Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Abartmak mı, keşke görsen Hâkim Bey."
- Önceleri böyle değildi Hâkim Bey. Ben de herkes gibi annemi ve babamı alarak Melahat’ın evine gittik. Hani giderken bir kilo unlu lokum ve komşunun bahçesinden topladığımız.. tamam tamam yürüttüğümüz bir deste gülle gittik. Herkesin babası gibi benim babam da “Allah’ın emri, peygamberin kavliyle” diyerek Melahat’ı bana istedi. Ee aslan gibi oğlu vardı. Ne içkim var, ne kumarım, ne karı peşinde koşarım, ne de kız. Hani kafam estiğinde darbe planları yapan birisi de değilim. Ne derin yapılanmalarda işim olur, ne çetelerde, ne de mafyada…
- Oğlum saadete gel.
- Saadet değil Hâkim Bey, Melahat.
- Neyse işte, yavanlık yapmadan anlat…
- O gece “hele bir düşünelim” dediler, bizi gerisin geri postaladılar. Hani kız evi naz evi derler ama sanki bu onun gibi bir şey değildi. Yine de annem, “kız evi naz evi derler mecburen düşünelim diyecekler” dedi de içimi rahatlattı. Yabancı değillerdi zaten, hemen bizim sokağın üst başında otururlardı. Yani çocukluğumdan beri tanırdım Melahat’i… Ne yalan söyleyeyim Hâkim Bey, hiçbir kötü huyunu görmedim. Ne kimseye yan baktı, ne dedikodu etti, ne adı çıktı, ne hakkında kötü laf ettiler… Ancak…
- Ancak ne var oğlum?
- Danteli çok sevdiğini söylerlerdi.
- Ne var bunda her kadın danteli sever oğlum.
- Ben de öyle düşündüm Hâkim Bey, ne var bunda dedim, her genç kız danteli de sever, çeyizini de dizer.
- Eee..
- Eee’si önce kız arkadaşları arasında adının “Dantel Melahat”a çıkmış olması beni işkillendirdi ama sonra sizin dediğiniz gibi düşünüp, kafaya takmadım ve başladım Melahatlardan gelecek cevabı beklemeye…
- Cevap geldi mi?
- Gelmez olur mu Hâkim Bey, gelmezse bugün burada ne işimiz ola ki?
- Bak sen de haklısın, devam et.
- Hâkim Bey, kayınbabam olacak Ahmet Amca uzunca bir listeyi tutuşturdu elimize. Şükür, babamın maddi durumu iyi olduğundan listenin kabarıklığına kafayı takmadık, ama listede bir madde vardı ki hepimizi şaşırtmadı değil.
- Bak ben de merak ettim şimdi neydi o madde?
- Hâkim Bey, listede tastamam bin koca kutu dantel ipi yazıyor, ayrı ayrı da dantel ipinin numarası veriliyordu. Ha unutmadan markası da vardı tabii.
- Bin kutu dantel ipini ne yapacakmış?
- Bilsem, daha doğrusu o zaman bilmiyordum, sonra öğrenmeye başladım.
- Nasıl?
- Anlatayım Hâkim Bey. Bizim öyle uzun bir nişanlılık devremiz olmadı. Yani ne pastanelerde gezdik, ne kafelere takıldık, ne sahil boyu el ele dolaştık, ne kumrular gibi göz göze gelerek süzüldük. Bunların hiç birisi olmadı; tatlıdır, nişandır, düğündür dediğin bir haftalık bir şey oldu. Bu süreçte sevgili gibi olamadık yani. Hani mahallelimizdi ama mahallenin kızına başka gözle bakmak racona ters diyerek hep kafasını başka tarafa çeviren delikanlılardanım Hâkim Bey.
- Kendini methetmeyi bırak da saadete gel.
- Saadet değil hâkim bey Melahat.
- Neyse işte devam et.
- Babam bizim sokağın hemen yukarısında bir ev buldu. İçini de dayadı döşedi. Tabii düğünden bir gün önce kız evi gelip dizdi. Ben evin içini henüz görmemiştim ama nasılsa gerdek gecesi var Hâkim Bey.
-Bence orayı atla, aile var.
- Atlayamam Hâkim Bey, zaten ne varsa orada var.
- Oğlum geç orayı, sen sabah kahvaltıyı anlat.
- Valla geçemem Hâkim Bey yoksa hikâye bölünür.
- Neyse anlat bakalım, seni susturmak ne mümkün. Burada hâkim sen misin ben miyim anlamadım ama hikâye heyecanlı ben de kapıldım işte. Anlat dinliyorum.
-Sağ ol Hâkim Bey. Düğünden sonra arkadaşlarım sırtıma okkalı yumrukları vurarak beni gerdek odasına iteklediler. İçeriye girdiğimde gözlerim kamaştı. Hani Melahat güzeldi ama gözlerimi kamaştıracak kadar da değildi. Gelinlikle yatağın hemen yanına oturmuş Melahat’ı gördüm. Bembeyaz gelinlikle ne de güzel duruyordu ama ilginç, sadece gelinlik değil, her yer bembeyazdı. Odada siyah olan bir tek bendim, bir tek damatlık elbisemdi. Yaklaştım, duvağını açtım, cebimden çıkardığım gerdanlığı boynuna taktım ve anlına bir öpücük kondurdum. Tıpkı eski Türk filmlerindeki gibi Hâkim Bey. Sonra gözüm kamaşmaya devam etti, işte o zaman fark ettim dantelleri…
- Ne danteli?
- Ne değil hâkim bey, her taraf dantellerle süslenmişti.
- Ne var oğlum bizim hanım da ne bulsa üzerine bir dantel atar.
- Öyle değil Hâkim Bey. Şimdi dolapta, vitrinde, ayakkabılıkta dantel vardı. Sehpada, sandalyede, masada, yatağın üstünde, başucunda…
- Bunlar normal, herhalde sen dantel karşıtı birisisin ondan sana öyle geliyor.
- Değil Hâkim Bey. Yatağın üstü tamamen dantel, halıların her kenarı dantelli, ayağıma uzattığı terliğin üstünde dantel vardı.
- Yok daha neler?
- Evet daha neler. Ceketimi çıkardım, askıya asacağım askıda dantel var. Gömleği çıkardım askısı dantelli, asacağım yer dantelli. Ayıp olmasın dedim, pijamamı giyinip öyle yatağa gireyim dedim, o da ne?
- Ne, ne?
- Pijamamın ceplerinin hemen üst tarafından sarkacak şekilde dantel konmamış mı?
- Yok daha neler?
- Hem de daha daha neler. Çekmecede de dantel vardı, hem zemininde hem çekeceğim kolunda. Neyse geçer bunlar, zamanla bıkar. Herhalde yeni gelin oldu, kendi evi ya süslüyor zahir diye düşündüm. O gece geçti, sabah uyandığımda Melahat’in mutfaktan sesi geldi. Kahvaltıyı hazır etmiş. Bak hamarat kadındır onu da söyleyeyim. Neyse bu gecenin üstüne güzel bir kahvaltı iyi gider diyerek mutfağa yöneldim. Mutfağa gidene kadar her yerde, her şeyde dantel vardı. Öyle böyle değil, hayatım boyunca bizim evdeki danteller kadar danteli bir arada gördüğümü hatırlamıyorum. Mutfağa girdim orası da öyle ama o da ne, çay bardaklarının üstünde de dantel olmasın mı?
- Yok canım sen de abartıyorsun.
- Abartmak mı, keşke görsen Hâkim Bey.
- Oğlum bırakmamışsın ki, nesini göreyim?
- Devam edeyim Hâkim Bey.
- Buyur anlat.
- Melahat’la mı kahvaltı ettim, dantellerle mi bilmiyorum. Bizim buralarda ilk gün dışarıya çıkılmaz ama dantellerden kurtulmak için “benim acele işim var” deyip sıvışmak istedim. Sağ olsun ilk günden posta koyma hevesinde olanlardan değildi, “güle güle” demekle yetindi, beni de kapıya kadar uğurladı. Önce dantelli dolaptan, dantelli kapağı açarak, dantelli askıdan, dantelli ceketimi aldım.
- Ceketin de mi dantelli?
- O zaman gördüm Hâkim Bey, meğer sabah kalktığında ceketimin her cebine dışarıya sarkacak şekilde dantel yerleştirmiş. Ceketi sırtıma giyinince kendimi 'Kuşum Aydın' gibi hissettim ama ilk günden kalbini kırmak hoş olmazdı. Dışarıda atarım diye düşünerek, sesimi çıkarmadım ve kapıyı açmak için kapı koluna uzandım, dantelliydi. Kapıyı açtım, ayakkabımı unutmuştum, dönüyordum ki, Melahat dantelli ayakkabımı kapının önüne itinalı bir şekilde indirdiğini gördüm ve ben o andan sonra olanları hatırlamıyorum.
-Hatırlamazsın tabii, işine gelmiyor. Kızcağızın bütün dantellerini alıp paramparça etmiş, sonra da yakmışsın.
- İnanın Hâkim Bey, hatırlamıyorum. Neyse akşam eve döndüm, Melahat iki gözü iki çeşme ağlıyor ama bir yandan da hummalı bir şekilde dantel örüyordu. Listeye yazılan bin kutu dantel ipliğinin ilk dilimi böylece işe yaramış oldu. Dantel olmayınca evliliğimiz güzel gitti. Günde bir eşyanın üzerinde dantel görmeye alıştım artık. İşi ne işlesin deyip sesimi etmiyordum, ama bu süre çok uzun olmadı Hâkim Bey, iki ayda tüm ev eski haline geldi. Yine bir şey demeyecektim, ben yırtıp yakarım, o iki ayda yeniden örerdi böylece iki ay rahat ederdim diye düşündüm.
- Aferin oğlum, aile mutluluğu için özveride bulunmuşsun.
- Bulundum ama gelen misafirlerin orasına burasına da dantel sıkıştırmaya başlayınca ipler koptu Hâkim Bey. Bizi boşayın ne olur. Ben Melahat’la evlenmek istiyorum, dantelle değil.
-Tamam oğlum, sana hak verdim, dantelin bana verdiği yetkiyle, pardon yasanın bana verdiği yetkiyle sizi dantelliyorum, pardon boşuyorum.
Naif Karabatak, 26.09.2024, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Maarif-i Vekâyi', Mizah
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.