28 Ekim 2012 Pazar

SA88/RK3: İslâm İktisat Teorisi (İİT) Mümkün müdür?



Başlıktaki soru kışkırtıcı bir soru.  Bu çalışmanın konusu da bu soruya cevap bulmak olacak. Cevap hazırda, ancak konunun akademik geçmişi parlak çok ter taşıdığı için teknik olmayan bir irdeleme yapmamız şart. Kapitalist ve Marxist iktisat kurgularına ait bütünleşik teorilerin, kendilerini üreten ve besleyen akademik ve profesyonel aculluğa/çapulculuğa terk edilmesi zamanı gelmiş ve geçmiş görünüyor. Bütün iktisat teorileri, çabucak üretilirler ve sonsuza dek beslenmek amacını güdenlerin sömürü araçlarıdırlar; sadece bu yüzden terk edilmelidirler.

İktisat (Ekonomi), yaşananla ilişkili iken teorik bir bakışa ihtiyaç duyan bir şey, bir olgu, bir olay değildir. Asıl sorun iktisadı teorilerle yönlendirme ihtiyacının nasıl doğduğu ile ilgilidir. Çok cesur sayılabilecek bir tesbitle tarihin görünür sayfalarına geçelim: “İktisat Teorileri, haksız kazanç elde etmek için, Allah’ın haram saydığı kazanç türlerini baskın hâle getirerek insanları sömürmeyi, aldatmayı mümkün kılan düzeneklerin inşâsı için üretilirler.” Bu tam olarak budur.

Bütün dünya, batılı gövdeye sinmiş siyonist ekonominin kendi içinden üreterek karşıtlaştırdığı iktisad teorilerini sabit nokta  kabul ederek ve o noktadan eşit uzaklıkta kalmaya çalışarak aynı hataları yapmaya devam ediyor; henüz bütün teorileri reddedecek güce sahip kimse ya da ülke yok. Zira ‘İktisat’, tanımı ve tanımı için üretilmiş bütün kavramları ve kurumları ile bir bütün olarak, hemen her ülkede, baskı altına alınmış düşüncelerde karşıkonulmaz bir hayat alanı kurmuş durumda. Banka, faiz, borsa üçgenine sıkışmamış hiçbir ülke yok ve doğal olarak bu üç kavram/kurum kendi alt değişkenlerine mahkûm ettikleri ülkeleri ve insanları çaresizliğe sürüklemekteler.

Başlangıcı 2001’e dayanan, ancak somut olarak 2008’de görülmeye başlanan Kapitalist/Faizci Ekonomik Kriz’in ürettiği bu çaresizlik, krizi üreten firmaların bulunduğu Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ne çok büyük bedeller ödetiyor ve batının iki yüz yıllık müreffeh hayatını bütün kurumlarıyla birlikte çözüyor ve çökertiyor.


Mevcut iktisat teorilerinin ürettiği karşılıklı bağımlılık, hem bir ülkedeki bütün insanların ve kurumların hem de bütün ülkelerin birbirleri ile ilişkilerindeki  temel ölçüleri/ölçütleri belirliyor. Herhangi bir ülkede herhangi bir bölgeye ya da kente özel ya da tüzel yatırım ya da kamu yatırımı yapmak, o kentteki kaynaklara bağlı  gibi görünse de, o kentle ilgili devlet projeksiyonları, o devletin dış yatırım açısından profili ve risk durumu gibi makroplan uygulamalarına da doğrudan bağlıdır. Bu bize hiçbir devletin, hiçbir girişimcinin bu kuşatmada asla bağımsız olamayacağını anlatıyor.

Tarih, zenginlerle birlikte olanlarca yazılmaya devam edecek mi ya da zenginlerin güçlerinin kapsamına girmeyen birileri yeni bir ekonomik diriliş mi üretecekler ve tarihi kendileri mi yazacaklar? Çok merak ediyor değilim sorunun cevaplarını, çünkü 21.yy, tarih yazımı gibi bir gücü sıradan insanların eline verdiği gibi, yeni bir ekonomik dirilişi de üretecek güce sahiptir; uzak olmayan bir günde bütün iktisat teorilerini çöpe atarak bambaşka bir üretim-tüketim zinciri kurabilir ve bu sistem geçmiş tüm sistemlerden daha adil olabilir. Bu, atmosferin 4.kilometresinden araçsız iniş yapmanın mümkün olduğu bir yüzyılda kuşku götürmeyecek kadar mümkün bir olasılık.

Önceki teorilerin mümkün oluşu gibi, insana ve onun çıkarlarına, zenginleşmesine hizmet eden yeni iktisat teorilerinin üretilmesi de mümkündür. Son iki yüzyıl, insanlık tarihindeki zenginlik dağılımını sıradan insanların (Özellikle dünyanın batısında yaşayan sıradan insanların) lehine etkilemiş görünüyor, ancak insanlar diğer insanların ölümünü organize ederek kendilerine refah sunulmasından rahatsız olduklarını da artık saklamıyorlar.

Siyonist Kapitalizm’in merkez ülkesi ABD’de işsiz insanlar kirli kanın dünyaya pompalandığı yeri, Wall Street’i işgal ediyorlar; 2012 Başkanlık seçimlerinde yarışan adaylar (Obama-Romney) önceki başkan adayları gibi küresel sorunları değil, çökmekte olan ekonomileriyle ilgili sorunları tartışmak zorunda kalıyorlar.


Baskın iktisat teorisyenlerinin üreteceği yeni iktisat teorilerinin, hazırda bulunan soygun sistemini yeniden düzenleyeceği ile ilgili hiç kuşkumuz yok. Buna göre baskın iktisat teorisyenlerine birebir karşıt olarak üretilen her türden iktisat teorisi de bu bağımlılıktan kurtulamayacak ve yeni bir olgu üretemeyecek.

İslam İktisat Teorileriyle ilgili çalışmaların kapitalist/sömürgeci iktisadın tanımlarından ve alt kümelerinden faydalanarak karşıt tezlerle doldurulacağı açık. Hâlen sadece tartışmalı ‘Faizsiz Katılım Bankaları’ ya da uzlaşmasız ‘Helal Gıda’ dışında alternatif kavramlar ya da kurumlar dışında sömürgeci kapitalizmden bağımsız bir iktisat kurgusu üretilememiş olmasının temel sebebi de budur.  Ayrıca iş gücüne ait özgün bir perspektif üretilememiş olması, çalışanların özlük haklarının, sosyal güvencelerinin sömürgeci sistemden  bağımsız olarak netleştirilememiş olması da ayrı bir entegrasyon sorunudur. Bu alanda da sömürgeci kapitalizmin teorileri işlemektedir.

İslam, iktisat kurgularını insanın belirleme gücüne terk etmeyen bir dindir. Karmaşık, zorlayıcı ve insanın değişen ihtiyaçlarına binaen üretilmiş sömürgeci bir kurguya karşıt olarak var olan İslam’ın, Allah tarafından belirlenmiş, değişmez bir iktisat anlayışı zaten mevcuttur ve bu anlayışın yeni teori ya da teorilerle insan tarafından kurgulanması mümkün değildir.

İslam’ın Kur’an’la sabit olan, değişmez iktisat ilkeleri, insan hayatı için gerekli olan düzenlemelerin tamamını tanımlar ve belirler, bu ilkeleri uygulayacak olan kurumların inşaası da insana ait bir çabayı gerektirir. İnsanlar ancak Kur’an’ın iktisat ilkelerini temel kabul ederek yeni kurumlar inşa edebilirler.

Kur’an’da kazancın, üretimin, tüketimin, tasarrufun, borçlanmanın ve mülk edinmenin en temel ilkeleri de ‘Helal ve Haram’ gibi iki temel odağa göre tanımlanmıştır ve bu gerçekliğin bir teori ile yeniden tanımlanması mümkün değildir. İslam İktisat Teorisi (İİT) açıkça anlaşılacağı üzere mümkün değildir ve mümkün olduğunun ileri sürülmesi de Kur’an’la/Kur'an'ın hükümleriyle  çelişkiye düşmek olacaktır.

İnsanların sağlıklı bir iktisat hayatına sahip olmaları için çok karmaşık, anlaşılması güç teorilere ihtiyacı yoktur. İşçiler çalışır, hak edişleri rıza ile ödenir, hak kaybı yoktur; ticaret yapılır, aldatma, hile yapma yoktur; insanlar borçlanır, faiz yoktur; insanlar kazançlarının ihtiyaçtan fazlasını tasadduk ederler, biriktirme yoktur. Her şey bu kadar basittir.


Ragıp Kefeci, Sonsuz Ark, 28.10.2012

Ragıp Kefeci Yazıları


İlgili Okumalar:
1- İslam ve Ekonomi, Prof. Osman Eskicioğlu
http://www.enfal.de/islamekonomi.pdf

2- İslam İktisadı, Prof. Hayrettin Karaman
http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/laikduzen/1/0278.htm

Seçkin Deniz Twitter Akışı