1 Temmuz 2014 Salı

SA747/SD145: Fanatik İsrail Küresel Tecrid'i Derinden Hissedecek

 Küstâh İsrail Türkiye’ye Neden Kızgın?

Tüm Koruyucu/Semizleştirici Senaryolara ve Stratejilere Rağmen İsrail Gerçekten Çözülüyor.

İsrail neden rahatsız oluyor, bir dizi için Türkiye’ye neden kızgın? Filistin’de yaptığı bir soykırımsa ve bu soykırım Tevrat’a dayanarak yapılıyorsa, bunu bir dizide insanların izliyor olması İsrail’i neden kızdırıyor? Televizyonlarda son Gazze saldırıları canlı izlenmişti ve bütün dünya izlediklerinin farkındaydı. Belgeseller, televizyon programları ve en son Kurtlar Vadisi Irak. Ayrılık Dizisi bu konuda ilk değil. İsrail, kendi yaptığı bu tür operatif koşullanmalara alışkındır; bu tür çalışmaların insanları nasıl derinden etkilediğinin farkındadır; buna rağmen İsrail’in kızgınlığının gerçekte Ayrılık dizisi ile ilgisi çok az.

İsrail, TRT’de yayınlanan diziden aşırı bir şekilde rahatsız olmuş gibi yapıyor; rahatsız olduğunu her yöntemle dile getirip kendince koz saydığı şeyleri masaya sürüyor. Hollywood, Yahudi sermayesiyle sayısız filmler ve belgeseller yaparak iddia ettiği Nâzi soykırımını, İnsanlığın görsel hafızasına her bir ayrıntıyı koordine ederek yerleştirmişti. Ama biliyordu ki; insanları eklenmiş genişletilmiş senaryolarla sonsuza kadar kendisine inandıramazdı.


İsrail, Holocost iddialarında haklıydı, haksızdı; şu anda tartışılan bu değildi. Tartışılan ilk şey, Ayrılık dizisinin gerçekleri yansıtıp yansıtmaması ile ilgili esastı. Ayrılık dizisi(*) TV haberlerindeki gerçek görüntülerle beslenmiş olduğundan inandırıcılık sorunu yaşamayacaktı. Her şeye rağmen bu dizi, İsrail için çok da korkutucu değildi; İsrail bunu ‘sadece bir dizi’ olarak lanse edebilecek etkili küresel organlara sahipti. 


Tartışılan ikinci şey, İsrail’in Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin Gazze operasyonunda kendisini suçlayan raporu kabul etmesinden sonra hırçınlaşmasıydı; Ayrılık dizisi'nin  yayınlanmasıyla İsrail'in yaşadığı uluslar arası tecridi iliklerine kadar hissetmesiydi. 


Ayrılık dizisi, BM gibi bir örgütün karar mekanizmalarınca onaylanan bir taban üzerine inşâ edilmişti. Tecrid kaçınılmazdı.


İkiden fazla üyeli koalisyon hükümeti, İsrail seçmeninin büyük çoğunluğunu temsil ediyordu ve bu büyük çoğunluk Filistinlilerin yok edilmesini vazgeçilmez bir hedef olarak ilan etmekten çekinmiyor; utanmıyordu.


Türkiye diplomatik genlerine yerleşmiş bulunan aidiyetlik zincirini koparıp atmıştı. İsrail’i rahatsız eden asıl mesele buydu; İsrail, Türkiye tarafından deşifre/terk edilmiş olmaktan dolayı rahatsızdı. Rapor’un onaylanmasında kendisine ihanet eden Fransız ve Alman dostlarına tepki göstermezden önce, kendisini devlet olarak tanıyan ilk ülkelerden biri olan ve yaklaşık altmış yıldır dolaylı olarak yönettiği Türkiye’nin tepkilerini gözlem sahasına almış ve koalisyon hükümetinin tüm üyeleri Türkiye ile, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ile açık bir söz savaşına girmişti. 

Yarası derindi İsrail’in.


İsrail Türkiye’yi yöneterek elde ettiği gücü uzun süredir yitirmemek için çırpınıyordu. Başbakan Erdoğan’ın ‘Soykırım Suçlaması’ ile ‘One Minute’ çıkışını yine yumuşatan ve bir krize dönüştürmeden yöneten İsrailli liberallerdi. İsrail, alışkın olmadığı halde Türkiye ile ilişkilerinde alttan alıyordu. Hükümettekiler Türkiye ile çatışmayı çıkarlarına uygun görmüyorlardı. 


İsrailli liberal siyasetçilerin, şu anda iktidardaki saldırgan ve kana susamış Siyonistlerin önünü tıkamak için yaptığı barış görüşmeleri sekteye uğramış ve nihayetinde İsrail, her türlü manipülasyon aracıyla sakladığı yüzüyle ortada kalakalmıştı. İsrail şansını kaybetmişti; Siyonistler tarafından meşruiyet zemininden vahşice koparılmıştı. 


Gazze saldırısından önce Türkiye, İsrail- Filistin meselesini kökten çözmeye kararlıydı, Arap ülkelerini bu anlamda organize etmiş ve karşılıklı ‘tanıma’ ile ilgili sorunları çözmeye çalışıyordu. Bu, yandaş Türkiye’nin İsrail için yapacağı son şeydi. Bundan sonrası ise asla dostluk olmazdı, olmayacaktı da.


‘One Minute’ çıkışı, ardından ‘Anadolu Kartalı’ tatbikatından İsrail’in dışlanması ile sürecekti. Bu belliydi. BM raporu, Türkiye’nin İsrail’i dışlaması için yeterli yasal gerekçeydi. Ve Türkiye bunu hemen fırsata çevirdi. İsrail Türkiye tarafından sonsuza dek terk edildi. Sırasıyla ABD, Fransa, Almanya ve Rusya tarafından terk edilmiş bulunan İsrail vahşi karakterini savunabilmek için, kendisini eleştiren her insanı, her ülkeyi anti-semitist diye suçlayamayacak kadar zayıflamıştı. Çünkü; raporu hazırlayan komisyonun başkanı Güney Afrikalı hukukçu Richard Goldstone’da bir Yahudi idi. 


Rapor Haması’da suçlasa İsrail’in savaş suçları işlemiş olduğu tescil ediliyordu. BM, kendi binalarının da yıkıldığı saldırılarda kınayamadığı İsrail’i şimdi suçlu sandalyesine oturtmayı başarabilmişti.


İsrail’in Türk Ordusu’na ‘İslâmîleşmek’ gibi bir iltifat ile yaklaşması da, gerçeklerden uzak bir şarlatanlıktı. İsrailli diplomatlar ve bakanlar en iyi bildikleri işi yapıyor ve Ordu’yu kışkırtıyorlardı. Türk Ordusu’nun kendi çizgilerinden kopuyor oluşunu, İslâm’a yakınlaşıyor olmakla açıklamaları, İsrail diplomasisinin içine düştüğü zavallılığı anlatmaya yeterdi. 


Özellikle Mossad ve CIA, yakından izledikleri Türk Ordusu’nun hangi yapıda canlılığını koruduğunun çok iyi farkındalardı ve biliyorlardı ki; bu yapı asla İslâmî değildi. Türk Ordusu'nun bazı subayları İHL'lerde hâlâ Milli Güvenlik Derslerinde kız öğrencilerin başlarını açmaları için gerekli baskıyı uygulamaktan vazgeçmemişlerdi. 


Bu şarlatanca iddia gerçek bile olsa, İsrail Ordusu’nun fanatik Yahudiliğe sonuna kadar bağlı olmasını savunan İsrail’in, Müslüman insanlardan oluşan Türk Ordusu’nun İslâm’a sonuna kadar bağlı olmasını normal karşılaması gerekmekteydi. Herhalde Türk Ordusu, Yahudiliğe yaklaşacak değildi. İsrail, Türk Ordusu’nun İslâm’a yakınlaşma ihtimâlinden neden rahatsız olsun ki? İsrail bunu açıklamakla mükellef. Evet neden? 


Din adına savaşan bir ülke, başka ülkelerin dinlerine olan sadakâtini neden sorgular, bu hakkın kendisinde olduğu vehmine nasıl kapılır? Bu büyük bir küstâhlıktan başka bir şey değildi.


İsrail kaybedeceği bir şeyi olmayan serdengeçtiler gibi davranarak kendi geleceğini yok ediyor. Aklı başında Yahudilerin uyarılarını ciddiye almayan fanatikler, Filistinlilerin kanları ile inşâ ettikleri İsrail Devleti’ni tarih sahnesinden silinmeye mahkûm ediyorlar. Bundan sonra da vahşi davranış kodlarını eleştirenlere anti-semitist damgası vuramayacaklarının da farkında olmaları onları daha da hırçınlaştırıyor. 


Tüm koruyucu ve semizleştirici senaryolara ve stratejilere rağmen İsrail gerçekten çözülüyor. Bundan sonra Dünya’da ancak İsrail savaş çıkarabilir; her türlü çılgınlığı yapabilir. Dünya ve özellikle Türkiye çözülen ülke İsrail’in elindeki nükleer silahlara karşı kendisini koruyacak tedbirler almak zorundadır. Almaktadır da.



Seçkin Deniz, 19.10.2009, Sistematik Analizler 102


Seçkin Deniz Yazıları




(*)Ayrılık Dizisi : Aşkta ve Savaşta Filistin, TRT 1'de yayınlanan Türk dram televizyon dizisi. Dizi, İsrail'in yaptığı Dökme Kurşun Operasyonu sırasında Gazze'de geçmektedir. Dizinin çekimleri Mescid-i Aksa'da ve Ağlama Duvarı'nda yapıldı 



Not: Yukarıdaki analizden tam 5 yıl sonra Haaretz gazetesi yazarı Gideon Levy, İsrail'in tecridini  tescilleyen "Dünya İsrail’den ve Çılgınlıklarından Bıktı" başlıklı bir analiz yayınladı.  Seçkin Deniz, 01.07.2014

Seçkin Deniz Twitter Akışı