17 Kasım 2017 Cuma

SA5177/KY1-CÇ438: Öteki

"Artık dayanamayacağım. Eğer burada, bunların yanında kalırsam kötü şeyler olacak. Kalkıp gitsem meydanı onlara bırakmış olacağım. Ki bu da hiç işime gelmiyor."


Orda öylece duruyordu Öteki Ben’im. Öfkeli sinirli ve şaşkın. Buruşturup masanın bir kenarına fırlattığı bir sürü kâğıttan anlayabiliyordu insan niye öfkelendiğini, sinirlendiğini. Ben odaya girince başını kaldırıp bir bakmadı bile. Umursamaz görünmek istediği her halinden belliydi. Güya bana nispet ediyordu. Sanki benim de umurumdaymış gibi. Hiç umurumda değildi. Bunu ona sezdirmek gibi bir niyetim de yoktu.

Bu oda benim kitaplığım. Kıyıp atamadığım eski sandalyem, eski formika kaplı masam şimdi onun köşesi oldu. Masaya yine bir sürü kitap indirmiş. Hani okusa gam yemem. Alıyor, karıştırıyor.. hatta çığlık koparmama neden olan bir hareket yaptı ki.. kitaplardan birinin sayfasını kıvırdı.. yerini unutmamak için yapmıştı. Fırladım yerimden. Bir kitap ayracı verdim. Daha doğrusu kıvırdığı kitabın arasına koydum ayracı, kıvırdığı yaprağı düzelterek. Ve gözüne sokarcasına bıraktım önüne. Hiç tınmadı bile. Bir süre sonra işitebileceğim bir tonda, mırıldandı: “Pek önemli olsa gerek!”

Evet önemli. O yaprağını kıvırdığın kitap yüzlerce yıl sonraya kalsa, bir başkası da okusa kötü mü olur? Her eline kitap alan O’nu gibi yapsa, bir sonraki kuşağa bir tek kitap kalır mı? Bu ne müsriflik? Utanmazlık! Düpedüz utanmazlık. Sorumsuzluk. Ne denirse.. her önüne gelen kıvırsa sayfaları ne olur? Yıpranır elbet. 

Taa çocukluğumdan kalma nice kitap var kütüphanemde. Onun gibi yapsaydım bu güne kalırlar mıydı? İşte “Kristof Kolomp” adlı kitabı iki gün içinde dağıttı. İlkokul birinci sınıfta almış okumuştum. 69 yılına ait. O zamanlar “çocuk kitapları” diye bir seri, sınıflama yoktu. 36 yıl geçmiş üzerinden. Yepyeniydi. Darmadağın oldu. İki gün kendime gelemedim. Toparladım. Yapıştırdım ama eskisi gibi olmadı. 

Bakışlarımdan ne denli öfkelendiğimi anlamış ve hemen savuşmuştu. Ne yazık ki kütüphanemin kilidi yok. Bunu niye hiç akıl etmemişim? Böylesine densiz birkaç kişi ben yokken girse odaya mahvoldu demektir kitaplarım. Yarın ilk iş bir kilit yaptırmalı. Evet, ilk işim bu olmalı. Bakalım tepkisi ne olur! Ne olursa olsun! Ben davet etmedim ya! Hem ben davet etmiş olsam bile böyle mi davranır insan? Böyle mi davranmalı? Herkesin kendine göre dokunulmazları, sınırları vardır. Titiz olduğu, üzerine titrediği şeyler vardır. Madem Ben’im Ötekimdir bir yerde bendir bunları bilmez mi? 

Bilerek mi yapıyor? İnadına. Rezillik. Düpedüz rezillik.      

Birkaç gün oluyor ortaya çıkalı. İlk karşılaştığımda şaşırmıştım. Sonra alıştım. Ya benden sonra geliyordu ya da benden önce gelip kurulmuş buluyordum eski formika kaplı demir ayakları paslı masama. Doğrusu bana pek benziyor. 

“Öteki Ben” demem salt fiziksel bir benzerlikten kaynaklanmıyor. Her şeyi ile eski ben. Bir saat önceki, bir gün önceki ben. Kendimi izledikçe kendimde ne çok, insanın asabının bozacak şeyler olduğunu görüyorum. Niye bana katlanıyor ki çevremdekiler? 

Doğrusu şuan, Öteki Ben’i gördüğümden beri onların bu engin hoş görülerini takdir ediyorum, hem öyle böyle bir takdir de değil hani. Hiç de katlanılacak biri değilmişim. Belki de bu ayrılıştan kaynaklanıyordur. Öyle ya bu olağanüstülükte bir şeylerin değişmiş olması kuvvetle muhtemel. Belki ben “Öteki Ben” gibi değilimdir. 

Aklından geçirdiklerini yakalar gibi oluyorum, sonra fos çıkıyor. Hem niye bu kadar dağınık ki? Ben düzenli tertipliyimdir. Hem de hastalık derecesinde diyebilirim. Öteki ise tersine alabildiğine dağınık. Sanki bu haliyle de bana nispet ediyor gibi. O kalkıp gittikten sonra masayı düzenliyorum. Raflardan aldığı kitapları masanın üzerine bırakıyor peşinden ben topluyorum. Ne yapacağım bu adamla? 

Doğrusu çaresizim. 

Yüreğim de ağzımda. 

İşte kaçtı yazma hevesim. Ne yapacağım? Her an tetikte durmaktan iyice gerildim. Kaslarım da sinirlerim de iyice gerildi. 

Acaba bu gün nasıl bir sürprizle karşılaşacağım? Geçende bir köpekle çıka geldi. Evde köpek! Hani ev köpeği olsa hadi neyse.. sokak köpeği.. çamura bulanmış. Karnını doyurdu kütüphanede. Salyalarını bulaştırdı her yere. Tüylerini döktü. Bu kadar duyarsız olunsun olacak şey değil. Köpek pistir arkadaş. Pistir. 

Acıkmışmış zavallı! Sokakta doyuramıyor musun? Sokakta karınlarını doyuramıyorlar mı? Hem kütüphaneye ne diye sokuyorsun? Madem tiksinç bir iş yaptın eve soktun bari banyoya götür! Olur mu? İlle asabımı bozacak. İlle sinirlerimi gerecek.

Kapı çalınıyor. Onu burada yalnız bırakamam. Bırakmamalıyım. “Kapı çalınıyor!” diye konuştum yüksek sesle. Hani kapıyı duymamış da ben duyuruyormuşum gibi. İyice gömüldü elindeki kitaba. Kapıdaki her kimse gitmeye niyeti yok. Ne yapalım biz açacağız. 

Mersa’yı sorup girdi içeri. Bende de tuhaflık var. Kapıyı ardına kadar açarsan olacak budur işte. “Hey birader.. yanlış yere geldin!” dememe fırsat bırakmadan daldı kütüphaneme. 

Öteki kendini Mersa diye tanıtmış. Sahtekârlığa bakın! Niye gerçek adını vermemiş? Foyasını ortaya çıkarsam mı? Gelen de bir garip. Varlığımdan hiç haberi yokmuş gibi.. ikisinin de keyfine diyecek yok. Gelenin adı Mahfuz. Ne garip isimler! Bütün bunlar ne demeye geliyor? Anlamı ne? 

Beni hırsımdan çatlatmak için mi yapıyorlar? Ya konuştukları ne? Sıradan şeyler. Aptalca. Ve tamamen dedikoduya dayalı. Ceviz kabuğunu doldurur mahiyette olsa yanmam. Değil. Ne dediklerinin kendilerince bile önemi yok. Yani sırf konuşmak için konuşuyorlar. Ve gülüyorlar.  

Mahfuz denilen aptal da Öteki Ben’im gibi dağınık ve pervasız. İki de bir tuşlarına vuruyor daktilonun. Ses çıkarmak için. İyi de yıpranır! Boş, boş ne diye vuruyorsun? Yüzümü asışımın bile bir anlamı olmadı beyefendi için. 

Artık dayanamayacağım. Eğer burada, bunların yanında kalırsam kötü şeyler olacak. Kalkıp gitsem meydanı onlara bırakmış olacağım. Ki bu da hiç işime gelmiyor. 

Bütün bir geçmişim burada. Ne yapayım? Ne yapmalıyım? Bir kılavuzum olsa. Kılavuzsuzluk ne kötü! Bu eşkıyaların eline bırakamam dünyamı. Yerimden bile kıpırdamayacağım. Bakarsın halimden, bakışlarımdan utanıp daha bir usturuplu olurlar. Çekip gitsem geri geldiğimde hiçbir şeyi yerli yerinde bulamayacağım gün gibi aşikâr. 

Korkumdan ihtiyaçlarım için bile çıkamıyorum dışarı.




Cemal Çalık, 17.11.2017,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü
Cemal Çalık Yazıları






Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı