19 Şubat 2014 Çarşamba

SA561/KY10-MrÖz4: Tâciz’in Psiko-Sosyolojisi ve Kabataş'ta Adalet

Kabataş, Oklar Yalan Söylemez, Ali İsmail’i Kim Öldürdü?


Zordur bir kadının 'Ben tacize uğradım' demesi, ispatı zordur çünkü; genellikle de imkânsızdır. İspatlayamadığınızda suçlu durumuna düşersiniz, bu yüzden taciz edilen çoğu kadın susmuştur. Bedeli ağırdır ve sussa da anlatsa da o bedeli hep kadın öder…

Her statüde kadın taciz riski taşır; yaşlı, genç, güzel, çirkin, evli, bekâr fark etmez, giyim ve yaşam tarzıyla da alakası yok. Kadının eğitimli, maddi manevi açıdan güçlü olması da bu riski ortadan kaldırmaz. Olay ortaya çıktığında, genellikle ilk tepki,  'Dişi kuyruk sallamasa erkek cesaret edemez; kim bilir ne yaptı?' düşüncesidir. Kimi sözle kimi bakışlarla çarpar yüzüne; hisseder kadın.

Taciz mağdurlarının suç işlemişçesine insanların yüzüne bakamamasının sebebi budur; Olay beklenmedik bir anda gerçekleşmiştir. Saldırgan(lar)ın niyetinin ne olduğunu, nerede duracağını, tâcizin ne zaman, nasıl biteceğini bilmiyordur.


Yaşanan tâcizin ortamı, süresi, şiddeti ne olursa olsun verdiği hasar değişmez. Mağdurun tâciz eden kişiyi tanıyıp tanımaması da durumu değiştirmez. Asıl sıkıntılı durum olay bittikten sonra başlar; mağdur olayın tekrarlanmasından korkar. O anı sürekli yaşar; rüyalar kâbustur artık. Kendini savunmasız hisseder; dostça uzanan ellerden ürker. Hiç bir şey eskisi gibi değildir ve yükü ağırdır.

Yaşanan olaya göre değil kişinin karakterine göre sonuç değişir; kimi taşıyamaz bu yükü intihar eder, kimi evlenemez,  kimi evliliğini sürdüremez. Kimi içine kapanır, kendi kendine savaşır; kimi intikam peşine düşer;  'Beni yakanlar yanmalı' da olabilir istediği, 'Ben yandım başkası yanmasın' da.

Çok az kadın hesaplaşma yolunu seçmiştir. Hesaplaşmayı seçen her kadın güçlüdür, takdir edilmelidir. Tecavüze benzemez, zira ispatı zor, verilecek ceza yetersizdir. İspatlansa da ispatlanamasa da kadının payına düşen bedel suçludan daha ağırdır; yalan söylemek ve iftira atmak için de kullanışlı değildir.

Tecavüz elde etmek, sahip olmak; taciz, rahatsız etmektir. Hukuken cezası 3 aydan 2 yıla kadar hapis, toplum tarafından verilen ceza ise bazen hiç bazen azdır. Yüz kızartıcı suçlara girmez, mağdurun yüzü failden daha çok kızarır mesela. İftira atacak, karalayacak olan ard niyetli kadın ‘Tecavüze uğradım’ diyebilir, ama tacize uğradım diyen yalan söylemiyordur. Hukuken de kadının beyanı esas alınır.

Mağdur kadın, ailesi, eşi tarafından da cezalandırılma riskiyle karşı karşıyadır. Eve hapsedilmiş, dayak yemiş, olayı yargıya taşımadan susturulmuş kadınlar vardır. Özellikle bizim toplumumuzda birçok baba, abi ya da koca bu durumun duyulmasını istemez. Fail biliniyor ve tanınıyorsa olayı yargıya taşımadan  öldürme, darp etme, yaralama şeklinde cezayı kendisi vermek isteyebilir. Bunu bilen kadın da hem kendini hem ailesini korumak için susmayı tercih edecektir. Tâcizciler tüm bunları bilir ve cesaret bulurlar; yaptığı tacizlerle övünenler vardır.

Gelelim Kabataş olayına. Genç bir kadın 'Tacize uğradım' diyerek şikâyette bulunduysa, delil, ispat aramaksızın beyanını esas alarak inanmalıyız. Biz de inanmıştık. Peki ne oldu da şimdi üçe bölündük? Sebep ortaya çıkan şaibeli görüntüler mi? Bakış açımız mı? Sahi ne var o görüntülerde?

Yeşil, mavi, kırmızı oklar. Yeşil ok bebek arabasıyla bir kadını gösteriyor, ben göremiyorum. Ok yalan söylemez, deyip takip ediyorum. Ok bir noktada sabitleniyor, kadın hiç hareket etmiyor olmalı; önünden, arkasından, sağından, solundan insanlar gelip geçiyor kadın sabit. Yoldan arabalar geçince de kadın okun işaret ettiği yerde yok gibi, ama olsun, ok yalan söylemez. Yoldan geçen eylemci grubu işaret etme görevi kırmızı oka düşmüş; grup tehlikeli demek ki. Ama gelip geçiyorlar, olayla ilgileri yok.

Yeşil ok görevini mavi oka teslim ediyor, çünkü kadının bulunduğu noktada kalabalık bir grup toplanmış ve orada uzun değil 30 saniyecik bir kargaşa yaşanıyor. Etraftaki herkes o yöne bakıyor. Dedim ya çok değil, 30 sn sonra kalabalık dağılıyor. Kadın az ötedeki arabaya binip kocasıyla olay mahallinden uzaklaşıyor.

Sonuç; tâciz olmamış, kadın yalan söylüyor!!!

Bu görüntülerin nereden, nasıl, ne şekilde bulunduğunu geçelim, süreyle oynanma olasılığını kesilip montajlanma ihtimalini de yok sayalım, hepsini  kusursuz kabul edelim. 30 saniyede neler yaşanabilir?

Mesela bakın bunlar yaşanmış.  

İzlemeyenler için söyleyeyim; yine gezi olayları döneminde yaşanan Ali İsmail in (15 sn) dövüldüğü  görüntüler ve çıkan sonuç; Ali İsmail dövülerek öldürülmüş. Oysa görüntüler, Ali İsmail’in dövüldüğünü ispatlıyor, dövülerek öldürüldüğünü değil. Neden mi?

İlk olarak gittiği hastanede kavgaya karıştığını söyleyen Ali İsmail muayene ediliyor; tomografi cihazı olmadığı için başka bir hastaneye ambulansla sevk ediliyor. Beyin tomografisi dâhil tüm tetkikleri yapılıyor; sonuçlar temiz çıkıyor 3,5 saat müşâhâde altında tutuluyor. Ağrı kesici verilip adlî vak’a kaydı tutuluyor; Ali İsmail  yürüyerek hastaneden ayrılıyor.

Ali ve arkadaşlarının hastane görüntüleri. Ali, eve gelip uyuyor arkadaşları tarafından saat 17:00 sıralarında uyandırılıyor, arkadaşları beyin kanaması geçirdiğinden şüpheleniyorlar ve yeniden aynı hastaneye götürüyorlar. Ali ifadesinde neler olduğunu hatırlayamadığını söylüyor, ama hiç kimse 'Hastanede tetkikleri temiz çıkmış belki de evde düştü kafasını sert bir yere çarptı ya da başka birileri kafasına vurdu, gezi eylemlerini alevlendirmek için kullanmış olabilirler' demedi, demesinler de !!!

Kabataş mağduresi olaydan 5 gün sonra adli tıptan darp raporu alıyor, bizzat kendisi ifade veriyor şikayetçi oluyor; ama birileri olayı yaşadığını iddia ettiği saatte olay mahallinde bulunmasını, görüntülerdeki 30 saniyelik kanıt sayılabilecek kargaşayı, raporu ve ifadesini yok sayıp 'kocası dövmüş olabilir siyasetçi oldukları için de bunu gizlemek ve tâcizi siyasî malzeme olarak kullanmak için yalan söylemiştir' diyebiliyor.

Düşünüyorum da…

Hangi kadın kayınpederi için böylesi bir yalan söyler?

Hangi koca karısını böylesi bir siyasi malzeme yapar?

Hangi baba evladını, gelinini, torununun annesini ateşe atar?

Hangi akıl tacizi siyasette prim olarak görür?

İstanbul’un her yerinde mobeseler olduğunu hiç biri bilmiyor mu?

Neden böyle bir risk alsınlar?

Madem vicdanımız yok, şunu da soralım…

Gezi eylemlerinde Ali İsmail in öldürülmesi mi daha etkiliydi, Kabataş olayı mı?

Neden her iki olaya da insanca ve âdilâne bakamıyoruz?

Neden Ali’nin arkadaşlarına güvendiğimiz kadar Kabataş mağduresine güvenemiyoruz?

İki olayı da aklama ya da karalama derdinde değilim. 30 saniyede neler olabileceğini göstermek istemiştim. Ali İsmail’in gerçek katillerinin bulunup cezasını çekmesini, hem de bunun bir an evvel olmasını istiyorum. Bir annenin acısının kullanılmasına da karşıyım.

Kabataş tâcizcilerinin bulunup cezasını çekmesini, bunun da bir an evvel olmasını istiyorum. Bir kadının acısının kullanılmasına da karşıyım.

Kabataş mağduresine inanıyorum, ispatlasın diyenleri kınıyorum.

Bu kadar tepkiden sonra kendisi çıkıp ‘Evet, yalan söyledim, hiç bir şey yaşanmadı' dese bunu girişilen linç kampanyasının etkisiyle yaptığını düşünürüm, tâciz edildiğini ispatlamak zorunda bırakılan kadının yenilgiyi, çaresizliğini kabullenmesi, yalancılığa razı olup kaderine boyun eğerek Allah’a havale etmesi olarak değerlendiririm.

Son olarak mağdureye inanmayan şüphe duyanlara soruyorum…

 'Ya yalan söylemiyorsa bedelini nasıl ödeyeceksiniz? Ya sizin ya da bir yakınınızın başına böyle bir olay gelse ispatlama garantiniz var mı?'


Merve Özgül, 19.02.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazarlar




Seçkin Deniz Twitter Akışı