5 Ağustos 2013 Pazartesi

SA339/AS32: Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a Açık Mektup

 13.06.2010 tarihinde yazılmış aşağıdaki yazıyı, 17-27 Aralık 2013'teki FETÖ ihaneti ve sonrasında her türlü ihanetten daha alçakça 15 Temmuz 2016'daki askeri darbe girişimi sonrasında yeniden okudum; Başbakan Erdoğan'ın bile aldandık dediği düzlemde yazdığım bu yazı, aslında bir tarihe ışık tutmaktadır; bu büyük milletin profesyonel görev paylaşımlarıyla masonlar tarafından nasıl aldatıldığının en büyük delili olarak duracaktır. Dikkatle okumanızı öneririm... Alper Selçuk

Sayın Başbakan,                                              

Sayın Recep Tayyip Erdoğan,

Önce bir girizgâh yapacağım, müsaadenizle.

Dünyanın en zor işidir insanları yönetmek. Bir evi yönetmekle bir devleti yönetmek arasında büyük farklar var; mukayese bile edemeyiz. Fakat ev de küçük bir devlettir. Evi nasıl idare ediyorsak devleti de öyle idare etmeliyiz. Bunun farkında olan devlet adamlarına akıl verecek değiliz. Ama elbette hatırlatma yapmak hepimizin vazifesidir. Bir baba bir evde en sevdiği kızı, en sevdiği oğlu diye bir ayrım yaptığında nasıl diğer evlat üzülürse, kendisini horlanmış hissederse, bir devlette de devleti idare edenlere oy vermeyenler kendilerini öyle hissederler. Hele oy vermiş olup da öyle hissedenler, daha çok kahrolurlar.

Bu güzel memleket çok badireler atlattı, hâlen de atlatıyor. Bu milletin diniyle oynadılar, ahlakıyla oynadılar, örtünmeyi ayıp, çıplaklığı övünülecek şey saydılar, neslini kurutmak için doğmamış çocuklarını öldürttüler. Hınçlarını alamadılar, insanların dilini, mezhebini, ırkını aşağıladılar, böylece birbirlerine düşürdüler.

Çocuklarının beynini yıkadılar, her türlü sapkın ideolojinin ürünü çizgi filmlerle domuzları sevdirdiler, bilgisayar oyunlarıyla camilere, minarelere kurşun sıktırdılar. Ergenlerinin yetişkinlerinin gözlerini kırmızı noktalı filmlerle, dergilerle kirlettiler. Namaz kılmayı, oruç tutmayı, hacca gitmeyi aşağıladılar. Müslümanları aptal olmakla suçladılar. Bütün bunların hepsi oldu.

Eğitim Bakanlığını istila ettiler, ne matematiği öğrettiler ne edebiyatı; ne tarihi ne fiziği ne dili ve sanatı. Bir sürü kağıt diploma verdiler, dilediklerini devletin tepesine yerleştirdiler. Zengin icat ettiler, ceplerini devletin, yoksulun, memurun, işçinin, çiftçinin parası ile doldurdular. İç savaş çıkardılar senelerce hem insanlar öldü hem ocaklar söndü hem de milyarlarca dolar para silah tüccarlarının, fabrikatörlerinin cebine aktı.  Bütün bunların da hepsi oldu.

Orduyu ele geçirdiler; namaz kılanı, müslüman olanı orduya almamak üzere çaba sarf ettiler. Emniyeti, Adalet Bakanlığını, Yargıtay’ı, Danıştay’ı, Sayıştay’ı, Anayasa Mahkemesini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu, YÖK’ü, Üniversitelerin akademik kadrolarını, Dış işlerini, her yeri kendi adamlarıyla doldurdular, halkın çocuklarının  yükselmesine, kendilerini yetiştirmesine izin vermediler. Hepsini geride bıraktık.

Ancak bugün geride bıraktığımız her şeyin geride kalmasını hepimiz el birliği ile sağladık. Birbirimize destek verdik; bu milletin, bu toprakların namusunu, dinini, onurunu, ekonomisini, savunmasını hep birlikte koruduk, arındırdık, açığa çıkardık. Bu milletin düşmanları hiç durmadılar, durmayacaklar da.

Bizi birbirimize düşürmek istediler. İki yüz sene sahte hocalarla, şeyhlerle, din adamlarıyla dinimizden uzaklaştırıldık. Herkes gizli saklı ne biriktirdiyse biriktirdi zihninde. Neyi geliştirdiyse geliştirdi; ama bugün herkes eğriyi, doğruyu tartışacak güvene ve imkâna kavuştu. Onlar bunu bildikleri için bizi birbirimize düşürmek istediler.

2002’den sonra Ergenekon, Balyoz gibi tuzaklarla bu milletin canı yakılmak istendi yine. Hepimiz hep beraber çalışarak bugüne geldik. 11 sene sonra bile 2013’te siyasi irade, komutanlarını atarken kriz üretme fırsatı yakalamak isteyenler var.

Bu milletin bütün evladı yarım yamalak biliyor her şeyi. Çünkü bilgisinin geçmişi sağlam değil; baskıyla sindirilmiş insanların özgür düşünceleri gelişmez, inandıkları sağlam olmaz. Dinini Kur’an’dan öğrenmekten men edilmişlerin önüne binlerce hurafe sürüldü, binlerce israiliyyat bu zamanda bile din diye pazarlanıyor.

Bugün bu ülkede bir şekilde insanlar kendi emekleriyle bir şeyler yapıyorlar. Bununla birlikte bakanlıkların, belediyelerin rant imkanı olan yerlerine tünemiş baykuşlar var, yerleşmiş uğrular var. Bunların Allah’tan korkuları olmaz, -saf ve temiz niyetli olanları tenzih ediyorum-… Bu nesil eksik bir nesil, kul hakkı yetim hakkı bileni çok azdır. Cemaatler, tarikatler bakanlıklarda yer edinmek ister, yol yordam sürmek ister; hepsi mümkündür. Ama adalet, ama  hassasiyet daima esastır. Elbetteki devleti idare edenler de bunun farkındadır. Ama hiçbir devlet adamı devletin her yerini aynı anda göremez; insanlara itimat etmek zorundadır. İşte mesele burada düğümleniyor.

Sayın Başbakan,

Sayın Recep Tayyip Erdoğan,

Bu ülkeye verdiğiniz hizmetleri, tarih yâdederken  hepimiz, belki de dünyanın bütün müslümanları ve insanları karanlık uzun bir dönemi Allah’ın izni ve yardımı ile kapatıp daha umutlu bir dönemi açtığınız için size dua edeceğiz. Size ve samimi duygularla sizinle birlikte çalışan, hizmet eden insanlara Allah’ın huzurunda şahit olacağız.

Sayın Başbakan,

Sizi destekleyenlerin samimi istekleri var. Ben bu isteklere tercüman olmak istedim. Ergenekonu, masonları, onların küresel ittifakçılarını, siyonistleri ve kuklalarını, bu ülkeye düşmanlık edenlerin hepsini devletin damarlarından çekip atamadınız bütünüyle, ama etkili yerlerden temizlediniz. Bunun için size teşekkür ediyoruz. Fakat ne yazık ki; bu memleketin yetişmiş elemanı az.

Okul müdürlerinden, karayollarına, sağlık müdürlüklerinden köy işlerine kadar devletin bütün kurumlarında her yerde eski devrin adamları henüz yerlerinde duruyorlar. Siz ne yaparsanız yapın, yetişmiş elemanlarınız sayıca azlar, yetmiyorlar. Kapasiteleri sizin de bildiğiniz gibi sınırlı. Fethullah Gülen’in yetişmiş binlerce elemanı var. Onlar da bizler gibi uzunca seneler gadre uğradılar, devletin her yerinde cadı avı varken, onlar taviz vererek korundular.  Siz bu millete hizmet ederken de size destek oldular.

Biz bugün Cemaat ile sizin aranızda oluşturulmak istenen kavganın farkındayız. Birçok hususta haklı olduğunuzu da biliyoruz. Gülen’in ve cemaatinin iç, dış, ekonomik, siyasî tüm politikalarınıza müdahale etmek istediğini de biliyoruz. Onlar uzun vadeli düşünmeye, tedbirli davranmaya alışkınlar; geri adım atmaya da alışkınlar. Zira küçük tavizlerin büyük umutları ertelemeyeceğini düşünüyorlar. Haklıdırlar, haksızdırlar, size anlatmak istediğim husus bu değil.

Size karşı saygısızlık yapıldığını düşündüğüm konular çok. Mit müsteşarınızla ilgili hadise, PKK/KCK, İran, Suriye, İsrail politikanız hepsi bir yerde başka türlü olabilirlik içeren şeylerdir. Eleştirilebilirler, bu da doğaldır. Eleştiri de haddi aştılar, bunu da biliyorum. Size karşı kibir atfında bulundular, otoriter olmaya başladığınızı söylediler; Başbakanlık gibi icracı bir makamda olmanızı da istemediler. 

Kibirlendiler bunu yaparken, güçleri onları şaşkın davranmaya itti. Bunları da hepimiz biliyoruz, siz bizim bilmediklerimizi de biliyorsunuz. Şahsen Gezi Parkı Terörü’nün en şiddetli günlerinde Zaman ve Today’s Zaman Gazetelerinin köşelerinde, sosyal medyada gördüğüm çok şeyden rahatsız oldum.  11 Haziran 2013’te, adalet duygularımın zorlamasıyla, Çoğul Düşünce: 'Diktatör Gülen' başlıklı bir yazı yazdım. 25 Temmuz 2013’te de ‘Müslümanlara, Fethullah Gülen’e ve Talebelerine Açık Mektup’ başlıklı bir mektup yayınladım. Şimdi de size bu mektubu yazmakla meşgulüm.

Sayın Başbakan, halkın diliyle Tayyip Bey,

Sizden cemaatle ilgili, cemaatin tutumları ile ilgili çok farklı bir strateji üretmenizi istiyoruz. Sonu uzlaşma ile biten  her türlü stratejiyi onaylayacağımızı bilmenizi isteriz. Onlar sizin devletin kademelerinden kendilerini dışladığınızı iddia ediyorlar, biliyorsunuz hepsi iyi yetişmiş elemanlar, hataları da belki de bundan kaynaklanıyor. Size kızgınlıkları sadece bundan, ama buna rağmen yine sizin partinize oy vereceklerini söylüyorlar. 2010 referandumunda yurt dışında ulaşabildikleri herkesi tek tek organize ederek getirip size destek verdirttiler. Yine yapacaklarını söylüyorlar, çünkü başka çareleri yok.

Sayın Başbakan,

Size neyi nasıl çözeceğinizi söyleme küstahlığında bulunmayacağız. Ama bu kavgadan rahatsızız. İçlerindeki bazı had bilmezler yüzünden onların hepsini aynı şekilde değerlendirmenizi istemiyoruz.

Şahsen kendim Kur’an’a karşı alakalarının Risaleler kadar derin olmadığını, bir sürü hurafe ile iştigal ettiklerini düşünsem de, onlara Allah’ı hatırlatarak, “Allah’tan korkun!” diyebilirim. Ama bugün  geçmişteki kötü alışkanlıklarla yaşamaya devam eden birçok insana- partili olsun ya da olmasın-  bunu söylesek de, çoğunlukla bir anlam ifade etmiyor. 

İktidarın mutfağı temizdir hepimiz biliyoruz ve size bu hususta güveniyoruz. İnsanın olduğu yerde hata da olur, usulsüzlük de… Buna tebdiri de ancak siz alabilirsiniz. Bunun için de iyi yetişmiş, güvenilir elemanlara ihtiyacımız var hepimizin. Güven erozyonunu durdurmak ve güveni yeniden tesis etmek için onların daha çok çaba sarf etmesi gerekiyor, bunu biliyoruz. Ama sizden de çözüm bekliyoruz.

Güzel ülkemizde terörün, PKK’nın, sol örgütlerin, lions, rotary kulüplerinin, Yehova şahitlerinin, ne amaç güttüğü belirsiz dini grupların ellerinde birer maşaya dönüştürülen  gençlerimiz için en önemli alternatifleri sunduklarını hepimiz biliyoruz. Sizin, partinizin ya da diğer partilerin bu kadar güçlü bir organizasyonu yok, maalesef olması da çok zor görünüyor. Biliyorsunuz; partiler nitelikli insan yetiştirme yerleri değildirler, nitelikli insanı siyasette eğitme yerleridirler. Bu sebeple, sizden büyük uzlaşı için bir yol bulmanızı istirham ediyoruz, bunun için aracılık ediyoruz.

Sayın Başbakan,

Allah sizlere hayırlı işlerinizde muvaffakiyetler ve sağlıklı, uzun ömür ihsan etsin.

Allah’a emanet olunuz.

Selam ile.



Alper SELÇUK, 05.08.2013, Antiseptik Anafor 67




Seçkin Deniz Twitter Akışı