16 Ağustos 2018 Perşembe

SA6666/SD1098: Başkan Olarak Donald Trump ve Amerika Birleşik Devletleri Gerçeği

Bu analizin ana tezi şudur: 
"Eski 'Yeni Dünya Düzeni'nin kurucuları olan Siyonist-Satanist Küreselciler ile onlara karşı görünen Ulusalcılar arasındaki kavganın iki tarafı olarak görünen Amerikan Derin Devleti'nin temsilcileri ile ABD Başkanı Donald Trump birlikte çalışmaktadır. Trump sıradan bir ABD başkanı olarak kan dökücü satanizmin hizmetindedir." (Lütfen, 20 Ekim 2018 Cumartesi günü yayınladığımız "SA7004/SD1170: Trump'ın Wall Street, Soros, Blackwater, CFR ve Rothschild Bağlantıları" başlıklı çeviriyi kanıt serisinin bir parçası olarak okuyunuz. 20.10.2018, Seçkin Deniz)
Seçkin Deniz, 16.08.2018




ABD Başkanı Barack Obama: "Trump Temel ABD dış politikasını koruyacaktır." 
14 Kasım 2016, The Washington Times

Giriş

ABD Başkanlarının ABD'nin iç ve dış politikalarının sürekliliğinde çok fazla etkili olamadıkları neredeyse somut bir olgu. Son ABD başkanı Trump'ın 2016'da seçilmesi ABD seçmen profilinde oluşan kaymaya işaret etmekte, Liberal-Kapitalist-Sağcı özgeçmişi olan Demokrat Parti'nin Amerikan Solu'nun yeni evi olduğunu, Amerikan Sağı'nın da özgürlükçü köleliğe karşı ve eski solcu, yeni muhafazakâr Cumhuriyetçi Parti'de kümelendiğini görmemizi sağlamaktadır.  


"Başkan Olarak Donald Trump ve Amerika Birleşik Devletleri Gerçeği" başlıklı analiz, Sonsuz Ark'ta çevirilerini yayınladığımız, ABD kaynaklı 28 analizden elde edilen sonuçlar değerlendirilerek hazırlanmıştır.


Küreselleşme yanlısı Neocon Gelenekçiler ve Trump

Amerikalı siyaset bilimci, Gölge CIA Stratfor’un kurucusu ve 2015 yılına kadar başkanı olan Geopolitical Futures’ın kurucusu ve yöneticisi George Friedman'ın ve yol arkadaşlarının temel kaygısı Başkan ve politikaları değildir, "Salt zayıf bir başkanının varlığı, diğer ülkeleri, Amerikan başkanının inisiyatiflerini oyalamaya veya ona direnç göstermeye sevk edebilir." şeklinde ifade ettiği emperyal bir geleceğin gittikçe uzaklaştığını görerek müdahale etme çabasıdır. Amacı; Başkan'ın kurumsal değerini korumak ve Trump'a yönelik iç saldırıları, riskleri göstererek ortadan kaldırmaktır. 


G.Friedman'ın, Geopolitical Futures'ta yayınladığı, 17 Temmuz 2018 tarihli,  'Trump Başkanlığı; Altıncı Ayında'  başlıklı analizinde sorduğu ve cevabını dayattığı soru şudur:


"Donald Trump’ın yemin ederek göreve başlamasından itibaren geçen altı ayda ABD’nin temel siyasi görünümü ciddi bir şekilde değişmedi; bu durum, Trump’ın siyasi gücünü sınırlandırıyor ve kendi gündemini uygulamasını zorlaştırıyor. Şu an için en önemli soru şu: ABD’nin siyasi görünümü niçin değişmedi ve acaba Trump bunu değiştirebilecek mi?"


Bu  analiz, aynı zamanda Trump'ın son Katar Krizi'nde ABD silah şirketlerine sağladığı büyük kazanç sonrası iştahla Kuzey Kore ile nükleer savaş tamtamları eşliğinde Japonya, Güney Kore, Tayland ve diğer bölge ülkelerinde savunma ihtiyaçlarını doğurma ve genişletme, sonuç olarak silah ihracatını arttırma karşılığında Trump'ı ödüllendirmeyi de vaat eden ABD Derin Devleti'nin teknik bir dille ortaklarına ve Trump'a yazılmış mesajıdır:


"Mesele, Trump’ın savaş alanını değiştiremeyecek denli hem bireysel hem de kurumsal olarak mevcut yönetim kültürüne kilitlenip kilitlenmediği. Başkanlar, eğer kaybetmekte olduklarını fark ederlerse, her zaman için oyunu yeniden tanımlama imkanına sahiptirler. Ama bazı başkanlar için bunu yapmak zordur."


Sürekliliğin Kanıtları; Geleneksel Entrikacı Amerikan Politikalarının Trump'la Şeffaflaşması


Neocon düşünce kuruluşlarından The Atlantic'in baş editörü Jeffrey Goldberg'e ait, 12 Haziran 2018 tarihli, Üst Düzey Beyaz Saray Yetkilisi Trump Doktrini'ni Tanımlıyor: 'Biz Amerika'yız, Orospuyuz' başlıklı analiz, Trump'ın daha büyük bir planın parçası olarak seçildiğini göstermekle birlikte, Trump Doktrini olarak adlandırılan şeyin aslında ABD'nin yeniden büyük bir güç olarak inşa edilmek üzere eski yüklerinden kurtulması gerektiğini düşünen derin bir aklın ürünü olduğunu da anlatmaktadır.


Jeffrey Goldberg, Trump ve damadı Kushner'e yönelik eleştirileri açıkça önemsemediğini vurgulayarak şöyle demektedir:


"Ama esas olarak “Bizler Amerika'yız, Orospuyuz” ile ilgili ilginç olan şey onun kurgusal niteliğidir. Donald Trump, Batı ittifakını zayıflatacak, Rusya ve Çin'i güçlendirecek ve dünya çapında özgürlük arayan insanları demoralize eden politikalar izliyor. Trump Doktrini'nin uygulanması Amerika Birleşik Devletleri'ni - belki de kalıcı olarak- daha zayıf  hale getirebilir.


Son günlerde konuştuğum hükümet yetkililerinin ve Trump'ın arkadaşlarının aksine, tam tersi olduğuna inanıyorum: Trump, sekiz yıllık bir kasıtlı-bilinçli dağılmanın ardından Amerikan gücünü yeniden inşa ediyor. Trump'ın bir arkadaşı bana, “İnsanlar [Trump] 'ı Obama'nın yaptığı her şeye karşı olduğu için eleştiriyorlardı, ama onun politikalarını iptal ederken haklıyız,” dedi. Bu arkadaş Trump Doktrini'ni mümkün olan en basit şekilde anlattı. "Obama Doktrini, ‘Fuck Obama’ Doktirini'dir.” dedi. "Biz ‘Fuck Obama’ Doktriniyiz.”


Obama Doktrini'nin ürettiği ve dünyaya yaydığı şiddet sonrası Trump Doktrini daha farklı ve daha 'kaba' bir yöntemle dünyayı tehdit etmeye devam edecek. 11 Temmuz 2018 Brüksel NATO Zirvesi'nde Rus-Çin-İran tehdidi üreterek NATO üyesi Avrupa ülkelerini ve Türkiye'yi 'NATO'dan ayrılırız' diyerek tehdit eden Trump, üyelerin NATO bütçesine katkılarını arttırmalarını istemiş ve genel sekreter aracılığı ile NATO'nun Ortadoğu'da İran ve esamesi bile okunmayan DAEŞ'e karşı yeni bir üs ve acil müdahale gücü kurması gerektiğini dikte etmiştir. 


Trump NATO'yu Amerikan çıkarlarını eksiksiz bir şekilde yerine getirecek olan bir 'Tetikçi'ye dönüştürmek ve bunun ekonomik ve askeri maliyetini de üyelere yüklemek istemektedir. Analiz,  'Biz Amerika'yız, Orospuyuz' şeklinde özetlenen Trump Doktrini'ne bazı basit itirazları olsa da Atlantic ve Brookings Enstitülerinin bu doktrin masallarının destekleyicileri olduğunu göstermektedir.


Geleneksel Neocon-WASP perspektiflerinin yeni maskesi: Evanjelizm ya da Siyonist Hristiyanlık


Yine The Atlantic'ten Robert P. Jones'un 20 Nisan 2018 tarihli "Beyaz Evanjelikler Donald Trump'ı Bırakamaz" başlıklı analizinde, şöyle diyor:


"Yakın geçmişte yaşanan sadakat (eşini aldatma) iddialarıyla bile - yetişkin film yıldızı Stormy Daniels ve Rusya soruşturmasına adı karışmış olan eski Playboy modeli Karen McDougal ile - beyaz Evanjelik Protestanlar, desteklerinin azaldığına dair hiçbir işaret göstermiyorlar. 


"Bazı önde gelen Evanjelik liderler açıkça belirttiler. Fox News’te geçen ay Trump’ın Daniels’la iddia edilen ilişkisi sorulduğunda, Trump’ın en eski kampanya destekçilerinden biri olan Robert Jeffress, haberleri küçümsedi. “Protestanlar hâlâ,“Sen bir porno yıldızıyla seks yapmamalısın.” emrine inanıyorlar… Ancak, cumhurbaşkanının bu emri ihlal edip etmemesi, ona verilen destekle tamamen ilgisizdir,” diye açıkladı Jeffress, kim Dallas Mega Kilisesi papazı. “Evanjelikler, Donald Trump'a oy verdiklerinde bir sunak çocuğu için oy kullanmadıklarını biliyordu.”


Neoconların Satanizm'e hizmet ederek yok ettikleri cinsiyet, aile, ahlak ve dinî değerlerin korunmasına yönelik Evanjelist Kaygıları Çarpıtarak Yönetme Çabaları


ABD Başkanı Cumhuriyetçi Trump'ın Türkiye ile ilgili tutumunun, darbeci beyaz evanjelik-protestan bir papaz olan Diriliş Kilisesi'nin papazı görünümündeki ajan Andrew Craig Brunson'un masum olduğunu iddia etmesi ve serbest bırakılması çağrısında bulunması dışında, Obama yönetimi kadar olumsuz olmamasının temelinde önemli seçmen kitlesi olan Beyaz Protestan-Evanjelikler'in (satanizmin sızmış elemanları dışındakiler) dinî duyarlılıkları bulunmaktadır. 


Evanjelizm'in altını oymak ve Satanizmin insanlığa karşı işlediği suçlara karşı İslam'la ortak kaygıları olan Evanjelistleri doğrudan İslam'la ve Türkiye ile savaşa zorlamak


Eşcinsel evliliklere ve kürtaja karşı olan ahlakî duyarlılıkları henüz kaybolmamış olan Beyaz Evanjelikler, genel olarak benzer tutumlara sahip Türkiye'ye karşı çok da olumsuz bakmıyorlar ve Trump'ın Türkiye karşıtı politikalarını baskı altına alabiliyorlar (Türkiye, FETÖ-Gülen'in Evanjelik maskesi altında CIA ile ilişkileri doğru analiz edilip ayrıştırılmalı ve bu fırsatı Amerikan politikalarını kendi çıkarları doğrultusunda etkilemek için değerlendirmelidir). Protestanların, cinsel skandallarına rağmen Trump'ı dinî kaygılarla desteklemesi, Trump karşıtı yapıların gücünü zayıflatmaktadır. 


The Atlantic'ten Robert P. Jones'un metni, Trump'a verilen bu evanjelik desteğin altını oymak için yapılan stratejik çalışmaların bir parçası olarak okunmalıdır. Son dönemlerde Evanjeliklerin İsa'nın misafire karşı tutumunu öne çıkararak Trump'ın göçmen karşıtı politikalarını yumuşatmayı tartışmakta ve Beyaz Saray'ın politikalarına etkin bir şekilde müdahil olabilmektedirler... Ancak Trump, Putin'le geliştirmek istediği iyi ilişkiler, Suriye politikası, göçmen karşıtlığı, İran Nükleer anlaşması gibi konularda geri adım attığı gibi eşcinseller karşısında da geri adım atmaktadır. Trump'un atadığı ilk eşcinsel Büyükelçi, ABD'nin yeni Almanya büyükelçisi, Richard Grenell dindar bir eşcinsel olarak tanınmaktan gurur duyuyor, Beyaz Evanjelikler de güç kaybediyorlar.


Satanist ABD Derin Devleti'nin tehdidi altındaki Trump'ın Yumuşak Karnı; Cinsel Zaafiyetleri ve Etik


Rantt Media'da yer alan 29 Nisan 2017 tarihli 'Başkan Trump'ın Etik olmayan Eylemleri Görevden Almaya Davetiye Çıkarıyor' başlıklı analizinde Tai Ragan, Trump'a yönelik etik çerçeveli eleştirileri fazla umursamıyor, ancak gerektiğinde alaşağı edilmesi için 'etik'in bahane edilebileceğini açık bir şekilde ifade ederek Trump'ı klasik ABD derin Devleti stratejilerine uymaya zorluyor:


"Etik, Amerikan siyasetinin asla gösterişli veya hızlı bir parçası olmamıştı ve Trump’un seçilmesi etik konularını ulusal sahneye getirirken, hareket ettikleri hızı değiştirmedi. Trump'ın etik sorunları henüz bir düzeltici sonuç üretmese de, çatışmalar çarpıtılmış ve tüm politikalarını etkilemiştir."


Tai Ragan'ın analizi, Türkiye'ye ver Erdoğan'a verdiği sözlere rağmen 9 Mayıs 2017'de PKK-YPG'ye ağır silahlar ve zırhlı araçlar verilmesini onaylayan ve FETÖ sanıklarının iadesi için herhangi bir hareketlilik sergilemeyen Trump için hazırlanmış bir tehdit algoritması, bir 'sopa' olduğunu gösteriyor. 


"Başkan Donald J. Trump, şirketlerinden ayrılmadı ve onun imparatorluğunun temsil ettiği potansiyel çıkar çatışmalarına değinmek için hiçbir şey yapmadı. Sorun şu ki, Başkan Trump, doğrudan kendisine fayda sağlayan bir gündemi sürdürecek, ancak ortalama Amerikalılar üzerinde kendisini ve emsallerini etkileyen konulara öncelik verecek." 


"Etik, Amerikan siyasetinin asla gösterişli veya hızlı bir parçası olmamıştı ve Trump’un seçilmesi etik konularını ulusal sahneye getirirken, hareket ettikleri hızı değiştirmedi. Trump'ın etik sorunları henüz bir düzeltici sonuç üretmese de, çatışmalar çarpıtılmış ve tüm politikalarını etkilemiştir. Güvensizlik duygusu, Başkan Trump'ın faaliyetleri üzerinde halen kendi şirketinden doğrudan kazanç elde ederken asılı kalır ve bu kazançlara her an erişebilir. ABD'de hala bir sınıf savaşı yaşanıyor ve Başkan Trump ile birlikte zenginler kazanıyor." diyen yazar, "Trump rotayı tersine çevirmezse, Rusya soruşturması kaçınılmaz bir şekilde daha fazla skandal tarafından takip edilir. Ve son 100 günü düşündüğünden daha erken gelmiş olabilir" diyerek Trump'ı tehdit ediyor. 


Trump'ın hemen tüm vaatlerinden sadece İslam karşıtı olanları yerine getirmesi, diğerlerinden adım adım vazgeçmesi, yerleşik düzenin tehditlerine boyun eğdiğini de gösteriyor.


Temel hedefi yeni bir düzen dayatmak değil, eski düzeni uygulamak olan Askerî Cunta lideri Trump ve PKK


Sonsuz Ark'ın çevirisini yayınladığı 'Unutulan Yabancı Savaşçılar: Suriye'deki PKK/ Orton Raporu'nun yazarı Kyle Orton, yine çevirisini yayınladığımız 24 Şubat 2016 tarihli "Batılı Akademisyenler Esad’ın Propagandasına Nasıl Yardım Ediyor?"  başlıklı analizinde, "Suriye'nin Esad’ına, sadece rejim sözcüleri değil bağımsız analistler, gazeteciler, akademisyenler ve politikacılar tarafından yapılan propagandada yardımcı oluyor." derken Stephen Kinzer'in de adını sayıyor ve onun tezlerini tek tek çürütüyordu. 


Aynı Stephen Kinzer, Boston Globe- Washington Post'ta, 16 Eylül 2017'de yayınlanan 'Trump Cuntası: ABD'nin Ağır Çekim Askerî Darbesi' analizinde bu kez aynı mantıkla ABD'deki askerî cuntayı normalleştirmek üzere bir 'eleştiri' yapmış... 


Kinzer, Trump liderliğindeki Cunta'ya dair şu önemli gerçeği de itiraf etmekten kendini alamıyor: 


"Yeni cuntamız, mesela hâlihazırda Tayland’ı yöneten “Milli Barış ve Düzen Konseyi” gibi klasik cuntalardan farklı. Birincisi, bizim cuntamızın ilgi alanı sadece uluslararası ilişkiler, iç siyaset değil. İkincisi, bir askeri darbeyle iktidarı ele geçirmedi, yetkisini seçilmiş bir başkanın onayından aldı. Üçüncü ve en önemlisi, temel hedefi yeni bir düzen dayatmak değil, eski düzeni uygulamak. Geçen ay Başkan Trump, ABD’nin Afganistan’da verdiği savaşın geleceği konusunda hayati bir karar almakla yüzleşti. Bu, muhtemel bir dönüm noktasıydı. Dört sene evvel Trump “Afganistan’dan çıkalım” diye bir tweet atmıştı. (…) Cunta üyeleri hemen harekete geçip Trump’ı çekilmek yerine tam aksini ilana ikna ettiler: Afganistan’dan “hızlı bir çıkış”ı reddetmek, birlikleri takviye etmek ve “teröristleri öldürme”ye devam etmek. Trump’ın dış politika ana-akımına yanaşması çok da büyük bir sürpriz değil; Obama’nın başkanlığının ilk başlarında da aynen böyle olmuştu. "


Washington Post'a  22 Ağustos 2017'ta yayınlanan, 'Askeri Liderler Trump Yönetimi'nde Güçlerini Pekiştiriyor' başlıklı analizinde Robert Costa şöyle diyor:


"Üst düzey askeri yetkililer; Beyaz Saray koridorlarındaki tartışmaları ardı ardına kazanarak, kamuoyu önünde Başkan’la aykırı düşerek ve hatta onun en tartışmalı politikalarından birinin hayata geçirilmesine ayak direterek Donald Trump’ın başkanlığında Amerikan siyasi hayatının her köşesinde hazır ve nazır hale geldiler.


Düzene ve küresel normlara itimat eden bu askeri liderler, dengesiz bir başkana danışmanlık yaptıklarından yürütme erkinde güçlerini sürekli konsolide ediyorlar. Her iki siyasi partiden de müesses nizamın bazı adamları, askerleri çalkantı döneminde ulusun hamileri olarak görüyorlar.


Trump yönetiminin üst düzeyinde hizmet eden askerler sadece Kelly, Mattis ve McMaster da değil. CIA Şefi Mike Pompeo, Adalet Bakanı Jeff Sessions, Enerji Bakanı Rick Perry ve İçişleri Bakanı Ryan Zinke de ordunun çeşitli birimlerinde görev yapmış kişiler. Ayrıca Trump son dönemde eski ordu komutanı Mark S. Inch’i Federal Hapishaneler Bürosunun başına getirdi."


ABD Derin Devleti'nin Trump'ı dilediği çizgide tutmak için kullandığı CIA tarafından enforme edilen gazeteci yazarlardan biri olduğu açığa çıkan David Ignatius, Washington Post'ta yayınlanan 21 Aralık 2017 tarihli 'Trump ve Mattis; Son mu?' başlıklı analizinde şöyle diyor:


"2017 yılı sona ererken Mattis, Trump’ın solunda oturan ve –başkanlığın siyasi gürültü patırtılarından uzak durmaya çalışarak– onu yandan koruyan iyi asker olmaya devam ediyor. O, iktidara yakınlığıyla zarar görmemiş intibaı veren Trump’ın atadığı nadir isimlerden. Diğer birçok Amerikan kurumunun baskı altında olduğu bir dönemde, Mattis’in başında bulunduğu Pentagon bir istikrar unsuru olarak temayüz ediyor.


Mattis’in tek problemi her iki parti nezdinde de sahip olduğu itibar: Trump’ı sevmeyenlerce hayranlık duyulan ama onun atadığı resmî yetkililerden. Bu da bazı Trump hayranlarını sinirlendiriyor. Beyaz Saray eski danışmanlarından Stephen K. Bannon’un, Mattis’i geleneksel dış politika egemen çevrelerine fazlaca yakın bulduğu söyleniyor. Ancak Trump, “Kuduz Köpek” lakabıyla çağırmaktan hoşlandığı deniz kuvvetlerinden emekli generale saygı duyuyor."


Geleneksel Kanlı Amerikan Politikaları'nı sürdüren Trump


Trump'ın ona seslendiği şekliyle 'Kuduz Köpek' Savunma Bakanı Jim Mattis, bu lakabı 2003'te vahşice işgal edilen Irak'ta insanlık dışı yöntemlerle müslüman öldürürken alan ve David İgtanius'un ifadesiyle hem cumhuriyetçilerin hem de demokratların saygı duyduğu bir asker... Bugünlerde oldukça işlevsiz hale getirilmiş görüntüsü verilen Dışişleri Bakanı Tillerson'la Mattis'in ortak kullandıkları yöntem "hedefi yavaş yavaş nefessiz bırakıp boğmak", oysa Trump çok hızlı hareket eden, klasik amerikan sinsiliğini pek sevmeyen bir Başkan... anlaşıp anlaşamadıkları hakkında yüzlerce analiz yazılan bu üç ismin ortaya koydukları net işler var; Filistin'i yok ederek İsrail'e teslim etme, Suudi-İran savaşını çıkarmak için gerekli olan gerilimi üretme, Arap Ligi'nde geleneksel ilişkileri yıkıp, Suudi Hanedanınına, Katar-Filistin ve Lübnan liderlerine yapıldığı gibi, tamamen vahşice hakimiyet sağlama çabaları, arap ülkelerinden başka, Güney Kore, Japonya vb ülkelere yüz milyar dolarlarla ifade edilen silah satışları ve Obama'nın başlatıp getirdiği Türkiye karşıtı politikaları sessizce ve sinsice devam ettirme, Avrupa ile tehdit merkezli iletişim kurma biçimi... 


Toplamda ABD'nin dünyaya bakışında değişen pek fazla bir şey yok; sefil bir kibirle yürümeye başladığı bu günde dünya ile kurduğu geleneksel ilişki biçimini dışarıda bıraksa da ABD hiç değişmedi; bütün kirli organizasyonları ile yaşamaya devam ediyor, böyle devam ettiği için de ABD'nin tanınmış Cumhuriyetçilerinden, eski başkan adayı ve eski Teksas Senatörü Ron Paul'un ifade ettiği gibi "ABD ani ve dehşet verici bir sona doğru sürükleniyor."


Küreselleşmenin ortadoğu sorumlusu satanist-siyonist-neocon Graham Fuller Trump'ı destekliyor


ABD Derin Devleti'nin Türkiye'de görevlendirdiği, ABD'nin 7 Şubat, Gezi terörü, 17-25 Aralık, Mit Tırları, 15 Temmuz FETÖ darbesi dahil her türlü suikastin, terörün, darbenin ana sorumlusu, Satanizmin ve karanlığın sesi CIA eski yetkilisi Graham E. Fuller'in, kendi sitesinde  yayınladığı, 28 Haziran 2017 tarihli 'Trump “Tarafsız İlerici” mi?' başlıklı analizi çok net şeyler içeriyor.


Fuller, Sonsuz Ark'ın yayınladığı Graham E. Fuller çevirilerinde olduğu gibi, Amerikan Stratejilerinin arka planını görmemizi sağlayan birçok önemli parametre sıralıyor ve şöyle netleştiriyor fikirlerini:


"Trump gerçekten de bir Cumhuriyetçi değil. Partiye verdiği zararı, sonunda partiyi yeniden icat etmek, onu gerçek muhafazakâr değerlere geri getirmek için katalizör görevi üstlenebilir, büyük iş partisi yerine küçük "m" ile muhafazakâr olabilir. Şu anda parti, gerçekten muhafazakâr gündemin destekleyebileceği şeylerle - genel olarak toplum, gezegen ve kamu refahının korunması konusundaki kaygı eksikliği ile çok az benzerlik göstermektedir. Müdahaleci güvenlik devleti durumuna verilen destek muhafazakar bir değerden daha az olamazdı - bu bir Büyük Devlet değeridir.


Bu yüzden Trump aslında gecikmiş bir şeyler yapma sürecinde olabilir -şu anki kayıp ve paniğe kapılan Cumhuriyetçi partiyi sefaletinden kurtarır. Muhtemelen Trump'ın amacı bu değil, ama sonuçta iyi bir sonuç olabilir. Ve bu, Amerikan siyaseti için gerçekten önemli bir dönüm noktası olur.


Benzer şekilde, Trump’ın baskıları da ana akım Demokrat Parti kuruluşunu – can çekişen, tembel, tehlikeli bir şekilde saklanmış, sakat bir parti- olarak yok etmeye yarayan bir çıra olabilir. Üzgünüm millet, Hillary, Trump'dan daha az hasar veren bir cumhurbaşkanı olurduysa da, Hillary ile birlikte dört yıl daha eski, aynı köhne-Wall-Street yanlısı, savaş yanlısı politikalar görecektik." 


Trump, Masonik/Satanist Derin Dünya Devleti'nin emirlerini uyguluyor


Trump seçilmeden önce de seçildikten sonra da Masonik/Satanist Derin Dünya Devleti'nin emirlerini en az diğer Hillary Clinton kadar tam ve eksiksiz bir şekilde yerine getireceğini Sonsuz Ark (ve kişisel analizlerle Seçkin Deniz-Twitter) olarak yayınlarımızda tespit etmiştik. 


ABD'nin Ortadoğu'da ve Türkiye'de askeri darbe ve kaos adına, iç savaşlar ve terör örgütlerinin inşâsı, organizasyonu, hedef ülkelere sevki konusunda uzman sorumlu, 17-25 Aralık 2013 FETÖ Yargı ve Emniyet Darbesi'nden 15 Temmuz 2016 FETÖ Askerî darbesine kadar  Türkiye'nin varlığını hedef alan tüm organizasyonların en aktif direktörü olan Graham E. Fuller gibileri kastederek "Artık askeri darbeleri ve rejim değişikliğini desteklemek yok" diyen ABD Başkanı Trump'ın karşısında olması gereken Fuller'in Trump'ı destekleyici bu analizi, Başkan'ın ABD'de sadece bir figür olduğunun kanıtı olarak değerlendirilmelidir. 


Fuller, Trump'ı şöyle destekliyor: "(Trump olmasaydı) ABD kurbağası, etrafındaki sıcaklığın halen yükselmekte olduğunu tam olarak fark etmeden kaynatılmaya çok daha yakın olurdu." 


Fuller'e ve ait olduğu Masonik-Satanist yapıya göre ABD artık hedefteki bir kurbağa... Türkiye'nin halen ne tür bir tehditle karşı karşıya olduğunun unutulmaması gerekmektedir, çünkü bu yapının gücünü ve imkanlarını 100 yıldır kullandığı ABD'ye ve halkına zerre kadar değer vermediği açıktır.


 Trump ve Neoconların- Siyonistlerin ortak amacı Kudüs 


Noah Feldman, 6 Aralık 2017'ta neocon-satanist Bloomberg'te yayınlanan "İsrailliler Trump'ın Kudüs Gambiti için Bedel Ödeyecek" başlıklı analizini şu paragrafla bitirmektedir:


"Unutmayın: Amerika'nın önceliği Trump'ın önceliği demektir; bu belki de Trump'ın İsrail yanlısı yaklaşımını kozlayabilen tek ilkedir. İsrail de bunu hatırlamalı. İsrailliler istedikleri tanınmayı elde etti. Şimdi bir şekilde bedelini ödeyecekler."


Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak kabul eden 1995 tarihli yasanın uygulanmasını ertele(me)yen kararı imzalamasından (9 Aralık 2017 tarihli Milliyet'ten Verda Özer'e göre Trump'ın açıklamasının aksine erteleme yasasını imzaladığı açığa çıktı) sonra doğacak olan enfeksiyonların nasıl tedavi edilerek 'Kudüs İsrail'in Başkentidir" hükmünün tesis edilebileceğini anlatan bir metindir; temelde Trump'ın bu kararını destekleyen bir anafikirle yola çıkılarak yazılmıştır, amacı bu süreçte bir suç dosyasına dönen Netanyahu'yu mümkünse kullanmak, aksi halde harcamak için neler yapılabileceğini dikte etmektir... 


6 Aralık günü Bloomberg'de yayınlanan bu metin ile 9-10 Aralık'ta İsrail'de Netanyahu aleyhine yapılan gösteriler arasında stratejik bir bağ vardır; tek amacı da Netanyahu üzerinde baskı oluşturmaktır. Yahudiler kendi aralarında kavga ederek, kavga eder görünerek Kudüs'ü tamamen ele geçirmeye devam ediyorlar; bu yaşanan 'gerçek' değişmiyor... Trump'ın damadı Kushner de bir yahudidir ve Yahudi İsrail ile Müslüman Filistin arasında yapılacak barış görüşmelerinde 'tarafsız bir Amerikalı' olamaz; Kushner taraflıdır ve Filistinli Araplar ve bütün Müslümanlar aleyhine çalışmaktadır.


The Washington Post dış politika yazarı;  Time dergisi eski kıdemli editörü 
Ishaan Tharoor'un, Washington Post'ta yayınlanan 7 Aralık 2017 tarihli 'Trump İçin Kudüs Küresel Kültür Savaşı'nın Bir Uzantısı' yazısı, 10 Ağustos 2018'de Pence ve Trump'ın evanjelik papaz rolündeki ajan Brunson için Türkiye'ye açtığı ekonomik savaşın ve iki bakanımıza uyguladığı yaptırımların arka planını izah etmeye yetmektedir:


"Trump’ın dindarlık iddialarını kuşkuyla karşılayarak alaya almak kolay olsa bile Evanjelik hareketin sevgilisi Başkan Yardımcısı Mike Pence için aynısı söylenemez. Trump’ın konuşması esnasında Pence’in hemen arkasında duruşu, Evanjelik hissiyata açık bir selam yollamaydı.


İsrail gazetesi Haaretz’de Amerikalı Evanjelik aktivist Laurie Cardozo-Moore, “Yahudilik gibi Hristiyanlık da Mesih’in bir gün Kudüs’te Davud’un tahtına oturacağı inancında” diye yazdı ve şöyle devam etti: “Bu, (Trump’tan) önceki dört yönetimin politikalarını tersine çevirmenin bir adımı daha. Yahudi-Hristiyan Amerika Birleşik Devletleri, bir kez daha ‘İsrail, yine sana döndük!’ diyebilir.”


“Yahudi-Hristiyan” ABD niyazı Trump için de uygun bir tema. Ekim ayındaki bir konuşmasında Trump dedi ki “Biz hükümete değil, Tanrı’ya ibadet ediyoruz.” Hayali bir “Neol’e karşı savaş”tan yakınarak şöyle söyledi: “Biz Yahudi-Hristiyan değerlere karşı tüm saldırılarımızı durduruyoruz.”


Ancak bu kavram [yani Yahudi-Hristiyan kavramı] Trump için çok derin bir potansiyele/tesire sahip. Başkan, kendi platformunu herhangi bir “evrensel değer”e inanmayı açıkça reddeden, birçok aşamada kana ve toprağa bağlı milliyetçiliğin ve Batılı kimliğin daha fazla savunulmasıyla dile gelen bir dolu kabilecilik üzerine inşa etti. Trump için ısrarla “Yahudi-Hristiyan” değerlere vurgu yapmak, gerçekten de dini inançla pek fazla alakalı olmayıp daha ziyade onun –tekrar tekrar İslam’ı ve Müslümanları şeytanlaştıran– kendi bölücü siyaset tarzıyla bağlantılı.


Trump tabii ki Kudüs’ün statüsü meselesinin ne denli hassas olduğunun farkında; tanıma ve [büyükelçiliği] taşıma vaadini kararlılıkla sürdürme kararı, bundan sonra gelebilecek kaosa belki de [kasten] davetiye çıkardığı hissini veriyor."


Trump ve Siyonizmin uşakları olarak Arap Diktatörler


Middle East Eye internet sitesi baş editörü; İngiliz Guardian gazetesi eski dış politika başyazarı David Hearst'ün, Middle East Eye'de 6 Aralık 2017'de yayınlanan "Donald Trump'ın Arkasında Duran Arap Diktatörler Ekseni" başlıklı analizi, Trump ve destekçisi diktatörleri öne çıkarmakta, yaklaşık 75 yıllık ABD-Arap Diktatörleri işbirliğini gözden uzaklaştırmayı amaçlamaktadır... 


6 Aralık 2017'de Trump tarafından İsrail'in başkenti ilan edilmesi 1995'te çıkarılan bir yasanın başkanlar tarafından ABD'nin 'Ulusal Güvenlik' gerekçesiyle altı ayda bir erteleme geleneğinin terk edilmesi demek... Haziran 2017'de ilk kez erteleyen Trump sadece bir kez daha ertelemedi; bugünü hazırlayan süreç bizzat ABD tarafından hazırlanmıştır ve Trump gelenekselleşen ABD travmatik kararlarından birisinin, daha doğrusu ABD'nin müslümanlara ve araplara yönelik klasik tehditlerinden birinin önündeki engelleri kaldırdı, önceki başkanlardan ne daha az ne de daha fazla sorumluluğu var.  


Trump Başkanlık'tan alınma risklerini ortadan kaldırmak için siyonist yahudilerin desteğini amaçlayarak bu kararı aldı. David Hearst, sadece ve sadece Trump'a yüklediği bu sorumluluğu, yine Trump'ı korkutarak açıklıyor, ancak bu açıklama anlamsız, çünkü bu gerçek bir Amerikan Komplosuydu, gerçekleşti:


"Trump’ın ardındaki eksen Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn veliaht prensleri ile fiili yöneticilerinden müteşekkil. Muhammed bin Salman, Muhammed bin Zayid ve Abdülfettah es-Sisi şahsen Trump’a bağımlılar. Eğer ki Trump yeşil ışık yakmasaydı ne Katar’a abluka uygulanırdı, ne Lübnan Başbakanı Saad Hariri istifaya zorlanırdı, ne Körfez İşbirliği Konseyi parçalanıp yerine Suudilerle BAE’liler arasında askeri ve iktisadi bir ittifak kurulurdu. Trump, bin Selman’ın Suudi devletinin dayandığı direkleri paramparça etmesine, kuzenlerinin servetini çalmasına ve bütün bunları modernleşme ve reform adı altında süsleyip püslemesine geçit verdi.


İster milliyetçi ister seküler ister İslamcı isterse Hristiyan olsun hiçbir Filistinli, başkentleri olarak Kudüs’ün kaybını kabullenemez ve biz bunun ne anlama geldiğini önümüzdeki günlerde ve haftalarda tam anlamıyla göreceğiz."


Trump, Nato ve Ticaret Savaşı


Fraser Nelson,'un, 16 Haziran 2018'de  The Spectator'da yayınlanan 'Trump ve Nato: Ticaret Savaşı Bir Güvenlik Krizi Haline Geliyor' başlıklı analiz, Trump'ın NATO konusunda klasik Amerikan politikalarını sürdürdüğünü, NATO'yu Amerikan çıkarları için kullanmaya devam edebilmesi için savunma bütçelerini sürekli kısan NATO üyesi Avrupa ülkelerini savunma harcamalarını arttırmaya zorlaması gerektiğini anlamamızı sağlıyor:


"Trump'un Nato ile ilgili dili kaba ve içkin olabilir, ancak ABD'li yetkililer hayal kırıklıklarını ifade eden bütün yolları tükettiler. George W. Bush'un savunma bakanı Robert Gates, Avrupalı ​​üye devletler ayağa kalkmadıkça Nato'nun 'askeri ilgisizliğe' maruz kalacağı konusunda uyardı. Obama 'asalaklar'a köpürüyordu. James Mattis, Trump'ın Savunma bakanı olarak atandığında, Avrupalı ​​liderleri ‘Amerikalılar, çocuğunuzun güvenliğine sizden daha fazla önem veremez” konusunda uyarmakta hiçbir zaman kaybetmedi.


Bu yüzden Trump'ın tweetleri, Amerika'nın yıllarca Nato'ya göndermeye çalıştığı mesajın daha özlü ifade edilmiş şekliydi: Washington'daki sabır zayıflamış ve ödeme zamanı gelmişti. Eğer yapmazsan, o zaman Rusları süpürgelerinle kovalar bombaları ve helikopterleri düşürürsün demektir."


Özellikle klasik hale gelen "tehdit et bekle ve sonuç almak için gerilimi arttır, pazarlık masasını yeniden kur" şeklindeki Trump stratejisinin gösteri boyutunun da tasarlanmış bir model olarak uygulandığını fark ettiğimiz bu yeni dönemde, Trump yönetiminin darbecilikten ve PKK-FETÖ teröründen yargılanan ajan-papaz Brunson'un serbest bırakılması konusunda Türkiye'ye yönelik tehditleri ve iki bakanımıza uygulayacağını ilan ettiği düşük profilli yaptırımları dikkatle irdelememiz ve aynı stratejik incelikle cevap vermemiz gerekiyordu.


Trump'ın İslam'a karşı savaşı


Washington Post’un görüş yazıları sayfasının editör yardımcısı, Dış politikayla ilgili başmakalelerin de yazarı Jackson Diehl, Washington Post'ta yayınlanan  11 Aralık 2016 tarihli 'Trump'ın İslam'a Karşı Savaşı' başlıklı analizinde şunları yazıyor:


"Donald Trump, 15 yıldır devam eden İslami aşırıcılık tehdidini etkisizleştirme arayışının üçüncü ve en karanlık dönemine öncülük etmek üzere. İlki, George W. Bush’un özgürlük inisiyatifiydi; buna göre, Ortadoğu’nun çürümüş baskıcı yönetimlerinin siyaseten liberalleştirilmesi teröristlerin eleman kazanma imkanını kurutacaktı. İkincisi, Barack Obama’nın angajman politikasıydı; buna göre, Ortadoğu’yla saygılı ve düzeyli bir diyalog ve Müslümanların –özellikle de Filistinlilerin– adalet taleplerini nazarı dikkate almak Batı’yı daha az hedef haline getirecekti.


Her ikisinin de başarısızlığa uğradığı kanaati büyük ölçüde hâkim. Yeni başkan ise gerek Bush’un gerekse Obama’nın ahlaken yanlış ve pratik olarak da ters tepici addederek safdışı bıraktığı bir yaklaşımı benimseyecek: medeniyet çatışması.


Trump’ın mücadelesi denilen şeyin ana hatları, Stephen K. Bannon, Michael T. Flynn, Jeff Sessions ve Trump’ın diğer atadıklarının söylemlerinden kolayca saptanabilir. Bu ekip, Bannon’un öne sürdüğü üzere “İslam’a karşı uzun bir Yahudi-Hristiyan Batı mücadelesi tarihi”nden veyahut müstakbel milli güvenlik müsteşarı Flynn’in yazdığı üzere “kötü insanların Mesihçi kitlesel hareketine karşı bir dünya savaşı”ndan dem vuruyor."


Eli Lake'ın, Bloomberg'de 30 Kasım 2016 2016'da yayınladığı 'Trump'ın Siyasal İslam'a Yaklaşan Cadı Avı' başlıklı analizi ABD Derin Devleti'nin İslam Düşmanlığını sürdüreceğini göstermektedir.


Flynn ve Bannon gibi iki fanatiğin Trump'ın çevresinden uzaklaşmış olması Trump'ın İslam'a karşı savaşından vazgeçtiği anlamına gelmemektedir. 


Trump Ocak 2017'de Irak, Suriye, Yemen, İran, Sudan, Somali ve Libyalı mültecilerin Amerika’ya girişine ilk etapta 120 günlük yasak getirdi. Suriye’den daha sonra alınacak sığınmacıların ise Hristiyan olmasına öncelik tanınacağını ilan etti.  Katar ve Arap ülkelerini birbirine düşürdü. Kudüs'ü israil'in başkenti olarak ilan etti. Pakistan'ı terörizme destek vermekle suçladı. Irak'ta PKK teröristlerine 4000 tırdan fazla silah gönderdi. İran'da ayaklanmaları destekledi. Tunus'ta ikince kez ayaklanma başlattı. Mısır'da Müslüman kardeşler seri bir şekilde idam ediliyorlar. Türkiye'ye karşı Vize Yasakları uyguladı, 15 Temmuz darbecisi FETÖ üyelerini korumaya devam ediyor. 10 Ağustos 2018'de de Türkiye'ye Ekonomik Savaş ilan etti.


Trump'ın kovulmuş adamları Trump için çalışıyor


Natalie Nougayrède'un, 6 Haziran 2018'de, The Guardian'da yayınlanan '
Steve Bannon Avrupa'yı İran-Türkiye ve Çin Ekseni'ne Karşı Radikalleştiriyor' başlıklı analizi, Trump-Steve Bannon ikilisine karşı ciddi uyarılarda bulunmaktadır. Bu ikilinin, Rusya'yı da arkalayarak Yahudi-Hristiyan Avrupa'yı İran-Türkiye-Çin ekseni'ne karşı kışkırttığını, Avrupa Birliği'ni parçalamaya çalıştığını söylemektedir. Bu metin Trump'ın aslında hiç de tesadüfi işler yapmadığını görmek açısından önemli bir metin olarak değerlendirilmelidir:


"Steve Bannon, Fransız aşırı sağına “tarihin bizim tarafımızda” olduğunu söylüyor. Bannon'u, Ocak ayında Breitbart tarafından kovulmadan önce geçen Ağustos ayında Beyaz Saray'dan uzaklaştırılan bir adam olarak, izole bir maverick olarak görevden almak çok kolay. Ayrıca, faaliyetlerini esas olarak Anglosphere'e yönelik olarak görmek için cazip geliyor: eski kıtaya değil, ABD'li takipçilerine ve Brexiteer'lere ulaşmak. Hatta eski yerine geri dönebilmek için bir adamın, tek adamın dikkatini çekmeye bile çalışabiliyor: Donald Trump.


Ama Bannon'un sadece Trump'ın Avrupa'ya  karşı sözde yabancılaşmasını telafi etmek için arayışlar içinde olduğu fikrini ciddiye almıyorum. Atlantik'teki gezileri, “ulusalcılar” ve “küreselciler” arasındaki ideolojik mücadelenin bir parçası, hem çerçevelemek hem de tırmandırmak için aradığı bir savaşa hizmet ediyor. O açıkça White House geçmişini burada kapıları açmak için kullanıyor: benzer fikirliler ve diğerleri akın akın geliyor, Trump'ın çevresine erişemezlerse, Bannon'un varlığının içgörü sunabileceğine inanıyorlar.


Açık olan şu ki, Bannon, Avrupa'nın en yıkıcı güçlerinden bazılarıyla ilişkilerini sürdürmekle meşgul. Ve Trump, iktidara gelmeden çok önce kıtaya ilgi duyuyordu. Bannon'un, 2014 yılında, ultra muhafazakar Katolik gruplardan oluşan seyircilere dünya görüşünü anlatmak için bir Vatikan sarayını seçtiğini hatırlayın. Budapeşte'de en son sahnede“büyük düşünür” olarak tanıtıldı. İtalya'da yeni aşırı sağ popülist koalisyonu “tarihi ittifak” diyerek selamladı. Prag'da savaş sonrası liberal düzene “fetiş” adını verdi. Bu yılın başlarında, kuzey Fransa'da, Marine Le Pen'in takipçileri ile birlikte katıldığı toplantıda kalabalığı şu sözlerle canlandırdı: “Size ırkçı, yabancı düşmanları, nativistler, homofoblar, misoginistler diyorlar; bunu onur rozeti olarak taşıyın!”


Peki Bannon'un planı nedir? Onu kim finanse ediyor? Faaliyetleri önümüzdeki yıl Avrupa parlamentosu seçimlerine nasıl etkileyebilir? Avrupa'da onunla tanışan çoğu gazeteci Trump veya ABD siyasetine odaklanıyor. Bu, “alt-sağ” transatlantizm markasının kapsamını bir kenara bırakıyor. Popülistlerin kazandığı her yere giden bir fırsatçı mı? Veya Bannon, Avrupa projesine karşı bir Trumpian saldırısının öncüsü olabilir mi?


Trump’ın AB’ye düşman olduğu pek de bir sır değil. Avrupa projesinin temel olarak ne olduğu hakkında hiçbir fikrinin olmadığını biliyoruz. Birlik politikaları, birliğin bütünüyle parçalanıp dağılması onun umurunda değil. Bannon'un Avrupa'ya yaptığı yolculukların transatlantik ticaret savaşı, Brexit tartışmalarının derinleşmesi ve AB liderlerinin bir başka Avro Bölgesi krizine karşı mücadele ettiği zamanlarla çakışması ilginç.


Aslında, Bannon'un dikkat çekici bir palyaço olduğunu düşünmek aptalca olur. O aptal olmaktan çok uzak. Ve 1945'ten bu yana ABD'nin ve Avrupa’nın neye bağlı olduğunu anlamanın bir yolu olarak dinlemeye değer. Trump Avrupa'da iken, 2017 yılında Varşova'da yaptığı konuşmada ,“zamanımızın asıl meselesinin batının hayatta kalma iradesine sahip olup olmadığı” hususunun “başkanlığının en önemli problemi” olduğunu açıklamıştı. Bunu düşünün. Bu konuşma, barbarlara karşı batının milliyetçi ve hristiyan olarak yeniden tanımlanmasından daha azını içermiyordu.


Trump ve Para Birimi Savaşı


Benjamin J. Cohen'in  4 Nisan 2018'de Project Syndicate'de yayınlanan 'Trump Para Birimi Savaşı Başlatacak mı?' analizinde sorduğu ve cevaplamaya çalıştığı soru şu:


"Trump yönetimi geçtiğimiz haftalarda, Çin'in çapraz çizgilerine dik bir dizi ticaret ve yatırım önlemini uygulamaya koydu. Açıkça, Trump ve danışmanları Çin'i Amerika'nın “ekonomik düşmanı” olarak görüyorlar. Şu anki soru, Çin'in giderek artan popüler para birimi olan renminbi'ye karşı bir saldırı ile devam edip etmeyecekleri sorusudur."


ABD Başkanı Trump'ı FBI baskınları, Rusya ile ilişkisi, Seks skandalları gibi şantajlarla baskı altına almaya çalışan ve bunda da başarılı olan Satanist Liberal Düzen savunucuları, Trump'ı bütün politikalarından -İlk eşcinsel ABD (Almanya) Büyükelçi'sini Trump atamak zorunda kaldı, ABD Suriye'den çıkamadı,  Kuzey Kore ile nükleer gerilim sona erdirildi- teker teker vazgeçiriyorlar... 


Benjamin J. Cohen'in analizi, Trump'ı Çin'e uyguladığı ekonomik koruma planından vazgeçirmenin taşlarını döşemektedir, muhtemel bir para birimi savaşı doların felaketi olacağından yazar bu tehlikeye karşı soğukkanlı olunmasını önermektedir:


"Tabii ki, bir ticaret savaşının yanında bir para savaşı tehlikeli ve muhtemelen felaket olur. En azından, finansal piyasalar istikrarsızlaşabilir ve uluslararası krediler kesintiye uğrayabilir. Ne yazık ki, “ticaret savaşlarının iyi ve kazanılması kolay” olduğunu düşünen bir adamın bu olasılıklar tarafından engellenmesi mümkün değildir.. Sadece soğukkanlı kafaların hakim olacağını umuyoruz."


Satanist siyonizmin geleneksel temsilcileri Trump'ı yönlendiriyor


Asawin Suebsaeng, Andrew Desiderio, Sam Stein, Bethany Allen-Ebrahimian dörtlüsünün  25 Temmuz 2018,'de The Daily Beast'te yayınlanan "Henry Kissinger, Trump'ı Çin'e Karşı Rusya ile Çalışmak İçin Zorladı" başlıklı analizi, yeni tür küresel stratejileri okuma zorluğu yaşayan stratejistler için önemli bir ilişkiler seti sunmaktadır. 


ABD'nin kanlı geçmişinde çok etkin bir entrikacı faktör olarak Kissinger faktörünün Trump yönetiminde de aktif olduğu gerçeği, ABD'nin geleneksel politikalarından vazgeçmediği anlamına gelmektedir. Trump sıradan bir ABD başkanı olarak kan dökücü satanizmin hizmetindedir. Ortada görünen Trump karşıtı-taraftarı olanların yaygaraları basit bir simülasyonun insanlar tarafından görülmesi istenen ayrıntılarıdır.


Analizin en çarpıcı paragrafları şunlar:


"Eski dışişleri bakanı, zamanında başka bir başkanı Çin'i Sovyetler Birliği'ni izole etmek için kullanmaya itmişti. Bugünlerde neredeyse tersini yapmaya çalışıyor ve yetkililer kendisini dinliyor. Henry Kissinger, Başkan Donald Trump'a, ABD'nin yükselen bir Çin'i frenlemek için Rusya ile birlikte çalışması gerekliliğini önerdi.


Konuya bilen 5 kişinin Daily Beast’e anlattıklarına göre, zamanında Sovyetler Birliği'ni izole etmek için Çin ile diplomatik ilişkiler kurmanın gerekliliğini söyleyen eski ABD Dışişleri Bakanı, Trump’la yaptığı bir dizi toplantıdan sonra neredeyse şimdi bunun tam tersini savunuyor. Potansiyel strateji, Çin’in artan gücü ve nüfuzu ile savaşabilmek için, bölgedeki diğer ülkelerle birlikte Rusya ile yakın ilişkilerini kullanabileceğini gösteriyor."


Satanist ABD Derin Devleti'nin temel stratejilerinin belirlendiği Dış İlişkiler Konseyi CFR ve Trump 


Satanist ABD Derin Devleti'nin temel stratejilerinin belirlendiği Dış İlişkiler Konseyi (CFR) Başkanı Richard N. Haas'in 16 Haziran 2018'de Project Syndicate'te yayınlanan alan 'Singapur Zirvesi'nin Belirsiz Mirası' başlıklı analizi tepeden ve alaylı bir dille Trump'ın Kim Jung-un ile 12 Haziran 2018'de Singapur'da yaptığı anlaşmayı ele almakta; aynı zamanda iplerin kendi ellerinde olduğunu belli eden bir çerçeve içinde talimatlar vermektedir. 


Richard N. Haass Trump'ın Kuzey Kore ile savaşmasa bile sürekli gerilim üretmesini bekleyen bir yaklaşımın çöpe gitmesinden dolayı kızgınlık duymaktadır. Çünkü CFR kandan, gerilimden ve savaştan beslenen bir zihnin etkin saha konseyidir. Haass, Barış'ın iyi bir seçenek olmadığını zımnen ifade etmekte, Kim'e nükleer silahlardan vazgeçen Ukrayna'nın Kırım'ı, Libya lideri Kaddafi'nin de hayatını kaybettiğini hatırlatmakta ve tıpkı gazeteci Hasan Cemal'in çözüm süreci devam ederken paniğe kapılarak  PKK'ya "silahları bırakmayın" dediği gibi "Nükleerden vazgeçersen hayatından olursun" demektedir:


 "Kuzey Kore'nin, her şeyden çok, Amerika’nın bunu ciddiye alma ve onu eşit bir şey olarak ele alma isteğini açıklayan silahlardan vazgeçip vazgeçmeyeceğinden şüphe etmenin birçok nedeni var. Buna ek olarak, Rusya Kırım'ı ilhak ettiği zaman, nükleer silahlarından vazgeçen bir ülke deneyimi yaşayan Ukrayna için dünya hiçbir şey yapmadığından dolayı, Kim Jung-un'un davayı takip etmesi için neredeyse bir neden yok. Albay Muammer el-Kaddafi'nin kaderi göz önüne alındığında, Libya için de aynısı söylenebilir."


Kanlı Amerikan Yüzyılı'nın mimarlar odası olarak da adlandırılabilecek olan Dış İlişkiler Konseyi (CFR)'nin Başkanı 15 Temmuz 2016 FETÖ-NATO darbesinin destekçilerinden Richard N. Haass, Project Syndicate yayınlanan, 21 Mart 2018 tarihli, 'Liberal Dünya Düzeni, R.I.P.' başka analizinde,  ABD'nin çöküşü karşısında yaşadığı travmayı birkaç sebebe indirgeyerek Liberalizm adlı altında pazarlanan Kanlı Amerikan Tarihini kutsarken, bu sistemi sona erdirmeye kararlı olarak 'çabalayan' ABD Başkanı Trump'a 'görünürde' öfke kusmakta ve kurumsal olarak CFR'nin yaşadığı güç kaybının ve itibarsızlığın yaşattığı bunalımı milliyetçilik, artan otoriter sistemler, yaşanan göçler gibi aptalca sebeplerle izah etmeye çalışırken de bugüne dek 'Komplo Teorisi' olarak tanımlanan BM, IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluşların amaçları hakkındaki gerçekleri itiraf etmektedir. 


Tarih ABD'nin yirminci yüzyılda tasarladığı ve bütün dünyaya yaydığı otoriter dünya düzeninin boyutlarını ve gücünü bugüne dek hiç kaydetmedi. Buna rağmen ABD, bu gücü insanlığın yararına değil CFR gibi ücretli çalışanların ücretlerini ödeyen ailelerin egemenliği için kullanılan bir devlet oldu. Richard N. Haass'in kendileri tarafından inşâ edilen kanlı Liberalizmin sona erişinde iddia ve şikayet ettiği gibi değil, tam aksine ABD çıkarları için gerektiğinde milliyetçiliği, otoriter devletleri, iç savaşları, terörü ve göçleri birer araç olarak üretti ve kullandı; ama artık Kanlı Amerikan Yüzyılı sona eriyor. 


Alexey Tuzikov adlı bir yorumcunun analizin yayınlandığı sitede üçüncü paragrafa yaptığı yorum şöyle: "Bu propaganda yeter. ABD, sınırlı jeopolitik çıkarları ve diğer insanları denetleme isteğini gerçekleştireceği, bağımsız olmaya cesaret eden herhangi bir ülkeyi bombalayabileceği ve yaptırım uygulayabileceği bir totaliter dünya düzeni inşa etmiştir. Amerikan juggernaut'u (önüne gelen her şeyi yıkan güç) çöktüğünde dünya alkışlayacak. Dünyadaki insanlar nihayet Amerikan rüyasını değil, kendi hayallerini takip etmekte özgür olacaklar.


Bir başka Satanist yapı olan Üçlü Komisyon (The Trilateral Commission) ve Trump


Bir başka Satanist yapı olan Üçlü Komisyon (The Trilateral Commission) üyesi, eski ABD Savunma Bakan yardımcısı, eski ABD Ulusal İstihbarat Konseyi başkanı ve Harvard Üniversitesi profesörü Joseph S. Nye Jr'ın, 9 Nisan.2018'de, Project Syndicate'te yayınlanan 'Trump Sonrası Asya' Başlıklı analizi 
Amerikan Yüzyılı'nın sona erip ermediğine ilişkin bazı değerlendirmeler içermektedir ve CFR'nin ana stratejisi olan Küreselleşme ve Köleleştirme'nin temellerini korumaya çabalıyor:


"ABD ve Çin'in savaşması gerekmiyor. Hiçbiri diğerine varoluşsal bir tehdit oluşturmaz. I. Dünya Savaşı başladığında, Almanya 1900’de İngiltere’yi aşmıştı ve Britanya’nın Almanların niyetlerinden duyduğu korku felaketin büyümesine katkıda bulundu. Aksine, ABD ve Çin'in birçok çatışmayı yönetmek için histeriye ya da korkuya yenilmelerine gerek yok."


Analiz dikkatle incelendiğinde, analizin ABD'nin çöküşüne dair 'gerçeği' kabullenen ve bu gerçeği mümkün olduğu kadar ötelemeye çalışan bir zihnin ürünü olduğu görülecektir. Analiz ABD'nin Trump sonrası dünya liderliğini sürdürüp sürdürmeyeceğini sorgulamıştır; ancak yazarın ABD'nin Çin'e karşı ne tür bir avantajlar setine sahip olduğuna dair yaptığı serim, 20.yüzyılın verilerine isnat edilmektedir ve çöküşün bütün ayrıntılarının her geçen gün daha da derinleştiği ve belirginleştiği yüzüyle ABD, Coğrafya ve Kaya Gazı dışındaki avantajlara artık sahip değildir. Amerikan Yüzyılını sağlayan Üçlü Komisyon (The Trilateral Commission) üyesi biri tarafından analizin yazılması bile bunun en net kanıtlarından biridir.


Bir ırkçı, göçmen ve İslam düşmanı olarak Trump ABD'yi bölüyor


CIA'in enforme ettiği David Ignatius, Washington Post'ta 28 Aralık 2017'de yayınladığı 'Trump Yönetiminde Bölünen Bir Ulus' başlıklı analizi çöken imparatorlukların klasik fotoğrafını yansıtmaktadır... Ignatius, ABD'deki derin çürümeyi, bölünmeyi büyük bir acı çekerek anlatıyor gibi görünüyor, oysa Satanist Amerikan Derin Devleti'nin Trump üzerinde kurmaya çalıştığı(!) baskıyı örneklendirmeye çalışıyor:


"Trump meydan okuyan bir milliyetçi; muhtemelen de bütünleştirici bir aktör olmayı ümit ediyor. Ama bu sene sona ererken rakamlar bize diyor ki Trump, en tutkulu destekçilerini dahi endişelendirmesi gereken bir düzeyde bölünmüşlük ve kargaşayı beraberinde getirdi."


Ryan Cooper, 29 Aralık 2017'de, The Week'te yayınladığı 'Amerikan İmparatorluğu Çöküyor- The American Empire is Crumbling-' başlıklı yazısı bir Ameirkalıya aittir, ancak analiz çarpıklıklar içeriyor.


Trump karşıtı her analizcinin bütün yüz yıllık Amerikan kötülüğünü sadece Trump'a ya da diğer Cumhuriyetçi Bush'a yükleyerek, Trump sonrası onarılabilir bir Amerikan imajı kalacağını varsaymaları trajikomik. Demokrat Clinton ve Obama' da, diğer cumhuriyetçi başkanlar kadar vahşi, eklembeyinli ve acımasızdı. Çöküş tamamen bütün ABD başkanlarının sorumluluğudur... Kaçınılmaz olan gerçekleşmektedir.


Şöyle diyor Cooper:


"Amerika'nın gücü ve küresel etkisi, Trump'ın Başkanlığı döneminde bir taşın yere düşmesi gibi düştü. Dışişleri Bakanı Rex Tillerson son zamanlarda "Diplomasiden Gurur duyuyorum" diyerek aksini iddia etse de besbelli ki bu yanlıştır. Amerikan imparatorluğu çöküyor."


Neocon-satanist Brookings Enstitüsü diğer başkanlara yaptığı gibi Trump'a emir veriyor


Brookings Enstitüsünün kıdemli bir üyesi olan Thomas Wright'ın, War On The Rocks'da yayınlanan 12 Aralık 2017 tarihli, 'Dürüst Bir ABD Milli Güvenlik Stratejisi Ne Söyler?' başlıklı analizi, tipik teknik siyonist- neocon Trump eleştirilerinden biridir ve basit bir paket program ürünüdür; Trump karşıtı gibi görünse de Trump'ın bugüne dek attığı herhangi bir adım ya da ağzından çıkan herhangi bir stratejik söylem neoconların çıkarları ve emirleri dışında olmamıştır; Trump, kendi çelişkilerini dışavuran ve derin ABD aklının bu çelişkilerden utanmasına(!) neden olmayacak olan basit bir figürdür; Trump'ın yine neocon-siyonist-evangelist bu aklın 'köyün delisi' olarak tasarlanmış olması olasılığı gün geçtikçe daha da netleşmektedir:


"Bugün ABD'nin çıkarları için en büyük tehdit, patronumuzdur, Birleşik Devletler başkanıdır. O, mizaç olarak, bilişsel ve ideolojik olarak eşsizdir. Daha önce hiç böyle bir başkan olmamıştı ve onun türünü bir daha görmeyeceğiz. Çabuk öfkeleniyor, tavsiye dinlemeyi reddediyor, dünya tarihinden neredeyse tamamen bihaber, iç organı dürtüleri uzun süredir devam eden ABD stratejik doktrini ile çatışıyor ve  kablo tv haberlerinden, İnternet taraftarlarından ve son konuştuğu kişiden aşırı etkileniyor. 


Bu serseri başkanlık etkin bir şekilde yönetilmezse, Amerikan ittifak sisteminin çözülmesine, yeni bir küresel finansal krize ve ortaya çıkan stratejik boşlukta büyük bir güç ihtilafının geri dönmesine neden olabilir. Zaten, Başkan ABD'yi Rus siyasi savaşına karşı büyük ölçüde savunmasız bıraktı ve yerel terörizme göz yumuyor.


İç sorunumuz üzerinde durmaya devam ederken, 8 Kasım 2016'da var olan dış tehlikelerin ortadan kaybolmadığının da farkında olmalıyız. ABD Rus saldırganlığı, terörizm, Ortadoğu'daki kaos, Çin revizyonizmi ve Kuzey Kore ile uğraşmalıdır. Ancak, burada bile, haydut başkanlık büyük tezgahlarda. ABD dış politikasını içten sarsarak bu tehditler karşısında yanıtımızı yararsız kılacak kapasiteye sahip. Dış tehlikelerle uğraşmak, iç sorunumuzla başa çıkmak için bir strateji gerektirir."


Bu türden yayınlar, böyle bir Trump'ın arkasına saklanarak daha fazla iş yapma imkanı üreten şeytani aklın eseri olarak değerlendirmekteyiz. Trump, şeytanî aklın delisi olarak tasarlanmıştır ve "Bu deli her şey yapabilir, bundan biz sorumlu değiliz" görüntüsü verilmek istenmektedir; buradaki temel amaç da artık bir lağıma dönen ABD imparatorluğunun önlenemez çöküşünün aniden gerçekleşmesini engellemek, kontrollü çöküşü sağlamaktır.


Çöken imparatorluk; Amerika Birleşik Devletleri


Yine neocon-siyonist Foreign Policy'den James Traub, 19 Aralık 2017'de yayınladığı "Vicdanını Yitiren ABD Çöküyor" başlıklı analizinde diğer neocon-siyonistler gibi ABD'nin çöküşünün sadece Trump'a yüklenemeyeceğini ileri sürerek onu direktive etmeyi amaçlamaktadır:


"Çok istiyor olsak da bütün suçu Donald Trump'ın üzerine atamayız. Roma İmparatorluğunun ya da XVI. Louis dönemi Fransa'sının çöküş safhasının veya Habsburg İmparatorluğunun can çekiştiği günlerin başarılı bir şekilde anlatıldığı, Robert Musil'in “Niteliksiz Adam” adlı eserinde ifade edildiği gibi; çöküş, yöneticilerden yönetilenlere sirayet etmiştir. Fakat demokraside süreç karşılıklı olarak işler. Çökmekte olan seçkin kesim, bozuk davranışlara göz yumar ve alçaltılmış olan halk, en kötü liderlerini seçer. Böylece, bizim Nero’muz en kötü niteliklerimizi teşvik ederken biz bunu yaptığı için onu ödüllendirmekteyiz.


Kısacası "Decadence-çöküş", kültürel, ahlaki ve manevi bir bozukluğu, bizdeki Donald Trump'ı tanımlamaktadır. Medeni çürüme dilini Amerikan politik söylemine ilk sokan şüphesiz sağcı kesimdir. Çeyrek asır önce, Patrick Buchanan, Cumhuriyet Ulusal Kongresi'ndeki konuşmasında, iki partinin "Amerika'nın ruhu için ... dini bir savaş" yürütmekte olduğunu haykırmıştı. Eski Sözcü Newt Gingrich (R-Ga.) ise, Demokratları sıradan Amerikalıların değerlerini, yolsuzluğu ve yasadışılığı göz ardı ederek "çok kültürlü nihilist hedonizm" uygulamakla suçlamıştı. Tüm bu suçlayıcı sesler, Cumhuriyetçi Partinin sesi haline geldi."


Dünya'daki bütün kötülüklerin ana sorumlusu olarak emperyal güce sahip olan ABD'nin çöküşüne dair dış beklentiler ve analizler belki bir anlamda 'düşman' üreten ABD politikalarının en doğal karşılığı olarak duygusallık içerebilirdi, ancak etkin bir yayın organı olan Foreign Policy'de " ABD Çöküyor" başlıklı analizler görmek 'çöküş'ün gerçekleşiyor olduğuna dair iyi bir kanıttır, her ne kadar analizin yazarı önemsiz bazı yerlerde 'Cumhuriyetçi-Demokrat' karşıtlığında 'Demokrat' bir ruhla bakıyor görünse de, çöküşteki demokrat ve cumhuriyetçi sorumluluğunu içselleştirerek itiraf etmek zorunda kalıyor... Adil olan bu kadar zâlim bir ABD'nin çökmesidir ve dünya (128 ülke) Erdoğan'ın liderliğindeki  Kudüs organizasyonu ile 21 Aralık 2017'de BM Genel Kurulu'nda ABD'ye dur demiştir. Bu gerçektir.


Dinî duyarlılıkları Armageddon'a indirilen Evanjelistler Hristiyan Siyonistlere dönüştürülerek canavarlaştırılıyor


Morgan Strong'un, 2 Ocak 2018'de, Middle East Eye'de yayınlanan 'Hıristiyan Siyonistler Adamlarını Beyaz Saray’a Nasıl Yerleştirdi?' başlıklı analizi, PKK-FETÖ gibi terörist örgütlerle organize bir şekilde çalışan Kürtleri Hristiyanlaştırma operasyonunun bir parçası olarak Türkiye aleyhine casusluk faaliyetlerinde bulunan "Amerikan Rahip Andrew Brunson’un Türkiye’de tutuklu olmasından ötürü Donald Trump’ın ve Mike Pence’in Türkiye’yi yaptırımla tehdit etmeleri, Amerika’daki Evanjelizm gerçeğini bir kez daha gündeme getirdi. 


Strong, ABD’deki Evanjelistlerin siyasi sisteme nasıl entegre olduklarını ve ABD’nin gücü üzerinden küresel siyasete nasıl yön verdiklerini anlatırken, Trump’ın Kudüs kararına ve ABD’nin gelecek dönemde neler yapabileceğine dair de fikir veriyor.


"ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence 18 Temmuz 2017’de İsrail Destekçisi Hıristiyanlar Birliği (Christians United for Israel (CUFI) yıllık zirvesinin açılış konuşmasını yaptı. 2006’da San Antonio’lu Evanjelik bir Papaz olan John Hagee tarafından kurulan birlik, üç milyon üyesiyle ABD’deki en büyük İsrail yanlısı grup olduğunu iddia ediyor. Hagee 2016’daki başkanlık yarışında Donald Trump’ı destekledi.


Pence bir kez daha -bu defa İsrail’e yönelik verdiği sözü tutmama eğilimi gösterdiği konusunda ayak direyen İsrail destekçisi Hıristiyanlara- Trump yönetiminin ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyacağının garantisini verdi. Kimi analistlere göre bu akım Beyaz Saray’da yeni bir ideoloji kaymasının sinyallerini veriyor.


Harvard Kennedy School’dan Dan Hummel’ın Washington Post’ta yazdığına göre “Pence’in kullandığı dil Beyaz Saray’ın ABD-İsrail ilişkisini ifade ederken kullandığı tarihsel süreklilik gösteren dilden ciddi bir biçimde farklılaşıyor.” Bu köklü değişiklik de modern İsrail devletinin Kutsal Kitap’taki kehanetlerin gerçekleşmesinin bir sonucu olarak gören ve Amerika’nın kaderinin tanrısal sebeplerle İsrail’in kaderine bağlı olduğuna inanarak İsrail’e destek veren bir ideolojiye, Hıristiyan Siyonizmi’ne yönelişler şeklinde gerçekleşiyor.


Hummel Pence’i, her defasında İsrail’e olan güçlü desteğini uhrevi bir dil kullanarak dile getiren “ateşli bir Hıristiyan Siyonist” olarak tarif ediyor. Zirvede boy göstermesi “Beyaz Saray’da Hıristiyan Siyonistlerin ağırlık kazandığı yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor.” Pence Hıristiyan Siyonistlerin Tevrat’ta geçen bir kehanet olarak gördükleri şeylere Trump'ı ikna etme noktasında tek isim değil. Arkansas Eski Valisi Mike Huckabee, kızı ve şu andaki Beyaz Saray Basın Sorumlusu Sara Huckabee Sanders ve Sara Palin Trump yönetimi üzerinde çok büyük etki sahibi ateşli Hıristiyan Siyonistlerden. Trump’ın Alabama’dan Senato’ya girmesi için desteklediği Roy Moore da bu sürünün bir parçası."


Trump'ın medya yoluyla baskı altına alınma tekniği; sonuç alınana kadar baskı uygula ya da destekle


15 Ağustos 2018'de 350 Amerikan gazetesi, Donald Trump'ın medyanın yalan haber yaptığı ve Amerika’nın düşmanı olduğu şeklinde sözlü saldırılarına toplu bir mesaj yayınlayarak cevap verdi. Gazeteler, Perşembe günü yayınlanan baş makalelerinde Trump'ın suçlamalarına karşı ortak tavır gösterdi. Amerikan basının Trump'a karşı birlik olması yönündeki çağrı Boston Globe gazetesinden gelmişti. Wall Street Journal, yorum köşesinde böylesi bir kampanyanın, gazetelerin yazı işlerinin bağımsız olmadığı izlenimini vereceği konusunda uyardı.


Neocon Wall Street Journal, 350 yerel amerikan gazetesinin evangelist Trump'a karşı 'Biz halkız bayrağı açtığı gün bu eylemi eleştiriyordu... WSJ ile Trump'ın ortak noktaları siyonizm-satanizmdi.


Sonuç: 


Sorunun Siyonist Yahudilerin ya da Siyonist Hristiyanların güç kaybedip kazanması ile ilgisi olmadığı açık;  "Eski 'Yeni Dünya Düzeni'nin kurucuları olan Siyonist-Satanist Küreselciler ile onlara karşı görünen Ulusalcılar arasındaki kavganın iki tarafı olarak görünen Amerikan Derin Devleti'nin temsilcileri ile ABD Başkanı Donald Trump birlikte çalışmaktadır. Trump sıradan bir ABD başkanı olarak kan dökücü satanizmin hizmetindedir."


Brookins Enstitüsünden, Derek Chollet, Eric S. Edelman, Michèle Flournoy, Stephen J. Hadley, Martin S. Indyk, Bruce Jones, Robert Kagan, Kristen Silverberg, Jake Sullivan ve Thomas Wright'tan oluşan geniş bir ekibin yazdığı, Şubat 2017'de yayınlanan 'Güç Mevzilerinin İnşâsı; ABD için Bir Ulusal Güvenlik Stratejisi' başlıklı analizin başlığını 'Trump'a Uyması için Neocon Emirler' diyerek değiştirmemiz mümkündür, çünkü içerik, eski statükonun, eski dünya düzeninin devam etmesini isteyen ve bunun için varoluş savaşı veren neocon alışkanlıkla, birazdan göreceğiniz gibi 'emir kipi'nde cümlelerle dolu, girişte -meli, -malı olarak okuru karşılayan yapay nezaket dili, biraz sonra yerini yapılacaklar ve yapılmayacaklar listelerinin oluşturduğu tipik hastalıklı neocon zihniyetin ürünü dile bırakacaktır. 


"İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcından bu yana, ABD büyük stratejisinin merkezinde, 1940'ların sonundan bu yana güvenlik birlikteliklerinden, uluslararası kurumlardan ve ekonomik açıklıktan oluşan, özgürlüğün, refahın nedenlerini sürdürebilmek için uluslararası bir düzen kurmak ve yönetmek yer almıştır. Barış. 2016'da ilk defa, Amerikan halkı bu uluslar arası düzeni ve kurucu kısımlarını oldukça eleştiren bir başkan seçti. Bu kendiliğinden çıkmadı. Küreselleşme ve Amerika'nın dünyadaki rolü hakkındaki endişeler bir süredir sarsıntı oluşturuyor. Amerikalılar, sonuç olarak, şimdi savaş sonrası düzene liderlik etmek ve şekillendirmeye devam etmek ya da bunu geride bırakmak için ortaya çıkan bir seçimle karşı karşıya."


Eric S. Edelman ve Robert Kagan gibi isimlerin üretebileceği en yumuşak dile sahip analiz ya da emirler katalogu da denebilir, çevirisini sunduğumuz aşağıdaki metne. Ve doğal olarak bu hastalıklı karakterlerin zihninde Türkiye diye bir yer yok, analizde özel başlık açma gereği bile duymadıklarını görüyoruz. Oysa aynı ekip Türkiye'de 15 Temmuz Darbesini düzenleyen neocon yapının üyesiydi. 15 Temmuz'da yaşadıkları yenilgi onları dünyayı yönetme küstahlığından vazgeçirmiş değil. Aşağıdaki emirler listesi paniklemiş bir psikoloji ile Trump'a her şeyi Obama, Bush öncesi döneme döndürmeyi önermektedir ve en önemlisi artık ABD'nin güçlendirmesi gereken yıkılmış bir imajı olduğunu da böylece tescil etmekte olduklarının da farkında değiller. Aşağıdaki metin dünyayı yönetecek bir akla sahip olmadıklarını net bir şekilde yansıtmayı başaran hastalıklı karakterlerin ürünü olarak görülmelidir.


Analizde emir kipinde yazılanlardan Diplomatik Güç başlığı altındaki emirler şöyle:


* Rakiplerle pazarlık yapmadan önce müttefiklerle ve ortaklarıyla "güç durumları" oluşturun.

* Özellikle müttefikler ve ortakların çıkarlarını ve taahhütlerini teyit edin.
* Paylaşılan sorunlar için hem yeni hem de çok taraflı platformlar benimseyin.
* Zorlayıcı diplomasi için müttefiklerden yardım alın.
* ABD diplomasisinde demokrasi ve insan hakları değerlerini koruyun.

24.02.2017'de, “Burası Amerika Birleşik Devletleri ve ben burayı temsil ediyorum. Ben dünyayı temsil etmiyorum." diyen ABD Başkanı Donald Trump, bu tür 'emirlere' nasıl tepki veriyor, açık bir şekilde görülmektedir.


Trump, önceki başkanların tümünün yaptığı gibi Türkiye ve İslam karşıtı politikaları sürdürdü, 10 Ağustos 2018'de Türkiye'ye saldırdı ve Türkiye çok hızlı bir şekilde karşılık vererek, sorunu dünya geneline yaydı ve ABD piyasalarını altüst etti. Aşağıdaki görüntü durumu yeterince açık bir şekilde ifade etmektedir.



17 Ağustos 2018 The Hill haberi:

Neocon WAPO'nun köşe yazarı Jennifer Rubin: "2020'de Trump'a oy verelim" 


Öneri:


Yukarıdaki tablo ve olası gelecek senaryoları, Beşerî Sistemlerin vicdan ve inanç konulu sorunlarını aşamadıkları zaman nasıl bir dünya inşâ edeceklerinin göstergesi olarak okunmalıdır. 18,19 ve 20. yüzyılın yüksek(!) hümanist ve sosyalist fikirlerinin kapitalizmin ve sömürgeciliğin basit birer aracı olduğunu ve bu sistemin de tarihin hemen her devrinde olduğu gibi sürekli tıkandığını fark ederken, kendinize şu soruyu soracaksınız: "Peki çözüm nedir?" 


Çözüm açık ve yalın bir şekilde, Satanizm'in yok etmeye çalıştığı, 610 yılında insana gönderilmeye başlanan Allah'ın gönderdiği son kitap olan Kur'an'da duruyor. Aklını kullanmakla emrolunan İnsanoğlu'na bu yolculukta başarılar diliyoruz.




Seçkin Deniz, 16.08.2018, Sonsuz Ark, Sistematik Analizler 143



Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı