10 Aralık 2023 Pazar

SA10480/SD2947: Sıkıntı (Roman); 6. Bölüm-Ova 28

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"İnsanın sorgulamalarından kaçınması, acılarından kurtulmayı reddetmesi gerçekten anlamsızdı. Haz ve korku birbirine karışıyor olsa da aslında bu ‘acılarından haz alma alışkanlığını yitirme korkusu’ydu; o yüzden sımsıkı sarılıyordu insan acılarına."

İşte yaşadığımız bu kızıl cehennem insan zihnini felç ederek Şeytan’ın amacına ulaştığının da bir kanıtı oluyordu. “Beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım. Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın.” diyen Şeytan (A’râf Suresi, 16 ve 17. ayetler) çoğu zaman sadece ‘aşk acısı’ yüzünden Allah’a isyan eden insanları aşağılık zaferinin bayrakları olarak sallıyordu.

Uçağa geçerken yine her zamanki gibi sessizce Kur’an okuyordum ve Allah’tan, Şeytan’a, nefsime ve insanlara karşı yardım istiyordum… Başka bir seçeneğim yoktu.

Uçak hareket ettiğinde de gökyüzüne dikmiştim bakışlarımı. Gökyüzüne gözlerini dikerek haber bekleyen Allah’ın elçileri gibi, güçsüz ve umutluydum. İçimdeki sıkıntının sağaltılması gerekiyordu. Bilgisayarımı açtım.

‘Ova Yazarı’nın seçici dikkatinin yavaş yavaş ilerleyen ve insanın içindekileri yeniden nakış gibi işleyen sözleri gerçekten içimi ferahlatıyordu.

“Aklın ve nefsin, tarihî insan külliyatında çatıştığı yerler o kadar çoktur ki, insanın bilginin görme açılarını değiştirmesi, üç boyutluluktan da öte, çok boyutluluğun uçsuz bucaksız bozkırlarında özgürlüğe bırakması, aklın ve nefsin çatıştığı noktaları yok etmemekle birlikte, en aza indirmeye çalışmasını da anlatır...

Evet; çatışmaları yok edemez, bilgiyle bağlanan/bağımlılaşan akıl; bilgisizliğin derinliklerinde mevcut olan nefse bağlı özgürlüğün, bilginin esaretine girmiş akla göre de çok fazla avantajları yoktur. Ancak; bilgiyle yüklü aklın kopamadığı en büyük bağ nefsten iradeye uzanan bağdır...

Akıl, nefsten bağımsız değildir; yaşanıyor olan her durum insanın insan olmaktan kaynaklanan zaaflarını da içerir. İnsan hayatı hataları kolayca affetmeyen bir terbiye sürecidir, bilgiyle ve iradeyle ulaşılmaya çalışılan en önemli hedef, nefsin kontrol altına alınmasıdır..."

Belki de insan buydu, her haliyle şahit olduğumuzdu; insanın daha üstün olmasını ummak aşırılık olabilirdi. Ama ya böyle değilse? İşte o zaman ardı arkası kesilmeyen sorular yağmur gibi yağıyordu.

“Bu noktada, alemlere rahmet olarak gönderilen 'İslam Peygamberi’ni hatırlamakla yaratılıştaki sırrı gözler önüne serebiliriz. Onun korunmuş/yardım almış olmaklığına bakabiliriz. Bu muhafaza, insanın doğruluk mücadelesinde aklının nefsiyle çatıştığı noktalarda iradesine sunacağı bir 'moral olumlama nedeni'dir.” diyordu ‘Bekçi’. Bu doğruydu; biz peygamber değildik, ama peygamber de bir insandı. O korunmuştu, biz de korunmuş olabilirdik. Kur’an bunu bize öğretiyordu.

“Yine muhakkak ki; aynı şekilde korunmamış/yardım almamış diğer insanlar için bu durum, nefsi haklı çıkarıcı bir neden olamaz. Bütün süreçler gibi hayat da nedenleri umursamaz gibi görünür, sonuçları öne çıkarır. Buna bağlı olarak, nedenler nefsin kendi iç muhakemelerinde duygusal bir grupta zaman zaman elden geçirilir; bunun dışında, az düşünen insanlar için 'nedenlerin' anlamlı olmaları mümkün değildir...” diyordu ‘Ova Yazarı’.

“Ve unutulmamalıdır ki; her deneyim, gelecek zamanınızda muhakkak diğer sonuçları etkileyecektir. Nefs kuyularında ya da akıl bulutlarında, nerede olursa olsun her ayrıntı, zamanı geldiğinde sonuçları etkiler ve toplamda kendisinin de bir sonuç olduğu gerçeğini kanıtlar. Bunu düşünürken, önemsiz hiçbir şey olmadığını görmek çatışmaları izleyebilmenize imkân verir, izlemek de hatalarınızı fark etmenize yardım eder.”

İnsanın sorgulamalarından kaçınması, acılarından kurtulmayı reddetmesi gerçekten anlamsızdı. Haz ve korku birbirine karışıyor olsa da aslında bu ‘acılarından haz alma alışkanlığını yitirme korkusu’ydu; o yüzden sımsıkı sarılıyordu insan acılarına.

‘Doğrular, sertlikleri kadarınca değiştirirler yeryüzünü!’ demişti babam. ‘Dinimizi o kadar çok içimize itmişler ki; dışarı çıkarırken korkuyoruz!’ Ve sonra tembihlemişti beni: ‘Dibine çarık izi değmemiş notlar bul; ama klasik olmasın! İnkâr, bir ikiyüzlülüğün peşinden koşmaktır. İnkârın temeli ahlakı reddetmektir; ahlakı doğrudan reddedemeyenlerin ikiyüzlülüğüdür. İnkâr peşinde koşanlar helak olurlar!’

Ovadaki bizler ne kadar çok baskı altındaydık ne kadar çok sıkıştırılmıştık. Sadece biz, bu topraklarda yaşayanlar değildik sıkıştırılanlar; dünyadaki her karış toprak insanı köşeye sıkıştırmak için kullanılıyordu. Küresel Satanist Sistemin elleri çok uzundu; her yere, her şeye uzanıyordu; içimizden dışımıza kadar her alanda ‘kırmızı tavşanlar’la kuşatılmıştık, satır satır işlenmiştik milyonlarca yıllık tarihimizde.

Biz Batı’ndan gelen saldırılarla mağdurduk, ama ya Batılılar? Onlar neyin mağduruydu?

“Batı medeniyeti ve kültürü ile yetiştirilmiş olan insan, kendi temel değerlerini 'dışlanma riski' dolayısıyla açıkça sorgulamaktan kaçınır; sorgulamasının doğrudan fark edilmemesi için de kendi kültürü ve medeniyeti dışındaki öğreti ve düşünce sistemlerine ilgi duyarak yeni 'dinginlik araçları' arar!’ diyordu ‘Bekçi’.

“Batı Asya (ya da kolonyal tanıma göre Orta Doğu) ve Asya (Doğu) kültürü, Hristiyan Batı için daima cazip ve gizemli bir form taşıdığı içindir ki Batı insanı, eski dünyanın ruha hitabeden eski değerlerini kendi kültürel değerlerine entegre ederek yeni bir üst değerler mozaiği oluşturmaya kalkar. Çok satan 'doğu ivmeli' düşünce kitaplarının açtığı çığır, bunu kanıtlamaktadır...

Hristiyanlığın Yahudiliğe tepki olarak doğduğu, geliştiği göz ününde tutulur ve zamanla katı bir maddeciliğin savurduğu dinî yapılanmaların deforme olduğu tespit edilirse, Hristiyan Batı kültürünün neden Yahudilikte temel bulmaya çalıştığı, dinî kaynakların 'eski-yeni ahit' adı altında birleştirilerek, Batı medeniyet ve kültürüne irsiyet ve asalet kazandırma telaşına düştüğü daha kolay anlaşılabilir...

İnsandaki asalet/köken merakı, iki farklı dinin kaynaklarının birleştirilmesinin nedenlerinden biri olmuş olsa bile, Roma Medeniyetinin Hristiyanlığa kattığı pagan unsurlar ve söz konusu dinlerdeki din adamı etkisi/bozulma, Batı Medeniyetinin güçlü bir 'dinginlik kaynağı' ve 'dinginlik araçları' elde etmesine mâni olmuştur...

Nihâyetinde, arayışını sürdüren Batı insanı, eski Mısır, Hint, Çin, Aztek, Maya, vb., medeniyetlerinin temel değerlerini incelemeyi çare olarak görmüştür, ruha dair 'dinginlik değerleri'ni analiz ederek birçok yeni kombinasyon üretmiştir ve üretmeye devam etmektedir.”  


<< Önceki                      Sonraki>>


[08.12.2023, (6/57 (582))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 10.12.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı