13 Kasım 2012 Salı

SA102/DT7: ‘Sıfır Numara Traş’tan Geldik Hippi Traşına

"Bana alıştılar gittiğim her yerde. Saçlarıma, kıyafetlerime… Eğer katkım olduysa benden sonrakilere bu anlamda, çok memnun olurum."


İlkokulda saçlarımın nasıl kesildiğini çok iyi hatırlıyorum. Üç numara. Daha kısası, arızalı mekanik berber makinesi kafamı pamuk tarlasına çevirmişse, berberin  makinenin özrünü kapatmak için sıfır dedikleri şekilde kestiği zaman mümkün oluyordu. Tabi bu da kafa derimin net bir şekilde görünmesi, yani yarı dazlak olmam demekti.

Elektrikli makine yoktu ve biz çocuklar makasla traş olmazdık; başka türlüsünü de bilmezdik. Berbere gittikten sonra kafamız hep üşürdü ve ben berbere gitmeyi hiç sevmezdim.


Berbere gitmek, derme çatma berber örtüsünden her nasılsa süzülüp kaçan ve ense kökümden sırtıma doğru giden kıllarla mücadele etmek demekti. Sobada ya da kazanda su ısıtılacak ve banyo yapılacaktı. Şofben ya da kombi veya güneş enerjisi diye bir şey yok daha bizim topraklarda o zaman. Banyo yapmak saatler süren bir işti ve kılların verdiği huzursuzluk, kaşınmalar can sıkıntımı berber stresine dönüştürürdü.

Ortaokulda tren yolu şeklinde keserlerdi saçlarımızı müdür yardımcıları ellerindeki makasla. Okulun giriş kapısında ya da asker gibi dizildiğimiz sıralarda bir avcı gibi dolaşırlar, tek tek seçerlerdi saçı azıcık uzun olanları. Favorileri (Faulleri) uzamışsa biraz, yeterdi avı yakalamak için.

Hiç tren yolu açılmadı kafamda, ama kabuslarımda hep elleri makaslı müdür yardımcılarını görürdüm. Makaslara yakalanan arkadaşlarım akşama kadar okulda aşağılanmış bir şekilde köşe bucak saklanırlar, elleri başlarında gezerlerdi. Diğer arkadaşlarının alaylı sataşmaları fazlasıyla üzerdi onları.

Ben de üzülmemek için aynaya hep saçlarım uzamış mı diye bakardım. Uzamışsa hemen berber fobimi unutur, eli makaslı müdür yardımcısı fobimin etkisiyle berbere koşardım; kaşınmak, üşümek aklıma bile gelmezdi, ama her seferinde kaşına kaşına berberden eve gelir, sabırsızlıkla sobanın yanmasını beklerdim.

Lisede galiba tren yolu açmak müdür yardımcılarımızı utandırdığı için sadece diğer arkadaşlardan ayırırlardı uzun saçlıları ya da sınıf başkanı aracılığı ile‘müdür yardımcısı çağırıyor’ bağırtısıyla uzun saçlılar idareye davet edilirlerdi. Geldiklerinde çok değil beş numaraya kadar uzamış olan saçları için azarlanmış olduklarını belli ederlerdi. Sonraki yıllarda azarlananların sınıfa geldiklerinde bağırıp çağırdıklarını hatırlıyorum; asker miyiz, mahkum muyuz, diye isyan ederlerdi.

1980 darbesi ile tüm mahkumlar sıfır numara traş edilmeye başlanmıştı. Bu bir aşağılama taktiği idi. Generaller öyle emretmişlerdi.

Bir de askere gidecek olan gençler, askerdeki berber erin iyi kesmediğinden, makinenin saçları çekiştirdiğinden haberbar oldukları için askere yollanacakları akşam berbere giderler, sıfır numara ya da üç numara traş olurlardı. Öyle anlardık askere giden, izne gelen gençlerin asker olduklarını… Çarşıda üç numaralı saçla gezenler hemen ayırdedilir, inzibatlar hiç yorulmadan asker kaçaklarını  tesbit ederlerdi. Söylerlerdi daha eskiden; üç numaranın sebebi bitmiş; bit yuva yaparmış askerde uzun saçın içinde. Her zaman banyo yapmak mümkün olmadığından çare saçları kısa kesmekmiş…

Öyleydi bir zamanlar; su yoktu, varsa da soğuktu, askerde banyo yapmak en büyük savaşa girmekti. Asker sivilden ayrıldığında yokluğa mahkum oluyordu. Yemeği ‘Kara Şimşek’ dedikleri siyah mercimekti ya da ‘Kapuska’ dedikleri kıymalı lahana. 30-40 yıllık donmuş NATO eti konurdu yemeklere. Ama en çok sıfır numara traştı askerin canını yakan. İzne gelmeden önce binbir ricayla komutanlarından izin alır, son bir ay kestirmemek için saçlarını saklar dururlardı.

Lise fotoğraflarıma bakıyorum arada bir. Son sınıfta epey uzamış saçlarım; üniversiteye hazırlanıyoruz diye kimse bakmıyordu bile yüzümüze. Sıkıysa karışsınlar, geçmiş yılların acısını hep birden çıkarırdık alimallah.

Üniversitede berber seçme zevkimin saç biçimlerini üretme zevkimle başabaş gittiğini hatırlıyorum. Berber arardım her gittiğim şehirde… Beş altı berber değiştirdikten sonra, istediğim şekilde saçımı kesen berberi bulur ve o şehirden ayrılana kadar da ondan başka bir berberde traş olmazdım. Bazen ensemdeki saçları kestirir, ön tarafta dilediğim şekilde tarayabileceğim uzunlukta saç bırakırdım… Bazen de ensemdeki saçları parmaklarımla tarayacağım uzunlukta ve orantıda uzatır, kulak çevresini kısalttırırdım. Keyf benimdi.

Sıfır numara traş ya da tren yolu fobisi değildi bana berberde saç kestirme keyfi kazandıran; başkaldırıydı aslında. Saçla, kılla, kıyafetle adam ayıran cahil bir topluma baş kaldırmaktı benimkisi… Kot pantolon giyiyordum üniversitede, saçlarımı uzatıyordum… Tuhaf bakıyorlardı bana. İnatlarına, gittim gümüş bileklikler ve yüzükler yaptırdım… Hatırladıkça gülüyorum şimdi.

Cemaat mensupları beni yadırgarlardı. Kot gavur işiydi, hem saçlarımı uzatıyordum… Mescitte gördüklerinde garip bakarlardı. Zaten canımı sıktıklarında resti çekiyor ve gümüş haram değil, peygamberimiz de saçını uzatıyordu diyordum. Kumaş pantolon da gavur icadıdır, siz de onu giymeyin deyip dalga geçiyordum. Ne günahı var kotun, bir elli sene geç gelmek dışında?

90’lı yılların öncesi ve başları bu bahsettiğim zaman… Üniversiteler liseler gibiydi; hem zaten bizden önceki kuşak kravat takar, asker traşı ile gelirlermiş üniversiteye. Biz ilktik ceketi sadece keyif için giyenler ve kravat takmayanlar olarak.

Bana alıştılar gittiğim her yerde. Saçlarıma, kıyafetlerime… Eğer katkım olduysa benden sonrakilere bu anlamda, çok memnun olurum.

Fakat şimdilerde orantısız bir özgürlük var. Dağınık, bakımsız eskiden hippi saç dediğimiz türden saça özenip hippi traşı oluyor gençler, anaokulundan başlayarak… Apaçi ya da Emo Traşı dedikleri de oluyor bu traşa. Ben de eski kafalılardan biri mi oluyorum, bilmem; ama bakımsız saçı hâlâ sevmiyorum, o güzelim saçlarım döküldükten sonra bile.

Saçı yakışmalı bir erkeğe; Allah yakışsın diye saçlı yaratmış çünkü… Kızlar saçlarına hasta olsun diye erkeklerin; ama bakımsız, yağlı, briyantinli, jöleli olsun diye değil.

Niye mi yazdım bunları? Az önce berberden geldim. Berber 10 yaşındaki delikanlımızın saçlarını kestikten sonra fön makinesi ve benden yediği fırçaların eşliğinde, fırçayla o güzelim saçları hippi şekline soktu da ondan. Berberimiz de Nur Cemaati’nden. Nereden nereye geldik; sıfır numara traştan hippi traşına... kesen de cemaatten...


 
Doğa Toprak, Sonsuz Ark, 13.11.2012



Doğa Toprak Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı