14 Mayıs 2018 Pazartesi

SA6132/KY58-GÖKA100: Deizm Tartışmalarını Bırak, Gençlerine İyi Bak?

"Tekrar çocuklarımızla karşılaşmalı ve kendi dünya görüşümüzü, kendi maneviyat anlayışımızı, sohbet kıvamında onlara aktarmalıyız. Çünkü gençler dikte edilen her şeyden nefret ederler."


Gençlerimiz arasında “Deizm yükseliyor!” diye bir kaygı taşımadığımızı, gençlerde kimlik arayışının gayet normal olduğunu, dini söylemin ve dindarlığın kamusal alanda daha görünür hale gelmesi, mütedeyyin ailelerin çocuklarının söz ile eylemin birbirini tutmaması hallerine tepki vermesinin olağan ve sağlıklı diye değerlendirilmesi gerektiği şeklindeki görüşlerimiz malum. 

Emeti Saruhan’ın bizim görüşlerimize de yer vererek konuyu fevkalade bir biçimde işlediği Gerçek Hayat dergisinin mezkûr sayısında pek kıymetli iki ilahiyatçı dostumuz, çözüm hakkında şöyle görüşler dile getirmişler:

Prof. Mustafa Öztürk, sorunun genç kuşaklara dini hakikatleri hangi usulle, ne tür bir dille anlatacağımız olduğunu söyleyip, ilahiyat fakültelerinde tedris edilen kelam ilminin bugün modern toplumlardaki insanların inanç problemlerine cevap veremediğini ifade ederken çözümleri kısaca dört başlıkta ele alıyor: Entelektüel olarak kelam ilminin güncellenmesi, ilahiyatta felsefi nosyonun güçlendirilmesi, entelektüel derinliğe sahip tasavvuf birikiminden istifade edilmesi ve dini meselelerin temsil yoluyla anlatılması ve aktarılması.

Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün Hoca ise dinin kültürel yorumu ile orijinal yorumu arasında büyük bir makas açtığımızı, çocuklarımıza sunduğumuz dini kültüre gençlerin itiraz ettiğini, tebliğ sorunundan ziyade, temsil sorunumuz olduğunu belirtiyor. Gençlerin etiketlenip “deist” diye bir tarafa bırakılmamaları, argümanlarının derlenip toplanıp değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor.

22 yıldır çocuklarla vakıflar çerçevesinde eğitim faaliyetleri içinde olan Hatice Naç Hanımefendi ise Emeti Saruhan’a verdiği mülakatta, gençlerle yeni bir başlangıç yapabileceğimizi düşünüyor. Çocuklarımızla insani ilişkinin, sevgi ilişkisinin kurulması gerektiğini, ailelerin kendi din anlayışlarını gözden geçirmesi ve peygambercilik oynamaktan vazgeçip, dindar ama hatalı bireyler olduğumuzu çocuklarımıza anlatmamız gerektiğini belirtiyor.

Bunların her biri çok değerli görüşler. Biz ise gençlerin kimlik gelişiminin, dini yaşantı ve algılamanın gerçekleştiği başta aile olmak üzere sosyal ortamlardaki değişen durumlara dikkat çeken önerilerde bulunmaya çalıştık.

Günümüzde aile ve mahremiyet ilişkileri büyük bir dönüşüm geçiriyor. Aile içindeki herkesin sosyal ağları, sanal bağlantıları farklı ve her birey giderek oraya daha çok gömülüyor. Kimlik oluşumunda çok önemli işlevi olan akran grupları da büyük ölçüde yeni teknolojilerin egemenliği altında… Bilmediğimiz bir dünya içindeyiz. Yeni denizin yeni balıklarıyız. Burada yüzdüğümüzü sanıyoruz. Mühendislere, teknolojik akla emanet ettiğimiz bir dünya bu. Nereye gittiğimizi kimse bilmiyor. Ama bir yandan da hayat sürüyor, çocuklarımız genç oluyor ve “kimlik edinme” gençlik sürecinin birinci vazifesi olarak kalmakta devam ediyor.

Tüm bunlara karşı bizim önerebileceğimiz şey, tekrar eski dünyanın referanslarına dönmektir. Tekrar aileyi güçlendirmek, sanallığa karşı hakiki sosyalliği artırmaya çalışmaktır. Tekrar çocuklarımıza örnek olmaktır. Teknomedyatik dünyanın içinde yaşarken aileyi nasıl koruyabileceğimizi, sanallığa karşı hakiki sosyalliği nasıl ayakta tutabileceğimizi mutlaka enine boyuna düşünmeliyiz. Gençlerin bu yenidünyanın yerlileri, yetişkinlerinse mültecileri olduğu mevcut durumda, tüm bunları nasıl yapabileceğimizi bilmiyorum. Ama yapmak zorundayız. 

Tekrar çocuklarımızla karşılaşmalı ve kendi dünya görüşümüzü, kendi maneviyat anlayışımızı, sohbet kıvamında onlara aktarmalıyız. Çünkü gençler dikte edilen her şeyden nefret ederler. Onlarla arkadaş olalım da demiyorum, ebeveyn olmalıyız elbette. Ama kendi iç dünyasını, hayata nasıl baktığını, kendi mücadelesini, somut bir insan olarak anlatan ve gösteren bir ebeveyn. Genç evladıyla daha çok ilgilenen, onunla daha çok vakit geçirmeye özen gösteren bir ebeveyn.

Bir de unutmamak lazım gençlerin zamanının pek çoğu okulda geçiyor. Bu kimlik oluşumu için önerdiğimiz şartları okulun yöneticileri ve öğretmenlerinin ebeveynden daha çok karşıladığı anlamına geliyor. Gençlik döneminin sorunlarını ve görevlerimizi öğretmenlerimize çok iyi anlatmamız gerekli. 

Okul ve aile, “yüksek notlar” için değil seciyeli ve kaliteli kimlik ve kişilikte gençler yetiştirmek için el ele vermeli. Şimdiki durumda maalesef eğitim ortamları, gerek eğiticilerin potansiyelleri gerek müfredattaki sorunlar nedeniyle bu misyonu yerine getirecekmiş gibi görünmüyor. Ama getirmeli. Aksi halde bizi güzel günler beklemiyor...


Erol Göka, Prof. Dr, 14.05.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Uzaklardaki İnsan,
Erol Göka Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu: Erol Göka Beyefendi'ye, birey ve toplum sağlığı açısından çağın sorunlarına  'iyi' geleceğini düşündüğümüz değerli yazılarını bizimle paylaştığı için teşekkür ediyoruz. Seçkin Deniz, 05.06.2017



İlk Yayınlandığı Yer; Yeni Şafak




Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı