24 Şubat 2013 Pazar

SA186/YB6: Güvertedeki Soğuk/ Sınanmış Renkler 6

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Dostlarınız sizin köleleriniz değildirler."

Rüzgârlı biraz dışarısı; yağmuru hırpalıyor. Canını sıkıyor gökteki oynaşının. Dosdoğru okyanusa süzülecek, bırakmıyor. Çaresiz sudan kamçılara dönüşüyor, çarpıyor cama. Kaptan köşkü korunaklı ve sıcak. Seyri başka bir günde bambaşka; ama bugün biraz aykırı geliyor göğe bu karmaşa. Serin güne, daha fazla yük yükleyen bunaltıların kahveye çalan rengi gibi.

Kahve, dostluğu hatırlatır. Gözümüze hoş gelmeyen dışarıdaki karmaşada da belki bir dostluk var. Rüzgâr, yağmuru hırpalamak için fırtınadan koz sürüklüyor oluşunu, dostluğun kuvvetli kollarına güvenerek istiyor olabilir. Bu mümkündür tabi. Ama yağmurun fikrini sorsaydı, belki de yağmur kamçılara dönüşmek istemiyor olduğunu söyleyecekti ona. Belki de bu yüzden güverte yalnızlaştırıyor rüzgârı, yağmuru tutamıyor.

Dostluk başka bir şey. Hırpalanmayı sevmez. Hırpalandığında hiç kimse huzurlu kalmaz. Yağmurla didişen rüzgârın hatası, dilediği gibi esme derdinin vakitlerin her kıvrımında muteber olduğunu sanması. Kim kime muteberdir ki her zaman? Kendisinden bile itibar eksilten bir akıntıda yürürken bir insan, hangi insandan itibarı her seferinde aynı demde bekleyebilir?

Dostluk, beklentilerin o bencil dokunuşlarından uzaktadır. Hâni, karıncaların kimi zaman derinleşen, dolaşan, saklanan yollarda tek başlarına yürüyüşlerindeki yük hesapları var ya, hani bir de yükünü düşüren karıncanın etrafında biriken başka karıncalar. Karıncaların sessizce, hır-gürsüz dertleşmelerine bakması gerekir insanın bazen. Onlardan öğrenmesi gerekir, yüküne dik duramadığında.

Yüküne omuz veren bir başka karınca yoksa etrafında, o karıncanın sıkıntısı, yükünü başkasının omzuna yüklemekten gelir. Oysa karıncalar sırtlarında değil ağızlarında taşırlar yüklerini. Yükünü düşüren karıncanın yardımına gitmeleri, onun de yükünü yine ağzına alabilmesi için yükün sağından solundan dürtmekten başka bir gayeye sahip değildir. Hiçbir karınca kendi yükü dururken, yükünü düşüren karıncanın yükünü alıp taşımaz.

İşte insan da böyledir. Hiçbir dost dostunun yükünü sırtlanmaz, sırtlanamaz. Sırtlansın isterseniz bu dostluğun adâbına aykırıdır.  Bellidir ki; sizin dost kaydınız, yük taşıtacağınız köleden ibarettir.  Bu kayıtta kaybedeceğiniz  de baştan bellidir. Hani suçlarsınız ya sık sık dostlarınızı, hani dudaklarına zincirler vurup onları yargılarsınız ya suçlayan kamçılarınızla. Sırtına indirirsiniz kamçılarınızı, yüzüne, kollarına, bacaklarına… Siz işte o zaman bir dosttan daha başka bir şeysiniz, bir düşmansınız, bir zâlim efendisiniz dostunuzun köle başında. Baş belasısınız.

Dostlarınız sizin köleleriniz değildirler, aksine sizi kölelerinizden kurtaran en büyük yardımcılarınızdır. Köleleriniz, sizin emirlerinize itaat ederek sizi bencilleştiren her şeyden ibarettirler. Kimi zaman anneleriniz, babalarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, çocuklarınız, yakın akrabalarınız ve ücretini ödeyerek çalıştırdığınız insanlardır. Dostlarınızı da onlardan saydığınızda, bilmelisiniz ki; beslenmeye en lâyık olan muhabbet dostluk muhabbetidir, arkası tez kesilir.

Dostlarınızın az olmasından yakınırken, sizin neden bir dost olamayacağınızı da sorgulamış olmanız gerekir. Dost, her an size yetişecek, sizi her dardan kurtaracak bir hizmetkâr değildir. Ne verebilmişseniz dostluk kaydınızdan ancak o kadarını alabilirsiniz geriye. Kimisi tez zamanda çeker gider yolunuzdan, kimisi de daha uzak bir vakitte; ama er veya geç hepsi giderler. Gönderen de sizsiniz, giden onlar değil.

Kahve içmeye geldiğinizde burada, bu gemide bulacağınız neydi biliyor musunuz? Biliyordunuz, o yüzden geldiniz. Burada bütün günahlarınızın, siz onları dökmeden bilinmesini umuyorsunuz, sonra onlara deva bulmamızı. Buradaki dostluğa yüklediğiniz de bu. Dostluğa yük taşıtmak istiyorsunuz hâlâ. Oysa içeceğiniz kahveler, duyacağınız sözlerin telvelerini de içmeniz gerektiğini yazarlar kulpundan tuttuğunuz tahta fincanınıza. ‘Dostluk yük taşımaz’ yazar, tutmak için uzandığınızda gördüğünüz tahta fincanın kulpunda.

Fakat yine de siz görmek istemezsiniz her seferinde ‘Tahta Fincan’ın Kulpu’nu… Küçücük teknelerinizle, rüzgârla, yağmurla yarışırcasına buraya gelmek için çektiğiniz eziyet, o yazıyı okumanıza mâni olur.  Alacaklı hissedersiniz kendinizi. Kaptan, yükümüzü alacaktır içimizden, hafifleyip döneceğiz, diye umarsınız.

Bakın güverteye, ambara inen bir merdiven var mı? Ambarı olmayan bir geminin inilecek merdiveni olmaz. Bu gemi, yük gemisi değildir dostlarım, yük almaz kimseden; yükünü düşürmüş, yükünün düzeni bozulmuş dostlarının yükünü düzeltmekten başka bir şey yapamaz dost, ona yükünüzü taşıtamazsınız. Yüksüz kimse yok çünkü.

Karıncalar gibi, ‘Dostluk yük taşımaz, yük düzeltir’ diye düzeltirsek seyir defterlerimizdeki kayıtları, ne rüzgârın yağmuru incittiği, kamçıya çevirdiği gibi eksiliriz kendimizden ne de fazlasına tamah edip elimizdekinden de mahrum kalırız.

Kahve güzel miydi? Gelirken bir dahaki sefere kahve getirmezseniz kulpunu tutacağınız bir fincana ihtiyacınız olmayacak; kahve bitti, bilesiniz. Bazen gemideki her şey dostluğun kabuğunun dışında kalır, soğuk kalır sadece güvertede ve yalnız, yapayalnız. Rüzgârın yağmuru hırpalamasını izler sessizce, korunmuş kaptan köşkünün kalın camlarının arkasından.

Hoş ve hoşnut kalınız.

Selam ve sevgiyle.


<<Önceki                        Sonraki>>


Yaşlı Bilge, 23.02.2013, 23:45Sonsuz Ark, Peynir Gemisi'nden, Sınanmış Renkler 6



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı