmaz mı?’

‘Karımın, inancımız gereği, boyanarak dikkat ve ilgi çekme alışkanlığı yok!’ dedim portakal suyundan bir yudum alırken. ‘Kadın özeldir ve başka bakışlara karşı kendini muhafaza etmekle sorumludur, der. Üstelik problemli bulur makyajı ve buna ihtiyaç duyma duygusunu. Gündelik zevklere hitap eden ve kadınları değersizleştiren şeytanî bir sömürü sistemi olduğunu düşünür. Bence senin de çok iyi bildiğin şeyler bunlar, ne kadar makyaj masrafın var aylık olarak?’

‘Çok!’ dedi İD kıkırdayarak. ‘Makyaj ve bakım malzemeleri çok pahalı. Ama değer; iyi ve güzel hissettiriyor.’

‘Karım, makyaj ve bakım ürünlerinin kimyasal bileşiklerinin zararlı olduğunu, doğal, binlerce yıllık geleneksel bakım ürünlerinin daha yararlı ve sağlıklı olduğunu düşünüyor!’ dedim. ‘Aloe Vera, zeytin, badem ve benzeri bitkisel orijinli bakım ürünleri var.’

‘O onun düşüncesi, milyarlarca kadın onun gibi düşünmüyor, ben de öyle!’ dedi İD peçeteyle portakal rengi rujlu dudaklarını silerken. ‘Üstelik bu rujlar meyveli!’

‘Meyveli değil, meyve aroması veren kimyasallı. Akıllı ve güzel olmak bir arada mümkün olamıyor mu?’ dedim yine zihnine uyarıcı oklar göndererek. ‘Sömürüldüğünü düşünen kadın, doğal bakım yöntemleri ile güzel olabileceğini bilen akıllı bir kadındır, güzel olmadığı halde çok pahalı makyaj malzemeleriyle sahte bir güzellik edineceğini düşünen kadın akıllı mıdır sence, ki senin doğal halin makyaja ihtiyaç duyurmayacak kadar güzel değil mi yeterince?’

‘Başkasını bilmem, ben akıllıyım ve makyaj da yapıyorum, bundan hoşlanıyorum!’ dedi kendini beğenmiş bir salınımla. ‘Güzel olduğumu biliyorum, teşekkür ederim iltifatın için.’

‘Klasik Koşullanma’ dedim gülümseyerek. ‘Sizin için ‘iyi’yi ve ‘güzel’i öyle tanımladıkları için ‘iyi’ ve ‘güzel’ hissettiriyor makyaj yapmak, üstelik pahalı makyaj malzemeleri kullanınca elit hissetmenizi sağlıyor bu koşullanma. Oysa aslında ‘kötü’ hissetmeniz gerek bu kimyasalları kendi iradenizle kullanıp kendinize kötülük yaptığınız için. Ünlü kozmetik markasını çıkaran Polonya doğumlu Yahudi asıllı Helena Rubinstein’ın zararlı olduğu için makyaj yapmadığını itiraf etmesi de bu gerçeği gösterir. Zararlıdır, ama kendisi kullanmaz, yapar ve satar. Çünkü onlara göre, kendileri insandır, kendileri dışındaki bütün ırklar insan değildir. Onlar öldürülebilir, aldatılabilirler, ‘On Emir’ sadece kendileri arasında geçerlidir. İnsanların, özellikle farkına varması gereken en önemli şeylerden biri bu. Kadının doğal güzelliği kadına yeter bence, akıllı kadınlar sömürü sistemlerinin zaaflarını kışkırtmasına izin vermemeli!’

‘Haklı olabilirsin!’ dedi bu kez yüzünde ciddî bir ifadeyle ve ardından muzipçe sordu: ‘Şimdi karın buraya gelse, kapıdan içeri girse ne yaparsın?’ 


<< Önceki                      Sonraki>>


[19.08.2022, (3/82 (306))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 20.08.2022, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

   

Seçkin Deniz Twitter Akışı