29 Mart 2024 Cuma

SA10664/SD3060: Dûrira | Post-Analitik Bakışlar 8: Türkiye’nin Küresel Öncelikleri-5; Siyasetçilerin Yeterlilikleri

       Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Türkiye’nin, iktidar ya da muhalefet partilerinde siyaset yapan bütün siyasetçilerin belirlenmesinde tabi olunacak ve her an uymak zorunda kalınacak, insanın yaşama ve bağımsız olma hakkına hizmet eden yeni bir sistem üretilmediği sürece, küresel liderliği herhangi bir anlam taşıyamayacaktır. Seçmenlerin yeterliliklerinin tartışılması gerektiği bu dönemde, siyasetçilerin yeterlilikleri de yeni tanımlanmış kurallarla belirlenmelidir."

Dünyanın bütün ülkelerinde siyasetçilerin yeterliliklerinden -tam olarak yetersizliklerinden- kaynaklanan yönetim sorunları insanların hayatlarını doğrudan etkilemektedir. İnsanlığın en büyük sorunu siyasetçilerin yetersizliğidir, denebilir. Bu yetersizlikler neredeyse tartışmasız bir biçimde bütün insanlığa yönelen en büyük tehdittir.

Tehdittir, çünkü her insan bağımsız olarak dünyaya gelir ve diğer insanlar gibi ömrünün sonuna kadar saygın bir şekilde yaşama hakkına sahiptir. Ne var ki, insanlık tarihinin, herhangi bir insanın yaşama hakkına saygı duyarak geliştiğini söylemek mümkün değildir, aksine her insan kendi yaşama hakkını koruyamayacak hale getirilmiştir ve siyaset rüzgarlarının önünde bir yaprak gibi savrulmak zorunda bırakılmıştır.

Tarih boyunca egemenlik mücadelesi veren ‘güçlü yapıların’ bu mücadelede temel araç olarak insan topluluklarını kullandığını, insanların canları ve mallarıyla bu mücadelenin kurbanları olarak kendi hayatlarından vazgeçtiğini ya da zorla vazgeçirildiğini biliyoruz. Egemenlik mücadelelerinin beşerî kaynağı ‘güçlü yapıların’ özel amaçlarının -ne olursa olsun- gerçekleştirilmesini içerdiği için bu mücadelede sıradan insan feda edilebilir, harcanabilir basit bir araçtır.

Siyaset, bu anlamda, ‘insanı insan için harcanabilir bir nesne olarak kabul etme’ sanatı olarak günümüz siyaset biliminin temelini oluşturur ve bu temel, hangi yapıda olursa olsun hastalıklı bir sistemin var olması ve sürmesi için yapılan işlerin tümüne kendi hastalıklı ruhunu verir.

Tarihsel süreç bize, Allah’ın, insanı aşağılayan ve onursuz bir hayata mahkûm eden hastalıklı bu siyaset biçimine karşı elçiler gönderdiğini ve insanın yaşama hakkını koruyacak sınırlar koyduğunu ve sürekli değiştirilen ya da tamamen kaldırılan bu sınırların yeniden tanımlandığını gösterir. İnsanı köleleştirerek, insanın özgürlüklerini sınırlandırarak ya da ırzını, malını ve canını alarak var olmaya çalışan her türlü siyasî sistemin insanlık düşmanı olduğu açıktır ve bugün modern tarihin bize sunduğu şey somut olarak karşımızda durmaktadır. 

Batı Medeniyeti’nin yücelttiği siyasî sistemler aracılığıyla ‘güçlü yapıların’ ürettiği, insanın var olma hakkına ve bağımsız yaşama hakkına yönelik kısıtlamaların tarihteki son sınırına ulaştığını hep birlikte görmekteyiz; ekonomik yoksunluklar, derinleşen köleleştirilme ve tek tipleştirme bir yana insan kendi cinsel kimliğini, neslini bile koruyamaz hale getirilmiştir. İnsanın haklarını korumak üzere mevcut siyasî sistemler içerisinde yer bulan/ yer alan siyasetçilerin bu sömürü ve vahşet sürecine uygun olarak seçildiği, eğitildiği ve yönetildiği de somut olarak gözlemlenebilmektedir.

Güçlü yapıların seçtiği, eğittiği ve devletlerin özenle korunan yönetim sistemlerine yerleştirdiği siyasetçilerin -ya da politikacıların- insanların yararına olarak değerlendirilebilecek yeterliliklerinden bahsetmek de mümkün değildir; onlar sadece ve yalnızca kendilerini seçenlerin, yetiştirenlerin ve destekleyenlerin hırslarına ve amaçlarına hizmet etmekle mükelleftirler.

Bu somut tespitten sonra sorulacak temel bir soru vardır: ‘Siyasete amaç belirleyen ve insanları bu amaç çerçevesinde köleleştiren ‘Güçlü Yapılar’ kimlerden oluşmaktadır?’

Bu sorunun cevabı açıktır ve okuyan, araştıran herkes tarafından bilinmektedir: Kendi döngülerini üreten, döngüleri tıkandığında da bu döngülerden çıkışları yine başka döngüler oluşturarak sağlayan ve Allah’ın gönderdiği elçileri öldürmek için çalışan ‘Güçlü Yapılar’ tarih boyunca değişmemiştir, şu anda olduğu gibi tarih boyunca da Şeytan’a hizmet etmek üzere gizli ve katmanlı bir örgüt ağıyla çalışan ve gücü tamamen elde ettikten sonra insana yönelik bütün şeytanî tehditleri aşama aşama gerçekleştiren bu yapıların ‘mason’ olduklarından şüphe edilemez.

Dünya satanist bu mason ağın birer parçası olarak güçlendirilen siyasetçilerin yönettiği ülkelerden oluşmaktadır, bu ülkelerin sınırları da insanların birlikte direnmelerini engellemek için çizilmiştir ve her sınır çizgisinin iç kısmında kalan insanlar özenle yetiştirilmiş siyasetçiler eliyle adım adım köleleştirilmiştir. 

Bu acımasız sistem herhangi bir ırkı ya da inancı köleleştirme çerçevesinden muaf tutmamıştır; Amerika, Avrupa, Asya, Afrika kıtaları ve Okyanusya insan için birer cehennemden farksız olan sistemler aracılığıyla köleleştirilmiştir ve kendi canları dahil hiçbir haklarını koruyamayacak olan insanlardan oluşan topluluklar bu satanist ağın düşmanları olarak bitmez tükenmez tehditler setine maruz kalarak yaşamaktadırlar.

Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde, insanlığın direniş merkezi olarak konumlanan Türkiye de Osmanlı Devleti’nin ikinci yarı ömründen başlayarak günümüze kadar güçlenerek egemenliğini sürdüren- bu vahşi yapının tehditleriyle kuşatılmıştır. 2002 öncesi ve sonrası olarak ikiye ayrılabilecek ve on altıncı yüzyıla kadar uzatılabilecek bu köleleştirme süreci, Erdoğan liderliğindeki yirmi iki yıllık ‘insan’ direnişine rağmen henüz sona ermemiştir

Erdoğan’ın liderliğini yaptığı Ak Parti’nin bu satanist sistemin unsurlarından arınması özgürleşme sürecinin bir parçası olarak yirmi iki yıldır süregelmiş olsa da, bugün kendini muhalefet olarak tanımlayan yapıların hemen hemen bütün siyasetçileri insanların yaşama ve bağımsız olma haklarına düşman olarak konumlandırılmıştır.

Türkiye’nin, iktidar ya da muhalefet partilerinde siyaset yapan bütün siyasetçilerin belirlenmesinde tabi olunacak ve her an uymak zorunda kalınacak, insanın yaşama ve bağımsız olma hakkına hizmet eden yeni bir sistem üretilmediği sürece, küresel liderliği herhangi bir anlam taşıyamayacaktır. Seçmenlerin yeterliliklerinin tartışılması gerektiği bu dönemde, siyasetçilerin yeterlilikleri de yeni tanımlanmış kurallarla belirlenmelidir. 

Siyasetin yeniden tanımlanmış ve anayasal güvenceler altına alınmış yeterliliklerinin her bir siyasî partinin milletvekilliğine ya da belediye başkanlığına aday olarak gösterdiği isimlerin bağımsız olma şartına bağlanması ve iyi tanımlanmış bu bağımsızlığın çok sıkı bir şekilde denetlenmesi şarttır. Gizli ya da açık bir şekilde herhangi bir küresel ağın ‘özel amaç yüklenmiş’ bir parçası olarak yetiştirilen isimlerin siyaset alanına girmeleri engellenmelidir…

Seçmen yeterlilikleri ile birlikte siyasetçi yeterliliklerini de kesin olarak tespit ve tesis etmediği sürece Türkiye’nin küresel liderliği geçici bir söylemden ibaret olmaya mahkûmdur.


<<<Önceki                           Sonraki>>>


Seçkin Deniz, 29.03.2024, Sonsuz Ark, Dûrira | Post-Analitik Bakışlar


Dûrira | Post-Analitik Bakışlar

Seçkin Deniz Yayınları




Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

Seçkin Deniz Twitter Akışı