16 Mart 2018 Cuma

SA5800/KY57-AHCZD91: Sûre Sûre Kur'an'da Mü'minlerin Vasıfları 54: En'âm (154-160)

  "Müminler,  Allah’ın kurtuluş reçetemiz olarak gönderdiği Kur’an’a sımsıkı sarılırlar ve içindekileri düşünürler, anlamaya ve hayatlarına taşımaya çalışırlar. Allah’ın kitabından uzak ve gaflet içinde bulunamazlar. ”


بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Bizi yaratan ve bize doğru yolu gösteren, kendine imân etme şerefini nasip eden, yediren ve içiren, hastalandığımızda da bize şifa veren, bizim canımızı alacak ve sonra diriltecek olan, hesap gününde, hatalarımızı bağışlayacağını umduğumuz (Şuara, 26/78-82) Âlemlerin Rabbi olan Allah’a sonsuz hamd’ü senâlar olsun. “Üsve-i hasene” olan Resûlü Muhammed Mustafa (sav)’e  salât u selâm olsun.



EN’ÂM SURESİNDE MÜ’MİNLERİN VASIFLARI (154-160. Ayetler)[1]

ثُمَّ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَاماً عَلَى الَّـذ۪ٓي اَحْسَنَ وَتَفْص۪يلاً لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ۟

“Sonra iyilik edenlere (nimetimizi) tamamlamak ve her şeyi açıklamak için, bir hidayet ve rahmet olmak üzere Mûsâ’ya kitabı indirdik ki rablerinin huzuruna varacaklarına inansınlar.” (En’âm Suresi,6/154.)

وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُ وَاتَّقُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَۙ

“Bu da (Kur’an) bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ona uyun (onunla korunun) ve ona aykırı davranmaktan sakının ve günahtan korunun ki size rahmet edilsin.” (En’âm Suresi,6/155.)

Müşrikler, bir önceki âyette “Allah’ın yolu” diye nitelenen İslâm’ı reddettikleri için 154. âyette Hz. Mûsâ’ya Tevrat’ın indirildiği belirtildikten sonra 155. âyette Kur’an’ın da Allah tarafından indirilmiş kutsal bir kitap olduğu hatırlatılmaktadır. Nitekim yine bu sûrede başka bir vesileyle böyle bir hatırlatmada daha bulunulmuştu (geniş bilgi için bk. 91. âyet). Ayrıca Tevrat ile Kur’an arasında böyle bir münasebetin kurulmasıyla 151-153. âyetlerde sıralanan hükümlerin Tevrat’ta da yer almış bulunan evrensel hükümler olduğuna işaret buyurulmaktadır. (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri, II/490-491.)

Her şeyi ayrıntılı biçimde içeren bu kutsal kitabın size indirilmesiyle birlikte bahaneniz geçersiz olmuş, mazeretiniz ortadan kalkmıştır. Çünkü bunun ötesinde başka bir merciye ihtiyacınız kalmamıştır. Ayrıca bu kitabın ele almadan bıraktığı hayatın hiçbir yönü söz konusu değildir. Dolayısıyla kendi kendinize hüküm koymanıza gerek kalmamıştır.

إِنَّ الَّذِينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَّن تَبُورَ 

Kur’an’a göre, "Allah'ın kitabını okuyanlar , namazını kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli açık sarf edenler, asla zarara uğramayacak bir  kazanç umabilirler." (Fâtır, 35/29.)

قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ مِن رَّبِّكَ بِالْحَقِّ لِيُثَبِّتَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَهُدًى وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ 

Kur’an’la Allah mü'minleri güçlendirir ve onda, onlar için güzel bir son muştu vardır. Ey Muhammed! De ki: “Ruhu’l-Kudüs (Cebrail), inananların inançlarını sağlamlaştırmak, müslümanlara doğru yolu göstermek ve onlara bir müjde olmak üzere Kur’an’ı Rabbinden hak olarak indirdi.” (Nahl,16/102)

وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ

Mübârek Kur’an, kendisinden önce gelen tüm kitapların hükümlerini ihtiva eden, güvenilir bir kaynaktır. “Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak/onlara hükmetmek üzere hak olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) gönderdik. Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma.” (Mâide,5/48)[2]

اَنْ تَقُولُٓوا اِنَّـمَٓا اُنْزِلَ الْكِتَابُ عَلٰى طَٓائِفَتَيْنِ مِنْ قَبْلِنَاۖ وَاِنْ كُنَّا عَنْ دِرَاسَتِهِمْ لَغَافِل۪ينَۙ

 "Kitap yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi; biz ise onların okuduklarından tamamen habersiziz" demeyesiniz.” (En’âm Suresi,6/156.)

“Bu (Kur’an), Ümmülkurâ (Mekke) ve çevresindekileri uyarman için sana indirdiğimiz, kendisinden öncekileri doğrulayıcı mübarek bir kitaptır. Âhirete inananlar buna da inanırlar ve onlar namazlarını kılmaya hakkıyla devam ederler.” (En’âm Suresi,6/92.)

1) Kur’an mübarek bir kitaptır; insanın gerçek başarısı ve rahatı için en iyi ilkeler sunmakta, doğru itikat esaslarını öğretip tüm fazilet türlerini açıklayarak, temiz bir hayat için insanları ahlâkî değerlere yöneltmektedir. Bunun yanısıra, sizin (Yahudilerin) kutsal kitaplarınıza bol bol soktuğunuz bencillik, dar kafalılık, zulüm, müstehcenlik ve benzeri türde hiçbir kötülüğü salık vermemektedir.

2) Kur'an önceki kitapların ihtiva ettiği hidayetten ayrı herhangi bir şey sunmak şöyle dursun, önceden kendilerine Kitap diye verilenlere sunulanın aynısını doğrulamaktadır. Sapma, tahrîf ve iftiraları da haber vermektedir.

3) Bu kitap, kendisi için önceki Kitapların da gönderilmiş olduğu aynı hedefi yerine getirme yani yaratılış amaçlarını unutmuş olan insanları sarsıp uyararak, gittikleri yanlış yolun kötü sonuçlarını kendilerine hatırlatma amacını taşımaktadır.

4) Bu Kitab'ın mesajı insanlık içinden dünyaya tapanları ve şehvetlerinin kölesi olanları değil, dünya hayatının ötesinde yer alan daha yüce şeyleri görebilenleri kendisine çekmektedir. Ve bu kitabın bağlılarının hayatında gerçekleştirdiği inkilâbın en belirgin yanı, onların çevrelerindeki insanlar arasında dindarlıkları ve Allah'a tapınmalarıyla kolayca belli olmalarıdır. Allah'tan kitap aldığını söyleme cür'etini gösterecek bir yalancının uydurduğu bir kitabın böylesi seçkin ve yüce sonuçlar doğurması hiç mümkün müdür? (Tefhîm, I/576.)

اَوْ تَقُولُوا لَوْ اَنَّٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّٓا اَهْدٰى مِنْهُمْۚ فَقَدْ جَٓاءَكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَصَدَفَ عَنْهَاۜ سَنَجْزِي الَّذ۪ينَ يَصْدِفُونَ عَنْ اٰيَاتِنَا سُٓوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يَصْدِفُونَ

“Yahut "Bize de kitap indirilseydi, doğru yolu bulmada onları geçerdik" demeyesiniz diye (Kur’an’ı indirdik). İşte size rabbinizden apaçık bir delil, bir hidayet ve rahmet geldi. Allah’ın âyetlerini yalan sayan ve onlardan yüz çevirenden daha zalim kim vardır? Âyetlerimizden yüz çevirenleri yüz çevirmelerinden ötürü azabın en kötüsüyle cezalandıracağız.” (En’âm Suresi,6/157.)

157. âyette Kur’ân-ı Kerîm’in üç kelimeyle nitelendirildiği görülmektedir: “Beyyine, hüdâ, rahmet.” Beyyine “gerçeği apaçık ifadelerle ortaya koyan kesin belge” demektir. Kur’an, gerek eşsiz edebî üstünlüğü gerekse yalnızca gerçeği, iyiyi ve güzeli dile getiren muhtevası itibariyle apaçık bir delil ve belge olduğu için beyyine; bu vasfıyla şaşmaz bir rehber olduğu için hüdâ (hidayet kaynağı); bütün bunların bir neticesi olarak kendisine inanıp bağlanan kişi ve toplumlara sadece hayır ve saadet getirdiği için de rahmet diye nitelendirilmiştir. (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri, II/491.)


هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ اَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ اٰيَاتِ رَبِّكَۜ يَوْمَ يَأْت۪ي بَعْضُ اٰيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنْفَعُ نَفْساً ا۪يمَانُهَا لَمْ تَكُنْ اٰمَنَتْ مِنْ قَبْلُ اَوْ كَسَبَتْ ف۪ٓي ا۪يمَانِهَا خَيْراًۜ قُلِ انْتَظِرُٓوا اِنَّا مُنْتَظِرُونَ

"(İnanmak için) ille de kendilerine meleklerin gelmesini veya rabbinin gelmesini ya da rabbinden bazı işaretlerin gelmesini mi bekliyorlar? Daha önce inanmamış yahut inancı sayesinde bir iyilik yapmamış kimseye, rabbinden bazı işaretler geldiği gün iman etmesi fayda sağlamaz. De ki: "Bekleyin! Şüphesiz biz de beklemekteyiz." (En’âm Suresi,6/158.)

Bu gayet açık ve kesin bir tehdittir. Mucize gelir de yalanlayanlar inanmazlarsa, hemen ardından azabın gelmesi yüce Allah’ın daha önce belirlenmiş bir kanunudur. Yüce Allah diyor ki; şayet istedikleri bazı mucizeler gerçekleşecek olursa bunların devamı da gelecektir. Çünkü Allah’ın bazı ayetlerinin gerçekleştiği gün her şeyin sonu olacaktır. Daha önce inanmamış ve imanı doğrultusunda iyi işler yapmamış birinin o gün inanması kendisine hiçbir yarar sağlamayacaktır. Çünkü İslâm ölçüsüne göre iyi işler yapmak, imanın belirtisi ve O’nun tercümanı niteliğindedir.

“Firavun boğulmak üzereyken şöyle dedi: "Elhak inandım ki, İsrâiloğulları’nın iman ettiğinden başka tanrı yokmuş! Ben de artık kendini O’na teslim edenlerden biriyim. Şimdi mi? Halbuki daha önce hep baş kaldırmış ve bozguncular arasında yer almıştın.  İşte bugün senin cesedini kurtaracağız ki, senden sonra gelenler için bir ibret olsun! İnsanların pek çoğu gösterdiğimiz delillerin bilincinde değildirler.” (Yunus Suresi,10/90-93.)

 Boğulacağını anlayan Firavun’un o esnada iman sözcüklerini söylemiş olması, 91. âyetteki ifade ve diğer deliller ışığında geniş biçimde tartışılmış ve farklı kanaatler ileri sürülmüş olmakla birlikte, İslâm âlimlerinin çoğunluğu Firavun’un bu imanının geçerli olmadığı sonucuna ulaşmışlardır. (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri, III/135.)

Firavun’un örneği de önlerinde iken, kendilerine, belirtilen üstün nitelikleri taşıyan bir kitap gelmesine rağmen hâlâ yüz çevirip inanmamakta direnen o zalimler iman etmek için daha neyi bekliyorlar? Önceki bazı âyetlerde geçtiği üzere (bk. 8-9,37, 50, 58, 111, 124) müşrikler, İslâm’ın hak din olduğunu kanıtlayan açık seçik delillerle yetinmeyerek, akıllarınca Hz. Peygamber’i güç durumda bırakmak için daha başka delillerin gösterilmesini istiyorlardı. (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri, II/492-493.)

Ya biz Müslümanlar Kur’anı okumak, anlamak ve hayatımıza taşımak (yaşamak) için neyi bekliyoruz?

أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِن قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ

“İman edenlerin Allah'ı anma ve O'ndan inen Kur'an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan bir çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” (Hadîd Suresi,57/16.)

اِنَّ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعاً لَسْتَ مِنْهُمْ ف۪ي شَيْءٍۜ اِنَّـمَٓا اَمْرُهُمْ اِلَى اللّٰهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ

“Dinlerini bölüp gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir alâkan yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.” (En’âm Suresi,6/159.)

Dinlerini (bir kısmını uygulayıp, bir kısmını uygulamaktan kaçınarak) parça parça edenler ve (şirk ve tâğûta mensup liderlerin, hevâ ve hevesleri uğruna dinde) grup grup ayrılanlar var ya, sen hiçbir şekilde onlardan değilsin (senin onlarla hiçbir surette alâkan yoktur). Onların işi Allah’a aittir. Sonra (Allah,) onlara yaptıklarını haber verecek (ve hesaplarını görecek)tir. [krş. 3/102-103; 30/32][3]

Âli İmrân Suresi (3/102-103) te Müslümanların birliği Allah’ın bir nimeti olarak değerlendirilirken, toplumsal barışı tehdit eden çekişme hallerini her an içerisine düşüp yanabilecekleri ateşten bir çukurun kenarında bulunmaya benzetmiştir. Yüce Allah, insanların böyle bir tehlike ile karşı karşıya kalmamaları için toptan Allah’ın ipine (Kur’an) sarılmalarını, onun genel prensiplerinin dışına çıkmamalarını emretmektedir.” (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri, I/643-644)

İbn Abbas, Mücâhid ve Katâde’den nakledilen bir rivayete göre “dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar”dan maksat yahudiler ve hıristiyanlar (İbn Atıyye, II, 367), yine İbn Abbas’a isnad edilen başka bir görüşe göre bunlar müşriklerdir (Râzî, XIV, 7). Zira, 100. âyetin tefsirinde de belirtildiği gibi İslâm’dan önceki Araplar çok çeşitli inanç gruplarına ayrılmışlardı. Ayrıca bu âyette, İslâm ümmeti içinde daha sonra ortaya çıkan gruplaşmalara işaret buyurulduğu da düşünülebilir. Her hâlükârda âyet-i kerîme, dinde birlik ve beraberliğin önemini vurgulamakta, bu hususta ayrılığa düşenlerin Hz. Muhammed’den de uzaklaşmış olacakları uyarısında bulunmaktadır. (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri, II/493-494.)

Ümmetin ocaklarına ateşler düştüğü bir zamanda basit meseleler üzerine tartışarak dinin kaos üreten bir olgu olduğuna dair algı oluşturmak yangına körükle gitmek gibidir. "Dinlerini bölüp gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir alakan yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir."  (En'am, 6/159.) ve hepimiz bilerek veya bilmeyerek bu ayetin muhtevasına dâhil oluyoruz.[4]

Allah katında din İslâmdır. Dolayısıyla peygamberle dini bölük pörçük eden ve İslâm’a girmeyen kimseler arasında hiçbir zaman uzlaşma olmayacaktır. Allah’ın yanında din, aynı zamanda hayat sistemidir. Dolayısıyla Allah’ın sisteminden ve O’nun şeriatından başkasını din edinenlerle peygamber arasında ortak bir noktanın bulunması imkânsız bir şeydir.

En’âm 159. Ayette hitap Hz. Peygaber'e (s.a) ise de, onun kanalıyla tüm müminler de bu hitabın muhatabıdırlar. Dindar kişiler, ilk günden beri aynı olan ve bugün de aynılığını devam ettiren Gerçek Din'de parçalanmalara yol açarak bölük bölük olanların yoluna uymamalıdırlar. Gerçek Din'in temel ilkeleri (tevhid, risalet ve ahiret) şunlardır:

1) Yalnızca Allah tüm Kâinatın İlâhı ve Rabbidir.

2) Sıfatlarında, güç ve kudretinde ve haklarında kimse O'nun dengi ve ortağı tutulamaz.

3) Tüm insanların dünyada yaptıklarının hesabını vereceği bir başka alem kurulacaktır.

İnsanlar hayatlarını, Allah'ın elçileri ve kitapları aracılığıyla öğrettiği bu temel ilkeler çerçevesinde düzenlemelidirler. İnsanın yeryüzü hayatına başlayışında bugüne, insanlığa verilegelen Gerçek Din budur. Sonradan ortaya çıkan farklı dinler ve mezhepler ise çeşitli zamanlarda çeşitli toplulukların Gerçek din'de yaptığı değişikliklerin sonucudur. Bu topluluklardan bazıları bu Din'e 'orijinalite' adına eklemelerde bulunmuş; bazıları tutkuların doyurmak için onda değişiklikler yapmış, daha başkaları ise aşırı saygılarından dolayı ona değişik şeyler katmışlardır. Sonra, kendi vehim, düşünce ve felselerini karıştırarak bu Din'in itikadî özünü bozmuşlardır. Hükümlerine kendi uydurmalarını (bid'at) ve kendi yaptıkları kanunları katarak, kılı kırk yarma ve ayrıntılardaki farklılıklarını büyütmekle kurallarını bulandırarak ve önemli yanlarını önemsizleştirip daha az önemli yanlarına ise gereğinden fazla önem vererek de değiştirmişlerdir onu. İki aşırı uca (ifrat ve tefrit) kaçmışlar; bazı peygamberlere âdeta tapınırken, bazılarından nefretle uzaklaşmışlardır. Böyle böyle sayısız yeni dinler ve mezhepler türemiş ve insanlık birbirine düşman gruplara bölünmüştür. Bu bakımdan, Gerçek Din'in izleyicisinin bu mezheplerden hiçbiriyle her hangi bir ilgisinin olmaması ve kendi pâk yolunda yürümesi gerekir. (Tefhîm,I/618.)

مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ اَمْثَالِهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزٰٓى اِلَّا مِثْلَهَا وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

“Kim iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır; kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.” (En’âm Suresi,6/160.)

“Hasene, dinin ve aklıselimin iyi ve doğru kabul ettiği her türlü inanç, tutum ve davranışı, seyyie de bunların zıddını ifade eder. Her ne kadar bazı âlimler buradaki haseneyi “kelime-i tevhid”, seyyieyi de “küfür” ve “şirk” şeklinde açıklamışlarsa da âyetin genel olan lafzını bu şekilde tahsis etmek için sebep yoktur (Râzî, XIV, 8). Nitekim Taberî’nin bu âyet münasebetiyle aktardığı bir rivayete göre ashabdan Ebû Zer’in “Yâ Resûlellah! ‘Lâ ilâhe illallah’ sözü hasenâttan mıdır?” sorusuna Hz. Peygamber’in verdiği “Hem de en üstünü!” şeklindeki cevap (VIII, 108), hasenenin, kelime-i tevhidi de içine alan geniş kapsamlı bir kavram olduğunu göstermektedir. 

 Burada da görüldüğü gibi bazı âyet ve hadislerde kötülüğün karşılığının dengi ile, iyiliğin karşılığınınsa fazlasıyla verileceği bildirilmiş; bu fazlalık yukarıdaki âyette “on misli” olarak belirtilmiştir. Diğer âyetlerde ise, böyle bir miktar belirtilmeden hasenenin “kat kat fazlasıyla” (Nisâ 4/40), “daha iyisiyle” (Neml 27/89), “daha güzeliyle” (Şûrâ 42/23) karşılık bulacağı bildirilmekle yetinilir. Bütün ilgili kaynaklarda, 160. âyete dayanılarak, bir iyiliğin mükâfatının en az on misli fazla olacağı, ikinci âyetler grubunun bundan daha büyük miktarları gösterdiği ifade edilmiştir.” (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri, II/494-495.)



    <<Önceki                     Sonraki>>


Ahmet Hocazâde, 16.03.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar,  Muhâfız ya da Muârız'a dair

Ahmet Hocazâde Yazıları

[1] Bu çalışmada Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Meal ve Tefsir çalışması kaynak olarak alınmış olup, zaman zaman açıklamalarla zenginleştirme yoluna gidilmiştir.
[2] Geniş bilgi için bkz. Ahmet Hocazâde, Kur’an, Kur’ân’ı Nasıl Anlatır?
http://www.sonsuzark.com/2017/06/sa4451ky57-ahczd16-kuran-kuran-nasl.html
[3] http://feyzulfurkan.com/sureler/enam-suresi/
[4] Mehmet Görmez, "İhtilaf, Ahlaka Riayet Edilerek Yapılırsa Rahmettir."
http://www.diyanetdergi.com/soylesi/item/579-prof-dr-mehmet-gormez-ihtilaf-ahlaka-riayet-edilerek-yapilirsa-rahmettir



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı