26 Mayıs 2016 Perşembe

SA2951/KY1-CÇ264: Düşlerin İsyanı/ Roman-Bölüm 6-III

"Yaşamım düş kurmakla geçti ya!"

"Şehvet ahırı değil yeryüzü
Domuz ahırı değil yer toprak"
C. Zarifoğlu

Bölüm Altı
-III-

"Afedersiniz..... Feridun bey yok mu?!” diye sormuştu içeri giren adam.

"Şu an burada değil!" demiştim. Adamı baştan aşağı şöyle bir süzdükten sonra, "Ne içindi?” diye sürdürmüştüm konuşmamı. "Ben yardımcı olayım."


Yabancı adam sesini yükselterek:

"İşel'den geliyorum!", demişti, "Bozuk bir terazi varmış!"

"Son kullanma tarihine baktınız mı!”

"Anlamadım!”

"Son kullanma tarihi.. geçmişse ambalaj hatası olabilir." dedim.

"Bayım ben servisten geliyorum....." demişti şaşkınlığını masum bir kızgınlığa yükleyerek, "Arıza için aramışlar.. Feridun Bey’i görmemiz gerekiyormuş...."

Dalgınlığımı yenerek, gittiğim uzak noktalardan kendimi toplamaya çalıştıkça bocalamıştım, ama en sonunda bilmiyormuş gibi, "Yaa, öyle mi?!” karşılığını vermiştim, ama karşımdaki ciddiydi, oyun duygusu gelişmemiş bir zavallı daha.. toplumda böyleleri çoktur dedim Mahi Azadecuy, hayatı ciddiye aldıklarından sürünmeye mahkumdurlar, başka bir şey bilmezler, Feridun Bey’in gözüne girmek için yapmayacakları şey yoktur, yeter ki Feridun Bey istesin.

"Zırvalamayı bırak da işine bak!" dedi Mahi Azadecuy, "Adamı bekletme...." 

Mahi Azadecuy’e küsemezdim, benim en sadık dostumdu, onu kıramazdım, peki anlamında başımı salladım, onu kabul ettiğimi göstermek için istemeye istemeye ciddileştim: 

"Biraz önce çeşit nosu 611 nolu ürünü şikayet ettiydiler de!”, dedim, "Onun için, yani.. Ne ise boş verin!"

-Adam yüzüme bön bön bakmaktaydı-

"Yan odaya geçin, şarküteri sorumlusu var!",dedim, "Yaka numarası 0005! O ilgilenir sizinle...."

"Teşekkürler!", dedi adam, çıkarken..

"İyi günler!" demiştim ben de, adamın yüzüne bakmadan. Kapı kapandıktan sonra derin bir soluk aldım, dünya varmış Mahi Azadecuy! Masanın üzerinde duran Şehrinaz'ın resmine bakarak zaman kazanmak istedim.. Rahattım rahat olmasına, ama işte karşımda duran yüz, karımın rüyâlı hali, bana şimdi ne şiirler esinletiyordu. 

Onu hâlâ o eski günlerdeki gibi büyük bir tutkuyla seviyordum, fotoğrafta bile insanı etkileyecek kadar büyüleyiciydi. Senaryo-Game'e girdiğimde, aylardır yazmaya çalıştığım senaryonun belki de neden böyle uzadığını anlar gibi oldum. Anlatı, uzadıkça içinden çıkılmaz olmuştu, senaryonun sürükleyiciliği vardı yine de. MABET, istediğim gibi gitmiyordu.

“Sonra dayanamayıp dışarı fırladığında, reyonların arasında dolaşmaya başladığını görüyorum binlerce ürünün arasında tanıdık bir yüzü, sıcak bir dokunuşu aranırken Eleğimsağma, Cemşid Ulu'nun çiçeği burnunda bir mirasyedi olduğundan haberi olamazdı. Çünkü dondurulmuş yüzlere, vitrindeki mallara, insanların mesafeleri konuşmalarına aldırış etmeden hep o yüzü, biricik yüzü aranıp duran insan kılığından soyunarak kendini bulmanın yollarını araştırmak, ona hiç de acı vermiyordu artık. Çünkü Dehhak Döngel anahtar elinde şangırdatarak yürüyor, her yerde korku ve otoriteyi duyurmaya çabalıyordu Feridun Bey’in adına. Mankenler ve ulusların öldüğü çöplükte işler uyarındaydı ne de olmazsa. Çünkü tek dişi kalmış canavarın saçlarını astığı balkonda iki kişiydik, yalnızca. Güzel yüzlü mankenlerin konulduğu vitrinin önünde durup şapkalara bakarken, kendi yüzünü bile tanıyamayacaktı. 

Burada her zamanki gibi iki dakikadan fazla kalmamıştı. Güvenlik görevlisinin neredeyse gelme saatiydi. Burunları büyümüş bebeklerin bölmesinde küçük kızın düşsel zenginlikteki bakışlarından -başka bir deyişle mavi gözlerinden- etkilenmemek için şemsiyeleri tercih edişi, onun bileceği işmiş gibi görüyorum. 

Yaka numarası 0017 olan kıza bakmayı unutmamızdan sonra, sıra ona gelmişti, beklenendeydi sıra. Kapıyı üç defa tıklatmasından anlıyorum; yoksa başka ne olabilir?  Bakışlarımızda yerini aldığında sen kalkıp ona gidiyordun, benzi yanık saraylar.. onda kalıyordun iki saniye ve iki saniyede olanların bir bültenini yapmak için kollarımı sıvazladığımda beni ötekilere benzettiğin için yarım kalıyordu bu bakış...

Evcilleştirilmiş Oyuncaklar Diyarı’nda fazla oyalanmıyorum Hatta oyun bozanlığı yine sen yapıyordun.. "NORMAL BÎR ETÎKET ASKISI OLMASIN SÖZLERİMİZ!” cümlesini ikimizin boşluğuna savurarak, ikinci sahnede ikimizin üzerinde dolaşan karanlık bulutları dağıtmaya, kendimize gelmeye çabaladığımız zamanlara gelinmişti. Ama senin suratın hep asıktı, sürekli ufuklara bakıyordun, aradığın şey ne ise, neyin peşine düştüğünü benden hep gizlediğin için ister istemez kuşkulanmakta haklıydım.

Dehhak Döngel’de, "Tamam, tamam!", demişti. Yaka numarası 0017 olan kız, bebeklerle dolu reyonlara bakıyordu, belki de onu süsleyen bir yolcu olduğundan habersiz, ceplerine doldurulmuş tüylü zamanlardan yakasını kurtaramadığından, tenine yayılan sıkıcı kokudan rahatsızdı.
Dehhak Döngel saatine baktıktan sonra, "İyi, peki!" demişti, "Gülen Yağmurluk!”

-Bu da tutmamıştı.-

"Zaman ölçen gülüşler! Bu nasıl?”, demişti.

“003 rakamlı gülüşü oradan çıkarmaya çalışan küçük kız, yakalandınız.... Adınızın hiç bir ilgisi yok, firmanızın RAMSES olması suçunuzu bağışlatmayacağı gibi, size antik kokulu bir ayrıcalık sağlayacağını sanıyorsanız bir kere hemen şunu söyleyeyim ben size, her şeyden önce söylemek zorundayım ki, evet, aldanıyorsunuz...büyük bir aldanış içerisindesiniz.”

“Haahh haahh..haa.. İçinizin anılar çöplüğüne dönmesi, ya da anılarınız rakam çöpüne dönse de buradan kurtulmanız olanaksız bir kere.. Hem sonra yakanızı kurtarmanızın da bir anlamı yok.... Heveslerinizin ve beklentilerinizin rakam üzre oluşu.. bir kere daha belirtmeliyim ki, RAMSES firmasının bir yan ürünüyle değiştirileceği kuruntusuna kapılmanızda, miladı geçmiş bakışların tek eğlence yeri olmasıyla ilişkilendirilmesi bir bilinçaltı üvertürü artığıyla dolaşıp dururken, alt kattakilerin itirafları da kabul edilmeyecektir.. işte söylüyorum.. Antik kokular sürünmenizin 003 rakamlı gülüşü oradan çıkarmanıza yardım edeceğini sanıyorsanız, her şeyden önce şunu söylemeliyim ki, yanılıyorsunuz.. Büyük bir yanılgı içerisindesiniz.. Hem üstelik şurası da mühim; böyle yapmakla elde edeceğiniz yalnızca bir kuruntu olacaktır.... Siz de hala daha geçmişe ait kalıntıların olduğunu göstermekten başka bir ipucu vermeyecektir, onlara.. işte söylüyorum.. Kulak kabartıp beni iyi dinleyin ki sonra pişman olmayasınız.. daha sonra bunları nereden çıkarttığımı şaşırıp da sormayasınız -' kulaklarınız iyi duysun ki, Hamur Kabartma Toz’una benzemez söylediklerim, söyleyeceklerim-... Aynalar kesmişti önünü, aynalarınız vardı, hep aynıydı kıvranışları gülüşlerinizin eğlendikleri köşelerde. Belki de bu yüzden insanın durup şöyle bir soluklanmak için, kendini tartıp bir ölçüye vurmak için biraz yalnız kalmaya gereksinimi vardı hiç kuşkusuz!"

Mabettekiler paniktelerdi, böyle bir şeye alışkın olmadıklarından, ne yapacaklarını da bilemiyorlardı. Mabet'in katibine danışmaya karar verdiklerinde her şeyin düzeleceğini sanmışlardı. O kadının korkulu yüzüyle buluşan iki insan bunu sır katibine bir ulakla haber ulaştırmakta geç kalmadıkları için mutluydular.  Aynaların arasından geçerek çıkış kapısına doğru yöneldiğinde, dışarıda sıcak bir temmuz güneşi vardı. Yağmurun Efendisi'ni düşünüyordu Eleğimsağma. Ondan kaç zamandır haber alamadığına üzülüyordu, insanlar birbirlerinden çekinerek, birbirlerinden korkarak ilerliyorlar.. 

Siyah bir kadın için, senfoni başlamış oluyordu. Birbirlerine bol gülücükler dağıtmaktan yorulmuşlardı, yapmacık hareketleri kanıksadıklarından yalnızlıklarını eğitebilecekleri tüylü zamanlar taşımaktaydılar ceplerinde. Gök gürlemesine benzer bir sesi duymuşlardı ilkin, sanki yer yerinden oynamaktaydı. Sonra da o yırtılma baş gösteriyordu.

Önlerinde açılan çatlak giderek büyümekteydi. 'Suskunlar Ordusu' bunun önü alınamayacağından beklemeyi yeğlemişti. Artık gizlisi saklısı kalmamıştı bu işin. Yetkililerin önlem almak için bir çaba gösterdikleri söylenemezdi doğrusu. Dışarıdaki dünya lanetlenmiş o insanın – Adı Yasef’ti, bir zamanlar Eleğimsağmanın en yakın arkadaşıydı.- söylediklerini doğrulamak için kurulmuş olabilirdi.. belki de düzmece bir varlıktı.. belki de bu yüzden hiçbir şeye dokunamıyordu.. belki de bu yüzden gözüne ilişen bir nesneye uzaktan bakmakla yetiniyorlardı. 

'Son kullanma tarihi çoktan geçmiş gülüşe' rastlayan yaka numarası 0017 olan görevli kız, bir resmin çekiciliğinde kaybolup gitmekteydi. Onu oraya kimin astığı o kadar önemli değildi.. kendisi böyle bir ikilemi yaşamadığından rahat sayılırdı. Dehhak Döngel, olayı daha fazla büyütmenin kimseye yarar sağlamayacağını söylemişti, o sırada müşterilerin böyle bir gerginlik yaşaması istenmediği için, olayı örtbas yoluna gitmişlerdi. Işığa doğru yol aldıklarında kim bilir kaç çöl zamanı geçmiş, Üç Kayalar'a daha varmamışlardı. O akşam mağarada konakladılar.. birbirlerine fazla ilişmeden.

"Acıyın kendinize!”, demişti Mahi Azadecuy, "Kendinizi düşünmüyorsanız, sevgili karıcığınızı, o garibi düşünün biraz!"



<<Önceki                             Sonraki>>



Cemal Çalık, 26.05.2016,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Düşlerin İsyanı, Roman 




Seçkin Deniz Twitter Akışı