7 Nisan 2015 Salı

SA1253/KY1-CÇ114: Kızıma Mektuplar IV

Kızlarından Uzakta Olanlara Adanmış Sözler
-IV-


Cemre düştü diyorlar. Üçüncü cemre de toprağa düşmüş, öyle diyorlar. Yani bahar gelmiş diyorlar. Ağaçlar tomurcuğa durmuş, çiçekler açma telaşındaymış. Mişli geçmiş zamanda anlatmamı anlıyorsundur. Bütün bunların ayrımında olmadığımı anlıyorsundur. Belki “sıktı ama!”, diyeceksin ve fakat evet tekrar tekrar söylemekten bıkmayacağım; bütün bu olan bitenlerin bir anlamı yok. Çünkü sen yoksun! 

Sensiz tomurcuklanan ağacın, gülün, sümbülün kokusu bana gelebilir mi? Senin kokun sinmemiş hiç birine artık eskisi gibi kokabilirler mi? Onların sevincini gözlerim görebilir mi? Bu diriliş türküsüne dilim katılabilir mi? 

Daha kardelenler gözükmedi bile benim evrenimde. Bilirsin kardelen baharı muştular. Ve fakat işte açmadı henüz benim dünyamda kardelenler. Henüz gözükmediler. Henüz çıkmadılar ortaya. Hem madem kardelenlerden haber yok benim dünyamda öyle ise nasıl bahar geldi derim. Yalancı bahardır mutlaka. 

Hep öyle olmaz mı? Birden don vurup ağaçlardaki tomurcukları öldürmez mi? Boynunu bükmez mi sümbüller, nergisler apansız gelen soğuklarla? Böyledir yalancı bahar. Kış güneşinden de dondurucudur yalancı bahar. Daha bir sert eser yalancı baharda rüzgârlar. Daha bir üşütür yalancı bahar. Daha bir kaskatı olur insanın eli, ayağı, kulağı, burnu yalancı baharda.

Yalancı bahar her varlığın hayatta kalmak için kuşandığı zırhını çıkarttırır. Çırılçıplak bırakır ortada. Yalancı bahar pek bir zalimdir. Yalancı bahar pek bir hoyrattır. Yalancı bahar pek bir kahredicidir. Yalancı baharın pek bir sivridir dişleri, pençeleri. Yalancı baharın pek bir acımasızdır sergiledikleri. Bir tür oyun oynar, can yakmak için icat edilmiş bir oyundur bu. Ocak söndürmek için piyasaya sürülmüş pek kalleşçe bir oyundur yalancı bahar. 

Hem ben ki, hepten savunmasızım şimdi, nasıl kucak açarım bu yalancı bahar muştusuna gönlümü? Nasıl sevinçleri konuk ederim içime? Dilime nasıl yüklerim?

Canım, cananım kızım! Ballı kızım! Bal kızım! Yalancı baharlara prim veremem. Yalancı bahara, baharlara sevinemem. Yalancı baharla, yalancı baharlarla avunamam. Sen uzaktasın sen yanımda yoksun demek bundan sonra hep yalancı bahardır benim dünyamda olacak olan. Sen bunu anlayabilir misin? 

Sanmam! Sen senden ayrı değilsin ki! Sen senden uzakta değilsin ki! Beni anlaman için, benim duygularımı sezebilmen için ben olman gerek. Ben olmadan benim yaşadıklarımı bilemezsin ki. Senin yaşadıklarını da ben bilemem elbet. Ve fakat inan tüm benliğinle hissediyorum yaşadıklarını, duygularını. Kâbuslar gördüğünde yaşadıklarını ve ne zaman kâbus göreceğini biliyorum. İşte bu bilişi beni daha bir çaresiz kılıyor. İşte bu seziş beni daha bir çıldırtıyor. İşte bu biliş beni daha bir kahrediyor. Acılara salıyor. Acılar içinde boğuluyorum. 

Güzelim! Meleğim! Benim narin bebeğim! Tatlı dillim, güler yüzlüm, melek duruşlum, ahu bakışlım, bülbül avazım, gönüldaşım, yârim, yarenim sen senden uzakta olsaydın anlayabilirdin neler çektiğimi. Neler yaşadığımı. Ne karabasanlar gördüğümü. Sesinin yankısı için oynadığın sokakları nasıl büyük bir iştahla gezişimi, gittiğin okulların kapısında nasıl fır dönüşümü sen senden uzakta olsan, olabilsen o zaman anlar bana hak verirdin. O zaman beni anlardın. Sen senden uzakta olabilsen, olsan o vakit, belki rüyamda görürüm hevesiyle erkenden başımı yastığa koyuşumu ve umutla uykuyu bekleyişimi anlardın. Umutla uykuya sırnaşmamı hoş görürdün. 

Bilirsin ki, uykuyla pek aram yoktur. Hiç olmamıştır. Ve fakat şimdi uyku düşkünü oldum. Uyumasam da uykuya düştüm düşlerimde olsun seni görebilmek için. Düşlerimde sana sarılabilmek için. Düşlerimde seni kucağıma almak için. Ne güzel günlerdi kucağımda seni eve götürüşlerim. Konuk giderdik tanıdıklara dönüşte uyurdun arka koltukta arabanın. Ben elimden geldiğince uyandırmamaya çalışır kucağıma alır eve çıkarırdım. Kaç kat çıktığımın hiçbir anlamı olmazdı. 

Öylesine narin bir yüktü ki yüküm hiç yorulmazdım. Hatta hiç eve varmak istemezdim. O masumiyetini, o yüzünde donmuş gülümsemeyi izlerdim evin kapısından içeri girip yatağına yatırıncaya kadar seni. Ne mutlu, ne bahtiyar anlardı o anlar. Şimdi aynılarını düşlerimde olsun yaşamak istiyorum. Öyle olmalı ki saatlerce sürsün, hatta hiç bitmesin yolculuğum. Narin yüküm kollarımda ben durmadan yürüyorum. Yol hiç bitmiyor. 

Gül yüzüne, güleç yüzüne saplanıp kalmış bakışlarım. Ah! Düşlemesi bile insanı mutluluktan öldürecek bir hal. Benim yalancı baharlarım da işte bu düşler. Düş olduğunun farkına varır varmaz kolum kanadım kırılıyor. Soluğum kesiliyor. Gözlerim kararıyor. O vakit anlıyorum tomurcuk açan ağaçların yaşadığı acı hali. Öfkeyi, kızgınlığı, düş kırıklığını tüm benliğimde duyuyorum. Ve gizli gizli ağlıyorum. Yastığımdan bile gizliyorum gözyaşlarımı değil ki annenden. Kimse bilsin istemiyorum. Kimse duysun istemiyorum. 

Ve fakat işte görüyorsun haykırıyorum. Ve fakat haykırışlarım derdime derman da olmuyor. Hiçbir yarama merhem olmuyor. Sen senden uzakta olmadıkça bu çığlıklarımı, bu haykırışlarımı anlayamazsın. Ve iyi ki sen senden ayrı, sen senden uzakta değilsin ve benim yaşadıklarımı yaşamıyorsun. 

Ah beni güzel kızım, nelerden nasıl mesut olmanın yollarını aradığımı görüyor musun? Nasıl tuhaflıklar yaşadığımı anlıyor musun? Seni seviyorum biliyor musun? Seni çok, hem de pek çok seviyorum anlıyor musun?



Cemal Çalık, 07.04.2015,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Kızıma Mektuplar, 

Seçkin Deniz Twitter Akışı