10 Şubat 2013 Pazar

SA178/SD24: Simetrik T Cetveli: Türkiye’nin Küresel Güç Olma Refleksleri/ Restorasyon

"Türkiye merkezli ‘Simetrik T Cetveli’, ABD hegemonyasındaki küresel çetenin karşısında çıkarılabilecek en etkin strateji gibi görünüyor."


Türkiye çok uzun, yıpratıcı, işkence ve ölümlerle, acılarla dolu bir yüzyılı geride bırakırken son on yılını çok büyük bir restorasyona harcadı. Siyasetteki değişimin ardından gelen hukuk, sağlık, ekonomi, ulaşım, konut, enerji, eğitim, yönetişim, ticaret, üretim, savunma ve uzay sanayi gibi alanlardaki reformlar, yorgun, ancak güçlü, bastırılmış bir enerjiye, başarıya aç bir toplum için yeterli olmadı.

İç politikanın özgüven üreten sonuçları, doğal olarak dış politikanın artık tiksindirici düzeye inmiş aşağılık ‘Monşer’ kompleksleri ve korkuyla giydirilmiş parametrelerine müdahale etme zorunluluğu doğurdu.  Güçlü bir içyapı olmadan küresel hiçbir iddiada bulunamayacağını bilen İktidar Partisi, dış politikanın kılcal damarları olarak konumlanan, bazen de belirleyicileri olarak rol çalan diplomatları etkisizleştirip daha aktif,  hükümetin vizyonunu önemseyen diplomatlarla çalışmaya karar verdi.

Türkiye’deki köklü restorasyonun mimarı olan Başbakan Tayyip Erdoğan, 60 yıllık ABD-NATO hegemonyasına mahkûm olan 'Türk Silahlı Kuvvetleri’nde kümelenmiş masonik kitlenin ürettiği darbeleri ve diğer hukuksuz organizasyonları (Ergenekon Terör örgütü ve Balyoz Darbe Planı organizatörleri) geçmişe oranla bağımsızlaşan yargının ellerine teslim ederken, TSK’yi mefluç hâle getiren masonik yapılanmanın ürettiği 35 yıllık terör sorununu çözmek için mümkün olan bütün operasyonları da yönetme sorumluluğunu almaktan çekinmedi.


Erdoğan, 2013 yılının ilk aylarında da bütün iç-dış engellemelere rağmen ‘Kürt Sorunu’na sarılmış ‘Terör Sorunu’nda büyük ilerlemeler kaydetti. Çözüm sürecinde gelinen noktadan geriye dönüş, en azından aldığı toplumsal destek sebebiyle artık mümkün değil. 'Kürt Sorunu’nun çözümünün Erdoğan’ın çabalarıyla mümkün olabileceğini dile getiren söylemlerin artması ile girilen Oslo Süreci, Habur Provokasyonu, MİT Müsteşarını tutuklamaya yönelik ilginç girişimlerle ve ’Uludere Faciası’gibi ihanet kokan olaylarla sabote edilse de, çözümdeki Erdoğan etkisi sürdü ve bu etkinin sonuç alması için gerekli olan zemin taraflarca hızla sağlandı.

‘Ergenekon Terör Örgütü’ ile ilişkileri bilinen, ‘PKK Terörü’nü besleyen ve doğrudan destekleyen ülkelerin (ABD, Fransa, Almanya, İngiltere, İsrail) Erdoğan tarafından deşifre edilmesi, sorunun çözümünü sıcak gelişmelerle engellemeye yönelik operasyonların (Paris’te 3 PKK’lı kadının öldürülmesi, ABD Ankara Büyükelçiliği’nin, ABD ve Ergenekon Terör Örgütü’nün klasik tetikçisi DHKP-C tarafından canlı bomba ile saldırıya uğraması) artmasına neden olsa da, terör saldırıları uzunca bir süredir hızını kesmiş durumda; BDP’nin 2. Olağan Kongresi’nde, Türk Bayrağı’nın asılı bulunduğu yerden düşmesi karşısında konuşmasını kesen ve bayrağın tekrar yerine asılmasını talep eden, işlem bittikten sonra konuşmasına devam edeceğini söyleyen BDP’li vekil örneğine karşılık KCK operasyonlarında tutuklananların ilk duruşmalarda tahliye edilmesi sürecin politik-psikolojik altyapısını destekleyen gelişmeler olarak izlenmeye devam ediyor.

Türkiye’nin 'Sıfır Sorun' ilkeleri ile restore etmeye çalıştığı iç ve dış politikası, ABD, AB ülkeleri ile İsrail’i rahatsız eden, onların kanla beslenen kirli diplomatik zihinlerini öfkeyle dolduran parametrelerle oluşturuldu.  Türkiye 1919 Paris tutanaklarındaki ilkel, vahşi, savaş ve kan üreten maddeleri, onların mimarlarına karşı açık pozisyon alarak reddetti ve uzun ömürlü bir ‘Küresel Barış Politikası’ üretti. Bu  politikanın temel ayıraçları, karşılıklı ticaret ve insan hakları. Sistemlere müdahaleden önce sistemlerin insan unsuruna yönelik politikalarını etkilemeyi hedefleyen ve refahı yaymayı ilke edinen, özgürlükleri geliştiren bir dış politik kulvar Türkiye’nin dost çevresini hızla geliştirmeye devam etti.

Arakan ve Somali’ye müdahale kompozisyonları, 1 Mart 2003’ta ‘Son Haçlı Seferi’ için çıkarılması istenen tezkerenin reddi ile başlayan ve ‘One Minute’ ile devam eden Küresel Barış Süreci’nin küresel toplumu ikna eden hamleleri birbirini gerektirdi ve Türkiye yüz yıllık imaj sorununu çözdü. Bölgesel güç olma ile sınırlı tutulmak istenen kimliği, ‘Küresel Güç’ olma refleksleriyle reddedildi.

Hiç kuşkusuz, Türkiye’nin ‘Küresel Güç Olma Refleksleri’ küresel çeteleri rahatsız edecekti. Kendiliğinden başlaması an meselesi olan 'Arap Baharı’na müdahale ederek onu kontrol altına almaya çalışan ve engelleyemese de olgunlaşarak büyümesini sabote eden küresel çete, ABD ve Fransa, İngiltere ile Almanya’dan oluşan AB ülkeleri ve İsrail’in kuyruktaki çakal fonksiyonu olarak katıldığı sömürgeci, kan dökücü bir çete. Libya, Suriye ve Mali operasyonları bu çetenin son iki yıl içerisinde ürettiği en çarpıcı sanat eserleri.

Türkiye, İran, Suriye ve Irak’la ilişkileri bu küresel çete tarafından sabote edilen bir ülke olmaktan henüz kurtulmuş değil. İran’daki Humeynist köklerin dış politikadaki Ahmedinejad etkisini yok etmesi ile başlayan gerilimli ve samimiyetsiz profil, dengesiz sonuçlar üretiyor.  Bir zamanlar Humeyni’yi şeytan olarak tanımlayan küresel çete, Humeyni’nin politikalarından daha farklı, özellikle İran’ın ve komşu ülkelerinin yararını gözeten politikalar üreten Ahmedinejad’ı kendisiyle çelişerek düşman olarak tanımlıyor. Ahmedinejad, Humeynist rejimin küresel çeteye armağanı olarak harcanırken, Laricani ve Rafsancani’nin etkili olduğu dış politika Türkiye ile olan ilişkileri çetenin talepleri lehine değiştiriyor.

Küresel çetenin etkisini ve taleplerini önemseyen takiyyeci İran, Irak’ta aynı çetenin bir kuklası olmaktan daha başka bir özelliği olmayan Maliki’yi kullanarak Türkiye’nin Irak’la ilişkilerini, kendi kişiliksiz profili ile tahrip ediyor; 60 binden fazla insanın ölümüne neden olan, Suriye’nin bütün kentlerini yıkan, altyapısını mahveden ve tüm değerlerinin harcanmasını sağlayan Nusayrî Esad ile işbirliği yapıyor; Türkiye’nin güney ve güneydoğusunda kan gölü üreten insanlık dışı bir ağı örmekten çekinmiyor ve iddia ettiği ‘İslam Cumhuriyeti’ titrinden utanmıyor.

Restorasyon sürecini tamamlamak üzere olan Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki politikalarını baltalayan küresel çeteye henüz gücü yetmiyor; ancak buna karşılık Türkiye’nin gelişim sürecine paralel fakat zıt yönde ilerleyen ve zayıflayan çetenin güç birliği dağılıyor. Küresel destek sağlayarak Filistin’in BM’de üye olmayan devlet statüsüne kavuşmasını sağlayabilmesi, yakın zamanda  Türkiye’nin gücünün cesamet bulacağına dair belirgin işaretler taşıyor.

Türkiye, Libya’da ve Suriye’de kanlı isyanları planlamaya ve yönetmeye çalışan çetenin politikalarını dipten engellemeye çalıştı; bunda kısmen başarılı olabilse de Mısır, Libya ve Tunus’ta bahar tamamlanmış değil. Suriye’de ise çetenin tehditleriyle başı dönen muhaliflerin bir arada olması için elinden geleni yapıyor. Esad’ın kalmasını sağlayacak bütün gelişmelere karşı duruyor ve duruşunu güçlendirecek girişimlerde bulunuyor.

Erdoğan’ın şahsında merkezîleşen ve küresel güç olma refleksleri gelişen Türkiye’nin Afrika ve Orta Avrupa ile kurduğu ilişkiler, Orta ve Güney Asya ile kurduğu ilişkilerden çok daha fazla karmaşık ve derinlikli… İİT’nin sonuç almaktan yoksun yapısını değiştirmeye çalışan; ancak üye ülkelerin embedded, kolonyalist zihinlerini değiştiremeyen Türkiye, bu alandaki gelişmeleri zamana bırakmayı tercih ediyor olsa da, üye ülkelerin daha güçlü bir Türkiye ve Mısır görmeye ihtiyaç duyduklarının da farkında.

Örnek gösterilen bir ülke olsa da Türkiye, NATO politikalarına karşı durabilecek kadar güçlü değil. Ürettiği küresel politika argümanları bu tehditle karşı karşıya olduğu sürece belirli bir oranda etkili olmakla sınırlı. Ansızın Kürecik’te kurulan ‘Füze Kalkanı Uyarı Sistemi’ ile Türkiye’nin ‘Sıfır Sorun Stratejisi’ni baltalayabilen küresel çete, Türkiye’nin zaaflarının farkında. Türkiye Kürecik’teki sisteme hayır diyemediği için sarsıldı ve itibar kaybetti; ancak küresel reflekslerinden vazgeçmedi. Karşılıklı kazanmaya yönelik ticaret konseptini zenginleştirmeye yöneldi.

Erdoğan ve Davutoğlu sonuç alabildikleri alanlarda etkili olmaya devam ediyorlar. Akışkan dış politik algıları sürekli tutarsızlıkla eleştirilse de, tutarsızlığın tanımından uzakta konumlananların bu eleştirileri kimseyi ikna etmeye yetmiyor. Yüzyıllık sabit, içe kapanık ve değişmez zavallı parametrelerle düşünmeye alışkın olanların derinlikli yeni 'Türk Dış Politikası’nın bazen stratejik ve bazen anlık kararlarla yürüyen dinamik yapısını anlamaları beklenemez.

Türkiye-Rusya ilişkileri artık geri dönüşü zor bir ırmakta ilerliyor. Kalıcı enerji hatları, kurulan akrabalık ilişkilerine gezinti alanları sağlıyor. Türkiye’nin ve Rusya’nın çıkarları örtüştükçe bir çatışma alanı oluşması mümkün değil. Putin’in, Türkiye tarafından kültürel istilaya uğrama korkusu var ve Putin bu korku ile bazı Türk yazarların kitaplarını yasaklayabiliyor. Rusya, Türk-Alman ilişkilerinde de enerji kartını oynayarak Türkiye lehine sonuçlar üretecek adımlar atabiliyor. Kurulan 'Kuzey Ekseni’nde İngiltere, Almanya ve Rusya var.  ‘Kuzey Ekseni’, ABD, Fransa ve İsrail tarafından istenmeyen bir yapı ve Türkiye bu eksenle T cetvelini tamamlamayı planlıyor.

Türkiye’nin ‘T Cetveli’ oluşturma stratejisi, AB Üyelik Perspektifini esneten ve Shanghai İşbirliği Örgütü (SCO) ile ilişkilerini güçlendirmeyi gerektiren hamlelerle dolu. Türkiye, T cetvelini oluşturmakta başarılı olabilirse kendisini merkez alan simetrik T cetvelini de oluşturabilecek bir güce sahip olacak. Türkiye merkezli ‘Simetrik T Cetveli,’ ABD hegemonyasındaki küresel çetenin karşısında çıkarılabilecek en etkin strateji gibi görünüyor.

Türkiye’nin iç-dış restorasyon sürecinin son basamaklarından biri Erdoğan tarafından şaşırtıcı bir hızla tamamlanıyor. Türkiye, darbe ve terör örgütleriyle anılan TSK’nın moral değerlerini onarmadan çok güçlü bir iç yapıya kavuşamayacağının farkında. Kendi ordusu ile çatışan bir hükümetin dış politikada çok fazla ciddiye alınamayacağını iyi ölçmüş durumda. PKK ile biz görüşmezsek başkaları görüşür diyerek bir çözüm süreci başlatma iradesi gösteren Erdoğan, kendi iktidarına ve önceki siyasi yapılara karşı terör bağlamında yargılanan, çoğunluğu emekli ya da muvazzaf generallerden oluşan sanıkların ya da mahkûmların kiminle görüşebileceğini biliyor. PKK’nın küresel çete ile görüşmesini, devlet olarak kendisi görüşerek engelleyen Erdoğan,  suçlanan ve yargılanan TSK mensupları ile de görüşmek gerektiğini düşündü ve bu düşüncesini hızla uygulamaya koydu.

ABD Elçisi F.J. Ricciardinone’nin "Askeri yetkililer terörist diye hapse kondu. Eski Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı demir parmaklıklar arkasında. Avrupa ve Amerika'daki mahkemeler buna bir anlam veremez.” Şeklindeki küstah açıklamaları TSK’nin restorasyonu ile ilgili tasarladığı süreci baltalamaya yönelikti. ABD, kendi stratejilerini uygulayan generalleri koruyarak TSK’yi parçalamaya devam ediyordu.

Bir yıl önceden başlayan ve yargıyı muhatap alan, darbecilerle mücadelesinde kendisine destek veren Başbuğ’un tutukluluğuna itiraz eden Başbakan, hiyerarşik sorumluluğun yargılamada temel alınması ve uzun tutukluluk süreleri ile ilgili açıklamalarını, Balyoz Darbe Planı mahkûmu ve Ergenekon Terör Örgütü Davası savunma tanığı emekli orgeneral Ergin Saygun’u kalp ameliyatı sonrası telefonla arayarak ve ziyaret ederek güçlendirdi.

Dışarıdan ABD etkisinin sonuçları olarak algılansa da altyapısı önceden hazırlanmış bir diyalog sürecinin köşe taşlarıydı söyledikleri. Suça bulaşmama ilkesi ve etkin pişmanlık gibi dönüşüm kanalları, PKK Teröristleri için geçerli iken, terörle ve darbeyle yargılanan TSK mensupları için kullanılabilir miydi? PKK, ABD destekli Ergenekon’un bir ürünüydü. Muhtemelen PKK Terörünün sona ermesi Ergenekon gibi dev, karmaşık suç örgütünün yargılanması ile mümkün olmuştu.

Erdoğan’ın Ergin Saygun’u ziyareti, onu ve ailesini duygulandırmıştı. Başbakan, yoğun bakımdaki Saygun’un elini tutarak, kendilerini sahipsiz ve terk edilmiş hisseden TSK mensuplarının hatalı olsalar da devletin şefkat elini hissetmelerini sağlamıştı.

Türkiye’nin demokrasi mücadelesine destek verenlerin sorgulaması gereken en önemli konulardan biri bu. Türkiye Devleti’nin konuşmadığı generallerle elbette ABD-NATO görüşecekti. ABD'den korkan gazeteciler, işadamları, bürokratlar, vekiller, bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları varken korkmayan general mümkün değil. Kuşkusuz, Başbakanların devrildiği, asıldığı, cumhurbaşkanlarının öldürüldüğü, kuvvet komutanlarına suikast düzenlendiği bir dönemde generaller de korkabilir.

Özden Örnek’in günlüklerinden anlaşıldığı üzere suça bulaşmamış generaller de var; ancak hangilerinin 2002'den sonra güçlü hükümetten sonra suça bulaşmadığına dikkat etmek gerekiyor. 60 yıl ABD'nin tehditleriyle yaşayan bir ordunun mensupları için etkin pişmanlık, sorumlular ayıklanarak uygulanabilir. Hilmi Özkök, güçlü bir halk desteğini uzun dönemde elde edeceğini gördüğü bir hükümetle ve Erdoğan faktörü ile direnebilmişti.

Başbakan, yargılanan ya da mahkûm olan generallerle ilgili toplumsal uzlaşmanın altyapısını hazırlamak istiyorsa, şeffaf açıklamalarına devam ederek herkesi ikna etmek zorundadır Darbecilerle mücadelesi, TSK’nın ürettiği yarı-tanrıları yargının önüne çıkarması ona diğer hizmetlerinden daha fazla oy kazandırdı. Türkiye’nin sık sık aşağılanma nedeni olan iç sorunlarını çözmeden de küresel bir güç olması beklenmemelidir. 'Simetrik T Cetveli’nin merkezi güçlü olmalıdır.


Seçkin Deniz, 10.02.2013, Sistematik Analizler 128




Okumalar:

1- Seçkin Deniz, Yasemin Ayaklanmaları ve Mumya Diktatörler; Aslında Neler Oluyor?, Sistematik   Analizler, 11.02.2011

2- Seçkin Deniz, Medeniyetler Savaşı’na Giden Yolda Nasreddin Hoca’nın Çocuklarına Karşı Stratejik Bir Hamle; Füze Kalkanı Projesi  Sistematik Analizler, 12.11.2010

3- Seçkin Deniz, Hesaplaşmak ya da Halk Adına Halkın Yargılama Hakkını Kullanmak, Sistematik Analizler, 26. 02. 2010

4- Seçkin Deniz, Kozmik Analiz: Paslaşmak ve Ultrasonik Normaller, Sistematik Analizler, 07.02.2010

5- Seçkin Deniz, Türkiye’nin Zaferi, Sistematik Analizler, 05.01.2010

6- Adil Çelik, Erdoğan’ın İllegal Yapılanmalara Karşı Dalga Stratejisi, Sonsuz Ark, 28.01.2013

7- Âkil Ağazâde, Ricciardione Krizi’nin Perde Arkası/ Ahlaksız Amerikan Diplomasisi, Sonsuz Ark, 07.02.2013

8- Ergin Saygun:

9- Eski 1.Ordu Komutanı Ergin Saygun, Ergenekon davasında savunma tanığı

11- İlker Başbuğ:

Seçkin Deniz Twitter Akışı