28 Kasım 2016 Pazartesi

SA3694/TG213: Bükülgen Selefiler

"Hizb el-Nur, Müslüman Kardeşler’e temelden karşıydı çünkü şeyhler şuna inanmıştı ki; eğer Mursi otoritesini kurmada başarılı olacak olursa, Müslüman Kardeşlerin siyasi hegamonyası otomatik olarak dini bir hegemonya kurmalarını da sağlayacak ve bu durum, dini ortamda selefilerin varlığını tehdit edecekti."

Supple Salafis

In an interview, Stéphane Lacroix talks about his recent Carnegie paper on Egypt’s Hizb al-Nour
Stéphane Lacroix  Mısır'ın Selefi partisi Hizb al-Nour'la ilgili yaptığı araştırmaları Carnegie röportajında değerlendiriyor

Stéphane Lacroix, Paristeki Sciences Po siyasi bilimler bölümünde doçent olarak görev yapmaktadır. Ayrıca Kahire’deki Ekonomik, Adli ve Sosyal Bilimler Dokümantasyon Merkezi’nde çalışmaktadır. Uyanan İslam: Çağdaş Suudi Arabistan'da Dinsel Uyuşmazlık Politikası ve Mısır Devrimleri: Siyaset, Din ve Sosyal Hareketler kitaplarının yazarıdır. Carnegie Orta Doğu programına yönelik “Mısır’ın Pragmatik Selefileri: Hizb el-Nur Politikaları” isimli makaleyi (Egypt’s Pragmatic Salafis: The Politics of Hizb al-Nour) kısa süre önce tamamlamıştır. Aşağıda kendisi ile bu makale hakkında yapılan röportaj yer almaktadır.    


Michael Young: Kısa bir süre önce Carniege için Hizb el-Nur Partisi hakkında bir makale kaleme aldınız. Bu makaledeki temel argümanınız neydi?

Stéphane Lacroix: Çıkış noktam, 2011’de kurulduğu zaman birçoklarının beklentisinin aksine, Selefi Hizb el-Nur Partisi’nin sürekli aşırı pragmatist bir siyasi aktör olarak hareket etmesiydi. Partinin arkasındaki dini organizasyon veya hareket olan Selefi Davet’e bağlı şeyhlerin sabit fikirli tutumlarına rağmen Hizb el-Nur, dini görüşlerini çok az paylaşmakta olan parti ve aktörleri destekledi ve hatta onlarla ittifak kurdu. 

Makalemde bu pragmatik tavrın sebeplerini analiz etmeye çalıştım. Benim iddiam; partinin kimin tarafından kontrol edildiğine bakarak birbirinden farklı iki safhanın herhangi biri tarafından görülebileceğidir. Aralık 2012 tarihine kadar parti, onu ülke yönetimine talip “özgün bir siyasi parti” haline getirme arzusunda olan, nisbeten bağımsız bir “Selefi politikacı” grubu tarafından kontrol edilmekteydi. Şunun farkına vardılar ki; bu amaca ulaşmak için bazı dogmatik fikirleri revize ederek (veya bir tarafa bırakarak) partiyi Selefi Dava hareketinden tamamen ayırmaları gerekiyordu. Bu değişim, başka yerlerdeki benzer bağlamda yer alan ana akım İslamcı partilerde (en son Tunus’taki Nahda) yaşanan dönüşüme benziyordu.     

Bir yıldan fazla süren bir iç mücadelenin ardından, Aralık 2012 tarihinde partinin yönetimi, Yasir Burhami liderliğindeki Selefi Dava hareketine bağlı bir grup şeyhin eline geçti. Sonunda Hizb el-Nur’dan istifaya zorlanan partinin kurucuları ayrılarak Hizb el-Vatan adını taşıyan ayrı bir siyasi parti kurdular. Hizb el-Nur’un başında kalan şeyhler, kendilerinden öncekilere göre daha az pragmatik davranmamış olsalar da bu durum çok daha farklı sebeplere dayanmaktaydı. 

Onlara göre Hizb el-Nur’un yegane varlık sebebi, kendi dini hareketleri Selefi Davet’e siyasi atmosfer içinde bir lobi aracı olarak hizmet etmekti. Partinin duruşunun veya farklı kesimler ile yapılacak ittifakların belirlenmesinde temel kriter, politik maliyeti ne olursa olsun, “Selefi Davet’in menfaatleri” (Davet’in maslahatı) olmalıydı. 

Bu durum, Hizb el-Nur, liberaller ve ordu arasında, 3 Temmuz 2013’teki askeri darbeye giden süreçte Muhammed Mursi’ye karşı kurulan nesnel ittifakın nasıl gerçekleştiğine de açıklık getirmektedir. Hizb el-Nur, Müslüman Kardeşler’e temelden karşıydı çünkü şeyhler şuna inanmıştı ki; eğer Mursi otoritesini kurmada başarılı olacak olursa, Müslüman Kardeşlerin siyasi hegamonyası otomatik olarak dini bir hegemonya kurmalarını da sağlayacak ve bu durum, dini ortamda selefilerin varlığını tehdit edecekti.     

Bu tutum 2011 öncesinde politikaya herhangi bir şekilde dâhil olmayı reddettiklerini ifade eden şeyhlerin görüşleri ile tutarlıydı. Siyaseti halen bir değişim aracı olarak görmüyorlardı, en azından toplum buna dini anlamda hazır olana kadar. Şuna inanıyorlardı; reform ancak topluma Selefi İslam’ın vaaz edilmesiyle gerçekleşebilirdi. Dolayısıyla bunu gerçekleştirecek yapıyı korumak ve mümkünse güçlendirmek tek önemli hedefti.  



MY: Neden Hizb el-Nur’un İslamcı bir parti olmadığını veya artık İslamcı olmadığını söylüyorsunuz?

SL: Eğer İslamcı bir parti, İslam’ın siyaset için kılavuz olduğuna inanan bir parti ise ve İslam devleti nasıl olması gerekiyorsa ülkenin o şekilde yönetilmesini hedeflemiyorsa Hizb el-Nur’un, en azından şu anki haliyle, İslamcı bir parti olarak tanımlanması oldukça zordur. 

Daha önce de ifade ettiğim gibi, Yasir Burhami etrafında toplanan ve Aralık 2012’de Hizb el-Nur’un kontrolünü ellerine geçiren Selefi Davet’e bağlı şeyhler, siyaseti bir değişim aracı olarak görmüyor. Onlara göre siyaset, mensup oldukları dini hareketin menfaatlerini korumak ve eğer mümkünse bu menfaatleri geliştirmek için temsil edilmeleri gereken bir ortam. 

Bu, dini sahada varlıklarını garanti altına alacak veya bu mevcudiyeti daha da artıracak herhangi bir parti veya aktörle ittifak yapabilecekleri anlamına geliyor. Şüphesiz uygun pozisyon elde ettikleri taktirde şeriat temelli bir anayasa için uğraşacaklardır ancak bunu Selefi Davet’in zarar görmesi pahasına yapmazlar. Bu bağlamda politikaları, ideolojik düşüncelerden yoksundur. Bu durum onları Müslüman Kardeşler gibi İslamcı hareketlerden temelden farlı kılmaktadır.     

MY: En-Nahda hakkında yapmış olduğunuz değerlendirme sırasında ima ettiğiniz gibi, Hizb el-Nur’da da diğer İslamcı organizasyonlardan aşina olduğumuz ve siyasi partinin dini hareketten (Hizb el-Nur için Selefi Davet) ayrılmasının gerekip gerekmediği üzerine yürütülen bir tartışma mevcut. Bu tartışmada Hizb el-Nur’un durumu ve buradan çıkarılan sonuç nedir?

SL: Parti içindeki ayrılma taraftarları, konuyu dikkatli bir şekilde ele alarak tartışmayı uzmanlaşma bağlamında yürütmekteydi. Dini harekete bağlı şeyhler, kendi aralarındaki tartışmalarda politikacı olmadıklarını dolayısıyla politik bir partide görev yapmamaları gerektiğini ifade ediyordu. Onlara göre mesele siyaset ve dinin birbirinden ayrılması değil, iki farklı eylem sahası arasında fonksiyonel bir ayrım yapmaktı. Bununla birlikte bu tür organizasyonel bir ayrılmanın gerçekleşmesini savunanların zihninde genellikle başka bir şey vardı, şöyle ki; şeyhlerin kendilerini doğrudan kontrolünden kurtardıkları taktirde doktrine yönelik daha esnek bir yaklaşım sergileme imkanına kavuşacaklarını ümit ediyorlardı.     

Özel olarak Hizb el-Nur’u ele aldığımızda mesele, Hizb el-Nur’un İslamcı bir parti olarak mı ya da sadece dini bir organizasyonun lobi faaliyeti gerçekleştiren bir kolu olarak mı işlev göreceği sorunuydu. Güç dengesi şeyhlerden yana oldu ve ikinci seçenek baskın çıktı.   

MY: Selefiler ve Müslüman Kardeşler arasında bir karşılaştırma yaparsak, Mısır’ın geleceğinde hangisinin söz sahibi olacağını düşünüyorsunuz?

SL: Hizb el-Nur şu an resmi anlamda bir mevcudiyete ve seçimlere girme hakkına sahip geriye kalan son dini partidir. Darbe sırasında ve darbeden sonra ordunun yanında durması bu şekilde ödüllendirilmiştir. Bununla birlikte, Selefi Davet’in korunması ve sosyal varlığını devam ettirmesi için gerekli görülen bu pozisyon, dini muhafazakar kesim tarafından pek hoş karşılanmamıştır. 

Hizb el-Nur, liderlerinin kararlarına sadık kalan Selefi Davet hareketinin çekirdek kısmı haricinde kalan geniş bir kesimin desteğinin önemli bir bölümünü kaybetmiş görünüyor. Yakın gelecekte bu desteği yeniden kazanmaları ihtimal dahilinde değil; özellikle, rejim tarafından gittikçe daha fazla siyasi ödün vermeye zorlanırken ve bu durum hareketin “dinsel safiyetine” zarar vermeye devam ederken.     

Müslüman Kardeşler ise Aralık 2013 tarihinden itibaren resmi olarak yasaklıdır ve terörist bir örgüt olarak tanımlanmıştır. Liderlerinin büyük bir kısmı gibi, üyelerinin de onbinlercesi tutuklanmış ve grup büyük ölçüde işlevsiz hale gelmiştir. Diğer yandan Müslüman Kardeşler de halk desteğinin büyük bölümünü kaybetmiştir, bunun sebebi; iktidardayken Mursi’nin yapmış olduğu hatalar ve neredeyse dört yıldır Mısır’ın başına gelen her kötü şeyden dolayı Müslüman Kardeşleri suçlayan yoğun medya kampanyasıdır.

Bu nedenlerden dolayı ne Müslüman Kardeşlerin ne de Hizb el-Nur’un gelecekte üstünlük sağlayamayacağı, bunun yerine yeni İslamcı hareketlerin ortaya çıkacağı tahmininde bulunmak mümkündür.   

Ahmed Zaghloul ile birlikte kaleme aldığımız bir makalede Mısır devrimini takip eden yıllarda devrimci bir Selefi hareketin (Müslüman Kardeşler ideolojisinin, selefi bir dille ifade edildiği devrimci bir versiyonu savunan sosyal bir hareket) yükselişini tarif etmiştim. Bu tür fikirlerin, günümüz Mısır İslamcı gençliği arasında zemin bulmakta olduğu görülüyor.  

MY: Abdülfettah el-Sisi rejimi Hizb el-Nur’u nasıl değerlendirmektedir?

SL: Hizb el-Nur 2013 senesinde yeni rejimle güçlü bir işbirliği tesis edebileceğini ümit ediyordu; bunun sebebi, rejimin sosyal ortamdaki kontrolü yeniden sağlaması için Selefi Davet hareketine ihtiyaç duyacağını düşünmesiydi. Ancak bu gerçekleşmedi. Rejim bunun yerine, daha çok İslam anlayışı Selefilerle çelişmekte olan el-Ezher gibi resmi dini kurumlara dayanmayı tercih etti.  
  
Doğru, rejim hâlâ Hizb el-Nur’u kendi stratejisini uygulamak için kullanışlı görüyor ve Selefi Davet camilerin çoğunda kontrolü elinde tutarken seçimlere girme hakkına da sahip bulunuyor. Ancak, Selefilerin elle tutulur önemli kazanımları yok ve büyük baskı altındalar. Tartışmalı şekilde, rejim tarafından dayatılan statüskoyu kabul etmekten başka seçeneklerinin olmamasının sebebi de budur.  


MICHAEL YOUNG 24 Kasım 2016

Tamer Güner, 28.11.2016, Sonsuz Ark, Stratejik Araştırma, Çeviri






Metnin orijinali:
http://carnegie-mec.org/diwan/66239

Seçkin Deniz Twitter Akışı