22 Haziran 2015 Pazartesi

SA1447/KY20-MEK26: Seçimler Dolayısı ile Yeniden Ortadoğu ve Yeniden Kürt Meselesi

“Bir kentin mutluluğu, her gün bir kızın işkence görmesine bağlı olsaydı, o kentin halkı ne yapardı?” Dostoyevski


Her gün onlarca haber bülteni izlerim.

Hemen hepsinde on yıllardır gözlerimin önünden akan aynı görüntülerdir; parçalanmış cesetler, oradan oraya sürülen insanlar, bombalar, kimyasallar ve daha bin bir türlü yöntemle katledilen masum siviller, iç burkan işkence haberleri…

Geçen hafta içinde Suriye sınırında yeniden yaşanan göç dalgasında sınıra dayanan kadınlar, dikenli sınır tellerinin üzerinden kendini can havli ile bu tarafa atmaya çalışan, susuzluktan helak olmuş çocuklar, yaşlılar bu hiç değişmeyen ve sonu da gelmeyen manzaranın tekrarı oldu.

Artık bir hissizlik ile yaklaşıyor insan.

Seksenler ve doksanlar boyunca her gün gelen ölüm haberleri gibi, bir süre sonra haber değerini de yitirerek, gazetelerin iç sayfalarına ve bültenlerin sonlarında önemsiz ve kısacık yerler bulabilecek kendilerine. Belki zamanla oradan bile kovulacak.

Oysa gerçek o haberlerin yansıtabildiğinden çok daha acımasız ve kapsayıcı. Adeta nehri geçmekte olan korku gibi, hızla hepimize yaklaşan, her birimizi saracak olan bir koyu karanlık ürkü gibidir bu. Birçok evde bu haberlere sıra geldiğinde hızla kanal değişir biliyorum, ancak değişen kanallar o acıları yok etmiyor, o parçalanmış cesetleri, tel örgüleri üzerinden oradan oraya savrulan, paramparça edilen aileleri, toplumları, yerle yeksan edilen köyleri kasabaları iyi çekilmiş bir sinemanın sahnesi yapmıyor. Hayır, biz görsek de görmesek de o gerçek her birimizin en büyük gerçeği, suratlarımıza savrulan sert birer tokat olarak ortada duruyor.

Şimdi başa dönelim,

Fransız ve İngilizlerin çizdiği bir saçma sınır ile oraya savrulan bu toplumların bir suçu, hatası yoktur. Oraya masa başı bir antlaşma ile savrulan bu insanlar, vatan diye kutsadığımız bu toprakların, bu topraklar üzerinde inşa ettiğimiz asude hayatın, yüksek teknolojilerle donattığımız şehirlerin, büyük ve gelişkin ekonomilerimizin öz be öz sahibidirler.

Bu gün Kobani'de, Afrin’de, Azez’de, Halep’de, neredeyse günü birlik el değiştiren zalimlerin elinde, bir gün Işid, bir gün Pyd, bir gün Şii katliamcılar, bir gün Amerikan emperyalizminin bombaları, bir başka gün Esedci çetelerin önünden can havli ile kaçışan bu mazlum insan toplulukları, Kürtler, Araplar, Türkmenler ve daha nicelerinin kendilerini son umut Türkiye’ye atmaları boşuna değil. 

Kabul edin veya etmeyin, yüz yıl önce bu gün vatan diye kutsadığımız bu devlet için ve topraklar için savaştı bu insanların ataları ve bu topraklar onların ve daha nicelerinin öz be öz vatanıdır.

Evlerimizde huzur ile kurulduğumuz zengin akşam soframızın, ağzımızda derin bir haz bırakan lezzetli lokmalarımızın her birinde bu mazlum halkların yediği dayağın, uğradığı katliamın, altında inim inim inletildiği zulmün bir payı vardır. 100 yıla yakın bir süre boyunca, ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ mavalı ile sırt çevrilen bu vatanın öz be öz evlatlarıdır bu halklar. 

Batılı bir tasarım ile arkalanan Kemalist ideoloji bu kadim dostların, emperyalizme karşı varını yoğunu seferber edip bu vatanı kuran milletlerin tümünü sadece yüzüstü bırakmadı, sınırın bu tarafında (halkın deyimi ile hattın bu tarafında) kalanlarını bir de utanmazca inkar etti, aşağıladı, asimile etmeye kalkıştı, yetmedi katletti, terörize edip dağlara kaldırdı, yerlerinden yurtlarından sürüp dil ve kültürlerini yok etmeye kalkıştı.

İlk defa yerli bir irade olarak rahmetli Özal ve ardından gerçek bir halk iradesi ortaya koyan Ak Parti çizgisinin cesaretle üzerine gittiği bu sorunun bir çözüme kavuşturulması, ilk defa sahada karşılığı olan bir sahicilikte ele alınması müthiş bir heyecan yarattı. Heyecanı duyan sadece Türkiye’de yaşayan Kürtler değil, tersine sınırların ötesinde yaşayan bütün halklar, ‘One minute’ ile ayar verilen zalimlerin zulmü ile inlettiği bütün bölge halkları oldu. Çünkü Türkiye’nin yaşadığı düşük yoğunluklu terör/iç savaş Türkiye’de başlayıp Türkiye’de biten bir sorunun sonucu değil, hayır, bu sorun sınırın ötesinde cani, tetikçi batı ajanı nice diktatöre teslim edilmiş olan bütün mazlum halkların yaşamakta olduğu iç burkan zulümler ile ilgili idi.

Türkiye’nin hızla anlaması gereken de tam olarak budur. Kısa dönemli seçimler, iktidar seçenekleri, küçük kasaba siyasetçilerinin dar iktidar hesapları ve kişisel hırs ve kariyer hesapları ile hal edilebilecek bir konu değil bu. Bu konforlu vatan, emperyalizmin çizdiği sınırlara sığmamaktadır. Kemalizmin icat ettiği yüce Türk ve Kürt ırkçılarının kafalarının alamayacağı kadar büyük ve derin olan bu vatanın muhayyel sınırları sanılanın aksine bir coğrafi alan değil, bir ilkeler ve inançlar manzumesidir.

Hayır, elinde kılıç Kudüs surlarına dayanan Selahaddin’i oraya götüren ruh, ilke ve inançtır, herkesin içinde onurla ve gururla yaşayacağı bir büyük selam yurdudur.

Ak Parti’nin genel seçimlerde almış olduğu kısmen düşük oy ve HDP’nin almış olduğu oylar üzerinden mazlum Kürt halkına karşı köpürtülmeye kalkışılan ilkel milliyetçi refleksler, Ak Parti kadrolarının, Kemalizm'in icadı milliyetçilikten hiç de ari olmadığı, bu inanç ve ilke temelli dünyayı sanıldığı kadar özümsemediğinin işareti.

Şimdi yeniden işe koyulmanın zamanı. Partiler, kurumlar, örgütler gelir giderler, kurulur, yaşar ve yok olurlar, ama ilkeler, inançlar her zaman teru taze, her zaman zinde ve haklı, her zaman ateşli ve yaşam dolu olmaya devam ederler. O halde çözüm, etrafımızdaki bu kadim dost ve kardeş halkları, emperyalizmin arkaladığı Saddam, Maliki, Esed gibi diktatörler ve benzerlerine terk etmek değildir. 

Bizzat bu haklar ile sahici bir ahitleşmeye, bir selam yurdu üzerinden, ilke ve inançlar üzerinden gerçekçi birlikteliklere kapıları sonuna kadar açmaktadır. İçeride veya dışarıda bu halkların gerçek ve sahici kimliklerine sonuna kadar saygı duyup, sahiplenip, korumaya dönük politikalara alan açmaktadır. Hakların seçimlerini özgürce yapmaları için güvenli ve kudretli bir siyasa ve bu seçimlere sonuna kadar saygı duyup sahiplenmektedir.

Seçimler ile ortaya çıkan tablonun binlerce açıklaması olabilir, ama son tahlilde gerçek sorunlarımız, yüz yıl evvel açık kalan hesaplardır. Yol, bu hesapların yeniden açıldığını gayet iyi gören milletin, sınırın içinde veya dışında yaşayan bu vatanın öz evlatlarının derin bilgeliği ve arzusunun peşi sıra gitmektedir. 

Ötesi her gece kabus olarak üzerimize çökecek olan, yüz yıldır katledilen, işkence edilen, inkar edilen ve kimsesiz bırakılan bu mazlumların iniltisi olacaktır, yüzümüzü çevirsek de asla peşimizi bırakmayacak olan bu kabuslarla yiyeceğimiz her lokma sadece bir zehirli lokmadan ibaret olacaktır.

Tıpkı yüz yıldan beri olduğu gibi.



Mustafa Ekici, 22.06.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar 

Seçkin Deniz Twitter Akışı