7 Nisan 2015 Salı

SA1254/TG108: Yemen’in Şifrelerini Çözmek: "Düşmanının Düşmanı Aynı Zamanda Senin de Düşmanındır"

"Suudiler Fuller'in Mitler halinde bahsettiği her şeyi ve sahip oldukları 'paranoya'yı tamamen ABD ile kurdukları asimetrik ilişkiye borçludurlar..."
Seçkin Deniz

                                         Graham E. Fuller: Müslüman coğrafyanın en büyük katili

Sonsuz Ark'ın Notu: Suriye ve Irak Pentagon'un stratejik hamleleri ve İran Devrim Muhafızları'nın, IŞİD'in, Esed'in, Maliki'nin, Körfez emirliklerinin, Suudi Arabistan'ın, Nasrallah'ın ve İsrail'in büyük emekleriyle şii-sünni savaşlarıyla kan gölüne döndükten sonra sıra Yemen'deydi. Charlie Hepdo Tiyatrosu sonrası, katil tüm parmakların Yemen'i işaret ettiğini, Charlie Hepdo saldırısını yapanların Yemen El Kaide'si olduğu yalanını uydurduklarında anlamıştık. Netanyahu ve İsrail Charlie Hepdo saldırısının sorumluları olarak suçlandılar birkaç batılı isim tarafından, ancak ısrarla suçluların büyük batılı koalisyonun İsrail'le birlikte bu işin ana sorumlusu olduğunu söylemiştik. Bugün Irak ve Suriye'de olduğu gibi büyük Pentagon planı Yemen'de de devrede. Graham Fuller'in aşağıdaki analizi, büyük ABD Müttefiki Suudi Hanedanı'nın artık gözden çıkarıldığını tescil etmektedir. 

Suudiler Fuller'in Mitler halinde bahsettiği her şeyi ve sahip oldukları 'paranoya'yı tamamen ABD ile kurdukları asimetrik ilişkiye borçludurlar... Aşırı silahlanmadan bölgesel tüm politikalara kadar Pentagon'un tüm planlarını tereddütsüz uygulayan Suudiler, bugün o planların sonuçlarının ürettiği tehditlerle karşı karşıya bırakılarak büyük bir kaosa sürüklenmek istenmektedir. Fuller aşağıdaki analizinde büyük sünni-şii savaşının altyapısını hazırlayan olmaktan sıyrılmaya çalışan bir hain olarak açıkça görülebilir. Kral Selman, bu yüzden ABD'ye rest çekmiş bulunmaktadır. Ve Pentagon'a emreden neoconlar Suudileri gözden çıkarmış durumdadır ve mümkün olduğunca Yemen'de oluşacak bataklığa tüm bölge ülkelerini, özellikle Suriye ve Irak'taki yeni müttefiki İran'ı bütünüyle çekmeye çalışmaktadırlar. Seçkin Deniz, 07.04.2015
***
How to Decipher Yemen, Where the Enemy of Your Enemy Is Also Your Enemy

Afganistan da Yemen gibi yabancı güçler için bataklık hükmündedir. ABD tarafından kontrol altında tutulmazsa Suud zarar görebilir. Bu vesayet savaşı büyük ölçüde anlamsızdır: Yemen kaynaklı tehlike iddiaları çarpıtılmış ve abartılıdır ve Yemen halkı haricinde bu tehlikeden diğerlerinin alacağı hisse nispeten daha azdır. (Yemen meselesi) ABD için yeni bir kaybet-kaybet ve düşmanımın düşmanı aynı zamanda benim de düşmanımdır durumu olabilir.

Birinci mit: Bu savaş devasa Sünni-Şii çatışmasında yeni bir cepheyi temsil etmektedir. Gerçekte ise bu savaş Yemenli Şiilerin kendi arasındadır. Husiler, Zeydi Şiileridir- Beş imama inandıkları için “Beşciler” olarak da adlandırılırlar. İran Şiileri 12 imama inanır (on ikiciler). Şii ekoller arasında Zeydiler Sünnilere teolojik olarak en yakın grubu oluşturur. Şii ve Sünniler Yemen’de yüzyıllardır uyumlu bir şekilde varlıklarını sürdürmektedir. Zeydi imamlar, yüzyıllarca Yemen’i imamlık veya halifelik yoluyla yönetmişlerdir, 60 yıl öncesine kadar. Sonra nasyonalist bir Arap devrimi ile yönetimden indirilmişlerdir. Fakat Zeydiler ülkede önemli bir güç olarak (%40) varlıklarını sürdürmüşlerdir. Kuzeyde baskın grup Zeydilerdir. Ülkedeki en önemli iki aşiret konfederasyonu Zeydi’dir.  Eski Yemen başkanı olan ve Arap Baharı ile devrilen Abdullah Saleh’de Zeydi’dir (Saleh, Suud tarafından desteklenmekteydi). Husiler bölgesel bir Zeydi klanıdır. Husi hareketi, daha temiz bir hükümet ve daha saf bir Zeydilik mücadelesi veren dirilişçi bir harekettir. 

İkinci mit: Husiler Arabistan’da  (Suud’un iddia ettiği gibi) İran emperyalizminin keskin kenarını temsil etmektedir.

Zeydi Şia’nın, Husiler de dâhil, İran ile tarih boyunca pek ilişkisi olmamıştır. Fakat Yemen’de iç mücadelenin başlamasıyla Husiler, İran’dan para ve silah yardımı almaktan memnun oldular. Pek çok diğerleri gibi Şii ve Sünniler Suud’dan mali destek almaktadır.  Bunun ötesinde Husiler el-Kaide’den ve IŞİD’ten nefret ederler. Yakın zamanda Husileri baskı altında tutan Sana’daki hükümete geçmişte yaptıkları yardımlar nedeniyle ABD’yi kınamışlardır. 

Üçüncü mit:  Suudi Arabistan “Arap Yarımadasında istikrarı korumaktadır.”

Suudi Arabistan’ın yaptığı şey Yarımada’da tahakküm oluşturmak için mücadeledir (Arap Monroe Doktrini). Yüzyıl önce Suud, Suudi Arabistan’ın güney-batı hattındaki kadim Yemen topraklarını işgal etti ve zorla orada radikal Vahhabi görüşlerini yaydı. Riyad her zaman Yemen’in bağımsızlığından, devrimsel politikalarından ve hatta demokrasi deneyiminden nefret etti. Suud, zayıf hâkimiyetini sürdürebilmek için sürekli olarak kendisine mümkün olduğu kadar çok aşiretten ve politik güçlerden gelecek-Sünni veya Şii- destek aradı 

Fakat şimdi iş Yemen’i aşmış görünüyor. Arap Baharı uyanışında Suud Arap dünyasında gerçekleşebilecek daha fazla rejim değişimlerine karşı geniş bir karşı devrim gücü oluşturmaya çalışmıştır. Bu faaliyetlerini de sözde “Pers/Şii tehdidine” karşı oluşturulan Pan-Arap Sünni hareketi olarak nitelendirmiştir. Şimdi kendi sahip olduğu pek çok para ve kendini güvende hissetmeyen Körfez yöneticileri tarafından sağlanan destek ile Suud, “İran tehdidine” karşı Yemen işgaliyle büyük bir Sünni cepheyi organize ediyor görünmektedir. 

Riyad’dan bakıldığında: İran, Irak’ı cebe indirmiş, Suriye’de Esed rejiminin sürmesini sağlamış, Bahreyn’i tehdit eden, Suud krallığı içindeki mazlum ve huzursuz Şia kesimi kışkırtan ve şimdi de Yemen’i kontrol etmeye çalışan ve böylece “Yarımadayı kuşatan” bir devlet görünümündedir. İronik şekilde, İran ile süren umut verici nükleer müzakereler sebebiyle Suud, artık Washington’un İran’ı şeytan olarak gören tarafta olmayacağı düşüncesiyle huzursuzdur. 

Bu paranoyanın büyük kısmı, Suudi düşüncenin ateşli otoriter niteliğini yansıtmaktadır.  Yüzyıllardır Perslerin Arap Yarımadasını işgal etmemiş olması dikkate alınmıyor. Aslında Irak ve Bahreyn’deki Şii çoğunluk kendilerini politik olarak güçlendiren demokratik süreçleri talep etmektedir. Fakat Suud son zamanda İran’a savaş ilan ettiği ve Arap ve Mısırlı otokratları korumak için büyük bir anti -şii cephe oluşturduğu için Tahran’da da bu olumsuz tutum karşılık bulmuştur; Suud’u sınırlı bir maliyetle Yemen’de istikrardan uzakta tutmak İran açısından mutluluk vericidir. Gücü elinde bulunduran Husilerin Kızıl Deniz’e giriş imkânı sağlayan Bab el-Mandab’ı kapatmayı istediğini ve hatta buna muktedir olduğunu düşünmek bir fanteziden ibarettir.  

ABD, Yemen’e olan desteği olağanüstü derecede kısıtlamıştır; bu kir-havuzu ülkeye yönelik Amerikan menfaat ve politikaları son yıllarda özellikle anti-terör kapsamındadır. Bu süreçte ABD, 30 yıllık diktatör Ali Abdullah Salih’i (kendisi bir Zeydi’dir) desteklemiş ve ülkeye gerçekleştirdiği yüzlerce İHA saldırısı ile pek çok sivilin ölmesine neden olarak öfkeleri üzerine çekmiştir. Hali hazırdaki hengâmede ABD ülkedeki elçiliğini kapatmak zorunda kalmış ve gücünü büyük ölçüde Riyad’a kaydırmıştır. ABD şu anda Yemen’e karşı oluşturulan ve on ülkeden oluşan koalisyona fikri destek vermektedir. 

ABD’nin önündeki seçenekler zayıftır. Fakat Yemen’de bir Husi egemenliği kendi başına bir felaket anlamı taşımamaktadır. Onlar, anti-Şia askeri güçleri el-Kaide ve IŞİD’e karşı kan düşmanlarıdır. Husiler, ABD’nin niyetlerine şüpheci yaklaşacaklardır; özellikle şimdi ABD, Yemen’in baş düşmanı Suud ile beraber hareket etmekte iken. 

Böylelikle, fanatik olmayan Husiler, Yemen mozağini oluşturmakta olan politik ve dini güçler ile ideolojilerin geniş anlamda desteği olmadan ve onlarla birlikte çalışmadan, kendi başlarına Yemen’in kontrolünü sağlayamaz.  

Fakat şu anda karşımızda yeni bir büyük faktör bulunmaktadır. Yeni ve durumdan rahatsız Suud Kralı Salman-veya ondan daha çok icraatçı, güçlü ve ihtiraslı oğlu- Krallıkta uzun süredir hüküm süren temkinli ve savunma odaklı dış politikaya yönelik tarihi bir dönüşüm aşamasındadır. Şunu da hatırlamalıyız ki tarihte Suudi Arabistan Vahhabi güçleri, Yarımadadan Basra Körfezine çok geniş bir alanda bir çeşit Arap Açık Kader’i(*) anlayışıyla etkin olmuşlardır. Suudilerin küçük körfez komşuları, radikal İslami ideolojiye ve güçlü mezhepsel vizyona sahip, yeni ve jeopolitik olarak çok daha ihtiraslı bir Riyad’ın destekçisi olmaktan pek hoşnut olmayacaklardır. Bu ABD’nin de isteyeceği bir durum olmamalıdır. 

Yemen’de yönetimi ele geçirmeye yönelik bu büyük ve gereksiz-ve büyük ihtimalle başarısızlığa uğrayacak Suud girişimi- Yarımadanın gelecekteki istikrarına yönelik tehlikeye işaret ediyor olabilir.

Graham E. Fuller, CIA'in Ulusal İstihbarat Konseyi Eski başkanı- Former vice chairman, CIA’s National Intelligence Council, 30.03.2015


Tamer Güner, 07.04.2015, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri 




(*)Açık Kader:  (İngilizce Manifest Destiny), 19. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri'nde Amerikalı yerleşimcilerce kıtanın doğu kıyısından batı kıyısına kadar genişlemenin mukadder olduğunu ifade eden ideolojidir. Eski Dünya'yı kurtarmak için yeni bir cennet inşa etmek üzere yeni toprak potansiyelleri tarafından oluşturulan misyon duygusudur.(Wikipedia)



Not: Orijinali aşağıdaki adreste bulunan makalenin sadeleştirilmiş çevirisidir.

http://www.huffingtonpost.com/graham-e-fuller/decipher-yemen_b_6965564.html 


Seçkin Deniz Twitter Akışı