5 Kasım 2018 Pazartesi

SA7080/KY59-MLÖZ52: Sessiz İzlerin Sesli Matemi

"Ve gerçekten de şanssız değil mi, mezar taşı dahi olmayan değil de iz bırakan, yarım kalmış bir işi olmayan?"


Mezar taşları… Hiçbir zaman gürültülü olmaz mezar taşlarının toprakla bağlarını kurup usulca yerleştikleri yerler. Dünyanın günlük telaşı buharlaşır adeta, dikildikleri alanlarda ölüme aniden yakalanan insan mahcubiyetinin sessizliği hâkim olur. İnsan beklenmedik bir şekilde yakalanır ölüme, demiştir zaten, her ölüm erken ölüm diye. Kesilir yarı yolda yaptığı her iş, söylediği her söz. Muhakkak yarım bıraktığı bir şeyler kalır. Kalmalı da. Bir tek başkaları devralsın diye değil. Yarım bıraktığı işler ona şahitlik edecek zira. “Kim nasıl yaşarsa öyle ölür, kim nasıl ölürse öyle dirilir…” 

Her insanın bu dünyaya ait son malıdır mezar taşı. Dünyanın neresine gidersek gidelim, bir mezarlıktan geçtiğimiz zaman ölüm gerçeği karşımıza çıkıp kendini hatırlatır. Hemen hemen herkesin mezar taşı olur; kiminin görkemli siyah mermerden bir plaka, kiminin oymalı beyaz sütun, kiminin kuru ağaç kütüğü dikilir mezarının başına. Kimininki yamuk yuvarlak bir taş, kimininki kare, kimininki silindir, kimininki haç şeklinde olur, kimininki görkemli bir anıt, hatta tapınak. Dinler izini bırakır, mezarın taşından belli olur insanın inanç açısından aidiyeti. 

Gelenekler kendini gösterir, mezarda da bırakmaz insanları. Bazen bir tek ismi, bazen unvanı, bazen resmi, bazen sözü, bazen başkasının sözü, şiiri kazınır mezar taşına. Kimininki özenle işlenir, kimininki sade bırakılır. Süslenir mezarlar, gövde kısmına çiçekler dikilir. Bazen çok şey söyler bir mezar taşı, insanın artık sustuğu yerde. 

Daracık geçitler götürür çoğu zaman mezarların başına. Hep başkaları gelir, artık insanın yürüyemediği toprakta gömüldüğü yere kadar. Hep uzun otlar biter, sessizce sallanır rüzgârda, insanların gürültülü yaşamlarının uzağında. Belli vakitlerde toplanır yaşayanlar mezarlıklarda, görevlerini yerine getirirler ta bir dahaki ziyaretlerine kadar. 

Farklı dillerde yakılır ağıtlar, farklı dinlerden edilir dualar. Cennetin ve cehennemin herkes için tek olduğu yerde. Ve bir gün insanlar bir başkası için değil, kendileri için gelirler, son yolculuğunun yolcusu olarak, fakat artık hiçbir şey söyleyebilecek durumda değillerdir; ölümün sessizliği çöker dillerine. Yarım kalan işleri konuşur.

Ve telaşla sıçrarlar yerlerinden geride kalanlar, üstelik ölenin mirası varsa... Mal mülk paylaşılır bir şekilde, peki ya ölünün bıraktığı şeyler paradan çok daha fazla değer taşıyorsa? Hayattayken kıymeti bilinmeyen nice ressam, yazar, şair, müzisyen öldükten sonra, eserleri değer görür ve ünlenirler.  

İnsanlar ölen dâhileri neden çok sever? Ve sadece öldükleri zaman sahiplenmeye çalışırlar? Neden yaşayana değil de ölüye verilir dünyada gösterilmesi gereken kıymetin aslan payı? Artık kıskanacakları bir şey kalmadığından mı? Veya farklı bir şey hayal ettiklerinden mi? Onların geride bıraktıkları mirasa artık gönül rahatlığıyla istedikleri gibi çökebileceklerinden midir? 

Bıraktıkları şeyler herkesin malıdır, ölümlerinden önce de öyleydi ama isim… İsim çok şey ifade eder bu dünyada. Gidene değil de yaşayana itibar göstermek zor gelir insanlara. Şöhret, bilinirlik, itibar hangi alanda olursa olsun, kendini hep rekabet içindeymiş gibi hisseden bir kitle için birincilik demektir ve bu tür bir yarış ancak yaşayanlar arasında mümkün olabilir. İnsanlardaki enaniyet onlara her zaman “en” olmayı fısıldar. En önde, en çok takdir edilen, takdir eden değil. 

Ölen birisi artık yarış dışıdır. Bu yüzden ölene methiyeler dizilir, sayfa sayfa taziyeler yayınlanır. Değeri bilinir. Özenle takınır başlara sahte siyah yas örtüsü. İnsanlar yaşarken kıymeti bilinmeyenlerden kahraman üretmeyi çok iyi bilirler ve bu her yer için ve her zaman için böyledir. Bugüne kadar çağdaşlarının onayından geçemeyen birçok sanatçının sanatı sadece ileride bilinip ebediyete ulaştı.

“Değeri ancak ölümünden çok sonra anlaşıldı.” diye duyarız birçok kimse için. Hâlbuki onların dünyada yolunu tıkayan basit insan hasedinden başka bir şey değildi. Sessiz bir yarıştı bu, tek bir tarafın hayal dünyasında süregiden, bitti. Kıskançlık kurnazca eski elbisesinden sıyrılıp yalancı matem şekline bürünür. İçi rahatlar kifayetsizlerin, ne de olsa onlar için en iyi dâhi, ölü dâhi… 

Hiçbir zaman hiçbir şeyi kaybetmedi üreten, engelleyenin hiçbir şey kazanmadığı gibi. Ne bu dünyada ne de diğerinde. Yarışa da gerek duymadı üretenler. Çünkü beslendikleri tek yer kendi iç dünyalarıydı ve tek dertleri yaptıklarını başkalarıyla paylaşmaktı. Çokça bilindiler veya bilinmediler, hiç fark edilmeyen de muhakkak olmuştur. İnsan gururuna tosladılar, herkesin yolları mezarda kesişti. 

Ve gerçekten de şanssız değil mi, mezar taşı dahi olmayan değil de iz bırakan, yarım kalmış bir işi olmayan?

                           
 Melek Öz, 05.11.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Akla Düşenler
Melek Öz Yazıları


 




Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı