26 Ağustos 2013 Pazartesi

SA369/AŞ9: Dipten Genişleyen Yalnızlık

“Ne oldu, kim yanıldı? Kim yalnızdı?”

"Dünya 5'ten Büyüktür!" Vicdan Arayan Başbakan Erdoğan

‘Sektörel Yanılsamalar’ desem anlaşılmayacağım, ama ‘Tam Bağımsız Türkiye’ diyerek  pür hiddet emperyalizme direnme numaraları yapanların, bugün ‘Tam Bağımsız Davranan Türkiye’ gerçeği ile yüzyüze kalınca, Türkiye’nin yalnızlaştığına  dair destan destan yaygara yapmalarından bahsetsem konu netleşecek.

Konu biraz Allah’a inanmakla ilgili değil, Allah’a tam inanmakla ilgili. Hangi sektörde hangi kavramlarla kimleri aldattıklarını hepimiz biliyoruz; haktan yana görünüp yerel ve küresel mafya ile  dipkundakçılık yapanların sözlerine bu yüzden itibar etmiyoruz ve itibar etmeye etmeye yalnızlaşıyoruz. Ne büyük bir şeref bu bizim için, bir bilseler…

Başbakan Erdoğan’ın Mısır’da darbeciler tarafından suikastle öldürülmüş bir genç kızın hatırasına kendini tutamayıp, üst dudağı seğire seğire ağladığı zaman psikotravmatik varlıkların anlayamayacağı şeyler anlatıyordu. Başbakan’ın gözyaşları, vicdanı olan bir babanın, öldürülmüş 17 yaşındaki masum genç kızın şahsında Türkiye’de ve Dünya’da verdiği varoluş mücadelesindeki derin yalnızlığın dipten dibe nasıl genişlediğini anlatmıştı bize.

Dipten dibe genişleyen ve 200 yıllık darbeci geleneği bir damla kan dökmeden tarihe gömen bir yalnızlıktı bu. Ve yavaşça bütün ezilmiş, sömürülmüş toplumlara örnek olan, sempati toplayan bir yalnızlık nasıl bir yalnızlıksa öyle bir yalnızlıkla büyüyen bir varoluş direnci.

Türkiye’de darbelerle, balyozcu, ergenekoncu organizasyonlarla yalnızlaştırılan müslümanların nasıl bir dip dalgasıyla iktidara geldiklerini herkes gördü. Korktukları da bunun dünya genelinde gerçekleşebilme ihtimali.

Türkiye’nin Başbakan’ı, Mısır’da ve Suriye’de uyguladığı dış politikada yalnız kalmış göründüğünde sorun onun yalnızlaşması değildi, sorun onun küresel vicdansızlığa karşı vicdandan yana koyduğu tavrın baskı altına alınması sorunuydu. Asıl yargılanması gereken bu iken, Başbakan’ın yargılanması, bir tarihin ve batı medeniyetinin sonunun geldiğini gösteriyor. Yerel ve küresel paçavraların çıkardığı vahşi seslerin hiçbir anlamı yok.

Türkiye yalnızlaşıyor diyerek, Arap topraklarını kan gölüne çeviren Amerika’yı, Avrupa’yı, Rusya’yı, Çin’i, İran’ı, İsrail’i ve bunların birer emir eri olan Suudileri, körfez emirlerini yaptıkları kirli ittifakla öven, değerli bulan tiplerin arsız söylemleri, dış politikanın doğru olduğunun en büyük ispatıdır.

Başbakan’ın gözyaşlarını sosyal medya üzerinden 400 binden fazla Arap izlemiş. Oy sandıkları Arap dünyasına konacakmış gibi gerçekten utanç verici değerlendirmelerle kendi vicdanlarının ölçüsünü ortaya koyanları müzelerde sergilememiz gerek.

Birkaç gündür ABD, Fransa  ve İngiltere, Beşşar Esed’in kimyasal silah kullanarak 1300 kişiyi öldürmesinden rahatsız olmuş görünüyorlar. Her gün yapılan açıklamalar, Suriye’ye askerî müdahalenin mümkün olabilmesi için atılan psikolojik adımlardan ibaret. Suriye, istedikleri gibi yıkılmış, yakılmış bir halde 100 binden fazla ölüsüyle tam teşekküllü bir harekat alanına döndü.

İngiltere Dışişleri Bakanı Hague, Erdoğan'ın dillendirdiği gibi, etkisiz kalan BMGK'nın onayına gerek kalmadan askerî müdahalenin mümkün olduğunu söylüyor. Fransa Dışişleri Bakanı Fabius, askerî seçeneğin masada olduğunu dile getiriyor, ABD Savunma Bakanı Hagel ise Suriye’ye askerî müdahaleye hazır olduklarını ilan ediyor. Merkel, utanmadan diplomatik seçeneklerden bahsetmesine rağmen, otuza yakın ülke, Suriye’ye askerî müdahaleyi tartışıyor. 

Türkiye’nin iki yıldır anlattığı şeylerin gerçekliği herkes tarafından onaylanıyor. Türkiye söz konusu ülkeleri 100 binden fazla ölüm gerçekleşmeden uyarmış ve müdahaleye davet etmişti. Fakat hiç kimse askerî müdahaleden bahsetmiyordu. 

Ne oldu, kim yanıldı? Kim yalnızdı?

Kötülüğün yalnız kaldığını gören olmadı şimdiye dek. Ta ki iyilik hakim olana dek. Batıda bir şey değişmiş değil. Batı çıkarlarını korumak için rasyonel sayıda ölünün cesedine muhtaç. Suriye’de kışkırttığı muhalifleri yalnız bırakan da Batı, Mısır’da darbe yaptırıp insanları öldürten de. 

Türkiye, Erdoğan’ın şahsında hiç kimseye kötülük yapmadığı halde yalnız, öyle mi? Vicdanınız batsın!

Başbakan’ın gözyaşları dipten dibe yayılıyor Dünya’ya…Liderler ve siyasetçiler ne kadar alçak olurlarsa olsunlar, topluımlar ve tek tek insanlar hâlâ insan ve Başbakan Türkiye’yi kendi şahsında onların yüreğine taşıyor.

Dipten dipe genişleyen bu yalnızlık dünyadaki vahşeti de sona erdirecek. Bunun böyle olacağını bilenler Erdoğan’a saldırıp duruyorlar. Bu iyiye işaret; ya savunsalardı?

Bugün Erdoğan’a saldıranlar, saldırmayıp savunsalardı Erdoğan’dan şüphe etmem gerekecekti. Cemaat yazarları, ergenekon zırvacıları, askerî ve itihbarî belge postacılığından gazeteciliğe terfi edenler, siyonistler Erdoğan’a ne kadar saldırırlarsa biz ona o kadar itibar edeceğiz.

Ve ona oy vereceğiz.

Anlaşıldı mı?

İslamcılık, Devrimci Müslümancılık oynayan çocuklar, biliyoruz sizin renginizi… kullanılıp atılan peçete gibi çöpte olduğunuzu gördüğünüzde üzülmeyin.. Bu kadar küfürbaz olmanız sizi ancak edepsiz yapıyor, devrimci yapmıyor, müslüman yapmıyor.

Bir ara hatırlatın da abilerinizin, ablalarınızın nasıl kullanılıp çöpe atıldığını size anlatalım.

Anlaşıldı mı?

İsterseniz dünyanın bütün şehirlerinde oy sandığı kuralım, var mı cesaretiniz?

Ama önce Allah'a tam inanın!


Arif Şahin, 26.08.2013, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 9






Seçkin Deniz Twitter Akışı