28 Haziran 2014 Cumartesi

SA741/KY1-CÇ63: Hira /Roman- 2/3-Son

“Ve seni yol bilmez iken, doğru yola yöneltip iletmedi mi?” 
(Duha; 7)

-3-
“Git!” diyordu içinden bir ses. “Git!”

Bütün benliğini kaplıyordu, kaplamıştı bu ses. Bu ses öyle candan, öyle içten, öyle samimi bir sesti ki; ürkmemişti. Hem kendi sesinden farklıydı bu ses, hem farksızdı kendi sesinden. Farklıydı içinin derinliklerinden kopup bütün benliğini saran bu ses. Kendi sesini hiç bu denli ateşli, bu denli hevesli, bu denli şedit görmemişti, duymamıştı. Sanki bu ses sabırsızdı. Sabırsızlık pınarından beslenmiş gibiydi bu ses.

Yok! Hayır! Bu ses kendi sesiydi. Sabırla beslenmiş bir sesti. Sabır pınarından kana kana içmiş olan kendi sesiydi.  Evet kendi sesiydi, kendi sesinden öte bir şey değildi bu ses. Aşinaydı bu sese. Bu sesle hasbıhal etmişti kendini bildi bileli. Bu sesle büyümüştü. Bu sesten emmişti gıdasını. Derinliklerinden kaynayan, coşan bir sesti bu. Kendi sesiydi. Hem kendi sesiydi hem değil. Tüm çaresizlerin sesiydi bu yüzden garipsememişti sabırsız gibi gelişini. Sabırsızlığı andırışı bu yüzdendi, bu nedenle garipsememişti. Tüm öksüzlerin, tüm yetimlerin sesiydi bu yüzden ürkmemişti.


“Git!” diyordu bu ses. “Git! Korkma git! Tamam, vampirler, şâkiler, yılanlar, çıyanlar, timsahlar, zehirli yarasalar, örümcekler, kan emen karıncalar, karamuklar, kana doymayan canavarlar, göbeklerini büyütmekten öte bir şey bilmeyenler, kitap yüklü merkepler keseceklerdir yolunu, çıkacaklardır yoluna, yolunu kesmek için hevesleneceklerdir bin bir türlü şâkiler, şâkilerin beslemeleri ayaklarını parçalayacaklardır, dudaklarını yaracaklardır, dişini kıracaklardır, sırtına deve işkembesi yükleyeceklerdir evet bütün bunlar olacaktır,  olabilir, olur da. Ama korkma Git! Git, her rüzgâra kapılmamaktır özü inancının.”

“Git! Senden öncekilerin çektikleri boşuna değildi. Boşuna kesilmedi başı Yahya’nın! Boşuna ikiye biçilmedi Zekeriya! İbrahim’in ateşle imtihanı boşuna değildi. Rüzgâra yön verenlerden olmak için çık yola. Rüzgârlara kapılacak değilsin! Durma Git!”

“Git! Su durduğunda kokar. Duran kokar. Kokmamak için gitmelisin. Yürümelisin. Git! Hira seni bekler! Diri diri gömülenler seni bekler! Yolu kesilenler, yol kesenler seni bekler. Git! Mekke seni bekler, Medine’ye dönüşmek için Yesrib seni bekler. Her bir varlık dört gözle bekler yürüyüşünü. Her bir canlı, bütün bir kâinat bekliyor mahşere kadar ve mahşerden sonra da sürecek olan bu yürüyüşü. Git!”

“Git!” diyordu içinden bu ses. Gidecekti elbet. Yürüyecekti durmaksızın, bıkmaksızın, yorulmaksızın gidecekti. İçindeki sese kulak tıkamayacaktı. Hiç tıkamamıştı. İçindeki ses daha gençliğinde hiçbir gücün karşısında eğilme! Demişti, eğilmemişti. Zulme ortak olma, zulüm karşısında susma! Demişti. O da öyle yapmıştı. Öyle yaparak “Emin” adını almıştı. Dillere destan olmuştu eminliği. Ve fakat dillere destan olmak için yapmamıştı. Olması gereken ne ise o olsun için yapmıştı.

“Git!” diyordu içindeki ses. “Git! Hiçbir kınayıcının kınamasından meyus olma, hiçbir haraminin hırlamasıdan ürkme, hiçbir namerdin fitnesinden çekinme, hiçbir vahşinin vahşetinden yerinme, hiçbir nankörün körlüğünden sızlanma, hiçbir korkağın ödlekliğinden alınma, hiçbir kalleşin kalleşliği seni alı koymasın yolundan. Sen dosdoğru git! Hiçbir engel, hiçbir engebe yıldırmasın yolunu. Hiçbir yokuş çalamaz dizindeki feri. Hiçbir karanlık perdeleyemez gözlerini. Yüreğinin gözleriyle git! Yüreğiyle görmeyi bilenlerdensin, hiçbir karanlık şaşırtamaz seni! Hiçbir set durduramaz seni! Hiçbir sel köklerinden söküp atamaz seni! Hiçbir rüzgâr savuramaz seni!”

“Git! Kanayan yürekler için, ağlayan gözler için, kırılan eller-ayaklar için, bükülen beller için, savrulan yaşamlar için git! Savrulacaklar için sürdür yürüyüşünü. Savrulmuşlar için sürecek yürüyüşün! Sürmeli yürüyüşün. Sürecektir.”

“Git! Daha çok şey var yapılması gereken. Yapılacaklar listesi uzayıp gitmektedir. Uzayıp gidecektir. Sen yapılacakların peşinden değil, yapılacaklar senin peşinden koşsun için git! Yol üstünde durup kalmışların el edişleri durdurmasın seni. Kesmesin hızını onların yakınmaları, sızlanmaları. Onlar alışmıştır kokmuşluğa, kokuşmuşluğa alışkındırlar. Başkaları da kendileri gibi olsun için kıvranırlar durmadan. Davetleri kokmuşluk içindir, kokuşmuşluk içindir, bataklıklar içindir. Bayındır olandan, bayındır olacak olandan hazzetmezler. Yesrib Medine olsun istemezler. Gül kokusundan, gül şerbetinden tiksinirler. Herkes her şey leş koksun isterler. Her şey durmuşluğun koynunda oynaşıp koksun isterler. Sen bu yola çıkıp sonra da bu yürüyüşten vazgeçmişlere, vazgeçmişlerin bahanelerine, gerekçelerine, gerçekliklerine kapılacak değilsin. Yüreğin söyler sana, söyleyecektir sana albenilerinin ne denli zehirli olduklarını. Bahanelerinin ne denli yersiz olduğunu bir bakışta görecektir yüreğin, görmüştür. Gerekçelerinin bir örümcek ağı kadar bile güçlü olmadığını ayrımsatır yüreğin sana. Git! Onların yanında bir an bile durma. İsa gibi uzaklaş yanlarından. Musa gibi, İbrahim gibi diren ve diret!”

“Git! Hira dört gözle yolunu beklemektedir. Handiyse baştan ayağı bekleyiş kesilmiştir Hira. Baştan ayağı bekleyiş kesilmiştir Dünya. Mekke ve Medine baştan ayağa bekleyiş kesilmiştir. Yetimler, öksüzler, mustazaflar baştan ayağa bekleyiş kesilmiştir, belleri bükülmüştü her birinin. Dört gözle beklemektedirler seni. Kıyamete kadar da bekleyeceklerdir. Sen beklenensin, bekleyişi erteleyemezsin. Ertelemezsin. Ertelemedin. Sen “Emin” olansın, erteleyemezsin. Sen bekleyemezsin, beklenensin. Git!”

“Git!” diyordu içinden bir ses. “Zorun ve zerin hükümranlığı son bulsun için git! Zorun ve zerin boyun eğdirdiklerinin silkinip doğrulması için git! Hakikati söyleyemeyen gönüller dile gelsin için git! Baldıran zehriyle yanan bağırlar için git! Heveslere kurban edilen canlar için git! Kibrin murdar ettiği alınlar için git!”

“Hira kollarını açmış seni bekliyor, Git! İbrahim’in “Allahım burayı emin kıl!” duasına icabettir bu gidiş. İcabet olacaktır bu gidiş.”

“Git! Musa’yı çağıran ateşin çağrısıdır Hira’nın çağrısı git! Ey Emin olan git! Git ve o ışığı, o ateşi yeniden indir yeryüzüne! Yeryüzü hasrettir rahmete, aydınlığa. İnsanlar hasrettir rahmete, aydınlığa.”

Cemal Çalık, 28.06.2014,  Konuk Yazarlar,  Sonsuz Ark, Hira




Seçkin Deniz Twitter Akışı