30 Eylül 2023 Cumartesi

SA10382/SD2881: Sıkıntı (Roman); 6. Bölüm-Ova 7

     Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Bir iksir içmeliydi insanlık her tarafını kuşatmış olan bu şeytanî büyüden kurtulmak için."

Güneş doğalı çok olmuştu ve biz uçmaya devam ediyorduk. Ben ‘Ova Yazarı’nın notlarına dalmıştım. İD uyanıyor ve tekrar uyuyordu. Cevval de uyanmıştı, elindeki telefonla meşgul görünüyordu.

‘Ova Yazarı’ notlarında bizi ciddî bir şekilde hırpalıyordu. Bilişsel dağınıklığımızı yerden yere vuruyor ve Matematikle olan ilişkimiz üzerinden akılsızlığımızı sorguluyordu. Tabi ben kendimi bu eleştirilen ‘Biz’den biraz uzakta tutuyordum. Çünkü söylediklerinin çoğu düşündüklerimin birer kopyası gibiydi.

“İzniniz olursa, geçmiş önyargılarınızı ve korkularınızı tetikleyebilecek olan bir konudan bahsetmek istiyorum.” diyordu ‘Bekçi’. “Müsterih olunuz, önyargılarınızı ve korkularınızı tartıştığımız süreçte bunlara bağlı olarak gelişmiş olan muhtemel psikolojik sorunlarınız az sonra kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Çünkü; siz de neden-sonuç ilişkisi izah edilince her olguyu ve sistemi anlayabileceğinizi çok önceden öğrenmiş bulunuyorsunuz.”

Bir ruh analistinin hasta koltuğuna oturtulmuş gibiydi bütün insanlık:

“Çok sevdiğiniz bir yöntemi kullanarak peşinen söylemeliyim; aşkın olan bir şey yoktur. Anlayamadığınız her şeye ‘aşkın’ demeyi seviyorsunuz siz, temel sorununuz da bu. Aksi halde sanat ve bilim arasındaki beğeni kaygısı farkına ardıl türevler eklemenizin nedenlerini izah edemezsiniz. Her aşkınlık tarifini, aşkın olma olasılıkları bulunmayanların yapmış olmasını da yadırgamıyorsunuz, yadırgadığınız fizik ve metafizik ayrımı. Bunu neden yaptığınız konusunda bir fikriniz var mı?”

İnsanı anlayamadığı alanlara çekerek yenmeyi çok iyi biliyordu Samirîler; Kabala’ya, Budizm’e ve Sufizm’e transfer edilen ‘aşkın’ olana/olanlara dair felsefî sistemler üretmişlerdi. Aklı kullanmayı reddederek şeytanî aklın tohumlarını ekecekleri tarlaları sürüyorlardı. ‘Ova Yazarı’ çok ince bir noktadan dokunuyordu hastasına:

“Aşkın’ı, aşkın olanla olmayanı tam olarak ölçebildiğiniz zaman tanımlayabileceğinizi/tarif edebileceğinizi bildiğiniz halde hangi inanılabilir/kanıtlanabilir gerekçeyle ‘aşkın’ı tanımlıyor/tarif ediyorsunuz ki? Sizin yaptığınız gibi; aşkını metafizikle, aşkın olmayanı fizikle eşleştirdiğimi belirtmeme gerek yoktur, umarım.”

Fizik-Metafizik sınırları her yeni çağda sürekli olarak metafizik aleyhine değişirken ‘Ova Yazarı’na kimse haksız olduğunu söyleyemezdi:

“Kesin kanaatlerle karşınızda bulunmamı hoş karşılayınız; içinde bulunduğumuz alan kesin kanaatler edinmeden ilerleyemediğimiz bir alan. ‘Onlar’ kesin kanaatlerle birbirlerini anlarlar. Kesin kanaatlerin göreliliği, zamanın göreliliğine bağlı değildir, çünkü; kesin kanaatler göreli olmaz. Zamanın ardıl saniyeleri veya saniyenin milyarda bir süreleri, insana ait kesin kanaatlerin üretilmesine hizmet eder ve biliminizin gelişim kuramlarının zamanın göreliliği ile de ilgisi yoktur.”

Özellikle Sufizm’in üzerinde konumlandığı, zamandan ve mekândan bağımsız göreliliği irdeliyordu:

“Önce ve sonra görelilik ayrımı yapan aralık başlangıç değerleri değildirler. Zamanın göreliliği, hareketin göreliliğine bağlıdır. Kanaatler ise kesinliklerini görelilikleri içererek kanıtlarlar. Aradaki algı farklılığını, hareket periyotları sizinkinden farklı olan ‘Onlar’ın kesin kanaatlerle ilgili hükümleriyle açıklayabiliriz.”

Onlar Allah’a inanan ve Allah’ın istediği gibi yaşayan insanlardı. Belki de yoklardı onlar, ama bu olmayacakları anlamına gelmiyordu. ‘Bekçi’ yaptığı karşılaştırmayla, daha doğrusu kıyasla insanların bilgiyle kurduğu zihinsel ilişki biçimini sorgulamayı amaçlıyordu.

Ve sonra Fizikteki göreliliğe temas ediyordu hafifçe. Gerçekten yüz veya iki yüz yıl önce ‘Kuantum Teorisi’ var mıydı?

“Sizin milyonlarca yılda ürettiğiniz kuantum teorisi, geliştirilebilir diğer önermeleri henüz üretmiş değilse, onlar daha ileri teorilerle meşgullerse, bu durumu görelilikle izah edemezsiniz. Teori ile teoremi bir tutmayınız, onlar da henüz tüm teorilerini teoreme dönüştürmüş değiller ve daha kaç milyar üretilebilecek teori var, bilmiyoruz.”

Onlar, insanları büyülerle aldatan ‘’Sufiler’ dahil her kılıktaki Samirîlere karşı ne kadar güvenilir görünüyordu gözüme.

“Matematik, evrenin temel gerçeklerine ulaşabilmek için üretilen teorilerin teoremleşmesini (kuramlaşmasını) hedefleyen bir alandır. Evreni, yaratılmış biz insanlar tam olarak keşfettiğimizde tüm teorilerimiz teoremlere dönüşmüş olacaktır. Ama bunun için ne kadar zamana ihtiyacımız var, hiçbirimiz bilmiyoruz.

Allah’ın vaat ettiği saat, kıyamet saati bu yüzden de bilinebilir değil zaten. Belki de bilimin ya da matematiğin ucu kıyametle kapanacak bir cazibe yolu olmasının tek nedeni de budur. Aşkın’a olan ilginizin diğer vektörel uzantısı da bu değil miydi?”

Aklın korkutulduğu alanda iradeyi etkileyecek olan neydi? Büyü. Çağımızın büyüsü nedir? Her zaman olduğu gibi ‘aşkın’ olan; yani safsatalarla insan aklını kaçmaya zorlayan öğretiler. Önyargılar ve korkular Samirîler için gerekli olan ‘büyü’ zeminini sağlamak için her zaman yetmişti; şimdi de yetmeye devam ediyordu.

Bir iksir içmeliydi insanlık her tarafını kuşatmış olan bu şeytanî büyüden kurtulmak için.

“Önyargılarınızı ve korkularınızı tetiklemiş olmaktan dolayı üzgünüm, yaptıklarımın tam anlaşılabilir olmasını ummayı geleceğe öteliyorum. Bilmenizi istiyorum ki; hemen herkes tarafından öğrenilmesi mümkün olan matematiği öğrenmemeyi tercih eden, hemen hemen hiç kimse tarafından öğrenilmesi mümkün olmayan aşkınlık teorileri uğruna ruhlarını feda etmeye hazır olan siz Dünyalılar, aslında daha fazlasını hak etmiş durumdasınız. Yine de bilgiye karşı olan susamışlığınız, size karşı merhametli olmayı zorunlu ve sevimli hâle getiriyor.”

Bizi kurtaracak olan tek şey bilgiydi ve her yeni doğan insan bilgiye aç olarak doğuyordu. Bu Allah’ın bize bahşettiği doğal bir savunma mekanizmasıydı, kalkandı. Ancak eğer her yeni doğan insana doğru bilgiyi verebilirsek bu mekanizma insanı koruyacak ve kalkan olarak cehaletin karanlıklarına karşı duracaktı; ki bu konuda çok da övünülecek bir insanlık geçmişine sahip değildik.

Düşünmeyi öğretiyordu Matematik; sistematik düşünmeyi. Sıkıntılarımızı düşünerek tespit edebilir ve onlara düşünerek çözüm bulabilirdik; hayatımızı mahveden sıkıntılarla başa çıkmanın yolu, onları unutacak kadar içmek, uyuşmak, hâzza dalmak değildi.

Bulutların üzerinde süzülen THY uçağı gibi yumuşak bir dille ilerliyordu ‘Ova Yazarı’:

“Matematiğin dili, kendine hâs bir dildir, biliyorsunuz. Bu dil, karşılaşıldığında, diğer diller gibi bilmeyeni aşırı zihinsel hareketliliğe sürükler, sıkar, rahatsız eder; bilinçaltına kıymık uzatır. Eğitimle ilgili görsel materyallerde kullanılan simgeleri gördüğünüzde de bilişsel düzenekleriniz üzerinde belirgin bir tedirginlik oluştuğunu hatırlayacaksınız.

Anlattıklarımın her birinizdeki yansımasını tahmin etmek imkânsız; aynı tedirginliğin sizi tekrar rahatsız ediyor olabileceğini düşünüyorum, umarım öyle değildir. Bu tedirginliğiniz simgelerden değil, simgelerle anlatılanları anlamama kaygısından kaynaklanmaktadır. Simgelerin temsil ettikleri anlamlarla ilgili deneyimleriniz yeterli olsaydı, böyle bir sıkıntınız olmayacaktı.

Size, matematiği öğrenmemeniz için gerekli olan tüm koşullanmalarla kuşatıldığınızı, tasarlanmış, planlanmış, uygun kontrol aralıkları ve noktaları ile bilişsel farkındalığınıza ket vurulduğunu söylersem, inanır mısınız? Sizi bilerek Matematikten uzakta tutmuş olduklarını sanırım siz de fark etmişsinizdir. Yoksa fark etmediniz mi?" 


<<Önceki                      Sonraki>>


[28.09.2023, (6/15 (540))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 30.09.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı