Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
İnsanın bu dünyaya nasıl geldiğini hiç düşündünüz mü, bilmiyorum.
Bildiğinizi varsaydığınız diğer her şey gibi, bunu da düşünmediğinizi düşünüyorum; annenizden doğuyorsunuz işte.
Evet; annenizden doğuyorsunuz, bilim-kurgu filmlerindeki gibi göklerin kapıları açılmıyor, siz armut gibi gökten düşmüyorsunuz.
Bunu düşünmeye gerek bile yok, size göre.
O kadar büyüksünüz ki... evrenin tam merkezindesiniz... dünyaya nasıl geldiğinizi düşünmediğiniz gibi, dünyadan nasıl gideceğinizi de düşünmüyorsunuz.
Ölüyorsunuz işte. Doğdunuz ve öleceksiniz, hepsi bu.
Gerçekten hepsi bu mu?
Emin misiniz?
Eğer düşünseydiniz hayatınızın baştan sona ne kadar büyük anlamlar üzerine bina edildiğini de görecektiniz.
Ne yazık ki daha fazlasını düşünmeye gerek duymuyorsunuz. Kendinizi o kadar yetkin, güçlü ve hiçbir şeye muhtaç olmayan bir varlık olarak görüyorsunuz ki size, ahmaklığınıza acımak bile gelmiyor içimden.
Öylesine kibirli ve tanrısal bir kendini beğenmişlik içindesiniz ki muhteşem bir dünyaya geliş hikayeniz olduğunu anlayamayacak kadar aptalca davranıyor ve sizi yaratan Allah’a saygı duymuyorsunuz.
Ben yine de hiçbir şey için geç değil diyerek, belki de şimdi, düşünmenizi öneriyorum.
Anne ve babanızın var olduğu, ama sizin var olmadığınız o zamana gidin; siz doğmadan dokuz-on ay öncesine.
Anne ve babanız defalarca çiftleşiyor, ancak sizin dünyaya gelmeniz için hiçbir şey başlamıyor. Ve o gün, o ân geliyor ve siz babanızdan gelen bir sıvı ile annenizin rahminde var olmaya başlıyorsunuz.
Burada duralım; evet, tam olarak burada.
Nereden geldiniz? Annenizin rahminde büyüyecek olan o zigottaki siz, nereden geldiniz?
Döllenme gerçekleştiği anda göklerin kapıları açıldı ve siz gözle görülmeyen bir sürecin sonunda, bilmediğiniz bir yerden ve gözle görülmeden geldiniz; annenizin rahminde tıpkı bilim kurgu filmlerinde olduğu gibi aşama aşama gelişen ve oluşan bedeninizle birlikte var oldunuz, sonra da doğdunuz.
Burada sorulacak bir soru var:
Göklerden gelen ruhunuzdu, annenizin rahminde aşama aşama beden giydi o ruh ve siz oldunuz... göklerden gelen siz değildiniz, ruhunuzdu; o halde siz ruhunuz değilsiniz, doğru mu?
Ruhunuz gelmeden bedeniniz oluşmadığına göre, ruhunuzun ‘siz’ olmadığı artık kesindir, diyebilir miyiz?
Ölünce geride kalan bedeninizin siz olmaması gibi tıpkı.
İşte bu yüzden öldüğünüzde ruhunuz bedeninizden ayrılacak ve yeniden ‘siz oluşsun’ diye kıyamet sonrası ruhunuz bedeninizle birleşecek ve var olacaksınız; yani dirileceksiniz.
Böyle düşününce, zihninizde oluşmuş olan bütün şüpheler giderilmiş olarak gerçekten iman etmiş biri olacağınızı biliyor musunuz?
Böyle düşününce kendinizi o kadar yetkin, güçlü ve hiçbir şeye muhtaç olmayan bir varlık olarak görmeniz imkansızlaşacak çünkü.
Muhteşem bir dünyaya geliş hikayeniz olduğunu anlayacaksınız, öylesine kibirli ve tanrısal bir kendini beğenmişlik içinde olmanın ne kadar kadar aptalca olduğunu fark edeceksiniz ve sizi yaratan Allah’a saygısızlık etmek aklınıza bile gelmeyecek.
Haksız mıyım?
Bilinçli bir insan olmak başka nasıl mümkün olabilir ki?
Şimdi sakince okuyalım mı?
‘İnsanı nutfeden (bir damla sudan) yarattı. Böyle iken bakarsın ki o, Rabbine açık bir hasım kesilmiştir.’ (Nahl Suresi 4. ayet)
‘Biz sizi adi bir sudan yaratmadık mı? Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk. Sonra da ona ölçülü bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz! O gün vay yalanlayanların hâline!’ ( Mürselat Suresi, 20-24. ayetler)
Ve susarak düşünmeye devam edelim.
Sonra haykıralım:
'Allah’a karşı edepsizliğin artık yeri yok!'
Mıra | Öznel Şeyler
Takip et: Next Sosyal @seckin_deniz
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.