5 Aralık 2023 Salı

SA10473/SD2943: İki Devletli Çözüm Geri mi Döndü?

   Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

Sonsuz Ark'ın Notu:
Çevirisini yayınladığımız İsrail-Filistin merkezli üç analizden ilki, 2006-2014 yılları arasında İsveç Dışişleri Bakanı, 1991-1994 yılları arasında ise İsveç'in AB üyeliğini müzakere ettiği dönemde Başbakan olan, AB Eski Yugoslavya Özel Temsilcisi, Bosna Hersek Yüksek Temsilcisi, BM Balkanlar Özel Temsilcisi ve Dayton Barış Konferansı Eş Başkanı olarak görev yapan Avrupa Dış İlişkiler Konseyi Eş Başkanı Carl Bildt'e, ikincisi Filistin Ekonomi Politikaları Araştırma Enstitüsü'nün (MAS) Genel Direktörü Raja Khalidi'ye, üçüncüsü ise New America adlı düşünce kuruluşunun CEO'su, Berlin'deki Amerikan Akademisi'nde öğretim üyesi, Princeton Üniversitesi'nde Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Emerita Profesörü, ABD Dışişleri Bakanlığı'nda politika planlama eski direktörü olan Anne-Marie Slaughter'a aittir ve 7 Ekim 2023'teki Hamas'ın Aksa Tufanı Operasyonu sonrası İsrail'in yaklaşık 20 bine yakın masum Filistinli sivili öldürerek soykırım yapmasının gölgesinde Filistin'de iki devletli çözüme odaklanmaktadır.
Seçkin Deniz, 05.12.2023, Sonsuz Ark 

Is the Two-State Solution Back?

İsrail'in bir aydan fazla süren aralıksız bombardımanı ve tırmanan kara saldırısının ardından Gazze'deki Filistinliler, İsrail ile Hamas arasında varılan ve bölgede rehin tutulan en az 50 İsrailli kadın ve çocuğun serbest bırakılmasını öngören anlaşma sayesinde kısa bir nefes aldı. Ancak kalıcı bir çözüm bulunmadığı takdirde çatışmalar kısa süre içinde yeniden başlayacak ve vahim insani durum daha da kötüleşecektir.

Eski İsveç Başbakanı Carl Bildt, "ebedi savaştan" kaçınmanın tek yolunun "iki devletli bir çözüme doğru kararlı adımlar atmak" olduğunu savunuyor. Böyle bir çabanın önünde "büyük" engeller var, özellikle de "umutsuzluğa kapılan Filistinliler arasında şiddete verilen desteğin artması" ve "köktendinci Yahudi yerleşimcilerin mevcut İsrail hükümetine dahil olması". Bu engelleri aşmanın anahtarı ise "iki devletli çözümün yeniden gündeme gelmesini her iki taraftaki ılımlı güçleri harekete geçirmek için kullanmaktır."

Filistin Ekonomi Politikaları Araştırma Enstitüsü Genel Direktörü Raja Khalidi, iki devletli çözümün önündeki bir başka engele dikkat çekiyor: "Bağımsız bir Filistin devletinin kurulması için yaşayabilir bir Filistin ekonomisine ihtiyaç var" ki Gazze'nin yıkımının ardından bunu hayal etmek neredeyse "imkansız". Ancak "bu karanlık saatte bile", "hala 'gerçek' bir iki devletli anlaşma yapma şansı olabilir," çünkü "egemen bir Filistin devletinin ekonomik temellerini hazırlamak" için onlarca yıl harcayan Filistinli ekonomistler ve planlamacılar sayesinde, bunun neleri içermesi gerektiğini zaten biliyoruz.

Aynı şekilde New America CEO'su Anne-Marie Slaughter da şu anda diplomatik açıdan imkansız görünen bir şeyin asla göz ardı edilmemesi gerektiğine işaret ediyor. Avrupa'da, İkinci Dünya Savaşı'ndan sadece altı yıl sonra, asırlık düşmanlar, "bir daha birbirlerine karşı kullanılmak üzere silah üretmelerini engelleyecek" Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nu kurdular. Bu deneyim, su yönetimi ve yeşil enerji gibi konularda işbirliği yaparak "küçükten başlamaları" ve "iyi niyetli ve benzer düşünen üçüncü taraflarla" ilişki kurmaları gereken iki devletli çözümü destekleyenler için önemli dersler sunmaktadır.


Fotoğraf: Getty Images aracılığıyla Rizek Abdeljawad/Xinhua

Bu Büyük Resimde Öne Çıkanlar

Gazze'de İleriye Giden Tek Bir Yol Var- There Is Only One Way Forward in Gaza

Carl Bildt, Stockholm, 20 Kasım 2023

"İsrail-Filistin çatışmasının tarihi başarısız barış planları, çökmüş diplomatik konferanslar ve hayal kırıklığına uğramış arabulucularla doludur. Ancak Gazze'deki son savaşın dehşetine rağmen, iki devletli nihai bir çözümden bahsedilmeye devam ediliyor ve hatta bu sesler daha da yükselmiş durumda."

İsrail ve Filistinliler arasında barış ihtimali var mı, yoksa her iki tarafı da aradıkları huzur ve istikrardan mahrum bırakan periyodik savaşlara alışmak zorunda mıyız?

Kötümser olmak kolaydır. Bölgenin tarihi başarısız barış planları, çökmüş diplomatik konferanslar ve tamamen hayal kırıklığına uğramış arabulucularla doludur. Her şey denenmiş ve hiçbir şey işe yaramamış gibi görünüyor. Herkes suçu kendinden başkasına atıyor.

Ancak diplomasiden vazgeçmek, kabul edilemez olanı kabul etmek demektir: ebedi savaş. İşte bu nedenle, Gazze'deki son savaşın dehşetine rağmen, iki devletli nihai çözümden bahsedilmeye devam ediliyor ve hatta bu söylemin sesi daha da yükseliyor.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 3 Kasım'da Tel Aviv'de düzenlediği basın toplantısında, kalıcı bir çözümü tanımlarken uzun zamandır hiçbir ABD yetkilisinin yapmadığı kadar ileri gitti. Blinken, iki devletli çözümün "güvenli, Yahudi ve demokratik bir İsrail'in tek garantörü; Filistinlilerin kendilerine ait bir devlette eşit güvenlik, özgürlük, fırsat ve haysiyet ölçülerine sahip olarak yaşama meşru haklarını gerçekleştirmelerinin tek garantörü; şiddet döngüsünü sonsuza dek sona erdirmenin tek yolu" olduğunu belirtti.

Blinken haklı. Ürdün Nehri ile Akdeniz arasında herkes için "eşit ölçüde güvenlik, özgürlük, fırsat ve haysiyet" sağlamak tek nihai çözümdür. Avrupalı liderler bu gerçeği 1980 yılında Venedik Deklarasyonu ile kabul etmişlerdir. Avrupa Topluluğu'nun (o zamanki) dokuz üyesi, "varlığının bilincinde olan Filistin halkının, kapsamlı bir barış çözümü çerçevesinde tanımlanacak uygun bir süreçle, kendi kaderini tayin hakkını tam olarak kullanabilecek bir konuma getirilmesi gerektiğini" ilan etmiştir.

O zamana kadar Arap hükümetleri İsrail devletini ortadan kaldırmaya çalışmaktan vazgeçmişlerdi. 1973'teki Yom Kippur Savaşı'ndaki başarısızlıklarının ardından nihayet barış yapmayı kabul ettiler. Ancak Venedik Deklarasyonu'nun da kabul ettiği gibi, Filistin sorunu çözülmeden gerçek bir bölgesel barış mümkün olmayacaktı.

İyimser 1990'ların başında Oslo Anlaşmaları neyin mümkün olduğunu gösterdi. Filistin Kurtuluş Örgütü Başkanı Yaser Arafat (eski bir terörist) ve İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin (eski bir general) Beyaz Saray bahçesinde el sıkıştılar. İki devletli çözüme giden yol açılmıştı, her ne kadar önemli ayrıntılar çözülmeyi beklese de.

Ancak hem İsrailliler hem de Filistinliler arasında yükselen muhalefet nedeniyle Oslo süreci sonunda başarısızlığa uğradı. Daha önceki iyimserlik yerini Filistin terörizmine ve yasadışı İsrail yerleşimlerine bıraktı ve o zamandan beri yokuş aşağı gidiyor. Birbirini izleyen ABD yönetimleri barış sürecini canlandırmak için defalarca girişimde bulunduysa da hiçbiri bunu birinci öncelik haline getirmedi. Biden yönetimi 7 Ekim'e kadar, kendisi başka konulara odaklanırken bölgenin sakin kalacağını umarak konuyu arka planda bırakmıştı.

Avrupa Birliği ise Orta Doğu barış sürecine yönelik ileriye dönük taahhüdünü uzun süre korudu ve Aralık 2009'da "İsrail Devleti ile bağımsız, demokratik, bitişik ve yaşayabilir bir Filistin Devleti'nin barış ve güvenlik içinde yan yana yaşayacağı iki devletli bir çözüm" çağrısında bulunan ayrıntılı bir bildiri yayınladı. Ancak Avrupa'nın konuya olan ilgisi de zaman içinde azaldı. Bunun çeşitli nedenleri olmakla birlikte, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ciddi barış görüşmelerini imkânsız hale getirmeye yönelik tutarlı çabaları kesinlikle önemli bir rol oynamıştır.

Dahası, Amerika, Avrupa ve İsrail'deki politikacılar, daha fazla Arap ülkesi İsrail ile resmi diplomatik ilişkiler kurmaya başladığından beri Filistin meselesinin unutulabileceğine kendilerini ikna etmeye başladılar. "Arap dünyası Filistinlileri artık umursamıyorsa," diye düşündüler, "biz neden umursayalım?"

Gazze'deki siyasi bataklık ve insani felaket meseleyi yeniden gündeme getirdiğine göre, iki devletli bir çözüme yönelik kararlı adımlar atılmadan bir çözüm bulunamayacağı açıktır.

Ancak herhangi bir yanılsamaya kapılmamalıyız. Önümüzde çok büyük engeller var. En endişe verici olanlardan biri de umutsuzluk noktasına varacak kadar hayal kırıklığına uğrayan Filistinliler arasında şiddete verilen desteğin belirgin bir şekilde artmasıdır. Terörü ilerlemenin en iyi yolu olarak gören tek örgüt Hamas değil. Batı Şeria'da da Filistin Yönetimi güvenlik ve düzeni sağlaması gereken bazı bölgelerde kontrolü kaybetmiş durumda.

Bir diğer büyük engel ise köktendinci Yahudi yerleşimcilerin mevcut İsrail hükümetinde yer almasıdır. Şu anda, gelecekteki bir Filistin devletine ait olması gereken topraklara dağılmış yasadışı yerleşimlerde tahminen 700,000 kişi yaşıyor. Bu yerleşimcilerin çoğu silahlı ve 7 Ekim'den bu yana yüzlerce Filistinliyi evlerinden zorla çıkarıyorlar. Hatta bazıları açıkça Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa'yı yıkarak Kudüs'te İncil'deki Tapınağı (MÖ 587'de Babilliler ve MS 70'te Romalılar tarafından yıkılan) yeniden inşa etmeyi hayal ediyor.

Her iki taraftaki aşırılık yanlıları ne pahasına olursa olsun nehir ile deniz arasındaki tüm toprakları kontrol etmek istiyor. Her iki tarafın da daha fazla zemin kazanmasına izin verilirse, bu savaş şu anda olduğundan daha da ölümcül hale gelecektir.

O halde kilit nokta, her iki taraftaki ılımlı güçleri harekete geçirmek için yenilenen iki devletli çözüm ihtimalini kullanmak ve bunu daha fazla insan kaderciliğe veya umutsuzluğa kapılmadan önce hızlı bir şekilde yapmaktır. Böyle bir yeniden açılım, ABD, AB ve diğer Arap devletlerinin güçlü ve sürekli uluslararası katılımı olmadan gerçekleşmeyecektir. Rusya'nın Ukrayna'ya karşı yürüttüğü saldırganlık savaşıyla kendisini dışlamasıyla birlikte, uluslararası toplumun önceki Orta Doğu Dörtlüsünün (AB, ABD, Birleşmiş Milletler ve Rusya) yerini alacak yeni bir formata ihtiyacı olacaktır.

Önümüzdeki yıl ABD'de ve başka yerlerde yapılacak seçimler dikkatleri başka yöne çekecek olsa da, konu bundan sonra da en önemli öncelik haline getirilmelidir. Diplomasiden asla vazgeçmemeliyiz. Şimdi bize alternatifin neye benzediği hatırlatıldı.


Getty Images aracılığıyla Said Khatib/AFP

İki Devletli, İki Ekonomili Çözüm- The Two-State, Two-Economy Solution

Raja Khalidi, Ramallah, 22 Kasım 2023

"Bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının yaşayabilir bir Filistin ekonomisi gerektirdiği uzun zamandır açıktı. Ancak Batı Şeria'daki İsrail yerleşimlerinin takımadaları, Doğu Kudüs'ün eko-demografik boğulması ve şimdi de Gazze'nin yıkımı nedeniyle bu şartın yerine getirilmesi imkansızdır."

Bazılarına göre Gazze'deki kanlı savaş, bölgedeki sorunlara tek çözümün İsrail ve Filistin'in barış içinde yan yana yaşaması olduğu yönündeki 35 yıllık uzlaşıyı yıkmış olabilir. Bazıları ise 7 Ekim'den bu yana tanık olduğumuz dehşetin bu hedefin yeniden canlanabileceğine işaret ettiğini öne sürüyor.

Amerikalı, Filistinli ve Arap yetkililer son günlerde yaptıkları açıklamalarda, iki devletli bir çözümün bu savaşın küllerinden Anka kuşu misali doğması gerektiğini vurguladılar. Her yerde aklı başında insanlar, bunun yüzyıllık bir mücadeleye kesin ve karşılıklı mutabık kalınmış bir son için çerçeve oluşturabileceğini umabilir.

Bu yenilenen ilginin zamanlaması ironiktir. Kasım ayı Filistinlilerin, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) 1988'de Cezayir'de sürgündeyken birinci intifadanın zirvesinde kabul ettiği "Bağımsızlık Bildirgesi "ni andıkları aydır. Dönemin en radikalleri de dahil olmak üzere tüm Filistinli gruplar Filistin'in bölünmesini ve İsrail'in 1967 öncesi sınırları içinde fiilen var olmasını kabul etti.

FKÖ bu çığır açıcı deklarasyonu yayınlarken barış için resmi olarak tek bir temel koşul belirlemişti: Doğu Kudüs de dahil olmak üzere işgal altındaki Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nden oluşan Filistin'in %22'si tüm İsrailli yerleşimcilerden kurtarılmalıdır. Aksi takdirde bu topraklar, kendi doğal kaynaklarına ve tanınabilir sınırlara sahip egemen, bağımsız bir devlet için asla uygun bir alan olamazdı.

Cezayir deklarasyonunun hemen ardından Filistinli ekonomistler iki devletli bir yapının ekonomik sonuçlarıyla boğuşmaya başladı. 1990 yılında FKÖ tarafından yürütülen kapsamlı bir çalışma, Batı Şeria ve Gazze'de başkenti Doğu Kudüs olan bitişik bir Filistin devletinin gerçekten de ekonomik olarak uygulanabilir olabileceği sonucuna vardı. Ancak, zayıf kaynak tabanı, küçük toprak alanı ve Filistinli mültecileri ve geri dönenleri absorbe etmenin beklenen zorlukları göz önüne alındığında, yaşayabilirlik, başlangıçta İsrail'in askeri olarak geri çekilmesine, tahliyesine ve yerleşimlerin sökülmesine bağlıydı. İsrail tarafından böyle bir geri çekilme olmadan ekonomik kalkınma sağlanamazdı çünkü hiçbir yatırımcı Filistin egemenliğine güvenmezdi.

FKÖ'nün kabul ettiği 1993 Oslo Anlaşmaları bu koşulu karşılamaktan çok uzaktı. Bunun yerine, İsrail yerleşimlerinin devam ettiği bir ortamda Filistin Yönetimi'ne (FY) büyük ölçüde sivil özerklik sağladılar ve bu da ekonomik planlamayı o zamana kadar bilinmeyen "alt-egemen devlet inşası" alanına zorladı. Takip eden beş yıl boyunca, ara müzakerelerin tüm ihtilaflı konularda bir "kalıcı statü" anlaşmasına varması gerekiyordu; ve 2000 yılında Camp David'de böyle bir sonuca neredeyse ulaşıldı.

Ancak bu müzakereler nihayetinde başarısızlıkla sonuçlandı ve 2000-05 yılları arasında hızla şiddete dönüşen ikinci Filistin intifadasının patlak vermesine ve İsrail'in ezici bir askeri karşılık vermesine yol açtı. İki devletli bir çözüm daha da uzak görünmeye başladı ve Filistin Yönetimi'nin zaten sınırlı olan yetki alanı daha da daraldı. 2006'dan bu yana El Fetih-Hamas (Batı Şeria-Gazze) bölünmesi sadece siyasi ayrılık değil, aynı zamanda daha büyük ekonomik çarpıklıklar ve uzun bir patlama yaşayan önde gelen İsrail ekonomisine bir dizi bağımlılık yarattı.

Geçtiğimiz 20 yıl boyunca Filistinli ekonomistler (ben de dahil olmak üzere) iki devletli yapı içerisinde bir Filistin "ulusal ekonomisi" planlamak için çok fazla zaman ve enerji harcadılar. Ancak tutarlı, bağımsız, üretken bir Filistin ekonomisinin işgal veya kuşatma altında bile inşa edilebileceğini savunurken, egemenlik olmadan kalkınma olamayacağına dair daha önceki FKÖ düsturunu dolaylı olarak terk ettik.

Oslo'nun ekonomik mirası çok açık. İsrail, para birimi ve mali gelirler, ticaret kanalları ve işgücü piyasalarından enerji, doğal kaynak erişimi ve ekonomik yaşayabilirliğin diğer tüm özelliklerine kadar Filistin makroekonomisine hakimdir ve kolayca manipüle edebilir. Dolayısıyla Batı Şeria'daki İsrail yerleşimlerinin takımadaları, Doğu Kudüs'ün eko-demografik boğulması ve şimdi de Gazze'nin yıkımı ve 2.2 milyon savaşçı olmayan insanın maruz kaldığı insani felaketin ortasında bağımsız bir Filistin devletinin ortaya çıkabileceğini iddia etmek artık inandırıcı değil.

En parlak gözlü ekonomist bile bu savaşın gerektirdiği yeniden inşa çabasının büyüklüğü ve karmaşıklığı karşısında aciz kalacaktır. Daha da kötüsü, savaşın dolaylı bir sonucu olarak Doğu Kudüs de dahil olmak üzere Batı Şeria'daki Filistin ekonomisi de çöküyor.

Filistin'in ekonomik kalkınması 7 Ekim'den çok önce, özellikle de dinci milliyetçilerin ve mesihçi yerleşimcilerin gündemine tamamen bağlı bir İsrail hükümetinin yükselişiyle birlikte bir hayal haline gelmişti. Savaşın başlamasından bu yana Batı Şeria'daki üç milyon Filistinliyi uçurumun kenarına ittiler ve açıkça zorla boyun eğdirilmeleri ya da yerlerinden edilmeleri çağrısında bulundular.

The Elders'ın (küresel liderlerden oluşan bağımsız bir grup) kısa bir süre önce yayınladığı açık mektupta belirttiği gibi, uluslararası toplum bugün yaşanan felaketi iki devletli bir sonuca ulaşmak -ya da gerekirse bunu dayatmak- için son bir fırsata dönüştürmek istiyorsa elini çabuk tutmalıdır. Elbette şu anda iktidarda olan İsraillilerin çoğu böyle bir fikrin radyoaktif olduğunu düşünüyor. Ancak mevcut İsrail koalisyonu içindeki aşırılık görmezden gelinemeyeceği için, özellikle barışsever İsrailliler ve ABD'li müttefikleri tarafından kontrol altına alınması gerekecektir.

Bu karanlık saatte bile, "gerçek" bir iki devletli anlaşma için hala bir şans olabilir, çünkü bunun neleri içermesi gerektiğini zaten biliyoruz. FKÖ'nün ekonomik yaşayabilirliğe ilişkin orijinal önkoşulları 35 yıl önce olduğu gibi bugün de geçerlidir, çünkü bunlar yaşayabilir ve kalıcı bir siyasi çözüm için tek maddi temeli temsil etmektedir.

Filistinli ekonomistler ve planlamacılar on yıllardır egemen bir Filistin devletinin ekonomik temellerini hazırlıyorlar. Bu hedefin gözlerimizin önünde gerilediğini görmemize rağmen bu hedefin peşinden gitmeye devam ettik. Bu savaşın dipsiz kuyusuna baktıktan sonra, daha fazla şiddet yerine barışı tercih edecek cesarete ve siyasi öngörüye sahip yeterince İsrailli ve Filistinli var mı?


Getty Images aracılığıyla Majdi Fathi/NurPhoto

Avrupa Yapabiliyorsa Orta Doğu da Yapabilir- If Europe Could Do It, So Can the Middle East

Anne-Marie Slaughter, Berlin, 23 Kasım 2023

"Dünya Savaşı'nın üzerinden on yıldan az bir süre geçtikten sonra, din ve milliyetçilik savaşları, büyük güç entrikaları, gizli diplomasi ve ulusal sınırların bitmek bilmeyen yeniden çizilmesiyle "Eski Kıta" yeni bir tür siyasi varlık haline geldi. Şimdi, barış isteyen İsrailliler ve Filistinliler kendileri için benzer bir gelecek tasavvur etmeye cesaret etmelidir."

951 yılında, İkinci Dünya Savaşı'ndan sadece altı yıl sonra, Belçika, Fransa, İtalya, Lüksemburg, Hollanda ve Batı Almanya, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nu kuran Paris Antlaşması'nı imzaladı.

Fransa ve Almanya'nın 1870 ile 1945 yılları arasında milyonlarca insanın ölümüne, toprakların ve şehirlerin harap olmasına ve her iki tarafın da toprak fethetmesine yol açan üç büyük savaşa girdiği düşünüldüğünde, bu dikkate değer bir başarıydı. On yıllar sonra bile, çocukken annesi ve erkek kardeşiyle birlikte Brüksel'deki Alman işgalinden kaçan Belçikalı annem, Alman gümrük üniformasını gördüğünde titrerdi. Yine de bu eski düşmanlar, kömür ve çelik üretimlerini, bir daha birbirlerine karşı kullanılmak üzere silah üretmelerini engelleyecek şekilde bir araya getirme konusunda anlaştılar.

Bir avuç vizyon sahibi devlet adamı - Fransa'dan Robert Schuman ve Jean Monnet, Batı Almanya'dan Konrad Adenauer ve İtalya'dan Alcide de Gasperi - bir anda yeni bir Avrupa geleceğinin temellerini attılar. Dini ve milliyetçi savaşların, büyük güç entrikalarının, gizli diplomasinin ve ulusal sınırların (bu sınırlar içindeki halkları pek dikkate almadan) bitmek bilmeyen yeniden çizilmesinin "Eski Kıtası" yeni bir tür siyasi varlık haline geldi. Bir topluluk olarak tasarlandıktan sonra, sonunda hem bağımsız hem de birlikte hareket edebilecek kadar egemenliklerini koruyan ulus-devletlerden oluşan bir "birlik" haline geldi.

Bu tanıdık bir hikaye, ancak tarihi ve görünüşte daimi düşmanlar arasındaki savaşın bu karanlık günlerinde tekrarlanması gereken bir hikaye. Orta Doğu'da İsrail ve Hamas arasındaki savaş, iki devletli çözüm kavramını (bir İsrail devletinin yanında bir Filistin devleti) yeniden masaya yatırdı. ABD Başkanı Joe Biden, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya, Hamas'ın İsrail'e ya da İsraillilere saldırma kabiliyeti yok edildiğinde, uzun vadede "ilerlemenin tek yolunun" bu olduğunu söyledi. Biden'a göre Filistin halkının İsrail'in var olma hakkını tanıması ve kalıcı bir barışa katkıda bulunması için kendileri için bağımsızlık, güvenlik ve refah dolu bir gelecek tasavvur edebilmeleri gerekiyor.

Ancak 1990'ların başında barışa giden yolun haritasını çizen Oslo Anlaşmalarının başarısızlığa uğramasından bu yana geçen yirmi yılda demografik ve coğrafi gerçekler meseleleri karmaşıklaştırdı. İsrail içinde artan İsrailli-Arap nüfusu ve Filistin devletine karşı çıkan bir İsrail hükümeti altında Batı Şeria'daki Yahudi yerleşimlerinin genişlemesi nedeniyle, nüfus değişimi ve toprak takası olasılığı daha zor ve siyasi açıdan sıkıntılı hale geldi.

Bu değişen koşullar altında iki devletli çözümü destekleyenler daha yaratıcı olmak zorunda kaldılar. İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin tarafından 2015 yılında önerilen bir alternatif, önerilen iki devleti devlet sınırları boyunca hareket özgürlüğü ve tüm bölgeyi etkileyen konularda ortak karar alma yoluyla birbirine yaklaştıracak bir tür konfederasyon kurmaktır. Benzer şekilde İsrailli insan hakları avukatı May Pundak da Avrupa Birliği modelini izleyerek iki devletli bir konfederasyonun bir anavatanı paylaşacağı "iki devletli çözüm 2.0 "ı öngörüyor.

Ancak Hamas'ın 7 Ekim saldırısının dehşetinden ve İsrail'in (halihazırda binlerce sivilin ölümüne neden olan) devam eden tepkisinden sonra, iki taraf nasıl olur da birbirlerinden uzaklaşmak yerine birbirlerine yaklaşmayı tercih edebilir? Bu noktada Avrupa deneyimi üç önemli ders sunmaktadır.

Öncelikle çatışmalar sona ermeli ve çatışmanın maliyeti her iki tarafta da cesur ve kalıcı değişikliklere destek yaratacak kadar yüksek olmalıdır. Mevcut çatışmada, tüm Filistinliler ve İsrailliler için kalıcı güvenliğin sağlanması muhtemelen ABD ve çok sayıda Arap hükümetinin ve ordularının hem sahada hem de uzakta devreye girmesini gerektirecektir. Ancak güvenlik sağlandıktan sonra - muhtemelen yeni İsrail ve Filistin seçimlerinin ardından - bu son şiddet dalgasının yarattığı felaket, yeni bir gelecek tasavvuru için bir itici güç olabilir.

İkinci olarak, küçük başlamak yardımcı olur. İki ayrı devlet taslağı ve aralarında çözülmesi gereken uzun bir sorunlar listesiyle başlamayın. Bunun yerine, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nun eşdeğerini bulun. Su kıtlığı göz önüne alındığında, İsrailliler ve Filistinliler için en önemli ortak çıkar muhtemelen sudur. Suyun korunması, tuzdan arındırılması ve kullanımının ortak yönetimi bu kritik kaynağın silah haline getirilmesini çok daha zorlaştıracaktır. Bir başka olasılık da yakıt da dahil olmak üzere yeşil enerjinin ortak üretimidir ki bunun ticari ve ekolojik faydaları olacak ve Filistinlilerin İsrail kaynaklarına bağımlılığını azaltacaktır.

Üçüncüsü, iyi niyetli ve benzer düşünen üçüncü taraflarla angajman kilit önemdedir. Ekonomik işbirliğinin işe yaraması için pazarın bir serbest ticaret bölgesi ya da gümrük birliğinin anlamlı olacağı kadar büyük olması gerekir. Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun tohumları Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında bir gümrük birliği olan Benelüks'te atılmıştır. 1944 yılında anlaşmaya varılan ve 1947 yılında kurulan bu birlik, 1958 yılında tam bir "Ekonomik Birlik" haline gelmiş ve Avrupa Ekonomik Topluluğu için bir prototip oluşturmuştur. İsrailliler ve Filistinliler için doğal bir başlangıç noktası, Ürdün ve Mısır'ı içeren bir tür serbest ticaret bölgesi olacaktır; Suudi Arabistan ve Körfez Ülkelerinden biri ya da birkaçı da kısa bir süre sonra buna eklenecektir.

Yeni düşünce yeni düşünürler gerektirir. Gerçek değişime en açık İsrailli ve Filistinli grupların, birçoğu 7 Ekim saldırısından kurtulanlarla ilgilenen ve İsrail içinde başka sivil faaliyetlerde bulunan kadınlar, gençler ve İsrailli Araplardan oluşması muhtemeldir. İklim aktivistleri, ekolojistler, halk sağlığı yetkilileri ve ulusal sınırları aşan diğer alanlardaki profesyoneller de doğal müttefiklerdir. Kalıcı bir barışın destekçileri yeni toplumsal hareketler ve siyasi koalisyonlar örgütlemeli ve finanse etmelidir.

Bu vizyon hayal ürünü mü? Belki de. Ancak ertesi gün için ikna edici ve makul bir strateji olmadan, ertesi gün asla gelmeyebilir. Avrupa, derin etnik, dini, siyasi ve kültürel bölünmelerin tetiklediği iki bin yıllık savaşları aşarak yeni bir siyasi oluşum yarattı. Orta Doğu da öyle olabilir.

Carl Bildt, Raja Khalidi, Anne-Marie Slaughter, 23 Kasım 2023, Project Syndicate

(Carl Bildt 2006-2014 yılları arasında İsveç Dışişleri Bakanı, 1991-1994 yılları arasında ise İsveç'in AB üyeliğini müzakere ettiği dönemde Başbakan olarak görev yapmıştır. Tanınmış bir uluslararası diplomat olan Bildt, AB Eski Yugoslavya Özel Temsilcisi, Bosna Hersek Yüksek Temsilcisi, BM Balkanlar Özel Temsilcisi ve Dayton Barış Konferansı Eş Başkanı olarak görev yapmıştır. Avrupa Dış İlişkiler Konseyi Eş Başkanıdır.

Raja Khalidi, Filistin Ekonomi Politikaları Araştırma Enstitüsü'nün (MAS) Genel Direktörüdür.

ABD Dışişleri Bakanlığı'nda politika planlama eski direktörü olan Anne-Marie Slaughter, New America adlı düşünce kuruluşunun CEO'su, Berlin'deki Amerikan Akademisi'nde öğretim üyesi, Princeton Üniversitesi'nde Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Emerita Profesörü ve Renewal adlı kitabın yazarıdır: From Crisis to Transformation in Our Lives, Work, and Politics (Princeton University Press, 2021) adlı kitabın yazarıdır.)


Seçkin Deniz, 05.12.2023, Sonsuz Ark, Çeviri, Çeviri ve Yansımalar



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı