29 Haziran 2020 Pazartesi

SA8686/SD1732: Sıkıntı (Roman); 1. Bölüm-Gök 39

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Hayat nesneler, kişiler ve olaylarla çoğalan ve zamana yayılan garip etkileşimlerin ânları çatıştırabildiği çok boyutlu kartezyen ilişkiler diyagramıydı. Bazen anlayamaz, bazen de anladıklarımızı anlamamanın daha iyi olacağına karar vererek anlamazlıktan gelirdik. "


Kanuni, entrikacı ve sinsi Fransa Kralı I. François’yı kurtararak Avrupa’da bir müttefik elde ettiğini düşünmüştü, ancak işler tam tersine ilerlemiş, yüz yıl sonra XIV. Louis, kapitülasyonların tanıdığı özgürlükten yararlanarak Osmanlı topraklarına kültürel, sanatsal, tarihsel ve bilimsel bilgiler toplamak bahanesiyle çok sayıda diplomat, din adamı, asker, tacir, seyyah, maceraperest ve kalem erbabı kılığında casuslar göndererek adım adım Osmanlı’nın içten içe çürümesi için çalışmıştı.

XIV. Louis’nin kurduğu casuslar ağı, yaklaşık yüz yıl sonra 1789 darbesiyle Fransa’da yönetimi ele geçiren masonların işlerlikle kullandığı ve on dokuzuncu yüz yıl boyunca Osmanlı devletini yöneten Osmanlı Paşalarını ve bürokrasisini devşirdiği bir sistem haline gelmişti.

Fransa son olarak Ocak 1916’da, yani Kanuni’nin ‘sen ki Françe vilayetinin kralı Françesko’sun’ dediği zamandan yaklaşık dört yüz yıl sonra Fransız ve İngiliz ortak planı olan Sykes-Picot anlaşmasıyla öldürücü darbeyi indirmişti. Osmanlı’nın Kuzey Afrika’daki topraklarından sonra Anadolu’nun güneyini de askerleriyle işgal ederek Kanuni’nin torunu Vahdettin’i tahtından indirmiş ve böylece Osmanlı soyunun hükümdarlığını bitirmişti.

Fransa bununla da yetinmemiş, Kurtuluş Savaşı başarıyla tamamlandıktan sonra 1 Kasım 1922'de saltanatı kaldıran Mustafa Kemal tarafından 3 Mart 1924'te İstanbul'dan kovulan hanedan üyelerinin çoğunun, Barbaros Hayreddin’in fethederek Fransa’ya bağışladığı Nice’te ve Paris’te ikametini bir lütuf bağışlar gibi kabul ederek sefil bir hayat sürmelerini sağlamış, böylece Kanuni’nin soyunu aşağılamıştı.

Kurtuluş Savaşı’nı müteakiben 29 Ekim 1923'te kurduğumuz Cumhuriyet de Fransızların intikamından kurtulamamıştı. Yaklaşık elli yıl sonra Asala gibi Ermeni terör örgütlerine ve terör örgütü PKK’ya destek vererek Türkiye’yi kaosa, yoksulluğa sürükleyen masonik çarkın bir parçası olarak düşmanlık etmişti.

2002 sonrası Erdoğan’ın yönettiği Türkiye güçlendikçe Fransa gerilemiş ve bugünkü yoksulluğun arttığı protesto gösterilerinin yaşandığı bir ülkeye dönüşmüştü. 2018’in sonbaharında başlayan Champs-Elysées’nin üst bölümünde bulunan, Austerlitz Savaşı’nda kazanılan galibiyetin anısına, Napolyon’un emriyle 1806’da başlanan ve 1836’da tamamlanan tarihi Zafer Takı’nı (Arc de Triomphe) yağmalayan sokak hareketleriyle Sarı Yelekliler (Gilets Jaunes) Fransa’yı yakıp yıkıyordu.

İD, kapıda beni beklediğini haber vermek için aradığında Fransa’yı yok olmaktan kurtaran ve bugüne taşıyan ‘Capitulation’lardan bahsediyordum beni gülümseyerek dinleyen ve tarihte geçen her şeyin farkında olduğumu bilen ‘Madame’a; çağın kapitülasyonları işte genç mühendislerimizdi, yaptığımız büyük bir anlaşmaydı; fakat bu kez bizim şartlarımız dersini almış bir soğukkanlılıkla kuşanmıştı.

Vedalaşarak şirketten ayrıldım. İD, beni bıraktığı yerde bekliyordu. Gözlerinde uzak ve dalgın düşünceler dalgalanıyordu. Arabaya bindim ve yola çıktık. Saint Exupery Havaalanı şehre 20 km. uzaklıktaydı. İD toplantımla ilgili herhangi bir şey sormadı. Ben neler yaptığını sorduğumda ise şehri arabayla turladığını, bir kafede oturup bir şeyler içtiğini, zaten toplantının da kısa sürdüğünü söyleyerek sustu.

Ben bilgisayarımda toplantı ile ilgili birkaç not aldıktan ve bizim şirkette Lyon’la ilgilenen mühendise kısa bir mail yazdıktan sonra, eşime 11:40’ta uçacağım mesajını gönderdim. İD’in bu hüzünlü duruşu beni de üzmüştü. Fakat nedenini sormadım. Kendisi anlatmak istediğinde anlatırdı, aksi halde geçiştirebileceği bir soruyu sormanın anlamı yoktu.

Havaalanına vardığımızda, beni bıraktıktan sonra beklememesini istesem de İD beni dinlemedi. Ben bilet-bagaj-pasaport işlerini halledene kadar yanımdan ayrılmadı. ‘Uğurlama’ eksiksiz olmalıydı ona göre.

Uçağın anons edilmesini beklerken ona ‘Elli yaşında nerede ve ne yapıyor olmak isterdin?’ diye sordum. Durdu, düşündü ve ağır ağır konuştu: ‘Bilmem… Belki kendi içime çekilirim, bir köyde kendimi dinlerim, belki de hayatımı yazarım’ Torino’ya hemen dönüp dönmeyeceğini sordum. ‘Hayır, hemen dönmeyeceğim’ dedi. ‘Èze’ye gideceğim, şirketle görüştüm, gereken ayarlamaları yaptım, biraz tatil yapacağım.’

Başına buyruktu İD, hiç kimse istemediği hiçbir şeyi yaptıramazdı ona. ‘Karşılama, Ağırlama ve Uğurlama’ dört dörtlüktü. Teşekkür ettim tekrar. O teşekküre gerek olmadığını, işini yaptığını ve bunun için maaş aldığını, hatta tam aksine anlattığım birçok şey için kendisinin müteşekkir olduğunu söyledi. Kafasındaki birçok şey boşluktan kurtulmuştu. Yalnızlığın o kendi başınalığında kafasındaki sorularla ilgilenecek pek kimse olmadığını görmüştüm. Sıradan insanların basit ve çıkarcı beklentilerinden tiksiniyordu. İş hayatı bu türlerle doluydu.

Ona, ‘Madame’ın da bana Èze’ye gidip gitmediğimi sorduğunu söyledim. ‘Normaldir,” dedi pek de sıcak olmayan bir ses tonuyla. ’Èze ünlü ve güzel bir Fransız köyü.”

İD beni son kapıdan uğurlarken duvara yaslandı ve el salladı. Her zamanki gibi tokalaşmamıştık; hassasiyetimi biliyordu, bir kadına dokunmak ancak o hakka sahip olanların hakkıydı bana göre. İD tokalaşma ile ilgili bu hassasiyetimi umursamasa da yadırgamıyordu ve saygı duyuyordu. Uçağa geçiş için kapıdan çıkarken telefonuma art arda iki mesaj düştü. İlki eşimdendi, iyi yolculuklar diliyordu. İkincisi ise ‘Güle güle iyi adam’ yazan İD’den.

Hayat nesneler, kişiler ve olaylarla çoğalan ve zamana yayılan garip etkileşimlerin ânları çatıştırabildiği çok boyutlu kartezyen ilişkiler diyagramıydı. Bazen anlayamaz, bazen de anladıklarımızı anlamamanın daha iyi olacağına karar vererek anlamazlıktan gelirdik.

Ândan sıyrılarak düşünmeye alışkın olduğum için, uçağın az sonra yarıp geçeceği mavi gökyüzüne baktım. Cesarete ve acze tünemiş nefsin ve iblisin fısıltılarına kulak tıkadım, ‘Bismillahi tevekkeltü ala’Allah’ diyerek Allah’ı andım ve ona sığındım. Eve dönüyordum; yarın romanıma başlayacaktım.


< Önceki                      Sonraki>>


[(15.06.2020, (1/63 (87))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 29.06.2020, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı
Takip et: @Seckin_Deniz




Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı