25 Mayıs 2015 Pazartesi

SA1361/ÇY5-DÇ18: “Sebastian Bach'ın Do Majör Konçertosu Nasıl Çalışır?”/ 2.Bölüm; Kızılhaç ve Hilâl-i Ahmer Çalışmaları

2.Bölüm
Kızılhaç ve Hilâl-i Ahmer Çalışmaları


Kızılhaç’ın fikir babası Dunant 

Dunant 1828'de Cenevre'de varlıklı, dindar bir ailenin oğlu olarak doğdu. 1849'da öğrenimini yarıda bırakarak bir bankada çalışmaya başladı.1852'de YMCA Hareketi'nin Cenevre kolunun kurucusu oldu. 1855'te Paris Evrensel Sergisi için Paris'e gelen arkadaşlarıyla Dünya YMCA'lar İttifakı'nın kurulmasında da rol oynadı. 26 yaşında iken Kuzey Afrika ve Sicilya'da faaliyet gösteren bir firmanın temsilcisi olarak işe girdi. 

Bu iş nedeniyle çıktığı Cezayir, Tunus ve Sicilya gezisine dair gözlemlerini “Notice sur la Régence de Tunis” adlı kitapta aktardı. 1858'de yayımlanan kitapta “L'Esclavage chez les musulmans et aux États-Unis d'Amérique” (Müslümanlar' da ve Amerika Birleşik Devletleri'nde Kölelik) başlıklı kapsamlı bir bölüm de vardı (Bu bölüm, 1863'te ayrı bir kitap olarak yayımlanmıştır).1856'da, bir Fransız kolonisi olan Cezayir’de kendi işini kurdu.

Dunant, Kızılhaç örgütü ile ilgili çalışmalara kendini adamışken Cezayir'deki şirketinin yönetimini ihmal etmişti. 1867'de yönetim kurulu üyesi olduğu Crédit Genevois Bankası iflas etti. Bütün parasını yitiren ve İsviçre'yi terk etmek zorunda kalan işadamı, Kızılhaç Komitesi'nden de istifa etmek zorunda kaldı ve Paris'e yerleşti. 

Kızılhaç Komitesi'nin sekreterliğini sürdüren Dunant, Kızılhaç'ın çalışma alanının barış zamanlarında doğal afet mağdurlarına, savaşta denizcilere yardım edecek şekilde genişletilmesi için uğraştı.

Ayrıca Avrupa'daki Yahudi' lerin durumu ile ilgilenerek 1866'da yayımladığı bir broşürde, Yahudilerin Filistin topraklarına yerleştirilmesini önerdi.(1)

Kızılhaç’ın Kuruluşu

Kızılhaç fikri, Kuzey İtalya'da gerçekleşen Solferino Savaşı'ndan sonra doğdu. Bir Fransız kolonisi olan Cezayir'deki işleri ile ilgili olarak doğrudan Fransa Kralı ile görüşmek isteyen İsviçreli işadamı Jean Henry Dunant, III. Napolyon'un Solferino' daki karargâhını savaşın gerçekleştiği 24 Haziran 1859 gününün gecesinde ziyaret etmişti. 

Dunant, sağlık hizmeti verecek bir kuruluş olmadığı için savaş meydanında tıbbi yardım alamadan yatan yaralıların durumuna tanıklık etti ve çok etkilendi. Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi'nin temeli olacak fikirler 1863'te yayımlanan “Bir Solferino Hatırası” adlı kitapta ortaya atıldı.

Dunant kitapta, şu iki fikri ortaya atmıştı: Avrupa ülkelerinde, hangi ulustan olduğuna bakılmaksızın savaşta yaralananlara yardım edecek gönüllü derneklerin barış zamanında kurulması ve ülkelerin, yaralıları korumak ve onlara tıbbi yardım sağlamak amacıyla uluslararası anlaşmalarda taraf olması. Kitabı büyük ilgi gören ve tüm Avrupa dillerine çevrilen Dunant, Avrupa ülkelerini dolaşarak görüşlerine taraftar topladı.

Durant ve arkadaşları 1863'te bu fikirleri hayata geçirmek üzere beş kişilik bir komite kurdular. Başlangıçta “Uluslararası Yaralılara Yardım Komitesi” adını taşıyan komite, 1875’te “Uluslararası Kızılhaç Komitesi” adını almıştır. Komitenin 17 Şubat 1863'teki ilk toplantısı 'uluslararası Kızılhaç Komitesi'nin kuruluş tarihi kabul edilir.

Cenevre Konferansı Komitesinin 26-29 Ekim 1863'te Cenevre'de organize ettiği uluslararası konferansa on altı devlet ve 4 yardım kuruluşu temsil edildi. Özel bir ayırt edici amblem taşıyan yardım araçları ve medikal gereçlerin korunması da kabul edildi.

Konferansta 1815' ten beri uluslararası ilişkilerde daimi tarafsızlık statüsünde olan İsviçre'nin bayrağından esinlenen amblem belirlendi. Amblem beyaz zemin üzerine kırmızı bir haç işaretinden oluşuyordu.


KızılHaç

Kızıl Haç, 1863'teki Cenevre Konferansı'nda resmen hareketin amblemi olarak kabul edilmiştir. Bu amblemin tarafsız bir ülke olan İsviçre'nin bayrağındaki renklerin değiştirilmesi ile oluşturulduğu, dini bir anlam içermediği iddia edilir. 

22 Ağustos 1864'te İsviçre parlamentosu tarafından diplomatik bir konferans düzenlendi ve 12 devlet komitenin dayandığı ana fikir ve ilkeleri içeren Birinci Cenevre Sözleşmesi'ni imzaladı. O tarihte imza koyan devletler şunlardır: Büyük Baden ve Hessen Dükalığı (bugünkü Almanya), Fransa İmparatorluğu ile zamanın Belçika, Danimarka, İtalya, Hollanda, Portekiz, Prusya, İspanya, İsviçre ve Württemberg Krallıkları. 

İlk Uluslararası Kızılhaç Konferansı 1867'de Paris'te düzenlendi. Konferansa 16 ulusal dernek temsilcisi, 9 Avrupa devletinin temsilcileri katılmış ve bizzat Henry Dunant bir konuşma yapmıştı.

1870'teki Fransa-Prusya Savaşı sırasında ilk defa yaralı ve esir askerlerin aileleri için İstihbarat Ajansı kuran Kızılhaç Komitesi delegeleri 1875-1878'teki Balkan krizi, 1885-1886'daki Sırp-Bulgar Savaşı ve 1912-1913'teki Balkan Savaşları nedeniyle Balkanlar'da görev yaptı.

1. Dünya Savaşı'nın patlak vermesi üzerine Norveç Nobel Komitesi Nobel Barış Ödülü vermeme kararını almıştı. Ancak Fransız hukukçu Louis Renault'unun önerisiyle 1917'de Uluslararası Kızılhaç Komitesi'ni Nobel Barış Ödülü ile ödüllendirdi. 1901’den itibaren her yıl verilen Nobel Barış Ödülü’nün ilki Dunant’a (Fransız iktisatçı Frédéric Passy ile birlikte) Uluslararası Kızılhaç Hareketi’nin kurucusu olduğu için verildi.

Savaşın başında, savaş esirleri hakkında bilgi toplayıp yaymak üzere Uluslararası Savaş Esirleri İstihbarat Ajansı adlı özel bir organ kuruldu. Sivil Bölüm, savaştan sonra da faaliyetlerini sürdürdü.(2)

Hilal-i Ahmer -Kızılay- Tarihçesi

T.C. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Hilal- Ahmer Teşkilatı'nın Kuruluşu ve Teşkilatlanması adlı yüksek lisans tezinde Mehmet Polat tarihçeden ve savaş sırasında toplanan yardımlardan şöyle bahseder:

Osmanlı Devleti, 1867 tarihinde Paris’te toplanan ilk Kızılhaç kongresine Alman asıllı Dr. Abdullah Bey'i göndererek katılmıştır. Bütün bu çalışmalar sonunda etkisini göstermiş Kırımlı Dr. Aziz Bey'in de katkılarıyla Tıbbiye Nazırı Marko Paşa başkanlığında “Mecruhin ve Mardayı Askeriyeye İmdat ve Muavenet Cemiyeti kurulmuştur.


Kızılay

11 Haziran 1868 tarihinde ilk olarak 22, daha sonra 25 kurucu üye ile örgütlenen cemiyet Sultan Abdülaziz’den de destek görmüştür. Cemiyete 43’ü hekim olan 66 üye kurucu üye katılmıştır. Bu kurucu üyeler arasında Ömer Rüştü Paşa, Veli Paşa, Serdar-ı Ekrem Ethem Paşa, Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye-i Şahane Müdürü Kırımlı Dr. Aziz Bey, Mr. Ch. Curtis, Baron Prokeschosten, Avusturya Sefiri gibi önemli kişiler bulunmaktaydı. 

Dr. Abdullah Bey'in vefatından sonra cemiyete olan ilgi giderek azalmıştı. Yakında bir savaş tehdidinin de olmayışı 1874 tarihinde cemiyetin faaliyetlerini durdurmasına neden olmamıştı. İki yıllık sessizliğin ardından 1876’da balkanlarda uzun zamandan beri süre gelen huzursuzluklar Osmanlı ve Rusya’yı savaşın eşiğine getirmişti. 

Sırbistan ve Karadağ ile çatışmalar esnasında yaralanan Slav askerlerine Kızılhaç ekipleri tarafından yardım ediliyorken, yaralı Osmanlı askerleri çaresizlik içinde kıvranıyordu. Bu durum yalnızca Osmanlılar tarafından gözlenmiyordu. Kızılhaç ekipleri de bu durumdan rahatsız olmuşlardı. Osmanlı devleti Cenevre mukavelesine imza atmış olmasına rağmen ülkesinde cemiyetin tekilini bir türlü sağlayamamıştı.

Cenevre mukavelesi, bu şartnameyi imzalamayan ya da hükümlerini yerine getirmeyen ülkelere yardım konusunda çok katıydı. Bunun da nedeni bütün dünya devletlerini bu insancıl kurumun bir parçası yapmaktı. İşte bu tutum Sırbistan ve Karadağ ile yaşanan çatışmalarda Osmanlı askerinin yardım alamamasına neden oluyordu.

Fransa Mecruhin-i Askeriye Şanesi Merkez komitesi ikinci bakanı Mösyö Henri Dunant ve Gustav Moynier, Cemiyet-i Tıbbiye-i Şahane üyelerinden Dr. Dikran Petemalcıyan’a birer mektup göndermişlerdir. Mektuplarda genel olarak Osmanlı devletinin de Cenevre sözleşmesine imza atmış bir devlet olarak bu yardımlardan faydalanabileceğini Marko Paşa ile bağlantıya geçerek İstanbul’da bir merkez oluşturup bunu Cenevre’deki genel merkez aracılığıyla diğer devletlere de duyurması gerektiği belirtilmiştir. Böylece Osmanlı askerlerinin de bu yardımlardan faydalanabileceğini hatırlatarak kendilerinin Osmanlı askerinin içinde bulunduğu bu durum karşısında üzüntü içinde bulunduklarını söylemişlerdir.

Gönderilen bu mektupları Dr. Petemalciyan Efendi Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de okudu. Sadrazam Mehmet Rüştü Paşa teşvikiyle cemiyetin yeniden tesisi için bir kongre toplanması kararlaştırıldı. Bu toplantının gerçekleştirilmesi için Nuriçyan ve Petemalciyan efendiler görevlendirildiler. 12 Ağustos tarihinde Marko Paşa Başkanlığında Mekteb-i Tıbbiye salonunda konuyla ilgili kişi ve kuruluşların bir araya gelmesiyle cemiyetin durumu hakkında bir toplantı gerçekleştirilmiştir.

Toplantı Cemiyet başkanı ve Mekteb-i Tıbbiye Nazırı Marko Paşa ile birlikte Mekteb-i Tıbbiye adına, Dr. Serviçen Efendi ve Doktor Aziz Bey; Tıbbiye-i Mülkiye Meclisi adına, Dr. Kastro ve Dr. Voçino; İdare-i Sahhiye-i Askeriye adına İstepan Paşa ve Refet Bey; Sıhhiye İdaresi adına, Dr. Robertoloti Efendi ve Şakir Bey Cemiyet-i Etibba adına, Dr. Nuriçyan, Dr. Mortman, Dr. Petemalciyan ve Dr. Polyak Bahriye Nezareti adına, Suyan Bey ve Hüsnü Bey; Zabıta adına da Ömer Bey katılmıştır.

Bu toplantıda cemiyetin teşkilatlanması için; öncelikli olarak cemiyetin Osmanlı Devleti içinde faaliyetini devamlı kılmak için gerekli her türlü girişimde bulunulmalıdır. Cenevre Mukavelesi gereği kabul edilen sembolün ülkemizde kullanılmasının mümkün olmaması nedeniyle bunun yerine uygun bir sembol bulunmalıdır. Cemiyetin teşkili için gerekli nizamname hemen hazırlanmalıdır. Bu ileride görüşülünceye kadar cemiyet harcamaları için şimdiden yardımlar toplanmaya başlanmalıdır, kararları alınmıştır. 2.ci. yaşanan Sembol krizinde Kırmızı ay sembolü her ne kadar burada kabul edildiyse de resmen bütün ülkeler tarafından kabulü ancak La Hey konferansında önerildikten sonra 9.Washington Kızılhaç konferansında bütün devletler tarafından 10 Mayıs 1912 tarihinde kabul edilmiştir. 

Hilal-i Ahmer’in Kuruluşu ve İlk Çalışmaları

14 Nisan 1877 tarihinde cemiyet, Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti adını alarak resmen kuruldu ve Merkez Komite için harekete geçildi. Oluşturulan ilk merkez yönetim komitesinde bakan olarak Meclis-i Umum-u Sıhhiye İkinci Reisi Hacı Arif Bey görevlendirilirken; bakan yardımcısı olarak, Dr. P.Sarell ve Nuryan Efendi; Veznedar olarak Osmanlı Bankası Umum Müdürü M. Foster; Umumi Kâtip olarak ta Hariciye Nezareti Umuru Sıhhiye Müdürü Feridun Bey görevlendirilmişlerdir. Ayrıca Merkez Komitesi üyeleri olarak ta; M. Barrington Kenetti, Sıhhiye Müfettişi Umumisi Dr. Bartoletti, Dellasuda Faik Paşa, M. Von Has, M. Leral, Amerikalı General Mott, Dr. Baron Munddy, Mabeyn Kâtiplerinden Nuri Bey, Doktor Petemalciyan Efendi, Ayandan Serviçen Efendi Doktor Servastopoli gibi isimler görev almıştır.

1877-1878 Osmanlı Rus savaşında Ruslar Erzurum’a kadar ilerlemişlerdi. OHAC bu savaşta en fazla Plevne müdafaasında kendini göstermişti. Bu ilk imtihanında dört bine yakın yaralıya bakarak müdafaanın en önemli kilit taşlarından biri olmuştu. Bunun yanı sıra cephe gerisinde dokuz gezici hastane ve İstanbul’da dört ilk yardım istasyonu kuruldu.

Bu dönemde Hindistan ve Afrika Müslümanları başta olmak üzere diğer Salib-i Ahmerlerden gelen yardımların toplamı 72000 altını bulmuştu.

Savaş 3 Mart 1878 tarihinde imzalanan Yeşilköy Antlaşması'yla son buldu. Bu antlaşma hükümleri daha sonra 13 Haziran-13 Temmuz 1878 tarihlerinde Berlin Konferansı'nda yeniden gözden geçirildi. 

Sultan II. Abdülhamit savaştan bu denli ağır bir yenilgiyle çıkılmasını Meclis-i Mebusan’ın göstermiş olduğu dirayetsizliğe bağlayarak anayasanın feshini ve meclisin kapatılmasını emretti. Bu aynı zamanda Osmanlı ülkesinde 30 yıllık sıkı devlet denetiminin de başlangıcı oluyordu. Bu dönemde Osmanlı Devleti içerisinde birçok kurum ve kuruluşun çalışmalarına kısıtlama getirildi. Bu kısıtlamalardan OHAC da nasibini aldı. Cemiyet bu tarihten sonra çalışmalarına ara vermiştir. Bu suskunluk 1897’de patlak veren Osmanlı -Yunan Savaşı'na kadar devam etti. 

Berlin Antlaşması neticesinde Teselya Sancağını ve Arta kazasını ele geçiren Yunanistan bununla yetinmeyerek Epir ve Girit vilayetlerini de ele geçirmek için yeniden Etnik-i Eterya cemiyetini teşkilatlandırmıştı. Bunun neticesinde de 17 Nisan 1897 tarihinde Osmanlı Devleti Yunanistan’a harp ilan etti.

Bunun üzerine Osmanlı Devleti 24 Mayıs 1897 tarihinde Sadrazamlık Emri ile OHAC’ı tekrar göreve davet etti. OHAC Rus harbi sonrasında faaliyetlerini durdurmadan önce Osmanlı Bankası'nda pek küçük bir sermaye bırakabilmişti. Bu nedenle hemen ülke genelinde başlatılan bir yardım kampanyasıyla Yunan Harbi'nde yaralanan askerlerimizin ihtiyaçlarını gidermek için yardım toplanmaya başlandı. İlk olarak savaşta yaralanan askerleri İstanbul’a getirmek için iki hastane vapuru kiralandı. Bunun yanı sıra orduya ilaç alımı yapıldı. 

Savaşın bitimine müteakip cemiyetin Osmanlı Bankası'nda 10,000 lirası kalmıştı. Cemiyet faaliyetlerinin devamlılığı için halka inilmeli ve cemiyet için ülke genelinde yardımlar toplanmalıydı. Bu amaçla toplanan yardımlar içerisinde 1912 yılı itibariyle en fazla bağış yapan iller arasında Devlet Merkezi olması ve Cemiyet Merkezinin burada bulunması nedeniyle İstanbul’un en fazla yardımı yaptığı muhakkaktır. İstanbul’u yaptığı yardım miktarına göre Konya, Trabzon, İzmir, Sivas ve Mamurat’ül-Aziz (Elazığ ) takip etmektedir. 

Bunların dışında dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Müslümanlar tarafından gönderilen yardımlarda ise birinci sırayı Hint Müslümanlar almaktadır. Hindistan Müslümanları tarafından gönderilen 30.000 Osmanlı lirası bazı İngiliz bankalarınca ilk etapta geldiği yer hakkında bilgi verilmeden hesaba aktarıldığı için beyan edilmemiştir. Bu durumda Hindistan Müslümanlarının yapmış olduğu toplam yardım 157.044 değil 185.000 liraya ulaşır ki bu da dünya genelinde Müslüman toplumların halen Osmanlı Devletine yardımı bir borç olarak gördükleri düşüncesini akla getirmektedir. 

Bunun altında yatan temel düşüncede Hilafet kurumunun halen Osmanlı Devleti'nde bulunması ve dünya genelinde Müslümanların dini yönden İstanbul’a tabi olmalarıdır. Yardım gönderen diğer Müslüman toplumlarda gönderdikleri yardım miktarına göre Rusya Müslümanları, Cezayir, Afrika ve Mısır Müslümanları şeklinde sıralanmaktadır. 

Bunun yanı sıra Dünyanın çeşitli ülkelerinden de yardımlar gelmiştir. Bunlar içinde en fazla yardım yapan ülke Birinci Dünya Savaşında müttefikimiz olan Almanya’dır. İkinci sırada Avusturya-Macaristan yer alırken bunları İngiltere, Amerika ve Fransa takip etmiştir. 

Sömürge durumda olan Müslüman ülkelerin halklarının göndermiş oldukları yardımlar kendi adlarına yatırılamadığından sömürge devletinin adına yatırılmıştır. Bu nedenle sömürge devletlerinin yapmış olduğu yardımların büyük kısmının sömürgeleri altında bulunan ya da o ülkede yaşayan Müslüman halk tarafından gönderilmiş olduğunu söylemek pek yanlış olmaz.

II. Abdülhamit’in iktidarı sırasında yaşanan Devletin bu sıkı kontrol döneminde dahi bu insancıl kurum üzerine gitmeyerek ona dokunmadığının en önemli kanıtı ise suskunluğa bürünmeden önce Osmanlı Bankası'nda var olan 10000 lirasına dokunulmamış olmasıdır. 

Hilâl-i Ahmer Hanımlar Merkezi

Osmanlı son dönemlerinde kurulan yardım dernekleri içerisinde en göz dolduran ve büyük başarılara imza atarak adından söz ettiren kurumda yine OHAC olmuştur. OHAC Hanımlar Merkezi'nin kurulmasında özellikle dönemin önde gelen devlet adamlarında Rıfat Paşa’nın eşinin büyük katkıları olmuştur. 

Hilâl-i Ahmer Hanımlar Merkezi Heyeti'nin fahri başkanlığının  Başkadın efendisi Kâm-Res Hanım kabul ederken, dönemin tanınmış asker-sivil bürokrat, eşraf hanımlarda bu merkezin üyeleri olmuştur. Savaş esnasında yardım amaçlı sergiler ve kermeslerle kendine bir fon oluşturmuştur. 

Saray kadınları başta olmak üzere devrin ileri gelen devlet adamlarının, zenginlerinin ailelerindeki hanımların balolarla yaptığı yardımlar azımsanacak gibi değildir. Bu yardımlara OHAC Salnameleri'nde yer verilmiş ve yardım yapanların isimleri neşredilmiştir. Paris Elçisi Rıfat Paşa'nın eşinin düzenlemiş olduğu Perapalas Oteli'ndeki baloda cemiyet için 2656 Osmanlı Lirası yardım toplanmış ve bu yardım yine Rıfat Paşa'nın eşi tarafından cemiyet merkezine gönderilmiştir.

Anadolu’nun çeşitli illerinde kurulan OHAC Hanımlar Merkezi düzenlemiş oldukları yardım faaliyetleriyle yardım ağını genişletmişlerdir. Örneğin Kastamonu OHAC Hanımlar Merkezi'nin düzenlemiş olduğu konser faaliyetiyle ilgili Açık Söz Gazetesi'nin yazdıklarına göre düzenlenen bu yardım konserine katılanlardan 42.100 kuru toplanmış. Bazı hanımlar ceplerindeki bütün parayı bağışlamalarına rağmen bununla da yetinmeyerek kulaklarındaki küpelerini bile cemiyete bağışlamışlardır. 

20 Nisan 1911 (Rumi 7 Nisan 1327) tarihinde yeniden yapılanma çalışmaları (İhyaen Tesis) bünyesinde Tokatlıyan Oteli misafir salonunda birinci Genel Merkez toplantısı 100 kurucu üyenin katılımıyla gerçekleştirilmiş ve cemiyet nizamnamesi kabul edilerek 1925 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır.Bu toplantıya dönemin önde gelen devlet adamları katılmışlardır. 

Çok uzun bir devlet adamları listesine sahip olan katılım toplantısında bunlar haricinde dikkat çeken isimlerden bazıları şunlar Ermeni Patriği Kaymakamı Mongoni Efendi Ermeni Katolik Patriği Terziyan Baiz Efendi, Hahambaşı Haim Naum Efendi, Bulgar Eksarhı Yosif (Josef) Efendi dönemin dikkat çeken isimleri arasındadır.

Cemiyetin umumi müfettişlik görevine Tıbbiye Miralayı Mehmet Ali Bey, başkâtipliğe Meclis-i Kebir Azasından Rıfat Bey, cemiyetin veznedarlığına ise Osmanlı Bankası Müdürlerinden Keresteciyan Efendi getirilirken cemiyet muhasebesiyle de İstanbul’un önde gelen tüccarlarından Kamil Umur Bey'in ilgilenmesi uygun görülmüştü. 

Ayrıca bu toplantıda, cemiyetin halka inebilmesi, yardımların arttırılabilmesi amacıyla birde Tergib ve Teşvik Encümeni kurulmuştur. Görevi cemiyete gelen yardım miktarlarının arttırılabilmesi için çalışmalarda bulunmak olan bu heyette; Doktor Hakkı Senasi Bey ve Diran Kalikyan Beyler bulunmaktaydı. 

İllerde açılan OHAÇ şubelerinin ilki İzmir’dedir. Toplanan yardım miktarı, 3.525 Osmanlı
Lirası'dır. Bir diğer merkez ise OHAC Bursa Merkezi’dir. Burada toplanan yardım 26.003 Osmanlı Lirası'dır. Hanya Merkezi (Girit) te 1912 yılı itibariyle toplanan yardım miktarı 14.966 kuruştur. Trabzon Şubesi topladığı yardım miktarı 74.300 kuruştur. Atalar Şubesi (Mersin) yardım miktarı 76.108 kurutur. Ayastefanos – Makri Köy Hanmlar Şubesi (Bakırköy); yardım miktarı 22.117 kuruştur. Kadıköy Şubesi 7.463 kuruş, Erenköy ve Göztepe Şubesi 14.168 kuruştur. İznik Şubesi 2.319 kuruştur. Kütahya Şubesi 1.429 kurutur. Bodrum Şubesi; 5.245 kuruştur. Kemaliye Şubesi (Erzincan) 474 kuruş, Maçka Kazası Şubesi (Trabzon); 18.726 kuruş, Atina19 Kazası Şubesi (Rize); 9.298 kuruştur. Bunun yanı sıra Müslüman ülkelerde de Hilal-i Ahmer Cemiyetleri kurulmuş bunlardan da Osmanlı ülkesine yardımlar gönderilmiştir. 

Yurt dışında oluşturulan bu temsilciliklerden Saray Bosna’da oluşturulan Saray Bosna Hilal-i Ahmer Cemiyeti Trablusgarp savaş esnasında tek başına 300,000 kuru (10,000 lira kadar) yardım toplayarak Dersaadet'te bulunan Hilal-i Ahmer Merkezi'ne göndermişlerdir. 

Cenevre Sözleşmesi imzalanmış ve cemiyetin ülkemizde de kurulacağına dair sözler verilmiş olsa da, 1877–1878 Osmanlı Rus Sava (93 Harbi) patlak veren kadar herhangi bir faaliyet gösterilmemiştir. 

Cemiyetin faydaları ilk defa Sırbistan 1876 tarihinde Osmanlı Devleti'ne savaş ilan ettiği dönemde anlaşıldı. Bu savaşta Sırp ordusu Salib-i Ahmer heyetleri tarafından sürekli yardım alırken Osmanlı Cenevre sözleşmesinde kurmayı taahhüt ettiği cemiyeti kurmadığı için yardım alamamıştır. 93 Harbi esnasında cemiyetin faaliyete geçtiği duyurulmuş olsa da, cemiyet ve bir iki faaliyetten sonra defterlerini kapayarak yeniden sessizliğe bürünmüştür. Savaş sonrasında Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nden geriye Osmanlı Bankasındaki hesabında kalan ve savaş esnasında toplamış olduğu 70.000 lira yardımdan baka bir şey kalmamıştır.

Hilal-i Ahmer sembolünü devamlı kullanma hakkı, 1907'de Londra'da düzenlenen 8. Uluslararası Konferansta verildi. Amblem, 1929’da resmen tanındı. İçinde haç bulunduğu için Kızılhaç amblemini kullanmak istemeyen Osmanlı Devleti, 93 Harbi döneminde amblem olarak Kızılay figürünü kullanacağını ilan etmiştir. Kızılay figürü, Osmanlı Bayrağı'ndaki renklerin ters çevrilmesi ile oluşturulmuştu. Kızılay ambleminin resmen kabul edilmesi 1929’da geçekleşti. Kızılay amblemi, günümüzde 33 devletteki ulusal dernek tarafından kullanılır.(3)

Kızılay Arşivini başkanlığında yürütülen tasnif ve katalog çalışmalarını Prof. Dr. Seçil AKGÜN derlemiştir. 1868-1911 yılları arasındaki belgelerin tasnifi tamamlanmış bulunmaktadır. Türk Kızılay’ı Arşivi ve Kütüphanesinde arşivleme çalışmaları devam etmekte olup aşağıdaki linkte hizmet vermektedir.( http://arsiv.kizilay.org.tr/)

Sinan Marufoğlu’nun "Araplar Osmanlı’ya ihanet mi etti?" adlı makalesinde bu bölgelerden gönderilen yardımların görselleri de mevcuttur. Bu tarihlerde diğer şehirlerden gelen yardım ve bağış paraları da Hilal-i Ahmer’ e gönderilmiştir.



Aşağıdaki duyuru ,Basra Halkı'nın Osmanlı Devleti'ne bağlılıklarını bildiren Siyasi Cemiyetleri reddeden 1 Şubat 1913 tarihli gazete duyurusudur.



Aşağıdaki resimde Osmanlı Ordusuna tıbbi yardım malzemesi gönderen bir Mısır vapurudur. Mısır Hilal-i Ahmer Cemiyeti savaş esnasında Edirne’ deki Mısır Hastahanesini yaptırmıştır. (4)



Türk Kızılay’ı, kurulduğu tarihlerde Kızılhaç Hareketi'ne mensup olan ve resmen kabul edilen ilk Kızılay Derneği olmuştur.  Savaş sonrasında Amerikan Kızıl Haç Savaş Komitesi başkanı Henry Davison ulusal derneklerin bir federasyon çatısı altında birleşmesini önerdi. Davison öncülüğünde gerçekleşen uluslararası bir tıp konferansı, federasyonun kuruluşuna önayak oldu. 

Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu 1919'da Paris'te “Kızılhaç Dernekleri Birliği” adı altında kuruldu.(5)

Osmanlı’da Marko Paşa Hilali Ahmer’i yapılandırmaya çalışırken sonraki tarihlerde ABD’de Henry Davison tıp konferansında Kızılhaç’ı yapılandırıyordu. 

Marko Paşanın başında bulunduğu komitede ve sonrasındaki komitelerde Ermeni ve Yahudi ne kadar doktor, girişimci, yenilikçi şahsiyet varsa 1915’te gerçekleşecek Ermeni Tehcirleri için Osmanlı Devletini çok sevdiklerinden olsa gerek savaşta kurtarabilmek için yardım üstüne yardım parası topluyorlardı. 

Müslümanların zekât yardımlaşma ve bağış işlerindeki inanılmaz azmini gören ve sadece faydalı işlerle uğraşan cemiyetler tarihin ilerleyen zamanlarında çok daha farklı şekillerde yine karşımıza çıkacaktı. Bu kısımlar ve ilişkiler diğer bölümde ele alınacaktır.

Ancak tarihimizi okurken sıklıkla kullanılan ve en çok tekrarlayarak okuduğumuz cümlelerden birisi şudur:

“Kurulan cemiyetlerin faideleri toplum tarafından bir türlü anlaşılamamıştır.”

Kurulan cemiyetlerin faidelerinden ziyade, kullanılan cümle tekrarı yorucu ve ikna etmeye çalışan bir tarih üslubudur. Bu demagoji kültürü salt çoğunluğu yanına çekememiş olmanın kaygısıyla, teorilerini içselleştirmeye çalıştıranların hüznü olarak tarih analizlerinde gelecekte ki yerini alacaktır.





Duru Çağlayan, 25.05.2015, Sonsuz Ark, Çırak Yazar, 


Kaynakça:
1- http://tr.wikipedia.org/wiki/Jean_Henry_Dunant
2- http://tr.wikipedia.org/wiki/Uluslararas%C4%B1_K%C4%B1z%C4%B1lha%C3%A7_ve_K%C4%B1z%C4%B1lay_Hareketi
3- http://arsiv.kizilay.org.tr/UserFiles/File/makale/mehmet_polat.pdf
4- http://www.sadecegercek.net/2014/05/araplar-osmanliya-ihanet-ettimi.html
5- http://tr.wikipedia.org/wiki/Uluslararas%C4%B1_K%C4%B1z%C4%B1lha%C3%A7_ve_K%C4%B1z%C4%B1lay_Hareketi

Seçkin Deniz Twitter Akışı