28 Nisan 2024 Pazar

SA10716/SD3092: Sıkıntı (Roman); 7. Bölüm-Vadi 18

        Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Beklemek beni her zaman yoruyordu. Ama bu konuda yapacak bir şeyim yoktu; bekleyecektim. Çayımı tazeledim, ancak zihnim hanımefendilerin uzayan kahvaltısına uğruyor, oradan Fırtına’ya, sonra da Samirîlere doğru aralıksız bir şekilde geçişler yapıyordu."

‘Tamam Abi, vazgeçtim!’ dedi hemen. ‘Herkes işini yapmalı, biz şirketlere danışmanlık hizmeti veriyoruz, devam edelim. Ama bundan sonra benim psikolojik danışmanım da sensin!’

Çıkış yolu bulmuş olmanın getirdiği rahatlık sinmişti üzerine. Bazen ciddileşiyor ve panikliyor, bazen de rahatlıyor ve sistematik çalışmaya alışmış olan zihni çözüm yollarını tespit etmeye çalışıyordu. Ona planımı anlattım. 

Çok sevindi, rahatladı ve planı hemen uygulamaya karar verdi. Pazartesi’ye kadar izinli olduğunu, hemen evine gitmesini ve bundan sonrası için gerekenleri yapmasını söyledim ona. 

Odamdan çıkarken kanatlanmış gibiydi, pırıl pırıl bir insandı. Öyle kalmasını da istiyordum, bunun için elimden ne gelirse yapacaktım.

1 Ağustos Perşembe günü vakit çok ağır geçiyordu: Saat 12:10’du. Karımdan da İD’den de bir ses çıkmamıştı. Öğle namazını kıldıktan sonra ben de ‘Kô’ya geçecektim, ama sanırım karım henüz uzun kahvaltıyı bitirip oraya geçmemişti. Beklemekten başka yapacak bir şey yoktu.

Fırtına’nın yaşadıkları bana ‘Yer Yazarı’nın anlattıklarını hatırlatmıştı, şeyh-tarikat-cemaat konusu Fırtına’nın karısı ile sınırlı değildi çünkü:

“Bildiğimiz gibi, son müjde, son bildiri Kur’an’dır ve değişmemiştir, değişmeyecektir. Diğer kitapları tahrif edip temel dinî hükümleri değiştiren ve temel mesajı bulanıklaştırıp anlaşılmaz kılan güçlerin insan ve iradesi üzerinde diledikleri baskıyı kurup arzu ettikleri bireysel ve toplumsal değişimi sağlamayı amaç edindikleri aşikârdır. Bireyi değiştirmek, toplumu değiştirmeye başlamanın ilk adımıdır.” demişti ‘Yer Yazarı’:

“Bireylerin kabul görme ve onanma ihtiyaçlarını kullanarak, küçük gruplarla ve bu gruplarda oluşturulan ritüeller ve esaslarla kontrol edilebilir bir hayat alanı ihdas etmek, bu hayat alanlarında hiyerarşik bir düzen kurarak, soru sormak ve cevap bulmak gibi sıradan ihtiyaçları bile sıkı koşullara bağlamak, insanın iradesi üzerinde kurulan kuşatıcı ve baskı kurucu bir psikolojik harekâtın merhalelerini anlatmaktadır.”

Bu psikolojik harekâtın sınırları çok genişti, sadece din değildi kullanılan araç; sermaye, siyaset, askerî-sivil bürokrasi, yargı, bilim, felsefe-sanat-edebiyat, medya, sivil toplum örgütleri, eğitim, sağlık, gıda, uyuşturucu maddeler de insanın iradesi üzerinde kurulmuş baskı araçları oluyorlardı. Bütün bu alanlarda yaklaşık yarım yüz yıl boyunca örgütlenen ve 15 Temmuz 2016’da bütün organları ve hücreleriyle askerî darbe yapmasına rağmen, halk tarafından durdurulan FETÖ insanlığa kurulan büyük şeytanî tuzağın somut olarak gördüğümüz küçük bir örneğiydi. Biz sadece açıkça bize kasteden şeytanın bu elini kesmiştik, diğer elleri her kılıkta her dinde işlemeye devam ediyordu.

Din en etkili araçtı ve bunun için insanların düşünmeyi unutması için sürekli okuması gerekiyordu, ancak okudukları şeyler hiç düşünmemelerini sağlayan materyaller olmalıydı:

“Telif edilen kitapları okumakla ‘dinî bilgi’ye ulaşmayı bekleyen kişinin bu değerli yolculuğunda farkında olmadığı büyük bir tehdit vardır. Bu tehdit yayınlanan ve elden ele dolaşan kitapların büyük bir çoğunluğunun tarikatlar ve cemaatler eliyle basıldığı ve dağıtıldığı gerçeğidir. Bu kitapların temel hedefi doktriner eserler olarak zihinsel çerçeveler inşa etmektir. Söz konusu kitapların tarikat ve cemaatler için sağlayacağı fayda kendisine ulaşılacak yolların tanıtımını yapmak, birey için sorularının cevaplarını bulacağı karanlık dehlizlere açılan kapıları bulmak, yalnız ve sadece kendisi olarak ilerlediği yolda kendisi gibi marifet, hikmet ve bilgi yolcusu olanlarla bir arada olabilmektir.

Psikolojik beklenti açıktır: bir başka iradeye bağlı kalmayı öğreten ve bu bağı yücelten öğretilerin sağladığı kolaylıklar zinciri, insanı o iradenin çizdiği çerçevede rahat hissettirecektir. Bu grup psikolojisinin çekici en büyük özelliğidir.”

Bütün çabalarına rağmen din eğitiminin neden bilimsel yollarla yapılması gerektiğini bir türlü devlete ve siyasetçilere anlatamadığını not etmişti, ‘Yer Yazarı’ ile de çalışmalarını paylaşan ‘Vadi Yazarı’; devlet ve siyasetçiler, tek tek bireyler yerine liderleri ikna etmenin daha kolay olduğunu, yönetilebilir kitlelerin taleplerinin de yönetilebilir olduğunu biliyorlardı, şeyhler üzerinden tarikatlara hükmediyor ve insanları da psikolojik akış kanalları bulacak şekilde yüzeysel ve asla tatmin edici olmayan bir din eğitimi ile zayıf düşürüyorlardı. Devlete göre insan kast sistemi ile kontrol altında tutulurdu, siyasetçilere göre ise bir oy verendi; kontrol ve oy garantisi gerçek dinî eğitimin önünü kesiyordu.  

Bu Osmanlı’dan beri böyleydi, on sekizinci yüzyıldan sonra durum daha karanlık bir hâl almış, masonlar hayatın her alanında olduğu gibi dinî alanda da bütün gücü ele geçirmişlerdi. Şimdi de durum pek fazla değişmemişti. Kur’an okuyan, ama Kur’an’ı anlamayan bir Müslüman türü çıkmıştı ortaya. İslam da, diğer dinler gibi bin bir entrika ile koparılıp atılmıştı insanların hayatlarından ve bütün bunlar seksen iki yıldır laik olan bir Cumhuriyette gerçekleşebiliyordu ve elbette vaatler olmadan insanlara hükmedemezlerdi.

Beklemek beni her zaman yoruyordu. Ama bu konuda yapacak bir şeyim yoktu; bekleyecektim. Çayımı tazeledim, ancak zihnim hanımefendilerin uzayan kahvaltısına uğruyor, oradan Fırtına’ya, sonra da Samirîlere doğru aralıksız bir şekilde geçişler yapıyordu. Her geçişte yaptığım değerlendirmelerin süzülerek netleştirdiği şeyleri görünce neredeyse beni de umutsuzluğa sürükleyecek kadar büyük bir kötülük mimarisine şahit oluyordum. Yeni doğan masum bir insan tasarlanmış bu kötülüğün içine doğuyordu ve büyürken adım adım aldatılıyordu.

‘Yer Yazarı’nın notlarını ‘Sıkıntı’nın akışında yeniden hatırlamak ‘Vadi Yazarı’nın kaygılarının temellerine de ışık tutuyordu, kentler, aileler ve çocuklar böyle ele geçiriliyordu çünkü. Tarikat ve cemaat kurgusunu herhangi illegal sol ya da sağ bir örgüte, derneğe ya da kulübe uyguluyorlardı sadece. Dil, din, ırk ve cinsiyet onlar için çatışmaları planlamak dışında hiç ayırt edici değildi. Hepsi herkesten oluşabiliyordu, ancak aynı şekilde yetiştiriliyordu:

“Tarikatlar ve cemaatler insanları tek tek etkilerken onlara kolaylıklar vaat eden bir saadet alanı sunmaktadırlar. Bu türden grupların insanları etkileme ve kazanma teknikleri aynıdır. Her bir grup kendi hayat süresini uzatmanın yeni bireylerle mümkün olacağını bilir. Her yeni üyeye vaat edilen şeyler o üyenin ihtiyaç duyduğu şeylerle başlangıçta doğrudan ilgilidir. İnsanın Allah, Peygamber, Kitap, Ahiret inancı, genel olarak içsel sorgulamanın getirdiği kaos ve bu kaosta ortaya çıkan sorular, bu sorulara aradığı cevaplar, insanın doğal psikolojisinde büyük boşluklar oluşmasına bağlıdır.

İnsanı oluşturulan özel ve geleneksel atmosferde cevaplanma vaadine sürüklemek o insanın kendisini daha özel hissedeceği bir alanın varlığından haberdâr etmekle mümkün olabilir. Kur’an’la ilişkisi olmayan, ancak Kur’an’ın kesin bilginin tek kaynağı olduğuna inanan insanların bu kesin bilgiye ulaşmasının yollarının öğretileceği bir grup bir cemaat bir tarikat daima câzip olacaktır. Tarikatlar ve cemaatler, insanı, kendileri olmadan kaos ve korku psikolojisine yakalanmakla tehdit ederler ve vaatleri bu karmaşanın sona ermesinden başka bir şey olamaz. Çünkü; insanın başlangıçtaki sorunları ve bu sorunlardan kaynaklanan öğrenme ihtiyacı masumdur; insan aslında samimi bir inanan olmak istemektedir.”

FETÖ gibi birçok karanlık cemaat ve tarikat vardı devletle iç içe çalışan ve yaşayan, masonlar bir yandan İslam düşmanlığını yayıyor, bir yandan da cemaat ve tarikatlarla emir ve nehiylerini kendi belirledikleri ve insanlara ‘İslam’ adı altında Kur’an’a aykırı bir din öğretiyorlardı, bu din Samirî’nin dininden başka bir şey değildi. 

Hangi samimi bir Müslüman Allah’tan başka gözetleyici ve koruyucu olduğunu kabul edebilirdi ki? Hangi Müslüman kadın kocasına itaati emreden Kur’an varken şeyhini kocasının ve ailesinin üstünde görebilirdi? 



<< Önceki                      Sonraki>>


[26.04.2024, (7/37 (663))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 28.04.2024, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı