4 Nisan 2013 Perşembe

SA221/SD29: Düşünen Her İnsan ‘İstenmeyen Adam’dır

Söz’ün değiştirme gücü, sözü güçlü kılmaktadır.

Söz güçlüdür; bu gücü anlamanız için sözün sahibini görmeniz gerekmez. Güçlü söz’den bahsetmiyorum, güçsüz sözden de. Biliyorum ki; her söz güçlüdür. Önce bu önermemin doğruluğuna dair bir ispat sürecini izlemeye davet edeceğim sizi. Fakat ana konumuz ‘güçlü söz’ değildir.

Sıradan bir fizik gerçeğidir: Güç/kuvvet etki ettiği yerlerde bir değişim oluşturur. Tepki’nin olup olmaması, değişimin olmasını engellemez; hatta güç, hedef nesne üzerinde hiçbir değişim oluşturmuş görünmese bile muhtemel değişimler için ilk çarpma etkisiyle ilk hareketi başlatmıştır. Başlayan veya oluşan değişim gücün/kuvvetin varlığına şahitlik eder. Her etki bir tepkiyle karşılaşacağına göre, her güçlü özne, kendisine karşı üretilen tepkiye bağlı olarak gücünü ilan eder. Güç’ün hedef nesne üzerinde yaşattığı bu depremi, söz’ün ulaştığı bilinç üzerinde yaşattığı değişimlerle mukayese edebiliriz.

Sizce herhangi bir söz, herhangi bir bilince ulaştığında, o bilinç üzerinde etki yapmaz mı? Bu etkinin anlık gözlenebilir ya da sonradan gözlenebilir değişimleri başlattığına şahitlik etmez misiniz? Burada önemli olan sözün hedef bilince/bilinçlere ulaşabilmesi sorunudur; sözdeki gücün vasıfları değil.

Söz’deki gücün hedefte herhangi bir hareket üretmesine engel olabilmenin tek yolu, onun hedef bilince/bilinçlere ulaşmasını engellemektir. Yolda yürürken farkında olmadan çarptığınız herhangi birinin önce sesi ulaşır size: “Dikkat etsene!” Etkilendiğiniz için döner ve sesin sahibine bakarsınız. O sesi duymamış olsaydınız, sizde herhangi bir durum değişikliğinden bahsedemeyecektik. Duyduktan sonra sesin sahibini görememiş olsaydınız o etki yine sürecekti. Kulaklarınıza ulaşan ses, sizde anlık ve yüksek hızlı değişimler başlatmış; dikkatsizliğinize dair tespit, sizdeki yetersizlikler zincirini düşünmenize neden olmuştur. Bundan sonra iradeniz, daha dikkatli olmanız hususunda size sürekli telkinlerde bulunan aklınızla hüzünlü bir diyaloğa girecektir.

Bu aşamada şu soruyu soralım:” ‘Dikkat etsene!’ şeklindeki basit söz bileşiği, sizi etkilediğine göre güçlü müdür?” Bu diğer sıradan sözler gibi herhangi bir sözler bileşiğidir, hedef siz olduğunuz için sizde yer etmiş ve sizi etkilemiştir. Sözün doğasında mevcut bulunan güç, hedef üzerinde etki oluşturmaya kilitlendiğinde, sözdeki basitlik ya da karmaşıklık önem sıralamasına itibar etmez. Karmaşıklık sözün gücünü arttırmayacağı gibi, basitlik de sözün gücünü azaltmaz. Buna göre önermemizi tekrar hatırlayalım: 'Her söz güçlüdür'.


Gücü arttıran unsurlar, hedef, hedefin nitelikleri, hedefe ulaşma ve hedefi etkilenecek eksiklikten haberdar etme gibi temel unsurlardır.'Her söz güçlüdür' önermesinin, sözdeki doğal gücün anlam kazanmasına bağlı olduğunu kabul etmeliyiz. Ek koşul olarak Hedef’in de onu anlamlı bulması gerekir. Çıkarımımıza göre; kulakları ve zihni söze anlam kazandırmaya meyilli/alışkın olan hedef için, her söz, içerdiği güçle yüklendiği anlamı hızla etki-tepki-değişim sürecine sürükleyecektir. Söz, hedefe ulaşacak, hedefi etkileyecek ve değişimi başlatacaktır. Bu doğal seri de, sözün içerdiği anlamın netliği ve doğruluğu değişimin boyutlarını belirleyecektir.

Sözlerin dizin standardı, sözlerin doğal gücünü etkilemez, fakat sözlerin hedefe ulaşmasındaki sağlığı etkiler. Bu sağlık, sözdeki gücün iletim hatlarında yaşayacağı kopuklukla doğrudan ve dolaylı ilişkilidir. İşte bu noktada bir yanılsama ortaya çıkar; sözün iletilmesindeki sorunlar sözün doğal gücünden ziyade sözün mesajlarını zayıflatırlar. “Etsene dikkat!” basit bir değişime uğramış bir söz dizinidir, görünürde değişen fazla bir şey yoktur, ancak mesajın hedefe ulaşmasındaki kalite bu değişiklikle zedelenmiştir. Tevrat, Zebur ve İncil’in sözlerinin yerlerinin değiştirilmesindeki ince işçilik mesajın niteliğini azaltmaya yöneliktir. Benzeri işçiliklere Hadislerde ve Kur’an meallerinde çok sık rastlanmaktadır.

Sözlerin çıkışının engellenmesi ise dizin standardının değiştirilmesinden daha etkili ve daha kolay bir yoldur. Peygamberlerin yalanlanması, hakarete uğraması ve öldürülmesi, düşünce adamlarının işkencelere tabi tutulması ve öldürülmesi, kitapların yakılması, kitapların, dergilerin ve diğer süreli yayınların yayınlanmasının engellenmesi, söz konusu yayınlara hâkim konsepte/maslahata aykırı tezler üretenlerin tasfiye edilmesi, mahkeme kararı ya da kişisel/kurumsal çıkarların korunmasına dair sansürler ve nihayetinde günümüz cemaat baskısı ve cemaat baskılarından kaynaklanan çıkar zedelenmesi sözün gücünün insanlara ulaştırılmayarak ortadan kaldırılmasına yöneliktir.

Düşünce çatışmalarında şüphe üreten sözler de bu anlamda, tehlikeli sözler olarak hâkim unsurlar tarafından güç savaşından uzakta tutulmaya çalışılır. Misâlen; Türkiye, tarikâtler ve târikatlerden beslenen cemaatler eliyle, tasavvuf portalından İslâm evrenine açılan düşüncelerle dini algılamaya mahkûm edilmiştir. Oysa, İslâm Dini için orijinal portal Kur’an’dır. Kur’an’ın mesajlarını iletecek olan sözlerin, geçmiş zamanda üretilmiş söz dizinleri –kitaplar ve sözlü-uygulamalı gelenekler- ile engellendiği açıktır.

Herhangi bir girişimin, girişimcinin Kur’an’ın ana mesajını, o mesajı öne çıkaran ve yücelten sözlerle iletmeye çalışması insanlık için sıradan/alışıldık hatta aşağılık tedbirler mekanizmasıyla engellenir. Girişimci, planlanan faaliyetlerden menedilmeye çalışılır, men mümkün değilse, girişimcinin sözün hedefe ulaşmasını sağlayacak araçlara ulaşması engellenir. Kitaplar yayınlanmaz, dergilerin kapıları hâkim maslahata göre sakıncalı yazarlara kapatılır. Hedef kitleler, cemaatlerin yönettiği kitlelerdir; yayıncı unsur ürün-müşteri ilişkisinde kendisine göre nesnel kriterlerle işletme kaygılarını gözettiği için, hedef kitlenin ihtiyaç duyduğu ’hâkikâte dair söz’ü değil, mevcut maslahatı güçlendirecek yahut rahatsız etmeyecek olan sözü önceler ve önemser. Hâkikâtı teşhir edecek olan herhangi bir girişimci istenmeyen adam ilân edilir.

Tasavvuf misâlinde somutlaşırdığımız bu serencam, diğer psikolojik, sosyolojik, iktisâdî, siyâsî ve daha başka misallerle güçlendirilerek anlatılabilir; Psikiyatrik hegemonya’nın psikiyatri’nin zorbalığına dair tezleri ve tez sahiplerini pasifize etmesi, sosyolojik sorunların kökenlerine dair araştırmaların saklanması veya değiştirilmesi, hâkim unsurların işçi haklarından bahsedilmesini engellemesi, oy oranlarına dair araştırmaların örtülmesi ve yüksek çıkar gruplarının vizyonlarıyla çakışır niteliklerde üretilmesi gibi.

Söz’ün değiştirme gücü, sözü güçlü kılmaktadır. Söz ve sahibi bu anlamda önemli görülmekte ve tüm çakılı görünen sistemler için kontrol dışı iletilmiş her söz, hedef için tehlike olarak telakki edilmektedir. Halbuki; insan kendi doğal gelişim sürecinde, hiçbir sözü daimi güç olarak görme eğiliminde değildir. Şüphe, içten gelen sözün de duyulabileceğinin kanıtıdır. Beşerî sistemlerin tüm korunma yöntem ve tekniklerine rağmen sürekli yıkılıp yeniden türetilmesinin tek sebebi budur. İnsan, fıtratına uygun davranmaktan başka bir seçeneğe sahip değildir. Düşünen her insan istenmeyen adamdır. İstenmeyen adam olması için görülebilir olması gerekmez.


Seçkin Deniz, 25.10.2009, Sistematik Analizler 103

Seçkin Deniz Twitter Akışı