1 Haziran 2024 Cumartesi

SA10781/SD3132: Sıkıntı (Roman); 7. Bölüm-Vadi 27

         Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"İnsan kılavuzsuz düşünemiyordu, dua edemiyordu, yaşayamıyordu. Canı su istediğinde bile insanın kılavuzu bedeni oluyordu, acıktığında ya da herhangi bir duygunun eksikliğini hissettiğinde. Bilinci de öyleydi, bilgiyi öğrenmek istiyordu gerektiğinde."


Karım, ikindi serinliği gibiydi, bana baktı, ‘İnsan nasıl dua etmez ve nasıl çocuklarına dua etmeyi öğretmez, anlayamıyorum!’ dedi güneşin sol gözüne vuran ışıklarını sol eliyle perdeleyerek. ‘Dua yoksa insan yapayalnız hisseder sonsuz karanlıkta, korkar. Bir ebeveyn nasıl bu kadar acımasız olabilir?’

‘Bilse olmayacak ki!’ dedim ona gülümseyerek. ‘Kendisi de yapayalnızdır, bilmediği bir arayışın içindedir. Ömrü dua etmeyi öğrenmek için geçer her insanın; kendisine dosdoğru bir şekilde dua etmek öğretilmişse, o öğretileni tekrar ederek sınar, kendine ait olan dili bulana kadar samimiyetle çabalar. Değilse; dosdoğru dua etmeyi bilmediği için, ettiği duaların karşılığını pazarlıklı bir şekilde bekler. İsyana meyleder dualarına hüküm yükledikçe. Hükümleri karşılıksız kalır ona göre. Duaları cevapsızdır gibi gelir her seferinde. Sonra sırtındaki yükü daha da ağırlaşır!’

‘Dosdoğru dua etmek!’ dedi Karım. ‘Ne kadar dikkat çekici bir ayrım. Allah’ı dosdoğru bilmek şart dosdoğru dua edebilmek için!’

‘Evet!’ dedim. ‘Kendisine dosdoğru dua etmek öğretilmemişse bocalar insan; dalgalanır ruhu büyüdükçe. Daha fazlasını görür, daha fazlasını kurcalar ve nefsinin ittirdiği yere, İblis’in çanak tuttuğu köşeye savrulur. Aklı durgundur, çekiniktir; bazen de akıl almayacak kadar hızlı ve kıvraktır. Kılavuzsuz akıl, peşindeki hayranlığı salar diğer insanların gözlerine… Yukarı doğru gittikçe genişleyen ve uzayan bedeni, gözlerinin gördüğü yerleri de genişletir ve uzatır insanın. Sonra gezinir son durakta. Gezindikçe günah biriktirir, gezindikçe beklediklerini ıskalar; artık yükü sırtına iyice yapışmıştır, kamburu çıkmıştır. Aklı iblisin dudaklarından dökülecek fısıltılara açtır.’

Şirket binasından içeri girerken Aşçı Sultan karşıladı bizi; dosdoğru yemek salonuna geçtik. Onlar sohbet ederken ben düşünmeye devam ediyordum.

Hayat, her şeyi görüp derlemiş olanlara göre değildi, her şeyin yükünü sırtında hissedenlere göreydi. Geleceği gözlediğim zamanlarda, aklımda hep sırtımdaki yüklerden tanıdığım insanın sırtındaki yükler vardı. Dua etmeyi öğrenmiştim, ama her seferinde öğrenmiş olduklarım beni daha güzel duaya mecbur etmişti; yani her insan gibi eksiktim ben de.

Bir tek, evet bir tek Allah’a ne kadar içten dua etsem, o kadar içten karşılık bulduğumu biliyordum. Belki onu anlatabilirdim. Pazarlıksız, yüklerden arınmamış olanların duası, haddini bilenlerin duasıydı. Bazen insanlardaki samimiyetten öğreniyordum duanın inceliklerini, herhangi bir insandaki umuttan ya da karamsarlıktan, acılardan, heyecanlardan, sevinçlerden, kederlerden.

İnsan kılavuzsuz düşünemiyordu, dua edemiyordu, yaşayamıyordu. Canı su istediğinde bile insanın kılavuzu bedeni oluyordu; acıktığında ya da herhangi bir duygunun eksikliğini hissettiğinde. Bilinci de öyleydi, bilgiyi öğrenmek istiyordu gerektiğinde.

‘Vadi Yazarı’ insan aklına kılavuz gerektiğini yazmıştı, karanlıklarla dolu vadilerde kaybolmamak için aklın yanılmaz bir kılavuza, daha doğrusu kılavuz kütüphanesine ihtiyacı vardı.

“Nesnel bir şekilde baktığımızda; bilimin geldiği noktaya dikkatle baktığımızda hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir gerçeği görürüz ve biliriz: 'İnsan aklına kılavuz gerek; her alanda, her konuda kılavuz gerek.' Çünkü insan, aklından ve yaptıklarından sorumlu olan -cinlerle birlikte- iki varlıktan biridir ve o neyi, ne zaman, nerede, nasıl ve neden düşüneceği kendisine öğretilmeden kendisine ait olanı seçip çıkarabilme ve kendisini inşa etme imkânına sahip değildir.” diyordu ‘Vadi Yazarı’. “Çünkü insan budur, hepimizin bildiği biz buyuz. Bütün kibrimizle, bütün yetersizliklerimizle biz buyuz; başkasına muhtacız, başkasından öğreneceklerimize mecburuz. Çaresiz bir şekilde, doğduğumuz andan itibaren ergenliğe kadar geçen sürede öğrendiklerimizden seçip aldıklarımızı yöneten irademizin olgunlaşmasını bekleriz.”

Modern, çağdaş, ilerici, eşitlikçi, ama bir o kadar da ilkel, vahşi, gerici, insanlar arasında ırka, renge, cinsiyete, dile, dine ve ekonomiye dair eşitsizlikler oluşturarak sadece kendisine ayrıcalık ve üstünlük sağlamak için bütün yeteneklerini seferber eden satanist aklın ürettiği kılavuz kütüphaneleriyle kuşatılmıştı insanlık. 

Yeryüzünün neredeyse bütün okulları, kitapları, medyası, dini, bilimi, sanatı, ordusu, hatta sporu Batı’nın kurduğu aydınlıkta tutulan bu karanlık kütüphaneleri kılavuz edinmişti. Ne yazık ki her yeni doğan insan bu karanlıktan habersiz başlıyordu hayata.

“İşte bu nedenle insan, ne zaman, nerede, nasıl, kim tarafından ve kendisine neden öğretildiğini pek hatırlamadığı ve dolayısıyla bilmediği bir kılavuz kütüphanesini kullanır, düşündüğü veya düşüneceği şey her ne ise o ona ait zihnine yerleştirilmiş bulunan kılavuzlara bakar önce!” diyordu ‘Bekçi’. “Seçimini yapar insan, kütüphanesindeki ilgili kılavuza baktığında. Ya kılavuzdakileri aynen tekrar edecektir ya da kılavuzun içeriğinden başlayarak baktığı o şeye dair her bilgiyi her açıdan sorgulayacak ve tamamen sorumlu olacağı kendi sonuçlarına ulaşacaktır. Eğer insan yaptıklarından sorumlu tutulacaksa adil bir şekilde, bu sadece ve yalnızca böyle olmak zorundadır. Allah elçiler ve kitaplar göndermiştir insana kılavuzluk etmek için!”

Fırtına’nın karısı gelmişti aklıma. Ona Kur’an’ı şeyhi olmadan anlayamayacağını öğretmişlerdi. Onun gibi milyonlarca Müslüman vardı. 

‘Bekçi’ dikkatli bir şekilde akıl yürütüyordu:

“İnsan Allah’ın sınırlarını belirlediği sorumluluğundan yargılanacaktır; Allah’ın gönderdiği elçilerin ve kitapların kılavuzluğunu kabul edip etmemekte serbest bırakıldığı için de özgürdür. İnsanın kendisine gönderilen ilahî kılavuzların içeriğini değiştirmesi de bu özgürlükle mümkün olmuştur; onun Allah’ın elçilerini öldürerek bütün ilahî kılavuzları reddettiğini de biliyoruz. Son kitap Kur’an -Allah’ın sonsuz merhametinin en büyük delili olarak- bize kılavuzluk etmek üzere korunmuş durumda ve şimdi, insanlığa liderlik eden Batı’nın çöktüğü ve artık aklını kaybettiği bugün, insanlığa kendi onurunu kazanma fırsatı verecek olan tek kılavuz da Kur’an’dır!”

Koskoca bir ömür geçiriyordu insan dünyada. Fâtır Suresinin 36- 37. ayetleri hiç çıkmıyordu aklımdan: 

‘İnkâr edenlere gelince, cehennem ateşi de onlarındır. Ne ölmelerine hükmedilir ki ölsünler ne de onlar için cehennem azabı hafifletilir. İşte inkârcılığa saplanıp kalmış herkesi böyle cezalandırırız. Ve onlar orada, “Rabbimiz! Bizi çıkar da yapmış olduklarımızdan tamamen başka, iyi işler yapalım” diye feryat ederler. Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Üstelik size uyarıcı da gelmişti. Şimdi tadın bakalım! Zalimlerin hiçbir yardımcısı da yoktur!’

Yargılanacak olan herkes kılavuzlarını sorgulayabileceği kadar yeterli bir süre boyunca kalıyordu dünyada. Kütüphaneleri dolduran kitapların yazarları da Fırtına’nın karısının şeyhi de her şeyin farkında olarak yapıyorlardı yapacaklarını. Onlar, gerçeği çarpıttıklarını, Allah’a karşı mücadele ettiklerini çok iyi bilecek yaştaydılar.

‘Vadi Yazarı’nın birinci tekil şahıstan, birinci ve ikinci çoğul şahsa doğru taşıdığı, insandan insanların tümüne doğru uzanan hırpalanmış anlam zeminini resmeden cümleleri çok özeldi:

“Kur’an bir kılavuz kütüphanesidir hiç kuşkusuz; ancak biz insanlar ezberlediğimiz diğer beşerî kılavuzların kurbanı olduğumuzu fark etmiyoruz ya da fark etmiş olsak da bize kolay geleni yaparak Kur’an’dan uzakta kalmayı seçiyoruz. Çünkü insan budur, hepimizin bildiği biz buyuz. Bütün kibrimizle, bütün yetersizliklerimizle biz buyuz; başkasına muhtacız, başkasından öğreneceklerimize mecburuz, ancak eğer o başkası Allah ise ondan yüz çevirmeyi seçecek kadar da azgın, âsi ve cahiliz. Bu insan aklının intiharıdır. İnsan aklı, dosdoğru bir çizgide kabul edeceği bir tek kılavuz kütüphanesi olduğunu bilir; o kütüphane dışından seçilecek her kılavuzun insan için mutsuzluk ve kaos getireceğini de bilir. İnsan seçimini Kur’an’ı reddederek yaptığında ‘insan aklı’ intihar ettiğini de bilir. Aklın bunu bilmemesi imkânsızdır çünkü; Allah’ın kanunlarının dışına çıkılamayacağı aklın bizatihi kendisinden, kendi varlığından çıkarabileceği bir sonuçtur.” 



<<Önceki                    Sonraki>>


[31.05.2024, (7/55 (681))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 01.06.2024, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı