7 Şubat 2016 Pazar

SA2459/KY1-CÇ193: Pazar Yazıları 11

"Sevgili karîlerimin (okuyucularımın) inanılmaz baskıları karşısında yelkenleri indirip yazmam isteklerine boyun eğdiğimi itirafla:)"


PAZAR YAZILARI -11-

Not 1- Dilini bilmediğinle konuşmanın zorluğu anlaşılmazlıktan ötedir
Not 2- Aç karna bir bardak içilen su herkeste aynı şeyi duyumsatsa da duyumsatmayabilir de.
Not 3- Duyarlılık göze sokulacak bir nesne olduğunda kişinin kendisini yeniden gözden geçirmesi uçuk bir experiencetır.
Not 4- Her akıllıca olanın akılsızca olduğuna dair kanıtlar bulmak zor değildir.

METAL KÜLTABLASINI AÇMANIN İLKELERİNE DAİR
- ya da insicamsızlığın serimlenmesinde dikkat edilecek hususlar ne olmalıdır?-

Şu bir gerçek ki aziz karîlerim (okuyucularım) neredeyse kullandığımız bütün kavramların yeniden bir tanımlanmaya gereksinimi var. Var, çünkü neredeyse bütün kavramlar içeriklerinden soyuldu, iğdiş edildi, kısırlaştırıldı, bayatlatıldı, güdükleştirildi. Kimi sürgün edildi, kimi kadük ilan edildi, kimi dolandırıcılığın malzemesi oldu, kimi arkaik bir ürün olarak pazarlandı. Öyle ise yeniden tanımlanmalı her biri. 

Tanımlanmalı ki, bu tereddiden, bu yoksunluktan, bu kısırlıktan bir çıkış yolu bulunsun. Zira eyleme konulan ve fakat ifsat edilmiş kavramlarla gelinen bu noktadır. Bundan ilerisi yoktur. Elbet gelinen nokta daha da derinleşir ve fakat bu derinlik durulan noktada bir derinlik olacağından karanlık katmerleşecektir. İradi olmayan bir hali yaşayan olacaktır. Ve hiç bilemeyecek idrak edemeyecektir. İradesi külliyen fıkdan-ı irade olacaktır. 

Görünüşte bir irade demektir bu. Bu ne iradesizliktir ki bir ‘şey’e tevcihe dikkat edememek kabiliyetsizliği ile tecelli ediyor. Öyle ise bize düşen kavramları yeniden tanımlamak olacaktır. Böyle olmasına böyledir ancak burası yeri değildir. Biz bu noktaya işaret etmekle yetinelim ve konumuza dönelim isteriz. Daldan dala atlamanın kimseye bir faidesi olmadığına dair yargıda ola ki hemfikir olalım. Ben hem fikir olduğumuza kaniyim.

Konumuz metal kül tabaklarının boşaltılması esnasında insanın başına gelen ölümcül olmasa da yaralayıcı kazalardan kurtulmanın önemine ilişkin önerilerdir. Ola ki usumuza ya da usunuza ya da uslarına “Böyle bir şeye ne gerek var?” türü soru gelmeye. Böyle bir soru ile cedelleşmenin önüne geçecek sağlam karinelerimiz mevcuttur. 

Şimdilik bu karineleri tek tek saymaya gerek duymuyoruz. Yine de unutulmamalıdır ki bundan bir asır önce ‘hazine-i malumat’ adında kitaba gereksinim duyulmuş ve bu isimde kitaplar yazılmış, tab edilip ihtiyaç sahiplerinin hizmetin sunulmuştur. Ancak hemen belirtmekte fayda var ki ya da fayda umulur ki ya da fayda ittihaz edilir ki ‘hazine-i malumat’ malumatfuruşluğa yol açmadığında bize yol gösterendir yok eğer malumatfuruşluğa yol açıyorsa o hazineden kaçınmak iktiza eder. Demek ki her hazine sahip olunacak bir şey değildir. Kimi zaman ondan kaçınmak bizi istenmedik durumlardan kurtardığı gibi yeni ufuklar dahi açar. Tersi ise bir tür yol kesen harami gibi yolumuza dikilecektir. 

Bu böylece bilindikte deriz ki “hazine-i malumat” bizi istenmedik durumlardan kurtarır. Bu istenmedik durumlar ya bir kazadır – ki buradaki kaza bedene taalluk eden kazadır - ya bir açmazla karşılaşmaktır –burada sözü edilen açmaz elbette ki bir sorunu çözmede izlenen yönteme ilişkin açmazdır. Zira evet kimi mutfak nesnelerinden bazılarının kapaklarını açmakta ya da kimi ilaçların kapaklarını açmakta ya da kimi kapı ve pencerelerin açılmasında çekilen müşkiller dahi hazine-i malumat ile şıpıniş çözülür bu durum dahi bizim ne denli haklı olduğumuzu gösteriyor- ya bir kendi veya kendisi olmayanla cedelleşmeyle baş başa kalmaktır ki bütün bunlardan bizi hiç ummadığımız bir biçimde edindiğimiz hazine-i malumat ile kurtarır. 

Görmemiz gereken bu noktayı tespit ettikten sonra metal kül tablası yapımında bir art niyet olup olmadığının tespitine ihtiyacımız olduğuna inanıyoruz. Bu inancın sorgulanmasına kalkışıldığında eğer bir itiraz görürsek bir art niyetin olduğunu, itiraz görmez onay görür isek bir art niyetin olmadığını tespit etmiş olarak bir yargıda bulunmamız mümkün olur. Eğer bu tespiti yapmaz isek o vakit kazaların önünü almak –kül tabağı bağlamında- olanaksız olur. 

Elbet burada karşımıza şu bağlamda bir sorunun çıkması kaçınılmazdır, yanıtı ivedilikle öğrenilmesi gereken ve karşımıza çıkan soru şudur; mezbur (mezkur ve mezbur iki ayrı kavramdır, yani ola ki bir galat kullanım sanılmasın)  inancın sorgulanmasına itirazın niçinini bilmeden nasıl bir yargıda bulunabiliriz? Böyle bir itirazda bulunanın kimliğinin itirazında yeri ne olabilir? Ya da olabilir mi? Olabilir diyene itiraz edenin dahi kimliği önemli olmalıdır. Yoksa niçin itiraz edilsin? İtirazının kökeninde hakikatpezir olmaklığı mı yatmaktadır? Yoksa ‘itiraz’ onda bir alışkanlık mıdır? İtiraz edene itiraz ederek itiraz edenin karşısında durmuş ve duruşuyla mutarrız gibi bir görüngü oluştursa da itiraz etmekliği bakımından aynı durumda olduğu gözden kaçırılmamalıdır ve itiraz edene itiraz edenin dahi kimliği gözlem altına alınmalıdır. 

Kimliklerin her tür eylemde önemi olduğunu biliyoruz. Bu önemi abartmaktan kaçınmak elbet gerekir ve fakat abartıya kaçmaktan kaçınalım derken de görmezden gelinmemeli. Orta yolu bulmak, orta yolda olmak burada da kendini duyumsatır. Orta yolda olunmadığı vakit kişinin oradan buraya-buradan oraya sürüklenen kurumuş bir yapraktan öte anlamı olmaz. Kuru bir yaprak olmaktan kurtuluş belki de –belki de değil, mutlaka- orta yolu takip etmekten geçiyor. Böylesi bir “İdrak bizi her olmakta olandan çözer.” Böylesi bir “İdrak bizi her saptamanın çıkmaz sokağından geri dönmeye zorlar.”

Sırt üstü yatanın bir süre sonra sağ yanına yatması, sonra sol yanına yatması, sonra yüzüstü yatması daha sonra tekrar sırtüstü yatması sonra yine bu yatıştan yorulup ayağa kalkması kendine bir yön seçmesi seçtiği yön karşısında tereddüt edip seçtiği yönün aksine bir yön seçmesi, sonra bu yöne ters bir durum seçmesi ve ardından kuvvetle muhtemel amuda kalkmayı dileyip amuda kalkması ve sonra bu durumdan sıkılıp yeniden bir şakul gibi yüksekçe bir yerden kendini sarkması gibi bir durum değildir bu. Ya da metal bir kül tablasının kapağını açarken elimizi kesme olasılığının kendiliğinden mevcut sanılması yanılgısı gibi de değildir. 

Aslında daha çok bir tür kopuş gibi bir durum bu. Bu kopuş ya da durum geleneksel bir kopuştan ziyade çağcıl kopuşları çağrıştırmaktadır. Mütereddit veya sıkıntılı. Daha çok sıkıntılı. Oysa bir yapıtımızda da (Sesleniş ) vurguladığımız gibi “Sıkıntılar elbiselerimizi giyemez”. Hal böyle olunca iki hususa dikkat edilmesi gerekliliği kendiliğinden ortaya çıkıyor. Dikkat –bir başkaca dendikte- itina ve idrak. Bu iki yetinin canlılığının korunması ve canlılığının sürdürülmesi ve dahi geliştirilmesi zorunludur her birey için. Belki toplumlar için de bu böyledir.



Cemal Çalık, 07.02.2015,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Pazar Yazıları

Pazar Yazıları
Cemal Çalık Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı