26 Kasım 2016 Cumartesi

SA3685/KY20-MEK46: Mağaraya Çağıranlara Rağmen Medeniyet Mümkün

"Eğer herkes kendi mağarasına geri dönecekse bu kadar kitaba, okula, bilime ne gerek var?"


'İnsanoğlu içinden belirdiği hiçliği ve onu yutmuş olan sonsuzluğu anlamakta aynı ölçüde beceriksizdir' 
Pascal

Genç bir arkadaşım Gezi olaylarını konuştuğumuz bir sohbette; 'Değişime inanmıyorum' dedi, ona kalırsa 'aslında kimse değişmiyor'. Onca üniversite, kitap, ideoloji, siyaset ve bunlar üzerinden geliştirilen dostlukların hepsi, sıcak sütün üzerinde beliriveren ince kaymak tabakasından bile zayıf ve anlamsız, ilk küçük hararette eriyip tekrar eski haline dönüşüveriyor. Hemen her kes ilk dönemeçte 'fabrika ayarları'na geri dönüyor.

Bu tahlil İnsan'a dair çok umut kırıcı bir tahlil. Sonuçta değişim yoksa eğer, ilerleme ve yükselme de yoktur. Değişim yoksa medeniyet dediğimiz büyük insani sıçrayışı, insanlığı cangılın içinden çekip bir aile, bir dil, bir istikamet sahibi kılan insanın acılı ve büyülü deneyimini ne ile izah edeceğiz. Eğer her küçük hararette mağaralarımıza ve kabilelerimize geri dönüyorsak, insanlığa sunduğumuz bütün gelecek perspektifleri kocaman yalanlardan ibarettir.

Gençlerin böyle hararetlerde çabucak savrulup çizginin berisine düşmelerini bir nebze anlayışla karşılayabiliriz, ne de olsa kanlar deli, ruhlar ateşin. İki sıcak cümle, biraz barikat soslu iki marş, gençlerin kendilerini feci devrimci hissetmelerine yetiyor. Ama onlarca kitap yazmış, besteler yapıp, muazzam tiradlar irad eylemiş, nice dramları, içinde ateşli ve kederli fırtınalar eserek icra etmiş, torun takla sahibi üstadlara ne demeli? 

Hukuktan sosyolojiye, tarihten dine kadar bir çok sahada akademik düzeyde söz sahibi koca kanaat önderi yazarlar/hocalarımızın televizyon ekranlarında yaptıkları 'Y Kuşağı' geyiklerine ne demeli ?

Bir haber kanalında ikisi profesör, ülkenin dört 'deve dişi' aydınının Gezi vesilesi ile ortaya koydukları analizler, değme komedyen ve stand-up sanatçısına taş çıkartacak gülünçlükte idi. Bir çok uzmanlığının yanı sıra bilgisayar uzmanı da olan konuk, Y Kuşağının saniyede 1GB bilgi ürettiğini veya bu kadar bilgiyi tükettiğini, hazmettiğini ifade etti. Kast ettiği bütün internet aleminde her saniye dolaşıma giren bütün resim, video, ses-yazı dosyaları, (ticari, bilimsel, güncel haberler, pornografik veya çok kişisel veriler de dahil) kişisel bloglar, Facebook ve Tweetter daki her tür resim, yazı, video (galiz küfür, hakaret ve tacizler dahil)

Aynı zamanda sunuculuk da yapan program sahibi 'Aklım almıyor ne demek bu bir saniyede 1 GB bilgi' diye ciddi ciddi sordu ve ortaya konuşan profesör araya girerek, 'Ben yılda 4 bilimsel makale yazıyorum, ortalama 4 bilimsel makale 1GB demektir' dedi. Ve sunucu aydınımız çok büyük bir hayret ifadesi ile 'Ben çok ürktüm, bu insanlık için muazzam bir şey' deyiverdi. 

Hızını alamayan uzman 'O ne ki üstad, elektrik üretim ve dağıtım şebekeleri dünya çapında bir şekilde entegredir, özellikle nükleer santraller, bu kuşak bir şekilde bu kurum veya tesislerin sitelerine girip şifrelerini kırıyorlar ve elektrikleri kesebiliyorlar'

Aydınlarımız bir kez daha büyük şok yaşıyorlar, 'Nasıl oluyor bu aklımız almıyor, ben bir kredi kartı şifremi bile aklımda tutamıyorum, gerçekten çok ürkütücü ve şaşırtıcı bir yetenek var bu kuşakta, yani isteseler bizi mağara devrine geri götürebilecek güçte bu kuşak'

Uzmanımız ateşi biraz daha harlıyor ve 'Üç boyutlu printerler var, bunlara bir bilgisayar/printer versen adam bile yaparlar' diyor, uzun zaman lafa girmeyen ortacı profesörümüz artık kaçınılmaz 'Gezi kutsaması' noktasına doğru giden 'bilimsel sohbet'te kendine sağlam bir yer yapmak için bir adım ileri atmak gerektiğini fark ediyor ve patlatıyor final cümleyi ; 'Arkadaşlar bu Y Kuşağı istese dünyayı atomlarına ayırır vallahi'. 

Hepsinde çok ürkmüş ifadeler, hayranlık sözleri...

Bu bizzat izleyip sizlere aktardıklarım, Gezi olayları boyunca savruk bir tavır takınan istikametsiz ve çapsız Türkiye'li Aydın'ın içinde bulunduğu acınası durum konusunda harika bir örnektir. Olayları hiç bir şekilde okuyamayan, duygusal olarak da içselleştirip mertçe taraf da olamayan, laf kalabalığı ile olayları geçiştirmeye çalışan bu Aydın türü bu tavrı ile hem sokak yalakalığı yapmış oluyor hem de iktidara 'beni mazur gör, bak bu kuşak böyle dehşet bir şey, elimizden anca bu geldi' demiş oluyor.

Tekrar başa dönelim ve Pascal'ın başladığı yerde bitirelim. Rivayet odur ki Gezi'de nümayiş yapıp dünyanın hiç bir yerinde olmayacağı kadar millete ve devlete küfür ve hakaret eden, şiddet kullanan bu gruplar yine malum aydınların kendinden menkul verileri ile ülkenin lider takımı, kafa adamları, en okumuş çocukları imiş. 

Ve o kadar sol literatüre rağmen, insanlığın kapitalizm ve emperyalizm karşısında vicdanı olmuş sol hareketlere rağmen, ufkumuzu açmaları beklenen bu sözde 'ülkenin aklı' (!) gruplar daha ilk günden kendi kabilelerine sığınıverdiler ve bütün millete de aynını dayattılar.

Şimdi o genç kardeşime hak vermeli mi, yoksa 'İnsana yakışan bu değil, arayışa devam etmek lazım, insanın kapasitesi bu ortaya konan kötü örneklere rağmen, çok daha aydınlık, barışçıl, huzur dolu bir yaşamı hayal etmeye muktedirdir' deyip tekrar yeni şeyler söylemeye ve hayal etmeye devam etmeli mi.

Eğer herkes kendi mağarasına geri dönecekse bu kadar kitaba, okula, bilime ne gerek var?

Gezi çekiştirmesine rağmen insanlık bu topraklarda mağaraya geri dönmeyecektir.

Evet doğrusu budur.

Biz insana güveniyoruz.


Mustafa Ekici, 26.11.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar 



İlk Yayınlandığı Yer: Haber 10

Seçkin Deniz Twitter Akışı