21 Nisan 2018 Cumartesi

SA5997/KY58-GÖKA93: Yaşlılar için Hayat Giderek Zorlaşıyor mu?

"Ortalama yaşama süresinin ve yaşama beklentisinin artması, ailenin yaş kompozisyonunda da pek doğal olarak önemli değişimlere neden olmuş. Çocuklar, geleneksel dünyada olduğunun aksine artık ailenin küçük bir bölümü; aile içinde çocukların değil yaşlıların sayısı artıyor. Birçok eleştirmen, modern zamanlarda kuşaklar arası etkileşim imkânlarının kaybolduğundan bahsediyor ama bu eleştirinin de gerçeklerle bağdaşmadığı bazı manzaralar söz konusu." 


Bu soruya, ayrıntılı düşünmeden, hele hele dünyanın durumunu, zengin Kuzey-yoksul Güney farkını belirtmeden “evet” ya da “hayır” diye cevap vermek doğru değil.

Dünyamız yaşlanıyor, yaşlılar büyük bir toplumsal katman ve politik güç oluşturuyor. Bir yandan böyle bir değişim olurken, bir yandan da gençliği, dinçliği, beden güzelliğini ön planda tutan bir narsisizm kültürü serpilip gelişiyor. Gençliğin ve dinçliğin hep övülmesi sanki yaşlılığın tüm dünyada küçümsendiği, yaşlıların gözden düştüğü gibi bir izlenim uyandırıyor. 

Bu izlenimden yola çıkanlar, yaşlananların modern öznenin en anlamlı görülen iki eylemi ‘üretmek’ ve ‘tüketmek’ten uzaklaşmaları yüzünden toplumdan dışlanacakları, dışlandıkları şeklinde değerlendirmeler yapıyorlar. Her gün medyada yaşlı insanların başına gelen felaket haberleriyle karşılaşmamız, yaşlıların durumunun her gün daha kötüye doğru gittiği izlenimimizi pekiştiriyor.

Birçok düşünür, yazar, yaşlılığın böylesine küçümsenmesi nedeniyle yaşlıları bekleyen tehlikelerden bahsediyor. Örneğin bugünleri gören, günümüz üzerine epey kafa yoran 2007 yılında yitirdiğimiz Fransız düşünür Jean Baudrillard, yaşlılığın giderek marjinal ve neredeyse asosyal bir yaşam dilimi halini aldığını söylüyordu. Ancak Kuzey ülkelerinin yaşlıları hakkındaki bu görüşler, sadece gerçeğin bir kısmını oluşturuyor, gerçeğin diğer kısmında ise yaşlıların artan politik ve ekonomik gücü, bu güçlerini genç nesillerin çıkarına kullanmaktan kaçınmaları olgusu var.

Dünyadaki değişmeleri anlayamazsak, bakışımız körleşir ve fanatikleşir. O halde iyi bakalım, gerçekleri olabildiğince nesnel olarak görelim ve uygun çözümler geliştirebilelim. Zengin Kuzey ülkeleri aldıkları tedbirler sayesinde yaşlılarının büyük kısmını refah içinde yaşatabiliyor. Olumlu, yepyeni bir yaşlılık algısı gelişiyor. 

Yaşlıların durumunun daha iyiye gittiğini veriler ve analizler gösteriyor. Yaşlıların “duyguları harekete geçiremeyen” kişiler olarak kabul edilip, onlardan, gençlerin teveccühüne bağlı olan bir yaşamı kabullenmelerinin beklendiği günler artık geride kaldı deniyor. Dünya turizminde bile bu yeni olumlu yaşlılık algısının ve pek doğal olarak yaşlıların artan ekonomik gücünün etkileri hissediliyor. Birçok turizm ülkesi gibi Türkiye’nin sahillerindeki beş yıldızlı otellerde neredeyse bedavaya dolaşan, gününü gün eden Kuzey ülkelerinin emeklileri, hiç değilse iki büyük dünya savaşı yıllarına göre pek de fena durumda görünmüyor.

Kuzey’in zengin ülkelerinde yaşlıların toplum dışına itildiği, yaşlılığın prestij kaybına uğradığı, her şart altında geçerli değil. Batılı toplumlar için sıkça duyduğumuz oralarda ailenin çöktüğü, yaşlıların terk edilmiş ve bakımsız kaldıkları şeklindeki eleştiri, haklılık payı taşısa da her zaman haklı çıkmıyor. Buralarda geniş aile ilişkilerinin tam anlamıyla sona ermediğini, ailenin rolünün bitmeyip yalnızca değişikliğe uğramış olduğunu gösteren araştırmalar var. 

Yaşlıların kurumlara yerleşmiş olmaları doğru ama hepsinin kurumlarda mutsuz ve yalnız oldukları doğru değil. Çocukları, yakınları kurumlardaki yaşlı yakınlarını çoğunlukla arayıp soruyorlar. 

Yaşlılarla yapılan çalışmalar, onların çocuklarıyla kalıp onlara yük olmayı istemediklerini, sanıldığından çok daha fazla özerkliklerine düşkün olduklarını ortaya koyuyor. Çekirdek aileyle birlikte ailenin bireyin etkinlikleri üzerindeki etkisi azalmış olsa bile sevginin rolünün derinleşmiş olabileceğinden bahsediliyor.

Ortalama yaşama süresinin ve yaşama beklentisinin artması, ailenin yaş kompozisyonunda da pek doğal olarak önemli değişimlere neden olmuş. Çocuklar, geleneksel dünyada olduğunun aksine artık ailenin küçük bir bölümü; aile içinde çocukların değil yaşlıların sayısı artıyor. Birçok eleştirmen, modern zamanlarda kuşaklar arası etkileşim imkânlarının kaybolduğundan bahsediyor ama bu eleştirinin de gerçeklerle bağdaşmadığı bazı manzaralar söz konusu. 

Mesela şöyle ifadeler kullananlar da var: Yaşlandıkça, doğal olarak akrabaların sayısının da artacağı elbette gün gibi açık… Çocuklar, ailede ve toplumda birçok yaşlıyla karşılaşabiliyor; kuşakların birbirlerini tanıma ve etkileşimde bulunma fırsatları, öncekiyle kıyaslanmayacak ölçülerde arttı. Doğum oranındaki düşüş, bebek ölüm oranlarındaki azalma ile birleştiğinde, bugünün dünyasında daha köklü kuşaklar arası ilişki ve daha dayanıklı sosyal destek imkânları ortaya çıktı.

Tüm bunlar nedeniyle dünyamızdaki yaşlılık ve sorunlarla ilgili konuşurken daha temkinli olmak, somut verilere dayanmak, eleştiriyi bizim “Aşk Her Şeyi Affederse: Teknomedyatik Dünyada Aşk ve Ahlak” kitabımızda yaptığımız gibi, aile içindeki ve kuşaklar arasındaki etkileşimlerin ve insan ilişkilerinin niteliğine doğru çevirmek gerekiyor. Öyle yaptığımızda hem sözlerimizin hem de ülkemiz için çözüm önerilerimizin ayakları yere daha sağlam basabilir.


Erol Göka, Prof. Dr, 21.04.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Uzaklardaki İnsan,
Erol Göka Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu: Erol Göka Beyefendi'ye, birey ve toplum sağlığı açısından çağın sorunlarına  'iyi' geleceğini düşündüğümüz değerli yazılarını bizimle paylaştığı için teşekkür ediyoruz. Seçkin Deniz, 05.06.2017



İlk Yayınlandığı Yer; Yeni Şafak




Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı