26 Şubat 2018 Pazartesi

SA5706/KY57-AHCZD86: Sûre Sûre Kur'an'da Mü'minlerin Vasıfları 49: En'âm (94-104)

  "Müminler,  Allah’ın kurtuluş reçetemiz olarak gönderdiği Kur’an’a sımsıkı sarılırlar ve içindekileri düşünürler, anlamaya ve hayatlarına taşımaya çalışırlar. Allah’ın kitabından uzak ve gaflet içinde bulunamazlar. ”


بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Bizi yaratan ve bize doğru yolu gösteren, kendine imân etme şerefini nasip eden, yediren ve içiren, hastalandığımızda da bize şifa veren, bizim canımızı alacak ve sonra diriltecek olan, hesap gününde, hatalarımızı bağışlayacağını umduğumuz (Şuara, 26/78-82) Âlemlerin Rabbi olan Allah’a sonsuz hamd’ü senâlar olsun. “Üsve-i hasene” olan Resûlü Muhammed Mustafa (sav)’e  salât u selâm olsun.


EN’ÂM SURESİNDE MÜ’MİNLERİN VASIFLARI (94-104. Ayetler)[1]

وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادٰى كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَتَرَكْتُمْ مَا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَٓاءَ ظُهُورِكُمْۚ وَمَا نَرٰى مَعَكُمْ شُفَعَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ اَنَّهُمْ ف۪يكُمْ شُرَكٰٓؤُ۬اۜ لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ۟

“Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geleceksiniz ve (dünyada) size verdiğimiz şeyleri arkanızda bırakacaksınız. Sizin hakkınızda ortaklarımız sandığınız şefaatçilerinizi de yanınızda görmeyeceğiz. Andolsun, aranız açılmış, (tanrı) sandığınız şeyler sizi bırakıp gitmiştir.” (En’âm Suresi,6/94.)

“Tıpkı ilk yarattığımızda olduğu gibi, yine yalnız başınıza geldiniz.” Yanınızda kimse yok, yapayalnızsınız, tek başına doğal olarak. Rabbinizle birer birer karşılaşacaksınız, topluca değil. Tıpkı ilk defa sizi birer birer yarattığı gibi. Nitekim herbiriniz anasının karnından tek başına, çıplak elbisesiz ve zavallı doğar. Her şeyi kaybettiniz. Herkes sizden ayrıldı. Yüce Allah’ın sizi sahip kıldığı ve bunlar üzerinde kendinizi güçlü sandığımız şeylerden ayrıldınız. “Size vermiş olduğumuz her şeyi arkanızda bıraktınız.” Mal, süs eşyası, çoluk-çocuk, dünya nimeti, mevki ve güç adına her şeyi bıraktınız. Hepsi geride kaldı, hiçbir şey yok yanınızda. Az veya çok hiçbir şeye gücünüz yetmez artık. Çeşitli savlarla Allah’a ortak koştuklarınız sizden uzaklaşmışlar. Allah katında aracılıkta bulunmaları ya da sebepler dünyasında bir etkinlikleri söz konusu olmayan ortak koştuklarınız da bunlar arasındadır. (Fî Zilâl’den nakille.)

İnkârcıların âhirette, mutlak güç ve hâkimiyet sahibi olan Allah karşısındaki yalnızlık ve çaresizliklerinin anlatıldığı âyete göre onların dünyadaki akraba ve dostları, kendilerini şımartıp azgınlaştıran mal ve mülkler, makam ve mevkiler, Allah’tan başka tapmış oldukları şeyler Allah karşısında onlara zerre kadar fayda sağlamayacak, yardımını umdukları şeyler kaybolup gidecektir. (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri, II/442.)

İnsan nankördür, Yüce Allah’ın verdiği nîmet ve imkanlar[2]  hırslıdır,(Meâric,70/19.) âciz bir varlıktır,(Mâide,5/31.) aceleci, sabır ve tahammül gücü sınırlıdır.(İsrâ,17/11; Enbiyâ,21/37) Bütün bunlara ilaveten bir de insanın karşısında Kur’an’ın ‘Şeytan’ adını verdiği, insanın dünya hayatındaki imtihanında önemli bir yere sahip olan, kötülüğü simgeleyen ve kötülüğe çağıran bir varlık vardır. Şeytanın işi insan aklına tuzaklar kurmaktır. Şeytan, Hz. Adem ve Hz. Havva’dan itibaren insanların ayaklarını kaydırmaya onları aldatmaya çalışmaktadır.(Bakara 2/36; A’raf 7/19-23) O’nun en önemli görevi, kötülüğü süsleyip, güzel gösterip insanları aldatmak ve doğru yoldan çıkarmaktır.(Neml,27/24; Ankebût,29/38.) Kur’ân, Şeytan’ın insanın düşmanı olduğunu şöyle dile getirir: 

“Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın Şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü O, apaçık düşmanınızdır.”(Bakara,2/208.) 

Zalimleşen insanı kendisini aldatmasına imkan tanıdığı şeytan da, haşa Allah’a ortak sandıkları şefaatçilerinizi de (tanrı) sandığınız şeyleri de yanınızda görmeyecek ve onlar kendilerini bırakıp gitmiş olacaklardır.

اِنَّ اللّٰهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوٰىۜ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَيِّۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ

“Tohumu ve çekirdeği çatlatan şüphesiz Allah’tır; O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarmaktadır. İşte Allah budur. O halde (haktan) nasıl dönersiniz!” (En’âm Suresi,6/95.)

“Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah’ın her şeye gücü yeter.” (Âli İmrân,3/189.)[3]
Âlemlerin Rabbi olan Allah cansız maddeden canlı yaratıklar çıkarır ve canlı yaratıklardan cansız maddeler meydana getirir. De ki: "Ey mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltirsin, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Hiç kuşku yok sen her şeye kādirsin. Geceyi gündüze katarsın, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın ve dilediğine sayısız rızık verirsin." (Âli İmrân,3/26-27.)[4]

Bu ve müteakip âyetlerde, her biri başlı başına birer mûcize olan, fakat her zaman tekrarlandığı için insanların önemini kavramaktan gafil olduğu başlıca yaratılış olaylarına ve ilâhî kudretin işaretlerine dikkat çekilmiştir.  Tohumun ve çekirdeğin patlayarak filiz vermesi ve bu suretle tabiatın canlanması, bitkilerle bezenmesi, nimetlerle dolup taşması o yüce kudretin muhteşem eserleridir. Böylece O, ölüden diriyi, diriden ölüyü, tohumdan ve çekirdekten bitkileri, bitkiden tohum ve çekirdekleri çıkarmaktadır. Âyette, kesintisiz tekrar eden bu açık seçik tecellilere rağmen insanoğlunun nasıl olup da gerçeğe sırtını dönebildiği, O’nu yaratıcı olarak tanıyıp kulluk etmekten geri durabildiği sorulmaktadır. (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri, II/444.)

Hayatın ilk oluşumundan beri yüce Allah, diriyi ölüden çıkarmıştır. Allah’tan başka kimse yapamaz bunu. Ölüden hayatı çıkarmaya Allah’tan başka kimsenin gücü yetmez. Hayat mucizesini, Allah’ın yaratmasından başka bir temele dayandırarak açıklamaya ilişkin Avrupa’da, tıpkı aslandan kaçan yaban eşekleri gibi (Müddesir Suresi: 50-51) insanların kiliseden kaçmaya başlamalarından beri süren tüm çabalar fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Bu insanlar, evrenin ve hayatın meydana gelişini Allah’ın varlığını kabullenmeksizin açıklamaya çalışıyorlar. Ancak bütün çabaları fiyaskoyla sonuçlanmıştı.

فَالِقُ الْاِصْبَاحِۚ وَجَعَلَ الَّيْلَ سَكَناً وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَاناًۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِ

“Sabahı aydınlatan O’dur. Ve O, geceyi dinlenme zamanı, güneşi ve ayı birer hesap ölçüsü kılmıştır. İşte bu, aziz ve alîm olan Allah’ın takdiridir.” (En’âm Suresi,6/96.)

 “Tohumu ve çekirdeği çatlatan şüphesiz Allah’tır; O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarmaktadır.” “Sabahı aydınlatan O’dur. Ve O, geceyi dinlenme zamanı, güneşi ve ayı birer hesap ölçüsü kılmıştır.” “İşte Allah budur. Nasıl olur da bu gerçeği görmezlikten geliyorsunuz?” Sizin üzerinizde Rabb olmayı hakeden Allah budur. Rabb; eğiten, yönlendiren, efendi ve hâkim anlamlarına gelmektedir.

Şüphesiz tane ve çekirdeği yarıp yeşerten, şafağın sökmesini de sağlayan O’dur. O’dur geceyi dinlendirici, güneş ve ayın hareketlerini hesaplı, dönüşlerini ölçülü kılan. Bütün bunlar, her şeye egemen olan gücü ve her şeyi kapsayan O’nun bilgisi çerçevesinde düzenlenir.
Şu sürekli tekrarlanan mucizelerin ve hayat mucizesinin yaratıcısı yüce Allah’dır… Kulluk, boyun eğme ve emrine uymak suretiyle dinine uyup boyun eğmeniz gereken biricik Rabbiniz, ilâhınız ve mevlânız Allah’tır.

وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

“O, kara ve denizin karanlıklarında kendileri ile yol bulasınız diye sizin için yıldızları yaratmıştır. Gerçekten biz, bilgiye açık bir topluluk için kanıtları birer birer açıkladık.” (En’âm Suresi,6/97.)

Yani, "Bir Allah'ın bulunduğunu ve başka hiçbir şeyin Allah'ın sıfatlarına ve bu tür güçlere sahip olmadığını kesinkes ortaya koyan ayetlerini açıkladık; bu yüzden, hiçbir şey Allah'a ait haklardan herhangi birini edinmeye lâyık değildir. Ne ki, ilimden yoksun olanlar bu ayetlerle gerçekliğe ulaşamazlar, ancak tabiattaki olguları akılla gözleyenler en değerli serveti elde edebilirler. (Tefhîm,I/579.)

وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌۜ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَهُونَ

“O, sizi bir tek nefisten yaratmıştır. (Sizin için) bir kalma yeri, bir de emanet olarak konulacağınız yer vardır. Gerçekten biz, anlamaya açık bir topluluk için kanıtları birer birer açıkladık.” (En’âm Suresi,6/98.)

"Anlayış sahibi olanlar insanlığın yaratılışında ve doğumdan ölümüne insan hayatının çeşitli aşamalarında erkeğe ve kadına biçilen farklı fonksiyonlarda gerçekliğin ayetlerini bulabilirler. Fakat, hayvanlar gibi yaşayıp, bedensel tutkuları peşinde koşanlar bu ayetlerde görmeye değer bir şey bulamazlar. Bu açık ayetlere rağmen bazıları kendi hayal ve vehimlerinin ürünü bir takım gizli varlıkları O'na ortak tanımaktadırlar. Bilgisizliklerinde bu varlıklara kâinatın yönetimine ve insanın kaderinde güç ve görev verecek kadar ileri gittiler. Sözgelimi, birini yağmur tanrısı, diğerini bitki tanrısı, bir başkasını servet tanrıçası ve yine bir başkasını da hastalık ve bunlar gibi saçma tanrılar yaptılar. Böylesi tanrılar, dünyanın tüm müşrik toplumlarının çeşitli adlar altında yarattıkları hayali tanrılardır. (Tefhîm,I/579.)

Kur’an mûcizesinin gerçekleştiği âlem içinde yaratılış hadisesinin en muhteşem sonucu hiç şüphesiz insandır. Bu âyette yüce Allah bu büyük mûcizeyi de kudretinin nişanesi olarak zikretmektedir. (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri, II/445.)

Kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır!

وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ فَاَخْرَجْنَا مِنْهُ خَضِراً نُخْرِجُ مِنْهُ حَباًّ مُتَرَاكِباًۚ وَمِنَ النَّخْلِ مِنْ طَلْعِهَا قِنْوَانٌ دَانِيَةٌ وَجَنَّاتٍ مِنْ اَعْنَابٍ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُشْتَبِهاً وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍۜ اُنْظُـرُٓوا اِلٰى ثَمَرِه۪ٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَيَنْعِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكُمْ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

“Gökten su indiren O’dur. (Buyurdu ki:) İşte biz her çeşit bitkiyi onunla bitirdik. O bitkiden de, kendisinden üst üste binmiş taneler bitireceğimiz bir yeşil bitki, hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik; birbirine benzeyeni var, benzemeyeni var. Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın! Kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.” (En’âm Suresi,6/99.)

Kur’an’da varlıkların insan hizmetine verildiğini bildiren ayetlerin bazıları şunlardır:

 “Kuşkusuz sizin için hayvanlarda büyük bir ibret vardır. Zira size, onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından gelen, içenlerin boğazından kolayca geçen halis bir süt içiriyoruz.”( Nahl,16/66.) 

“Rabbin bal ansına; dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler edin, sonra meyvelerin her birinden ye, Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır.”( Nahl, 16/68-69.)

“Hayvanları onların emrine verdik. Onların bazısını binek olarak kullanırlar, bazısını besin olarak yerler. Bu hayvanlarda onlar için nice faydalar ve içilecek sütler vardır. Hala şükretmezler mi?” (Yasin 36/72-73.)

“Allah kimine binesiniz kimini yiyesiniz diye sizin için hayvanlar yaratandır. Onlarda sizin için nice faydalar vardır. Gönüllerinizdeki bir arzuya, onlara binerek ulaşırsınız. Onların ve gemilerin üstünde taşınırsınız.” (Mü'min 40/79-80.)

“Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.”  (Nahl, 16/67.)

 “O, yeri size beşik yapan ve onda size yollar açan, gökten de su indirendir. Onunla biz çeşitli bitkilerden çiftler çıkardık. Yiyiniz, hayvanlarınızı otlatınız. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için İbretler vardır.” (Taha, 20/53-54)

“Yeryüzünde yan yana bulunan arazi parçaları, üzüm bağları, ekin tarlaları, dallı budaklı hurmalıklar vardır. Hepsi de aynı sudan sulandığı halde onları lezzetçe birbirinden farklı ve üstün kıldık Muhakkak ki bunlarda aklı eren insanlar için İbretler vardır.” (Ra' d, 13/4.)

“Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çiftler yaratan O'dur. Geceyi de gündüzün üzerine örtüyor. Şüphesiz bunda düşünen toplum için ibretler vardır. Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. Böyleyken yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için İbretler vardır.” (Ra'd, 13/35.)

“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelmesinde, insanlara faydalı olan şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü halde toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve yerle gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için deliller vardır.” (Bakara 2/164.)

Mâtüridi (ö.333/944)'ye göre duyular âleminde yapılan zıt unsurları barındıran varlıkların dengede durması, bir yaratıcıya duyulan ihtiyacın göstergesidir.[5] Bu düzen (tedbir) aynı zamanda Allah'ın birliğini de ispat eder. Mevsimlerin art arda gelişi, yerden çeşitli bitkilerin yetişmesi, ay, güneş ve yıldızların yörüngelerinde seyretmesi ve mahlukatın gıdalandığı yiyecekler ile hayvan türlerinin geçimlerindeki düzenlilik düşünüldüğünde tüm bunların ince bir kanunla (sünnet) birbirine bağlandığı anlaşılır.[6]

وَجَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَٓاءَ الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ وَخَرَقُوا لَهُ بَن۪ينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يَصِفُونَ۟

“Cinleri Allah’a ortak koştular. Oysa onları da Allah yaratmıştır. Bilgisizce O’na oğullar ve kızlar yakıştırdılar. Allah, onların ileri sürdüğü vasıflardan uzak ve yücedir.” (En’âm Suresi,6/100.)

“Senin Rabbin; kudret ve şeref sahibi olan Rab, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir.” (Sâffât,37/180.)[7]

“Göklerin ve yerin Rabbi, Arş’ın da Rabbi olan Allah, onların nitelendirmelerinden uzaktır.” (Zuhruf,43/82.)[8]

Hâlbuki Allah insanları ve cinleri ancak kendisine kulluk etsinler diye yaratmıştı. (Zâriyât,51/56.)[9]  Başka âyetlerde de müşriklerin cinlere ve meleklere taptıkları (Sebe’ 34/41; Zuhruf 43/20), Allah ile görünmez varlıklar arasında nesep bağı kurdukları (Sâffât 37/158), melekleri Allah’ın kızları olarak düşündükleri (Nahl 16/57; Sâffât37/149; Zuhruf 43/16; Tûr 58/39) bildirilmektedir. İbn Âşûr’un kaydettiğine göre Câhiliye Arapları’nın bir kısmı şeytanın şer tanrısı olduğuna inanır, melekleri Allah’ın askerleri, cinleri de şeytanın askerleri sayarlardı.

 “Oysa onları da (görünmez varlıkları) Allah yaratmıştır” meâlindeki cümle, müfessirlerce “Halbuki bu varlıkları Allah’a ortak koşanların kendileri de onları Allah’ın yarattığını biliyorlardı” şeklinde anlaşılmıştır. Buna göre âyette müşriklerin, mahlûk olduğunu kabul ettikleri varlıkları hâlika ortak koşmalarının, böylece onlara ulûhiyyet tanımalarının bir çelişki olduğu ifade edilmiştir. (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri, II/446-447.)

بَد۪يعُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اَنّٰى يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌۜ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

“O, göklerin ve yerin eşşiz yaratıcısıdır. Eşi olmadığı halde nasıl çocuğu olabilir? Her şeyi O yaratmıştır ve her şeyi hakkıyla bilen O’dur.” (En’âm Suresi,6/101.)

بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَإِذَا قَضَى أَمْراً فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ

“O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir.” (Bakara,2/117)

Bedî‘ kelimesi Allah’ın ismi olarak kullanıldığında “Bir şeyi herhangi bir alete, temel maddeye, daha önce var olan örneğe, zaman ve mekâna ihtiyaç duymadan, yoktan ve eşsiz bir mükemmellikte yaratan” anlamına gelir ve sadece Allah için kullanılır. Bir önceki âyette müşriklerin, yüce Allah’ın birliğine ve kemaline aykırı düşen bâtıl inançları reddedilip, O’nun bu tür yakıştırmalardan münezzeh bulunduğu ifade buyurulduktan sonra bu âyette de tenzihin gerekçesi açıklanmıştır. (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri, II/446-447.)

Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her şey O’na muhtaçtır. "Göklerdeki ve yerdeki varlıkların tümü O'nundur, hepsi O'na boyun eğmişlerdir."

Bugün hala bir şahıs için “Bedî’uzzamân” tabirinin kullanılmaya devam ettiğini biliyoruz. Rabbim kendilerine tevbe etmeyi nasip etsin.

ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ

“İşte bu Allah sizin rabbinizdir. O’ndan başka ilâh yoktur. O her şeyin yaratıcısıdır. Öyleyse O’na kulluk edin, O her şeye vekildir (Güvenilip dayanılacak tek varlık O’dur).” (En’âm Suresi,6/102.)

“Şüphesiz ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilah yoktur. O halde bana ibadet ve beni anmak için namaz kıl” (Taha, 20/14).[10]

“Yeryüzünde (ve âlemde) bulunan her canlı fanidir, ölümlüdür, ancak azamet ve ikram sahibi Rabb’inin zâtı bâki kalacaktır.” (Rahmân,55/26-27.)

 “O’nun benzeri hiçbir şey yoktur.” (Şûrâ, 42/11)[11]

“(Ey Peygamberim!) Deki Rabbim ... Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır” (A’râf,7/33) anlamındaki âyet, insanın Allah’ı tanıması gerektiğini ifade etmektedir. Allah’ı tanımayan, bilmeyen ve O’nu anlamayanlar Zümer suresinin “Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler” anlamındaki 67. âyeti ile kınanmaktadır. İnsanın Allah’a kulluk edebilmesi için her şeyden önce Allah’ı tanıması gerekir. O’nu tanımadan O’na îman, ibadet ve itâat etmek mümkün değildir.

“Gerçekten Allah, her şeye gücü yetendir” (Bakara,2/20). “Kur’ân’da 35 âyette Allah’ın “her şeye” gücünün yettiği bildirilmektedir. Allah’ın; yaratmaya (Yasin,36/81), ölüleri diriltmeye (Kıyâme, 75/40), parmak uçlarını bile yeniden inşa etmeye (Kıyâme,4), gökten azap indirmeye (En’âm,6/65), suyu yer yüzünden yok etmeye (Müminûn,23/18), bir toplumu yok edip yerine yenisini getirmeye (Meâric,70/40-41) kısaca her şeye... gücü yeter. O’nun aciz olduğu, gücünün yetmediği hiçbir şey yoktur. Hiç kimse ve hiçbir şey O’nu âcîz bırakamaz.. Allah’ın bir şeye “ol” demesi ile o şey hemen olur. Yok olmasını istediği şey de yok olur. Allah için “imkansız” diye bir şey yoktur.

“İnsanlar, şuradan buradan edindikleri aslı olmayan derme çatma inançlardan vazgeçerek, Allah hakkında, bir önceki âyette belirtildiği şekilde inanç taşımaya çağrılmakta, O’ndan başka tanrı bulunmadığı, önceden olduğu gibi şimdi ve bundan sonra da her şeyin yaratıcısının O olduğu vurgulanmakta; insanlardan, burada belirtildiği şekilde oluşturdukları sahih imanlarını, uydurma tanrılara değil, yalnız Allah’a kulluk ederek ibadetle pekiştirmeleri istenmektedir. Çünkü O her şeye vekildir. Âyetin bu kısmında tevhidin en yüksek noktası gösterilmiş bulunmaktadır. Çünkü bu ifadeye göre gerçek ve adaletli bir şekilde yapıp yaratan, yaşatan, rızıklandıran O’dur; her varlığa kendi varlık mertebesinde lâyık olan imkân ve şartları hazırlama, sebepleri ve sonuçları düzenleme işlevi sadece O’na aittir; bundan dolayı güvenilip dayanılacak ve sığınılacak olan da O’ndan başkası olamaz.” (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri, II/448.)

Âlemlerin Rabbi olan Allah her şeyin yaratıcısıdır. O’ndan başka ilâh yoktur. Yüce Allah’ın otoritesi sadece insanların üzerinde geçerli değildir. O her şeyin üzerinde otorite sahibidir. Çünkü her şeyin yaratıcısıdır. İşte bu temelin açıklanmasında güdülen amaç budur. Cahiliye döneminde müşrikler buna karşı çıkmıyorlardı.. Ancak gereklerini kabul etmiyorlardı. Bu da; sadece Allah’ın egemenliğine boyun eğme ve itaat etme ve ortak koşmaksızın yalnız ve yalnız O’nun otoritesine uymadır.

لَا تُدْرِكُهُ الْاَبْصَارُۘ وَهُوَ يُدْرِكُ الْاَبْصَارَۚ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ

“Gözler O’nu idrak edemez, halbuki O gözleri idrak eder. O en ince şeyleri bilir ve her şeyden haberdardır.” (En’âm Suresi,6/103.)

İnsanların gözleri ve duyu organları, aynı şekilde zihinsel kavrama yetenekleri.. Evet bunların tümü, içinde yaşadıkları evrenle iletişim kurabilmeleri yeryüzünde halifelik işlevini yerine getirebilmeleri için yaratılmıştır. Ayrıca, yaratılmış varlık safhalarında ilâhî varlığın eserlerini algılamaları da istenmektedir. Ancak yüce Allah’ın zatını kavramaya gelince; kendilerine böyle bir yetenek verilmemiştir.

“Gözler O’nu idrak edemez” ifadesiyle hem Allah’ın gözle görülür maddî ve cismanî bir varlık olmadığı hem de zâtından başka hiçbir varlık tarafından O’nun gerçek varlığının ve mahiyetinin bütünüyle bilinip kuşatılamayacağı ortaya konmuştur. Bu ifade ile özellikle maddî nesneleri, putları, heykelleri, resimleri tanrılaştıran, bunlara tanrısal aşkınlık ve kutsallık yükleyerek kendilerine sığınılan veya korkulan birer güç kaynağı gibi gören bütün dinler, inançlar ve bunlara dayalı tutumlar reddedilmiştir. (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri, II/448-449.)

İnsan Allah’ı, Rabbimizin Kur’an’da bizlere haber verdiği zat, isim, sıfat ve fiilleriyle tanıyacaktır. Kâinatta vâr olan her şey O’nun varlığına delalet etmektedir. 

“Sizi topraktan yaratması O’nun varlığının delillerindendir…” Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet var etmesi O’nun varlığının delillerindendir…” “Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması O’nun varlığının delillerindendir …” “Geceleyin uyumanız ve gündüzün O’nun lütfundan istemeniz O’nun varlığının delillerindendir… “Korku ve ümit kaynağı olarak şimşeği size göstermesi, gökten yağmur indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesi O’nun varlığının delillerindendir….” “Emriyle göğün ve yerin kendi düzenlerinde durması da Onun varlığının delillerindendir…” (Rûm,30/ 20-24).

“O’nun benzeri hiçbir şey yoktur” (Şûrâ,42/11)[12]


قَدْ جَٓاءَكُمْ بَصَٓائِرُ مِنْ رَبِّكُمْۚ فَمَنْ اَبْصَرَ فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَاۜ وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ

“Doğrusu size rabbiniz tarafından basîretler (idrak kabiliyetleri) verilmiştir. Artık kim hakkı görürse faydası kendine, kim de kör olursa zararı kendinedir. (De ki:) "Ben üzerinize bekçi değilim." (En’âm Suresi,6/104.)

“De ki: Ey insanlar! Size Rabbinizden Hak gelmiştir. Artık kim doğru yola gelirse, ancak kendisi için gelecektir. Kim de saparsa, o da ancak kendi aleyhine sapacaktır. Ben sizin üzerinize vekil değilim.” (Yunus 10/108.)[13]

“Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üslenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edecek değiliz.”(İsra 17/15)[14]

“...Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: Ben sadece uyarıcılardanım.”(Neml 27/92)[15]

İman etme olayında fayda veya zarar görecek olan ancak kişinin kendisinden başkası değildir. İman eden veya etmeyen ne fayda ve ne de zarar yönünden Allah’a ve elçisine herhangi bir şey dokundurabilir. Ve bu da inanç hürriyetinde bireysel bir davranışın esas olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Çünkü iman, sadece bireyin kendi iyiliğini ve çıkarını öngörmektedir.

Peygamberlerin görevi Allah tarafından bildirileni olduğu gibi insanlara tebliğ etmek ve ilâhî mesajın doğru anlaşılması için gereken çabayı sarfedip insanları aydınlatmaya çalışmaktır (105. âyetteki “hak din” diye çevirdiğimiz “hanîf” kelimesinin açıklaması için bk. Bakara 2/135). İnsan bir taraftan kendi sorumluluğunu göz ardı etmeden üzerine düşeni yerine getirmeye çalışırken, bir taraftan da hiçbir güç ve iradenin yüce Allah’ın güç ve iradesine sınır getiremeyeceğinin bilincinde olmalı ve yalnız O’ndan yardım dilemeli, O’na sığınmalıdır. 

Besâir kelimesi “kalbin nuru, kalpte hâsıl olan bilgi ve idrak” anlamına gelen basîretin çoğuludur. Beden gözüyle algılamaya basar, akıl ve zihin melekeleriyle algılamaya da basîret denir. Âyette, Allah tarafından geldiği bildirilen “basîretler”den maksat, hakka davet eden, kurtuluş yolunu gösteren âyetler ve özellikle yukarıda geçen tevhid akîdesinin ispatına dair âyetler ile –Râzî’ye göre– Cenâb-ı Hakk’ın insan fıtratına bahşettiği, küfrü terkedip imana yönelme istidadı yani bilgi ve düşünme melekesidir (XIII, 134). (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri, II/450-451.)

    <<Önceki                     Sonraki>>


Ahmet Hocazâde, 26.02.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar,  Muhâfız ya da Muârız'a dair

Ahmet Hocazâde Yazıları


[1] Bu çalışmada Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Meal ve Tefsir çalışması kaynak olarak alınmış olup, zaman zaman açıklamalarla zenginleştirme yoluna gidilmiştir.
[2] Hûd 11/9; İsrâ 17/67, 83; Hacc 22/66; Ankebût 29/65-66; Yâsin 36/77; Gâfir 40/61; Fussilet 41/51, Şûrâ 42/45; Âdiyât 100/6.
[3] وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ۟
[4] قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُۘ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَٓاءُۜ بِيَدِكَ الْخَيْرُۜ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ تُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِۘ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّۘ وَتَرْزُقُ مَنْ تَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ
[5] Matüridi, KitÂbü't-Tevhîd, (tb .. Bekir Topaloğlu-Muhammed Aruçi), Ankara 2003. s. 25-26.
[6] Matüridi, KitÂbü't-Tevhîd, s. 40.Bkz.
[7] سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ
[8] سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
[9] وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
[10] إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
[11] لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ
[12] لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ
[13] قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءكُمُ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ فَمَنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَمَا أَنَاْ عَلَيْكُم بِوَكِيلٍ
[14] مَّنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتَّى نَبْعَثَ رَسُولاً
[15] وَأَنْ أَتْلُوَ الْقُرْآنَ فَمَنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَقُلْ إِنَّمَا أَنَا مِنَ الْمُنذِرِينَ 



Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı