24 Aralık 2023 Pazar

SA10500/SD2961: Sıkıntı (Roman); 6. Bölüm-Ova 32

  Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Biri bana bir gün, 'Kafamıza gerçekleri çekiç gibi çakıyorsun ve bu seni gözümüzde sevimsiz yapıyor' demişti. Ben de 'O kadar iki yüzlüsünüz ki, iğrenç ruh haliniz bana gerçeği olduğu gibi söylemekten başka bir yol bırakmıyor!' demiştim..."

Nasıl aldatıldığımızı bilmek, aldanmamak üzere tedbir almak için kendimizi tanımak zorundaydık. Doğduğumuz andan itibaren yağmur gibi yağan dış verilere alışmaya çalışarak büyüyorduk. Sayısal zekâ, sosyal zekâ gibi ayrımcı ve gerçek dışı tanımlamaların uzağında sade bir zekânın ve belirsizliklerle yoğrularak karanlık kuyulara itilen ve başıboş bırakılan aklın farkına vardırıyordu ‘Ova Yazarı’; ‘zekâ’ ve ‘akıl’ ile ilgili sonsuz tartışmaları da noktalar gibi görünüyordu:

“Zekâ bu alımda düşük-orta-yüksek hız belirleyicisidir ve doğuştan konumlanmış olan bir düşünce dinamikleri unsurudur. Bu zaman zarfında zekâ etkisiyle konumlanan sezgi ve sezgiyle birlikte doğuştan nefste onu denetlemek üzere konumlandırılmış unsur olan vicdan (takva), düşünce dinamiklerinin farklı kombinasyonlarla kartezyen ve çok boyutlu ilişkiler kurmalarını mümkün hâle getirirler.

Farkında olunarak ya da farkında olunmayarak oluşturulan bu ilişkilerin korunması, düşünce deneyimlerinin saklanması hâfızâ ile mümkün olmaktadır.

Yine doğuştan konumlanmış bulunan nefs, dönüşümünü geçici olarak tamamlamış, hâfızada sistemli bir şekilde yerleşikleşen eski dış-yeni iç verileri kullanarak varlığını büyütmeye başlar. Nefs’in bilgiyle oluşan istekleri ve varoluştan gelen ihtiyaçları düşünce dinamiklerinin ‘kişilik’ kazanması sürecinde etkili hâle gelirler. Ergenlik dönemi nefs’in hiperaktif olduğu ilk deneysel dönemdir. Çevre ve bilgi nefs’in kullanacağı dinamikler olarak bu sebeple önemlidir.”

Bir romanda bunlar olmalı mıydı? Bu soru bana çok anlamsız geliyordu. Roman bir anlatı biçimiydi, içeriğini ve çerçevesini belirleyecek bir otorite yoktu. İnsanlara anlatmak üzere bana verilen çok değerli çalışmaları insanlara ulaştırmak için seçtiğim bir yoldu ve insanın iyiliği için işleyen bir akışta bunlar da olmalıydı.

Kendi hayat akışımı da dahil etmiştim bu anlatıya; kendi özelimi, yaşadığım zihinsel ve ruhsal dalgalanmaları. Bunları neden anlattıysam, bekçilerin bana verdiği her metni de aynı gerekçeyle dahil ediyordum bu anlatıya. Çünkü muhatabım insandı ve insanı gerçeklikten kopuk bir kurguyla meşgul etmek gibi bir akışa tahammül edemezdim.

Ben de insandım ve samirîlerin ürettiği tehlikelerin insanları nasıl etkilediğini kendim üzerinden de anlatmak zorundaydım. Her birimiz ayrı ayrı ve hepimiz birlikte saldırı altındaydık; bizi samimiyetimiz güçlü tutacaktı, inandırıcılığımız samimiyetimize bağlıydı. Bildiklerimizi baştan sona gözden geçirmek zorundaydık, Allah’ın gönderdiği son kitabın bizi nasıl uyardığını anlamakla mükelleftik, bundan nasıl kaçabilirdik? Biz de bizden öncekiler gibi körü körüne yanılmayı mı kabul edecektik? Bir roman bunu anlatmayacaktı da neyi anlatacaktı?

Bilimsel metinler gibi romanların da sıkı sıkıya ördüğü ‘bilgi’ neden önemliydi? Roman bilgi değil de ne veriyordu?

“Bilgi türleri -gündelik bilgi, teknik bilgi, dini bilgi, coğrafi bilgi, bilimsel bilgi, felsefî bilgi- nefsin bilgiyle ilişkisinin kalitesini etkileyecek ve dolayısıyla ortaya çıkan taleplerinin sınırlarını çizecektir. Ergenlik dönemine kadar alınan her dış veri, sonraki yetişkinlik dönemlerinde düşüncelerin dinamiklerinin temel indeksi olarak kullanılacaktır.” diyordu ‘Bekçi’.

“Düşünce dinamiklerinin temel indeksi oluştuktan sonra, yetişkinlik süresince bilgi alım hızı düşecek; alım yönlerindeki çeşitlilik, seçiciliğin artmasıyla azalacak; bunun doğal sonucu olarak da düşünce dinamiklerinin esneklik katsayısı küçülecek; boyutlar arası belirli bir ilişki trafiği sabitlenerek ‘kişilik’ kazanılmış olacaktır.

Kazanılmış kişiliğin, genetik değişmezliklerle birebir iz düştüğü bu sonraki dönemde, düşünce dinamiklerinin bazı boyutlar -zaman ve mekân’a bağlı hızlı değişikliklerin azalmasıyla- durağanlaşacak veya körelecek ve orta yaş döneminde tüm boyutlarda kademeli bir katılaşma gözlenecektir.”

İnsan kendi zihninin nasıl işlediğini bildiğinde öğrendiği hangi bilginin gerçek hangisinin sahte olduğunu ayırt etmenin ne kadar önemli olduğunu da kavrayacaktı; çünkü kişiliği öğrendiği her türlü ‘bilgi’ ile şekilleniyordu:

“Zamana ve mekâna bağlı bir vazgeçilmezlikle düşünce dinamiklerinden fikirler düzlemine yansımalar monotonlaşacak; iç verilerin fikir düzlemlerine yaptığı monoton yansımalar değişim ve gelişimi tıkayacak; beş duyu ile algılanan yeni veriler çoklu önem kaybı/ sınırlı-seçili önem artışı ve düşünce dinamiklerindeki doygunluk/sınırlı-seçili açlık noktalarını fark eden aklın itmesi/sınırlı-seçili çekmesi dolayısıyla dış veri transferi ve dış verilerin fikirler düzlemine girişinin azalması/sınırlı-seçili artması ve yok olması/sınırlı-seçili zirveye ulaşması ve düşünce dinamiklerine yeni yansımalar olmaması/sınırlı-seçili yoğunluğunun artması gibi farklılıklar ortaya çıkacaktır.

Erken yetişkinlik döneminden itibaren peyderpey kalplerin katılaşması (düşünülen şeylerin sınırlanıp kalıplaşması) veya ferâset (farkındalık; görme, anlama ve idrak etme gücünün artması) gündeme gelecek, zihnin o anlarında tekdüze veya canlı geçişler artacaktır.

Düşüncelerin dinamiklerinin değişebilir unsurlarında tek tek zaafların artması veya zaafların azalması mümkün olacak; dinamik yapıdaki zaman-mekân etkisi azalacak veya artacak; sezgiler körelecek veya hassaslaşacak, fikirlerin oluşmasındaki vicdan etkisi azalacak veya artacaktır.

İlerleyen yaşlarda da nefs üzerindeki irâdî kontrol çabası fizyolojik gerilemeye bağlı olarak bitecek veya zihinsel doygunluğa bağlı olarak artacaktır. Olgunlaşma veya çöküş dönemi olarak değerlendirilebilecek sonraki dönemler de simülasyon içinde değerlendirilebilir.”

Simülasyon bitmişti. Hepsi bu kadardı, herkes kendi zihinsel işleyişi ile ilgili gerekli sorgulamaları yapacak kadar bilgi sahibi olmuş olacaktı bu simülasyonu bildiğinde. Bir hahama, papaza, şeyhe, imama ya da herhangi bir izm’in buyruk yetkili önderine sorma gereği duymayacaktı hayatının akışındaki sorularını ve köleleştirilemeyecekti.

Biri bana bir gün, 'Kafamıza gerçekleri çekiç gibi çakıyorsun ve bu seni gözümüzde sevimsiz yapıyor' demişti. Ben de 'O kadar iki yüzlüsünüz ki, iğrenç ruh haliniz bana gerçeği olduğu gibi söylemekten başka bir yol bırakmıyor!' demiştim...

Oysa birçok söyleme biçimi vardı ve ben bu söyleme biçimleri yerine apaçık ve net olan gerçeği olduğu gibi anlatmayı seçmiştim. Bu seçimim sevimsiz yapmıyordu beni, aksine dürüst ve şeffaf yapıyordu; gerçeğin insanların istediği gibi ‘bükülemez olduğu gerçeği’ insanların iki yüzlülüğünü açığa çıkardığı için aslında onların sevimsiz ruh halinin dışarı yansımasına neden oluyordum.

Bu sevimsizliklerini de her zaman olduğu gibi başkasına yansıtarak kendilerini temize çıkarmak gibi bir arsızlık da onların tarih boyunca yapageldikleri bir şeydi ve ben bunu önemsemiyordum. ‘Sıkıntı’yı da bu şekilde yazıyordum; bir romanın sıkıntı olarak kabul ettiği her şey bu romanın her yerinde olmalıydı. Bir roman, aklını kullanmakta zorlanan insana ne gerekiyorsa söylemek zorundaydı.

Çok iyi biliyordum ki; bir romancı, parlak, yıldızlı/yaldızlı göğüyle bir fanusun içinde yazar romanını. O fanusunda yalnızdır; bir büyücü gibi parmaklarını oynatır ve fanusun içinde özgürce uçuşan harflerini dilediği dizilişlerle sözcüklere, cümlelere ve paragraflara dönüştürür. Parmaklarındaki güç zihninden kılcal damarlarına inen kurgudan beslenir. Bazen içindeki fanustur zihni; bazen fanus kurgusudur yazarın. 


<< Önceki                      Sonraki>>


[22.12.2023, (6/65 (590))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 24.12.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı