27 Haziran 2014 Cuma

SA739/SD142: Halkın Projeleri ya da Siyasette Marka Projeler: RTE Projeleri

“Anayasa Değişikliği projesi bir Recep Tayyip Erdoğan projesidir, RTE projesi.”
 Deniz Baykal, 20 Nisan 2010, Meclis Grup Konuşması'ndan


CHP lideri Deniz Baykal’ın alışıldık mekanik/özgeçmişsiz günlük türü söylevinin alıntıladığımız parağrafının bu giriş cümlesi, gerçeğin teslimi bakımından güçlü vurgulara sahiptir. 17. Anayasa Değişikliği Projesi (Bakınız Not, Seçkin Deniz) Baykal’ın ifade ettiği gibi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın halkı için gerçekleştirdiği özel projelerinden sadece bir tanesidir ve Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’un 21 Nisan akşamı Bloomberg TV’de belirttiği gibi, “2007 seçimleriyle halk TBMM’ye Anayasa’yı değiştirme yetkisi vermiştir.”.

Başbakan da kendisine verilen bu yetkiyi kullanarak, meclisi yeni anayasa taslağını tartışmaya davet etmiş, ancak meclisteki diğer partilerin “Bu meclis Anayasa yapamaz.” şeklindeki özgüvensiz tepkilerine karşı, halkın kendisine verdiği %47’lik özgüvene dayanarak 1982 Anayasası’nda 17. Değişikliği halkın ihtiyaçlarına göre projelendirmiş ve yasalaşma safhalarının başlamasına karar vermiştir. Bu proje, küçümseme amacıyla üretilmiş olan ‘RTE’ kısaltmasını, üretildiği satıhtan koparmış, siyasette bir marka hâline getiren projelerin genel adı olarak siyaset tarihine kazımıştır.


Bu proje halkın devleti ele geçirme projesidir. İki yüz yıllık ‘Geleneksel Devlet’in kara kutularından 9.Cumhurbaşkanı Demirel’in, “Bunlar devleti ele geçirmek istiyorlar.” şikâyetinin esası budur. Demirel’in, ‘Bunlar’dan kastettiği ne Başbakandır ne de Adalet ve Kalkınma Partisi’dir; %47 oy oranı ile 2007 seçimlerinde Devletin derinliklerine çöreklenmiş örgütlenmelerin tümünün temsil ettiği ‘Kızıl Elma’ cephesine karşı net bir duruş sergileyen ‘Halk’tır. 


Doğal olarak 17. Anayasa Değişikliği Projesi, TBMM’nin duvarlarına kazınmış olan ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir!' hükmünün tamamı ile tesis edilmesi adına halkı temsil eden TBMM’nin, TBMM’deki çoğunluğun projesidir. Bu çoğunluğun lideri olarak da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın söz konusu amaç uğruna ürettiği özel projedir ve adı bundan sonra ‘RTE Projesi’ olarak tarihe geçecektir.


Nihayetinde Başbakan ilelebet değil, halkın belirlediği dönemlerde bu ülkeyi yönetebilecek ve kendisinden sonra yine halkın seçeceği Başbakanlar, yapılmış bulunan bu değişikliklerle ülkeyi halk adına yönetebilme gücüne kavuşacaklardır. ‘Bunlar’ kendilerini yönetebilecek bir sistemi kullanmaya devam edeceklerdir. Değişikliğin kısa ve net öyküsü sadece bu kadardır.


Her şeye rağmen her öykünün ayrıntıları vardır; bu kısa öykünün ayrıntıları da olacaktır. Meclis’teki değişiklik görüşmelerine, görüşmeleri manipüle etmek ve gündem dışı konularla meclisi germek amacıyla katılan, ancak oylama sırasında fire vermemek adına meclisi terk eden, CHP, DSP ve BDP milletvekilleri ile oylamalara katılıp maddelerdeki değişikliklere ‘Red’ oyu veren MHP milletvekillerinin halkın iradesine gösterdikleri saygının ölçüsü, siyaset tarihçileri tarafından gelecekte değerlendirilecektir, ancak ilk genel seçimde halk dikkatle izlediği bu süreci oyları ile daha net bir şekilde değerlendirmekten geri durmayacaktır. 


2007 genel seçim sonuçları benzer tüm projelerin halk tarafından desteklenmesi adına yeterli kanıt içermektedir. Halk tercihlerini süreklilik arz eden bir canlılıkla siyaset masasına sürmekte ve bu tercihlerine sahip çıkmaktadır.


Anayasa değişikliklerine Meclis dışında bir parti olmasına rağmen destek veren Saadet Partisi lideri Numan Kurtulmuş’ un, 2002’den önceki dönemlerin tümünü, hatta eski lideri Necmettin Erbakan’ın post modern darbe ile alaşağı edildiği dönemleri de yok sayarak, ‘2002’den beri bu ülkede kavga var” söyleminde vurguladığı ‘Kavgalı Türkiye’;


11 Nisan tarihli konuşmasında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “AKP zihniyeti bugün, Türk milletini çözmek, Türk devletini bölmek için projeler üreten küresel güçlerle kutsal bir ittifak halindedir. Bir yıl önce, Cumhurbaşkanı’nın İran’a giderken “iyi şeyler olacak” müjdesi ile başlayan süreç, “PKK Açılımı”na dönüşmüş ve ülkemiz için tam bir yıkım halini almıştır. Birbirini tamamlayan bu çözülme, tasfiye ve teslimiyet sürecinin adı ise Sevr kaynaklı, PKK patentli, Peşmerge onaylı, ABD destekli, yıkım projesidir… Başbakan Erdoğan’ın, Anayasa değişiklik sürecine yönelik dört maksadı açığa çıkmıştır: Birincisi, yıllardır tek başına iktidar olmanın imkânlarını heba eden AKP zihniyetinin, iflasını gizlemek için Anayasa değişiklikleri ile kafa karıştırmak, gündem değiştirmektir. İkinci maksadı; kafasındaki bölünmüş Türkiye’yi gerçekleştirmek için kendisini önleyecek hukuki engellerin ortadan kaldırılmasıdır. Üçüncü beklentisi, toplumu 22 Temmuz 2007 öncesinde olduğu gibi, cephelere ayırmak ve bu kamplaşma ile seçime giderek iktidarını yenilemeye çalışmaktır. Dördüncü beklentisi ise, gidilmesi muhtemel referandumun sonuçlarına göre, öncelikle seçimden sonuna kadar kaçmaktır.” (1) söyleminde ‘Bölünmüş Türkiye’;


Ana Muhalefet Partisi CHP’nin lideri Deniz Baykal’ın,”Siyasi partiler tartışır, mücadele eder. Toplumda başka mücadeleler vardır. Bütün bu mücadeleleri kucaklayacak olan ana belge, Anayasa'dır. Anayasa bütünlüğü etrafında hepimiz o tartışmaları götürürüz. Şimdi Türkiye'yi bütünleştirmesi gereken, bizatihi Anayasa'nın kendisi, Türkiye'yi ayrıştıran, parçalamaya yönelik çok tehlikeli kamplaşmanın kaynağı haline dönüşecek. Sadece bir siyasi partinin iradesine dayatılmış bir Anayasa söz konusu olabilir mi? Geçmişteki 16 değişikliğin hiçbirinde böyle bir dayatma yokken, niye acaba seçime 1 yıl kala, parlamentonun siyasi dengeleri çok köklü bir değişim geçirdiği halde başka partiye itibar etmeden, 'dediğim dedik' diye bir Anayasa dayatmanın makul, kabul edilebilir bir tarafı var mı?" (2) söylemindeki ‘Parçalanmış, Ayrışmış Türkiye’;


Anayasa değişiklik paketinin Meclis Genel Kurulu’ndaki 2’nci gün görüşmeleri sürerken, tartışmalara katılıp oylamalar esnasında üçüncü seçenek olarak oylamaları boykot amacıyla meclisi terk eden BDP’nin İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, “Bu ülkede savaş var. Savaşı destekleyen bir parlamentoda konuşmaktan utanç duyuyorum.” (3) sözlerindeki ‘Savaşan Türkiye’;


vurguları, 2007’deki ‘Kızıl Elma’ cephesinin ortak ve benzeşen, ancak gerçekle hiç ilgisi olmayan, halk tarafından ‘gayet iyi’ anlaşılan dişe diş, göze göz bir mücadelenin akisleridir.


Türkiye, saptırılan gerçeği net bir şekilde görüyor. RTE projeleri diye küçümsenen, kısa, dar ve basit siyasî çıkarlarla tefsir edilmeye çalışılan projeler, yani tüm ‘RTE Projeleri’ Demokratik Açılım, Anayasa Değişiklikleri, Ergenekon, Yolsuzluk, Rüşvet, Çete, Uyuşturucu operasyonları, Eğitim, Sağlık, Güvenlik, Ulaşım, Adalet reformları ve Ekonomik Yeterlilik hamleleri, iki yüzyıldır ‘Kavgalı, Bölünmüş, Parçalanmış, Ayrışmış ve Savaşan Türkiye’ yi, ‘Sevgiyle birleşmiş, bütünleşmiş, tek vücut hâline gelmiş barış içinde yaşayan bir Türkiye’ye dönüştürmeyi hedeflemiştir.


İtalya Başbakanı Berlusconi’nin yumruklanması ile gündeme sürüklenen ‘Yumruk Şovları’nın Başbakan Erdoğan için de sergilenmesini dileyen ‘Kızıl Elma’ organizatörlerinin hazırlayıp pişirdikleri tuzakların önce eski DTP Milletvekili Ahmet Türk’e, sonra Enerji Bakanı Taner Yıldız’a kadar sürüklenmesi üç muhalefet partisi ile dışarıdaki partinin söylemine zıt olarak mevcut anayasa ile mümkün olabilmiştir. 


İşte bu yüzden RTE Projeleri’nin tamamı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde yaşayan ‘Halkın Devletinin Projesi’ne dönüşmüş projeleridir; bu yüzden tepki toplamaktadırlar. Türkiye’nin zaferi, bu son proje ile ‘Hürriyet Kitabı’nın son sayfalarını nihayet mühürleyecektir. Mührün mürekkebi ÖSYM tarafından düzenlenen katsayı değişikliğinin iptali istemini daha önce iki kez kabul etmesine rağmen bu kez reddeden Danıştay kararı ile rengini açığa çıkarmıştır.


Girişte Deniz Baykal’ın, 20 Nisan 2010, Meclis Grup Konuşması’ndan alıntıladığımız parağrafın tamamı şu şekildedir: "Anayasa Değişikliği projesi bir Recep Tayyip Erdoğan projesidir, RTE projesi. AKP projesi de değil, RTE projesidir bu. Gelecek olan Anayasa da Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olmayacak, RTE Anayasası olacak. Toplumsal bir talep yok, ilgili kurumların talebi yok. Partilerin talebi yok, hatta AKP'nin talebi yok ama Başbakan çıktı yola, peşine de taktı, yürüyor." 


Bu parağraf gelinen zirve noktada ‘Kızıl Elma’ zihniyetinin iflas ettiğini kanıtlamaktadır. Toplumun taleplerini sadece elitist hegemonyanın talebi olarak algılayan; halkın %47 oy oranını ‘Toplumsal Talep’ olarak görmeyen ve halkı anılan anlamda birbiri ile çatışan nesnelere dönüştüren kurumların taleplerini önemseyen Baykal’ın, alışıldık mekanik/özgeçmişsiz günlük türü söylevinin artık miadı dolmuştur.



Seçkin Deniz, 21.04.2010, Sistematik Analizler 115


Seçkin Deniz Yazıları



Güncel Not: Bu analiz Marmaray, Hızlı tren, Kanal İstanbul, 3. Köprü, Tüpgeçit, 3. Havalimanı gibi projeler henüz gündemde değilken yazılmıştır.

Not: 17. Anayasa Değişiklik Projesi için bakınız: 
 (linkler şu anda boş görünmektedir)

1. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi:

    http://www.akparti.org.tr/media/www/Anayasa%20teklif%20metni.pdf 

2. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi Karşılaştırma Tablosu:

 http://www.akparti.org.tr/media/www/Anayasa%20de%C4%9Fi%C5%9Fikli%C4%9Fi%20kar%C5%9F%C4%B1la%C5%9Ft%C4%B1rmal%C4%B1%20teklif%20tablosu.pdf


Alıntı Yapılan Linkler:

1. http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&Date=12.04.2010&ArticleID=991003
2. http://www.ntvmsnbc.com/id/25084172/#storyContinued
3. http://www.turktime.com/haber/Meclis-te-Gergin-Gece-BDP-li-Tuncel-%E2%80%98Bu-Ulkede-Savas-Var-Dedi-Genel-Kurul-Karisti/92453

Seçkin Deniz Twitter Akışı