"Din, esasında geleneğin özüydü. Gelenekten ârî bir sanat nasıl yaşayacaktı? Yaşayabilir miydi? Kökleri olmayan bir ürün mümkün müydü? Noel çamına iliştirilmiş "altın portakal" nasıl beslenebilirdi?"
Muharref İncil''in ve dolayısıyla Kilise''nin "düşüş" inancı olmasaydı, yahudiliğin "vicdan azabı" olmasaydı, belki de Batı edebiyatı, bu şekilde vücuda gelmeyecekti. Özellikle Rönesans''tan sonraki sanat, bu denli karamsar ve "pişman" bir sanat olmayacaktı. Dostoyevski daha az telaşlı ve daha az geveze, Baudelaire daha az "aşınmış" olacaktı. Albert Camus için yaşam, Sisyphos''un yaşamı olmayacaktı ve F. Kafka "absürd"ün ayrıntılarını bir hayat boyu didikleyip yazmayacaktı...
Bütün bunlar oldu. Çünkü Batı''da yaşamış bir edebiyatçı için başka bir Batı yoktu. Batı''da yaşamış bir sanatçı için, daha "Batı"da yaşamış bir sanatçı daha yoktu. Ancak bizim -lânet olsun!- bir "Batı"mız vardı. Edebiyatımız ve sanatımız, modern zamanlarda vücut buldukça, köklerinden hep Batı''nın mürekkebini içti ve yapraklarını, melez bir bulanıklıkla gerçek renginden ayırdı.
Batı, olacaktı elbet. Ancak, galiba yalnızca Batı olmayacaktı. Yoksa, biliyorsunuz, Batı için de "Doğu", oldu hep. Hâlâ da var. Nietzsche''nin asıl şeyhi Zerdüşt''tür. Herman Hesse Budha''yı yazdı hayatı boyunca. Goethe altmış yaşında Hafız''ı tanıyınca gözleri parladı ve "Doğu Divanı"nı yazdı...
Din, esasında geleneğin özüydü. Gelenekten ârî bir sanat nasıl yaşayacaktı? Yaşayabilir miydi? Kökleri olmayan bir ürün mümkün müydü? Noel çamına iliştirilmiş "altın portakal" nasıl beslenebilirdi?
Bütün bu soruları Yeşilçam''a soruyoruz. Et kafalı Yeşilçam ideolojisine! İçi ölmüş ve bu yüzden kabuğu sertleşmiş bir deniz hayvanı gibi, sefil sefil "canlılık" emmareleri satmaya çalışan Yeşilçam''a!..
Din''i, insanın bu benzersiz tecrübesini ıskalayan Yeşilçam, bu topraklarda yaşayanlar için elbette hayatiyet kazanamazdı. Zaten Yeşilçam''da, bugüne kadar ya suyuna tirid bir Osmanlı ilgisiyle, ya da işi gücü çamaşırlarını çıkarmak olan, torba suratlı yatak memureleriyle getirdi işi. Tabii ara sıra Köy Enstitüsü kafalı yönetmenler, karton-kahraman köy imamlarına keçi çaldırmadı değil. Ama o kadar. İmdi.
Zeki Demirkubuz, N. Bilge Ceylan gibi delikanlılar, çıkıp birkaç film yapmakla fincancı katırlarına feleği şaşırttılar mı, şaşırttılar. Yeşilçam''ın rimelleri akmaya, boyası çizilmeye başladı mı, başladı. Kendilerine mutlaka yeni ve genç yönetmenler de katılacaktır. Onlara, milyarlarca insanı aynı anda ve aynı şekilde etkileyen temel duyguyu, büyük gerçeği ıskalamamalarını öneririz. Kaba ve doğrudan bir propagandayı kastetmiyoruz elbet. Ancak estetik bir kategori olarak din, sanatsal olanın, görmezden geldiğinde eksik kalacağı bir alandır.
Selahattin Yusuf, 14.12.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Yolda
Selahattin Yusuf Yazıları
Takip et: @selyusuf
Sonsuz Ark'ın Notu: Selahattin Yusuf Beyefendi'nin 2006'den geriye doğru yayınladığımız yazılarının büyük bir kısmını Şimdiki Zamanın İzinde adlı kitabında bulabilirsiniz.
Sonsuz Ark'ın Notu: Selahattin Yusuf Beyefendi'ye, 'tamamen hür, tamamen geniş nefesler alarak' yazdığı yazıları bizimle paylaştığı için teşekkür ederiz... Seçkin Deniz, 15.04.2016
İlk yayınlandığı yer: Yeni Şafak
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.