4 Mart 2014 Salı

SA574/AŞ39: Ön Bellekten: “Asıl Hırsız Kim?”

“Eski geleneklere bağlı uşaklık psikolojisi artık nefretle anılıyor.”


“Yalnız bir kelebekti ömrü dolduğu gün, doğduğu gibi gidecekti.”

Öylesine dolandı dilime bu cümle ve yazdım. Her şeyden uzakta kalabilmek bazen, gözlerin, kalabalıkların içinde iken. Ve görmek; ihaneti çırılçıplak görmek. İhanete uğramış olanın yüzündeki hüznü görmek ve sonra, ihaneti görenlerin çoğaldığı günü görmek. İşte o an hissedersin, fark edersin heyecanla; insanların ön belleklerine depoladıkları bilgilerden daha fazlası asıl bellekte bütün ihtişamıyla duruyor.

İhaneti görenler teker teker bir araya geliyorlar ve koşa koşa, gülen gözleriyle ihanete maruz kalmış olana doğru yürüyorlar. Ona bakıyorlar, onunla beraber onun şarkısını söylüyorlar, alkışlıyorlar, soğukta onu dinlemek için toplaşıyorlar ve bayraklar sallıyorlar.  

Bakıyorsun onun yüzüne… Huzur dolu, acıyla terbiye edilmiş bir tebessüm doluşmuş yüzüne… Bir sağa yürüyor, bir sola, sevgi selinin sardığı bir ruhla. Kendisini alkışlayanları alkışlıyor, elini kalbine götürüyor sık sık.

Benimse aklıma başka bir şey geliyor. Bayraklar, güllerle dolu ekranda kayan görüntüsü bana başka bir şey hatırlatıyor. Gelecekte sanıyorum kendimi ve onu gitmiş görüyorum dünyadan… Arkasından bu görüntüleri izlermiş gibi oluyorum. Özal’ın öldüğü günlerde gördüklerim gibi. Ekranlarda kolajlar, kronolojik akış. İçimi derin ve geniş bir hüzün kaplıyor. “Allah sana uzun ve hayırlı bir ömür versin.” diyorum.

Osmaniye’deki miting sona erdiğinde, Başbakan Erdoğan gözüme böyle görünmüştü. Merhamet, merhamet, merhamet. Bu millet kendisine hizmet edene, ihanete uğradığı günden bu yana merhametle yaklaştı. Ona, “Hırsız” dediler, hiç sıkılmadan, utanmadan. Fethullah Gülen’in kurduğu dev ağ herkesi sarmıştı. Fethullah Gülen ve talebeleri düne kadar birlikte çalıştıkları Erdoğan’ı sırtından hançerlemişlerdi. 

2011’e kadar, hatta HSYK, yargı ve emniyetteki, TÜBİTAK’taki yapılanmada şu anda büyük bir atama faaliyeti, kadro yenilenmesi olduğuna göre, 2014’e kadar, ‘alnı secde gören şakirdlere’ güvenmenin bedelini ödüyordu Erdoğan, “Aldanmışız.” diyordu. Bu yapı her gün yeni bir ses kaydıyla, montajlarla, dublajlarla ortaya çıkıyor, akla hayale gelmedik bir biçimde, çıldırmış bir halde saldırıyor, saldırıyordu.

CHP, MHP ve diğerlerinin, hiç sıkılmadan düne kadar bir kaşık suda boğmak istedikleri cemaatin yönettiği bir koroda şarkı söylüyor olmaları felaketti. Kasetlerle dizayn edilen iki partiden başka bir şey beklenemezdi ama yine de belki diye bekliyordu insan.

Fethullah Gülen, bugün Türkiye’nin istikrarına kastediyor, bütünlüğüne kastediyor. Senaryosuna kadar her şeyine müdahale ettiği  STV dizisi Şefkat Tepe'nin Kordon Celil'i Ertuğrul Şakar "STV'nin yayınları milli birlik ve beraberliğimize zarar veriyor diyor ve noterden çektiği ihtarname ile STV'nin Erdoğan'ı hedef alan yayınları yüzünden diziden ayrıldığını söylüyor. 

Her an ahlaksızca ve hukuksuzca elde edildiği gün geçtikçe netleşen, montajlarla, dublajlarla manipüle edilen kayıtlar ve çözümlemeler STV ve SHaber ekranlarında dönüp duruyor. Sosyal medya “Başçalan’ gibi ahlaksızca hitaplarla dolu.

İnsanlar sorguluyorlar ve cemaat mensupları ile tartışıyorlar. Ayrışma son hız sürüyor, çünkü yayınlar durmuyor. Habercilik bitmiş, kendi sebep oldukları felaket yavaş yavaş cemaatin üstüne çöküyor, yine durmuyorlar, görmüyorlar. Her merhamet bakışına ‘ahmak, aldanmış, yandaş’ kibri ile sataşıp iyice çirkinleşiyorlar.

Doğal olarak herkes sorguluyor ve geçmişi deşiyor; anlamaya çalışıyor. Başbakan  Erdoğan ve yardımcısı Bülent Arınç, şantaja uğradıklarını itiraf ediyorlar. Şantajları gün gün okuduk GYV başkanı Mustafa Yeşil’den, Zaman gazetesi genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı’dan ve diğerlerinden, gazeteleri bu ibretlik son uyarılarla dolu. İnternet siteleri de ses kayıtlarıyla. Eğer tehditlerin içeriği bu kayıtlar değilse, başka ne olabilirdi ki? Başbakan'a kasteden başka ne var?

Şantaja boyun eğmeyen iktidar partisi vekillerini, bakanlarını, başbakanını kendilerince aşağılıyorlar, ama halk her şeyi görüyor ve soruyor. 11 yıl boyunca hırsız olmayan, nasıl oluyor da şimdi hırsız oluyor?  Bürokrasinin tüm etkili noktalarına gelirken de görmediniz mi her şeyi? Görüp seslenmediyseniz suça ortak değil misiniz? Ortada suç yoksa ya da suç var da suçlunun sırtından sıçrayarak Başbakan’a saldırmanızın nedeni devleti sizin ellerine terk etmemesi mi? O yüzden mi suç icat ediyorsunuz?

Geride kalan her yargılama, tutuklama, tahliye, sorgulama, dinleme yeniden elden geçiriliyor. 7000 kişilik hukuk dışı dinleme listesi çıkıyor ortaya…  ‘Selam Örgütü’ gazeteciler, yazarlar, sıradan insanlardan, başbakandan oluşuyor, hep İsrail’in 2010’da Mavi Marmara’da tutukladığı İHH başkanına sorduğu ‘Selam Örgütü’ çıkıyor ortaya. Tüm yollar İsrail çıkarlarına çıkıyor. Mit, İran düşmanlığı, Suriye’ye giden yardım tırları, İHH’ya baskın; hepsi İsrail için. Aktif olan kim? Elbette bu operasyonları savunan ve artık biz değiliz demeyen cemaat.

17 Aralık suikastından üç gün önce 14 Aralık 2013 Cumartesi günü okuduğum haber, ABD'nin Louisiana eyaletinde, Gülen Hareketi'ne bağlı olduğu öne sürülen bir okula FBI tarafından baskın düzenlendiğinden bahsediliyordu. Amerikan yerel basınında çıkan haberlere göre, Baton Rouge kentindeki "Kenilworth Science & Technology" isimli 'charter' okuluna akşamüstü saatlerinde düzenlenen operasyonun nedenini açıklamayan FBI, baskının kamu güvenliğiyle ilgili olmadığını belirtmekle yetinmişti. Olay yerinden bildiren Louisiana merkezli WAFB televizyonu muhabiri, FBI ajanlarının okuldan çok sayıda koli çıkardığını ve bunları bir minibüse yüklediğini ifade etti. Operasyonda FBI ajanlarına, yerel emniyet görevlileri de yardımcı olmuştu.

FBI daha önce de Gülen Hareketi'ne bağlı bazı okullarla ilgili inceleme başlatmıştı. Fethullah Gülen'in yaşadığı Pennsylvania eyaletindeki savcıların yürüttüğü soruşturmada, söz konusu okullardaki öğretmenler, vergi mükellefleri tarafından finanse edilen maaşlarının büyük bölümünü "Hizmet"e aktarmakla suçlanıyordu.

"Kenilworth Science & Technology" okulunun Gülen Hareketi'yle doğrudan bağı bulunmuyor. Ancak okulu idare eden "Pelican Educational Foundation" isimli vakfın başkan yardımcısı Karen Fontenot 2010 yılında düzenlenen bir konferansta yaptığı konuşmada, Louisiana'daki Gülen okullarının yönetim kurulunda olduğunu açıklamıştı.

Hep şantaja mı uğruyor diye merak ediyorduk. FBI baskını muhtemel saldırmazlık (!) anlaşmasının konuşulduğu günlerde yaşanmıştı. ABD, Gülen’i Türkiye aleyhine davranmaya mı zorluyordu? ABD Gülen’e şantaj yaptığı için mi, Gülen Erdoğan’a şantaj yapıyordu? Hepimiz merak ediyor ve Gülen’e bir iyilik zannı daha yüklüyorduk. Ama,  vazo devrilmişti bir kere…

Bir Gladyo Projesi: Fetullah Gülen’ diyen FBI çalışanı Sibel Edmonds adında bir kadın bir videoda görüşlerini yayınlamıştı.  Hiç de güvenilir olmayan bu ismin biraz da operasyonel nedenleri olabileceğini düşündüğüm halde, söylediklerinin bir kısmı yaşananları açıklamak için kullanılabilir  durumdaydı.

“CIA Erdoğan'ı neden hedef aldı?” sorusunun cevabı epey uzun, karışık ve kasıtlı çarpıtmalarla dolu, ama dikkatimi çeken kısım başkaydı.

“Evet, bütün bunlar Gülen ve Erdoğan arasındaki kavgayla başladı. Gülen cemaati AKP'nin hükümet olması için çok ciddi destek verdi, Erdoğan ve Gül'ün bütün bürokratları Gülen cemaatinin desteğiyle geldi o noktalara. Ancak burada şuna dikkat etmek gerekiyor, Gülen sadece bir sembol. Asıl önemli olan ve işi yapan Gülen markası. Yani, "Gülen" markasının arkasına sığınarak iş yapılıyor ve Gülen de buna müsaade ediyor. 1997'den sonra CIA Gülen'i oyuna dâhil etti. Türkiye'nin laik kanadına göre Gülen, Türkiye'de şeriat düzeni kurmak istiyor ve suçlarından dolayı aranıyordu. CIA onu ABD'ye getirdi ve ne tesadüf ki, CIA merkezinin hemen yanı başında bir eve yerleştirdi. Gülen 15 yıldır ABD'de yaşıyor ve 20-25 milyar dolarlık bir ağı kontrol ediyor ve kimse gerçekten bu paranın nereden geldiğini bilmiyor. Bu Gladyonun A planı idi."

Eğer Gülen’in ve cemaatin medyadaki isimlerine bakarsak, onların açıklanamaz tavırlarını açıklayan her teoriyi ciddiye almak zorunda kalacağız. Yine de umuyoruz ki Gülen, bir proje olmasın, şantaja mahkûm olduğu için bunları yapıyor olsun.

İnsanların ön belleği artık seçici olmaya başladı, kasetleri, yayınları ciddiye almıyor ve insanlar hafızalarının derinliklerinden sorular çıkarıp soruyorlar; Asıl hırsız kim?

İnsanlar hırsızları iyi tanıyorlar, artık; ön belleklerinden yakalanıp tecavüze uğrayacak kadar korkak ya da zayıf  da değiller.

Modelleme teknolojisi, sosyolojik alanda artık patinaj yapıyor; CIA ya da her ne ise, kim ise Türkiye’de kendi hakkını korumaya kararlı bir çoğunluğun karşısında yalpalıyor; eski geleneklere bağlı uşaklık psikolojisi artık nefretle anılıyor.

Bunu geç fark edenler kaybedecek, görünen bu. Ama…

O yalnız kelebek yine gidecek, yine gidecek; ömrü dolduğu gün doğduğu gibi gidecek.

Allah ondan razı olsun.


Arif Şahin, 03.03.2014, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 39




Seçkin Deniz Twitter Akışı