28 Haziran 2014 Cumartesi

SA740/AŞ48: Ekmel; Yanlış Bile Değil

“Fikirleri olsaydı, tartışırlardı.”


Türkiye, Alman, Fransız ve İngiliz oryantalistlerin bazen birlikte çalışarak bazen de açıktan ve gizliden çatışarak inşa ettiği Pan-İslamist/İslamcı teorilerle 1. ve 2. Dünya savaşları öncesi ve sonrası özenle teşekkül ettirdiği sivil-resmî organizasyonlardan 1924 tarihi itibarı ile elini-eteğini çektikten sonra 1976 ‘da İKÖ’ye üye ülke statüsünü reddetmekten vazgeçip kabul edene kadar, sadece tek yönlü bir saldırıya muhataptı. Kültürel ve dinî değerleri, egemen ve yayılmacı Batı kültürünün saldırısı altındaydı. Ancak 1976’dan sonra, saldırı çift yönlü olmaya başladı.

İslamcı kisvelerle Türkiye’de yeşil kuşak inşa etmeye başlayan Glaido, hem yerel cemaatler, gruplar oluşturdu hem de kolonyal stratejilerin kurbanı diğer Müslüman ülkeler üzerinden Türkiye’nin iç ve dış politik hareket alanlarını sürekli ve ısrarlı saldırılarla rahatsız etti. İran ve Suudi Arabistan üzerinden pentagon üretimi şii-sünni, Pakistan ve Mısır üzerinden İngiliz-Amerikan fanatik-radikal modeller üretildi ve Türkiye’ye yöneltildi. Yazarlarından, düşünürlerine, akademisyenlerine, gazetecilerine, diplomatlarına, milletvekillerine, bakanlarına ve başbakanlarına kadar her unsur büyük resmin bir ayrıntısı olarak kullanıldı.

Günümüz İslam topraklarının neredeyse bütün etkili aktörleri 70’li yılların o kaotik atmosferinde, tek tek özenle tespit edildiler, devşirildiler. Belki çok katı bir hüküm olarak gelecektir bu gerçek bazılarına, ama maalesef yapılacak bir şey yok; durum tam olarak bu.

Öldürülen veya itibarsızlaştırılarak tarihe gömülen aktörlerin de tek suçu kendilerine çizilen istikamete, elde ettikleri güç dolayısıyla, itiraz etmeye yeltenmeleriydi. Evet; sadece yeltenmişlerdi. Belki de sadece düşünmüşlerdi ve bunu kendileri ile sessizce konuşurken suçüstü yakalanmışlardı.

Recep Tayyip Erdoğan profilinde izlediğim, ısrarla takip ettiğim temel konu bu. Lyon’da konuşmasını bitirdikten sonra, kendisini dinlemeye gelenlere gül dağıtan ellerine sevgiyle dokunanları, hızlı ve endişeli hareketlerle engellemeye çalışan korumalarını görünce, başkaca bir şey düşünmedim. Erdoğan, sayısını bilmediğimiz suikastlerden, itibarsızlaştırma girişimlerinden kurtularak bugüne geldi.

Erdoğan’ın sisteme nereden girmiş olduğunun önemi yok, nasıl girdiğinin de önemi yok. Bugün yok edilmeye çalışılmasının bir önemi var. Demek ki; Erdoğan, küresel organizmanın çıkarlarına aykırı, Türkiye’nin ve genelde ezilen insanların, özelde müslümanların çıkarlarına uygun stratejik planlara ve ajandalara sahip. Aksi halde hangi ülkede her alanda bu kadar başarılı olan bir siyasetçi engellenebilir ya da yok edilmek istenebilir ki? Bir Merkel yıllardır koltuğunda ve neredeyse tüm almanlar tarafından özenle korunuyor. Putin başka bir coşku sebebi Ruslar ve eski komünistler için.

Merkel, Almanya’yı tarihi çöküşün eşiğinden kurtaran bir isim ve neredeyse hiçbir şekilde yıpratılmıyor. Karşısında güçlü muhalif yapılar var, ama bu yapılar koalisyon oluşturup onu her yöntemi ve yolu kullanarak alaşağı etmek istemiyorlar. Putin, neredeyse tüm Rusların sevgilisi.

Oysa Erdoğan, her seçim döneminde, her strateji değişikliğinde Türkiye’nin bütün düşman kardeşlerini birleşmiş bir şekilde karşısında buluyor. Bu işte bir gariplik yok mu? Demirel’in bile aldığı cüzi oyla Cumhurbaşkanlığı makamına geldiği bir ülkede Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması, CHP, MHP, BBP, SP, DSP gibi geçmişin rakiplerini nasıl bir araya getirebiliyor?

Esâmesi bile okunamayan bir adayı, bu yapılar ve liderleri nasıl Çatı Aday olarak takdim edebiliyorlar topluma?

Bundan kuşkulanmayacak mıyız? Bu ülkede 2002’den beri her gün artarak devam eden olağanüstü büyüme sürecinden hiç mi utanmıyorlar? Yaşadıkları ülkenin düşmanlarınca kıskançlıkla izlendiğini görmekten acizler mi?

Cemaat… o bambaşka bir yara. Arşivler apaçık duruyor. Bu beş benzemez parti ile cemaatin ne gibi ortak çıkarları olabilir? Parti programları, felsefeleri onları yıldızlar kadar uzak bir geçmişten bugüne taşıdılar. Nasıl bir araya gelip Erdoğan’ın doğal bir adaylığını engellemeye çalışıyorlar? Sebepleri ne? Diktatörlük yaftasının içi, altı, üstü boş zırvalarına gülüp geçelim, dertleri ne?

Horladıkları, aşağıladıkları bu halkın tercihlerine saygı duymaktan acizler, bunu görüyoruz, peki kendi tabanlarına, kendi vekillerine, ideolojilerine karşı hiç mi saygıları yok? CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, MHP Genel Başkanı Bahçeli’ye ortak aday olarak takdim ettiği Ekmeleddin İhsanoğlu hangi tabanda, hangi kurulda tartışıldı, oylandı da teklifin konusu hâline gelebildi?

Erdoğan'a diktatör diyorlar; bunlar diktatör bile olamayacak kadar kişilikten, demokrasiden ve insana saygıdan uzak bir çaydalar, ben bunu anlıyorum; bir fikirleri bile yok. Fikirleri olsaydı, tartışırlardı.

CHP 'deki Ulusalcı isimlerden Milletvekili Emine Ülker Tarhan, “İhsanoğlu tercihi yanlış bile değil!” diyerek tepki göstermiş: “Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük fizikçilerinden sayılan Pauli, netameli bir formülle karşılaştığında, kendi gibi ünlü bir fizikçi olan Bohr'un, ‘Bu formül doğru değil’ sözüne şu cevabı vermiş:

‘Doğru değil de ne demek, bu yanlış bile değil.’ Önümüze konulan şeffaflıktan uzak, netameli, antidemokratik formüller ‘yanlış bile değil.’ Bu formüllerdeki tüm yollar ülkemizi kaotik bir Ortadoğu iklimine iki kere sürükler. Peki, çağdaşlık hangi yöne düşer dersiniz? Biz değerlerini değiştirdiği gömlek cebinde unutanlardan değiliz, olmayacağız.”

CHP’yi ansızın yakalayan bu kasırga, onu ikiye hatta üçe bölecek 10 Ağustos’tan sonra. 30 Mart yerel seçimlerinden önce camilere sığamayan CHP’li vekillerin göz yaşartıcı dönüşümü sürüyor. Bir nikaha katılmak için evinden çıkan ve isminin yardırganmaması gerektiğini söyleyen, "Nurettin gibi, Şehabettin gibi, Necmettin gibi, ama yadırganacak bir şey yok. Herkes bana Ekmel der" diyen İslam İşbirliği Teşkilatı (Eski İKÖ) eski genel sekreterini aday gösterirken hiç de kara çarşaf düşmanı gibi görünmüyorlar.

Bu arada bu yapının sokak şubesi olan TGB’li gençler, bir zamanlar düşman oldukları İran’a davetli olarak gidiyorlar. Orada Uğur Mumcu’nun katiline de rastlarlar belki…

Mesele ideoloji değil, ekonomi değil, istikrar değil, demokrasi değil, gelişen, büyüyen ve güçlenen bir Türkiye değil. O halde ne?

Her şey net değil mi? Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasını engellemek gerektiğine dair bir talimat almış olmaları gelmeyecek mi akla? Kuşkularım giderilene kadar bunun böyle olduğunu düşüneceğim. Demek ki; her unsur kendisine, fotoğraftaki yerine uygun bir rolle karşımızda ve bu utanç verici durum artık saklanamayacak kadar açıkta.

Balyoz, Ergenekon mahkûmları tek tek salıverildiler. Fethullah Gülen’in vicdanı artık sızlamayacak yaşlı insanlar cezaevindeler diye. AYM Başkanı Haşim Kılıç’ın da adaylık konusunda adı anılmıyor. Fakat tuhaf bir şekilde henüz resmen aday gösterilmeyen ve 29 Haziran günü MHP’nin imzalarıyla aday gösterilecek olan Ekmeleddin İhsanoğlu, ofisler açıyor, Twitter ve Facebook hesaplarını kullanan arkadaşlar ediniyor, kapı kapı geziyor destek istiyor; kampanyasına finansman desteği sağlamak için CHP ve MHP vekilleri ellerini ceplerine atıyorlar. 

Dereyi görmeden paçayı sıvamak bu olsa gerek. Bu acele ne böyle? Yeni oyunun ilk perdesi mi bu yoksa? Kılıçdaroğlu çok demokratik bir tavırla, asla başka bir adaya izin vermeyeceklerini söylerken, başka bir aday mı çıkaracak CHP? Yoksa MHP, CHP’nin kolundan çeke çeke kendisine getirdiği İhsanoğlu’ndan başka adaya da şans mı verecek?

Artık hepsi hikâye. Bir cümle bile kuramayan, hele hele isminden rahatsız olan bir kişiyi Cumhurbaşkanı adayı olarak piyasaya sürmek, yanlış bile değil.

Herkesin kendisine ‘Ekmel’ dediğinden bahseden ve halka, solcu seçmene sempatik görünmeye çalışan bir aday, önce özgeçmişine bakmalı. Sonra böyle bir talepte bulunmalı…

Samimiyet böyle bir şey; 12 yıl kefeni sırtında gezen, Marmaray gibi dev bir projeyi bitiren, halkının acılarını azaltan, terörü bitiren, yoksulu doyuran, sosyal devlet denen gerçeği inşa eden, insana onurunu iade eden devleti görünür hâle getiren ve girdiği her seçimden zaferle çıkan, 12 yıldır da öldürülmeye, piyasadan silinmeye çalışılan bir Başbakan’a ‘Tayyip’ der bu millet, şapkadan çıkan birine değil.

Kim kimi ağırlıyor, bilmiyorum; ama bildiğim bir şey var körler ve sağırlar bile bir asaletle ağırlarlar birbirlerini…



Arif Şahin, 27.06.2014, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 48





Not: Bu yazıyı 10 gün önce tasarlamıştım, ama mide bulantılarım yazmama izin vermedi, özür dilerim.


Güncel Not:  27.07.2016: ABD Başkan adayı Hillary Clinton'ın yardımcısının e-postalarından Fethullah Gülen ve Ekmeleddin İhsanoğlu çıktı...

http://www.haber7.com/guncel/haber/2057253-fetonun-abd-ile-yazismasini-ruslar-yayinladi

Seçkin Deniz Twitter Akışı