23 Şubat 2024 Cuma

SA10599/SD3022: Dûrira | Post-Analitik Bakışlar 3: Türkiye’nin Liderliği; Güç Yönetimi’nde Zorluklar ve Fırsatlar

   Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Türkiye’nin ‘Küresel Liderlik İmajı’ finansal kısıtlamalar ve nükleer silah yoksunluğu dolayısıyla kriz ve savaş bölgelerine adil ve kontrollü askerî müdahalelerde bulunmasını imkânsız kılmasa da zorlaştırmaktadır."

Küresel liderlik iki şekilde mümkündür; birincisi her türlü şiddeti içeren zorbalık, ikincisi bütün toplumları etkileyecek genel kabule dayalı bir iyimserlik -ki bu İslam’ın hızla yayıldığı ilk yıllardaki sempati ve ABD’nin ondokuzuncu yüzyılın başlarında yaptığı self determinasyon ve Wilson İlkeleri (8 Ocak 1918) olarak bilinen, ABD Mandasını bile kabul edecek şekilde 12. madde ile neredeyse soykırıma maruz kalan Osmanlı Türklerinin de sempatisini kazanan barış ve adalet için savaş propagandası ile sabittir-

ABD’nin yirminci yüzyılı bütünüyle kaplayan ve yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde, yüz yıllık propagandaların iç yüzü açığa çıktığı için zayıflayarak da olsa devam eden küresel zorbalığının arka planı binlerce yıllık insanlık tarihinin dış politika ve diplomasi tecrübesini içermekteydi.

Amerika kıtasındaki Avrupalı göçmenlerin liderliğini ele geçiren Mason üstatları, Antik Mısır, Sümer, Babil, Antik Yunan, Roma, Doğu Roma (Bizans) ve Osmanlı İmparatorluklarının uyguladığı stratejilerden sentezlenmiş bir strateji ile tarihsel ve coğrafî olarak dünyanın en büyük imparatorluğunu kurmuşlardı. Geçen yıllar boyunca Self determinasyon propagandasının imparatorlukları parçalamak için üretildiği ve Wilson İlkeleri’nin Amerikan zorbalığını mümkün kıldığı anlaşıldığı için de bu imparatorluk diğer bütün selefleri gibi çökmeye başlamıştır.

Türkiye’nin kendi coğrafyasının tarihi tecrübeleri ile Türklerin binlerce yıllık devlet tecrübelerini İslam’ın adalet mührüyle güçlendirmesi, Amerikan zorbalığının yıprattığı küresel liderlik algısını onarabilir ve Türkiye’yi hayatın doğal akışı içerisinde küresel liderliğe ulaştırabilir.

Bu, çoğu kat edilmiş uzun bir yolculuktur. Bu yolculuğun zorlukları ve kolaylıkları ya da fırsatları eşdeğer bir aralıkta seyretmektedir.

ABD’nin elli yılda aldığı yol onu İkinci Dünya Savaşı sonrasında küresel liderliğe yükseltmişti. İkinci elli yılda ABD dünyanın bütün ülkelerini stratejilerinin birer parçası haline getirecek politikalarını uygularken ve dünyayı yeniden tanımlarken hiçbir şekilde engelle karşılaşmadı, aksine bütün ülkelerde Amerikan hayranlığı ve kültürel-dinî deformasyon çığ gibi büyüdü.

Mason üstatların teorik ve pratik alternatif olarak sunduğu, ancak tamamen Amerikan zorbalığının bütün dünyaya yayılmasının bir aracı olarak kullandıkları SSCB dağıtıldıktan sonra, Amerikan zorbalığı, dönemin ABD Başkanı Bush’un deyimiyle yeni bir ‘Haçlı Savaşı ve İslam’a Karşı Savaş’ olarak Müslüman ülkelere yöneldi, sonsuz savaşlarla Müslüman ülkeler işgal edildi ve milyonlarca Müslüman sivilin uydurulmuş gerekçelerle yok edilmesi sağlandı.

İslam’a ve Müslümanlara yönelik vahşi politikalarını hiçbir engelle karşılaşmadan uygulayan ABD eş zamanlı olarak Asya, Orta ve Güney Amerika, Afrika ve Avrupa’da birbirinden farklı gerilimler üreterek bütün insanlığın direncini kırmayı da başardı. Ancak uyguladığı vahşet dünyanın bütün insanlarını derinden etkileyecek ve silinmez izler bırakacak kadar büyüktü.

Sonraki elli yıl küresel liderlik özelliğini kaybeden ABD, kendisinden önceki bütün imparatorlukların son döneminde yaptığı gibi kendi bütünlüğünü koruma odaklı sarsıcı ve ayrıştırıcı, şiddeti ve illegal döngüleri yücelten iç politikalara yöneldi. Kendi içinde başlattığı ve devlet gücüyle, egemen olduğu bütün dünyaya yaydığı, insanın özüne, bedenine ve cinsiyetine doğrudan müdahaleyi içeren ‘insanlığa karşı savaş’ insanlığın tehdit altında olduğu gerçeğini herkesin zihnine kazıdı.

ABD, İslam’a karşı savaşı kazanmış görünüyordu, bununla birlikte Hristiyanlığa, Yahudiliğe karşı savaş da, İslam’a karşı savaş sürerken özel olarak tasarlanmış aşamaların birer birer ilerletilmesi ile sürüyor ve Batı Medeniyeti dinden tamamen koparılıyordu. Katolik Papa Katolik kilisesindeki pedofili ve eşcinsellikle ilgili ihaneti açığa çıktığı için itibarsızlaşmış ve Hristiyanlığın insanın varlığına yönelik koruma kalkanı yok edilmişti.

Hinduizm, Budizm, Taoizm ABD’nin küresel imparatorluğunun zirvesinde iken müntesiplerinin gündeminden hızla çıkarılmıştı.

Çin, mason üstatlarının emri ve Mao aracılığıyla ‘Kültürel Devrim’ yapmış, binlerce yıllık Çin dini -Taoizm- ve kültürüyle birlikte Amerikan zorbalığının doğrudan etkisi altındaki Japon dini -Budizm-Şintoizm- ve kültürü de yok edilmişti. Hinduizm ise kast sisteminin deforme edilerek sürdürüldüğü Hindistan ve yakın ülkelerde etkisini yitirmişti.

İnsanlık dinin kurumsal olarak yok edilmesi ile çelik zırhından mahrum kalmış ve fiilî olarak kendi varlığına yönelik tehditleri büyük bir acıyla fark etmişti. İsrail’in 7 Ekim 2024’ten sonra Gazze’de uyguladığı soykırımı, politik söylem olarak destekleyen, finansal ve askerî olarak fiilî katkılarda bulunarak küresel liderliğinin şeytanî boyutunu ve çöküşünün bütün gerekçelerini berraklaştırmıştı. (Soykırımcı ABD, 13 Şubat 2024’te Senato’da onaylanan yasaya göre, beşinci ayına giren soykırımda -ateşkes çağrısı yapmasına rağmen-, İsrail’e 14,1 milyar dolarlık yardım çerçevesinde her birinden yaklaşık 1000 tane olmak üzere MK-82 bombaları ve KMU-572 JDAM mühimmatları, ayrıca yine yaklaşık 1000 adet FMU-139 fünyesi gönderiyor.)

Amerika Birleşik Devletleri’nden boşalan küresel liderliğin, Türkiye tarafından doldurulması, liderliğin insanlığın varlığına saygı duyan ve inançları önceleyen kuşatıcılığına ve umut üretme kapasitesine sahip olması ile mümkündür.

ABD zorbalığının insanın elinden aldığı değerler, Türkiye’nin tarihî arka planı olan, yerkürede 2002’den beri de artarak ve zemin kazanarak süren kazandığı sempatinin ana bileşenleridir. ABD liderliğindeki sonsuz savaşların bir parçası olan Rusya ya da Çin bu niteliklere sahip değildir.

Amerikan zorbalığına karşı çıkarak ve varoluşuna direnerek sahip çıkan Türkiye küresel alandaki liderliğine ilk fırsatı sunmuştur, ancak bu aynı zamanda ABD hegemonyasına karşı çıkışın bütün zorluklarını da içeren bir fırsattır.

Bu zorluklar savunma sektöründeki millileşmenin hızlanmasını ve liderliğe doğru koşusunu mümkün kılsa da, ihracat merkezli Erdoğan ekonomisinin büyük finansman açığına sahip olması Türkiye’nin zorluklarında çarpan etkisi üretmekte ve küresel liderliğinin önündeki en büyük engel olarak durmaktadır.

Türkiye’nin ‘Küresel Liderlik İmajı’ finansal kısıtlamalar ve nükleer silah yoksunluğu dolayısıyla kriz ve savaş bölgelerine adil ve kontrollü askerî müdahalelerde bulunmasını imkânsız kılmasa da zorlaştırmaktadır.

İmkânsız kılamamaktadır, çünkü -Azerbaycan, Libya, Suriye, Irak, Somali gibi- atılan büyük adımlar, alınmış ve alınmakta olan sonuçlar var. Zorlaştırmaktadır; çünkü İsrail’in Doğu Filistin’de ve büyük ölçüde bağlantısız olan Gazze’de yaptığı açık soykırımı durdurucu diplomatik girişimlerde bulunsa da askerî müdahalelerde bulunamamaktadır.

Bu, Türkiye’nin yeterliliği ile ilgili en büyük handikaplardan biri olsa da, ABD’nin küresel zorbalığının başladığı dönemlerde herhangi bir kesin sonuç alıcı askerî müdahale riskini göze alamadığı bilinmektedir. Türkiye, tıpkı İstanbul’un fethinin Osmanlı’nın kuruluşunun 154. yılında gerçekleşmesi gibi bir bekleme odası olgunlaşmasına mecburdur.

Küresel liderlik kriz ve savaş bölgelerinde kesin çözümü sağlayacak olan yenilmez bir gücü zorunlu kılmaktadır. ABD’nin küresel egemenliğinin hem tabanından hem de küresel alanlardan hızla çekilmesi mümkün ve kolay değildir. 

Türkiye, ilk yirmi yıllık hazırlık sürecinde yaptıklarına ek olarak, hem ABD’nin -Afganistan, Irak’ta olduğu gibi- zorunlu çekilmelerini beklemeli hem de -Somali, Libya ve Suriye’de olduğu gibi- zorunlu olarak çekilmesini sağlayacak adımlar atmaya devam ederken, diplomatik kıskaçlar üreterek hem Avrupa’da hem de dünyanın geri kalanında aktif olarak zemin ve bina inşasına hız vermelidir.

Türkiye'nin ikinci yirmi yılı 2042'de son bulacaktır ve eğer doğru stratejiler ve uygulamalar -hız kesmek bir yana- geometrik olarak artarsa Türkiye 2042'de rakipsiz küresel liderliğini tescil edecektir.


<<<Önceki                           Sonraki>>>


Seçkin Deniz, 23.02.2024, Sonsuz Ark, Dûrira | Post-Analitik Bakışlar


Dûrira | Post-Analitik Bakışlar

Seçkin Deniz Yayınları




Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

Seçkin Deniz Twitter Akışı