23 Mart 2013 Cumartesi

SA213/IE11: Maşrapa

 
“Öyledir. Uzaklaşmaktır hayat; dosdoğru bir nüve ile doğan insan için.”

Doğduğu andan itibaren zamana paralel olarak annesinin bedeninden geleceğe doğru bir ok gibi fırlayan insan, sarındığı alışkanlıklarla örer dakikalarını. Anların dokunuşlarına odaklanmış bütün uzuvlarıyla, ruhunun sınır taşlarını döşer; iyiye ya da kötüye kanat çırpan tüm başkaldırıları tek tek törpülendiğinde, insan, ağırlıklarıyla oluşmuş bir bütündür artık. Öğrendikleri, onu alışkanlıklarını doldurduğu maşrapasından beslenmeye zorlar.

Ağzı açık, sallandıkça içindekini sağa sola sıçratan bir maşrapadan başka bir şey değildir insanın alışkanlıklarının doldurulduğu kap. Saklanamaz, örtülemez içi, dudaklarından, ellerinden, gözlerinden ve dokunuşlarından dökülür insanlardan oluşmuş toprağa. Kulaklarından evirir tüm duyulacakları alışıldık, ihtiyârî tüm alışkanlıklar; her şey, ağırlıklarını bir arada tutmuş olan okun sonsuza yolculuğunu zorlaştırır.


Gözün görmeye çalıştığı, geriden getirip biriktirdiği örtük histerilerle bezenmiş olan tadı bilinen alışkanlıklardır. Bir öfke, bir gülüş, bir ses ya da bir kadının, bir erkeğin kokusundan, iç tokuşturan rayihâsından yola çıkan alışkanlıklar.

Kulakların duymaya çalıştığı çarpık ya da düzenli, didaktik melodiler. Çığlıklar ve bütüncül dokunuşların sesleri… Yalnızlık, dayanılmaz iç çekişler, aşk, patlak duygular, ihanet, bağımlılık, acı; dokundukça haykıran umutların cılız sesleri. Bazen de umut, sevinç, çocuk sayhâları.

Ellerin tutmaya çalıştığı anne, güven, huzur ve daha da başka aykırı doğrular ya da hüzünlü geçmiş; hepsi birer alışkanlık özlemine paydaş olan ve soğuyan ve ısınan ve kaybolan ve dökülen maşrapanın girintilerinde saklı.

Gözlerden, kulaklardan ve ellerden yüz bulamayan seslerin dokunarak ulaşmak istediği yıkıntı artığı nefesler. Dokunmak. Gül’ün kadifesinden esinlenerek yürüyen şiirlerin, şarkıların, babanın gözyaşlarına dokunmak. Alışkanlıkların doğurduğu çâresizliğin ellerinden kurtulmak ve tutunmak için Allah’a dokunmak
.
Allah’a dokunmak, alışkanlıklarını doldurduğu maşrapanın içine girememiş bir alışkanlıktır insan için. Diline doladığı, ama asla zihninin her ânına mukayyet olamadığı için dâhil edemediği zikrin, duanın ve kurtuluşun tadına alışamamak.

Allah’a dokunmaya alışmak için devlete dokunmak, devletin gücüne yaslanarak Allah’ı anmaktan koparacak bir serüvenin dehlizlerinde kaybolmak. Devlet; bir insan, bir imam, bir put, bir lider ya da bir kadın, bir erkek. Fikrin düzenekleri arasında yerleştirilmiş, her an infilak edecek olan bir bağımlılıklar zincirinde kaybolmak…

Maşrapaya Allah’a dokunmaktan daha zıt daha kötücül alışkanlıklar doldurmak ve her seferinde geriye, gözlerin, kulakların, ellerin dokunduğu her şeyi, baştan sona, iblisin ellerinde terk ederek bir mum gibi sönmek…. Sadece maşrapadan ibaret kalmak.

İnsan doğduğu anda bir ok gibi fırlar hayata. Gördüğü, duyduğu, dokunduğu her şeyi öğrenir; öğrendiği gördüğüne, duyduğuna ve dokunduğuna yüklenen geçmişten kalan tanımlar ve alışkanlıklardır. Fırladığı andaki hızı her öğrendiği ile azalır; her azalma, sıkıştırdığı insan ruhunu ağırlaştırır; her ağırlaşma alışkanlıkların gücünü arttırır; alışkanlıklardaki her artış insanı Allah’a uzanmaktan uzaklaştırır.

Uzaklaşmaktır hayat; dosdoğru bir nüve ile doğan insan için. İnsan kalabalığından yayılan alışkanlıklarla bezenerek saflığından uzaklaşmaktır yaşamak.

Alışkanlıklar maşrapasında geçirilmiş dakikaların değiştirelemezliğini gördüğünde insan, bağırır; değişmemişliğin alışkanlıklara yüklenmiş kemiklerinde, kas gibi sarınmış her ne varsa alıp fırlatmak ister. Yılların dokunduğu ruhu, yere düşmüş bir ok anlatmaz insana; yorgun yolculuğunun bitmesini bekleyen bir umutsuz tasvir eder. Umutsuz, çünkü; Allah’a dokunmayı, devlete dokunmak sanan bir ahmaktır.

Alışkanlıklarına yapışmış iyi bir insanın, her seferinde maşrapasından dökülenler, ağzından, gözlerinden, ellerinden sıçrayan bir iyi niyet gösterisini resmeden ayrıntılardır. Kimi anlarda, maşrapasına bakıp, maşrapasını ters çevirip alışkanlıklarını döktüğünde insan, pişmanlıklarının içinde yüzen iyilik kırıntılarını aramaktadır çâresizce. Teselli aramaktadır geçmişte; geleceğe dair bir yüz bakımlığı, bir ışık, bir nur istemektedir mahşerin karanlığında parıldayacak olan.

Allah’a dokunmak, Allah’ın emir ve yasaklarına bakan alışkanlıklar üretmektir. Öğrendiğinde insan, anladığında insan, artık geri dönüşsüz bir zenbile yüklenmiştir; öylece yürümektedir. Geri dönmek ve her seferinde yeniden fırlamak ve sonsuza dek iyilik biriktirmek vaadi ile yalvarmaktadır Allah’a, alışkanlıklar maşrapasını iyilikle doldurmayan insan. Zenbil geri dönmeyecektir artık; maşrapadan yükünü sürükleyecektir göğe…

Vakitlenmiş duaların sığınağı namaz, vakitlenmemiş dualardan uzakta ise, insan zihninin en ücra köşelerinden çıkıp gelen iblisin fısıltılarına kulak vermiştir insan. Yalnızlık, iblisin fısıltılarına kulak vererek, şah damarından daha yakın olan Allah’a dokunmak istememektir; insan bunu bilir, çok iyi bilir. Alışkanlıklara yüklenmiş kemikler isyandan biriktirilmiş kaslara sahiptir ancak… Kaçamaz.

Öyledir. Uzaklaşmaktır hayat; dosdoğru bir nüve ile doğan insan için. İnsan kalabalığından yayılan alışkanlıklarla bezenerek saflıktan uzaklaşmaktır yaşamak. Alışkanlıklarla dolu bir maşrapadır hayat.


Irmak Elmas, Sonsuz Ark, 23.03.2013
Irmak Elmas Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı