3 Şubat 2024 Cumartesi

SA10562/SD3002: Sıkıntı (Roman); 6. Bölüm-Ova 43

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"İnsan kendisinin ‘özne’ olduğuna inandırılan bir sistemde, sürekli gözetlendiğini ve güçlülerin sıkıştırdığı hayat alanında alçakça bir şekilde aldatılarak nesneleştirildiğini bilmiyordu; ‘aydınlanma’ dedikleri zifiri karanlıkta aklı kullandıklarını iddia edenlerin tamamı tarafından örtülmüş olan bu hakikati öğrenmek zorundaydı."

‘Ova Yazarı’ da ‘Dağ Yazarı’nın izini sürdüğü ‘Bilgi Düğümü’ne ulaşmıştı. Dağ’dan Ova’ya uzanan yolda temel hammadde bilgiydi:

“Bugün, 21. yüzyılın ilk çeyreğinin sonlarını yaşarken insanın bilgiye olan ihtiyacı derinleşen mutsuzluk ve kaos sonucu evrilerek doğru bilgiye olan ihtiyaca dönüştü. Yanlış-manipüle edilmiş bilginin insanı getirdiği noktada verdiği, kazandırdığı davranışlar bütün olarak insanı aşağılayan, hassasiyetlerini yok eden ve hayvansı özgürlük katmanlarında gezinir hale getiren özellikler kazandılar. Çok hızlı değişen insan, nesiller arası geçişi doğru yönetemez hâle geldi ve tıkandı.

İnsan aklının ya da insanın en büyük güvencesi olan vicdan ve doğru bilgiye duyduğu merak açılacağı alanlarda doğru bilginin güvenlik alanına muhtaç durumda. Hâkim gücün etkisinde kalmaksızın, soruşturulmuş ve emin olunmuş bilgi ile internet yayıncılığı yapmaya devam etmeliydik. Güç savaşlarının ana alanı olan Bilgi, bu anlamda içerdiği her şeyi yayanı da sorumlu tutmaktaydı.”

Şeytanın ve insan nefsinin insan iradesini ikna etmek için kullandığı şey bilgiydi; ama doğru bilgi değil, değiştirilmiş ve ‘Kırmızı Tavşan’a dönüştürülmüş bilgi. Gönderilen bütün ilahî kitapların samirîler tarafından değiştirilmesinin de amacı buydu. Kur’an bu yüzden korunmuştu; çünkü artık Allah elçi göndermeyecekti.

Her biri birer samirî olan Nietzsche ve Heidegger’in düşünceleri ile zihinsel şemasını oluşturan, Karl Marx ve Sigmund Freud’un fikirlerini görünürde çürütmeye çalışan ve insandan yana çaba gösterdiğini düşündürten Fransız filozof, sosyal teorisyen, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog, psikolog ve sosyolog Michel Foucault iktidar-bilgi teorisinde, bilgi ve gücün birbiriyle bağlantılı olduğunu söylüyordu.  

Çünkü egemen bilgi, kendi çıkarlarına uygun bilgiyi üretme ve yayma araçlarına sahip olan güçlülerin bilgisiydi. Bu bilgi okullarda, kitaplarda medyada, hemen her yerde her yerde tekrarlandığı için, insanlar yaygın olarak bu bilginin 'doğru' olduğuna inanıyor ve bu da güçlünün gücünü sürekli kılıyordu.

Güçlülerin yayılmasını istedikleri bilgiye karşılık, güçsüzlerin bilgisi, kesin doğru olsa da dışlanıyor, aşağılanıyor, diplere itilerek düşmanlaştırılıyordu.

Bu bir itiraftan başka bir şey değildi, kendisi de samirî sisteminin bir halkası ve kitlesel dönüşümlerde aktif rol olan Foucault için. O, ‘Eşcinselliği hastalık olarak ya da transseksüelliği kişilik bozukluğu olarak tanımlamanın biyoiktidarın tahakküm, baskı ve özneleştirme mekanizmaların işleyişinin bir sonucu olduğunu’ iddia eden bir ruh hastasıydı. Foucault’nun bugün insanlığın başına bela edilen cinsiyet travmalarına da katkısı büyüktü.

Kendisi de egemen ve satanist bir dilin iktidarına hizmet ediyor ve kelimelerin anlamlarını değiştiriyordu; insanlık bugün kendisini, erkek ve kadın cinsiyetini tartışıyor ve erkekler organlarını keserek kadın olduklarını zannediyorlarsa bunu Foucault’ya borçluydu. Antik Yunan’ı bütün sapkınlıkları ile terleye terleye sırtında iki bin beş yüzyıl önceden bugüne en etkili biçimde taşıyanlardan biri de oydu.

İnsan bu fotoğrafta özne değildi, ulaşılmak istenen eylemin nesnesiydi; insanları ve iktidarları araç olarak kullanan Şeytan’ın nesnesi. ‘Özne’ olan, asla nesne olmayan insan başka türlü nasıl kendisini yaratan Allah’a karşı, kendisine düşman olan İblis’le iş birliği yapabilirdi ki? Allah insanı daima bir muhatap ve bir özne olarak tanımlarken, insanın kendisini aşağılayan ve nesneleştiren Şeytan’a uyması ‘kandırılmış’ olmak dışında nasıl izah edilebilirdi? 

İnsan, kendisinin ‘özne’ olduğuna inandırılan bir sistemde, sürekli gözetlendiğini ve güçlülerin sıkıştırdığı hayat alanında alçakça bir şekilde aldatılarak nesneleştirildiğini bilmiyordu; ‘aydınlanma’ dedikleri zifiri karanlıkta aklı kullandıklarını iddia edenlerin tamamı tarafından örtülmüş olan bu hakikati öğrenmek zorundaydı.

‘Dağ Yazarı’nın işaret ettiği ABD'li Albay Stefan J. Banach'a ait ‘Virtual War and Weapons of Mass-Sanal Savaş ve Kitle Aldatma Silahları’ başlıklı notlara geri dönmüştü zihnim; itiraf niteliğindeki bu notların romanın akışında yerli yerine oturması gereken zaman bu zamandı:

“Ray Kurzweil'ın belirttiği gibi. Her on yılda bir ilerleme oranını iki katına çıkardığımızdan, sadece yirmi beş takvim yılı içinde, bugünün hızında bir asırlık ilerlemeye eşdeğer ilerleme göreceğiz. Teknolojik değişim, sağduyulu sezgisel lineer görüşün aksine üsseldir. Üstel büyüme oranı kadar üssel büyüme var. Bu gelişmeler, yeni Sanal Savaş ve kitle aldatma stratejilerinin ABD'nin eski savunma kurumlarının anlayabileceğinden daha hızlı bir şekilde oluşturulmasını sağlıyor. Şu anki DoD (Savunma Bakanlığı Stratejisi) şeması 1947'de belirlendi.

Amerika Birleşik Devletleri, distal (merkezden uzak) ve proksimal (gövdeye yakın) anlatılarının ulusal ve küresel bir yeniden karşılığını yaşıyor. Bu, mevcut toplumların yeniden canlandırılması ve yeniden şekillendirilmesi olarak tanımlanan sosyal yaratma yoluyla başarılmaktadır. Bu, devrimci değişime ulaşmak için yeni bilgileri neyin/kimin, ne zaman ve nasıl öğrendiğini belirleyen bir kültürde bilgi bütünlüğünü sentetik ve / veya doğal olarak sömüren liderlik faaliyetidir. Siyasi doğruluk yoluyla yerel baskı, insan davranışındaki dönüşümsel değişikliği zorunlu kılmak için kullanılır. Özgürlüğün ve demokratik bir kültürün yasalarının sistematik manipülasyonu, toplumsal normları rakip amaçların lehine değiştiren etkin bir faaliyettir.

İlişkisel diyalektiğin sömürülmesi, aldatma ajanlarının kullandığı başka bir tekniktir. Amaçlarından biri, kalıcı istikrarsızlık sağlamak için kalıcı kültürel distal ve proksimal anlatılar arasına kamalar sürmektir. Hedeflenen nüfus içinde akademik, bilgi, siyasi, sosyal, dini, ekonomik, güvenlik, finansal ve kültürel anlatılarda var olan iletişim kalıplarının manipülasyonu hedeflerdir. Demokratik ve otokratik toplumlarda kurumsal ve devlet sansürü en önemli aktörlerdir.

Tanrısal olarak, bu dünyadaki fiziksel kimliğimiz, küresel erişime sahip olan sanal bir kimliğin yerini fazlasıyla alır. Bu aktivitelerin bir kısmını, çeşitli sosyal medya kanallarında verdiğimiz mesajlarla kontrol edebiliyoruz. Sanal kimliğimiz çevrimiçi olduğunda, bu kimliğimize kimin erişiminin olduğuna veya bilgilerimizle ne yapıldığına dair kontrolümüz yoktur. Sanal kimliğimiz, küresel maruz kalma ve nedenleri teşvik etme veya yeniliklerden para kazanma yeteneği açısından çok daha güçlüdür. Bununla birlikte, teknoloji şirketlerinin ve diğer endüstrilerin, kişisel kimliğimizi küresel pazarda kâr için sattığına dair birçok örnek var.

İnternete bağlandığımızda her birimiz ebedi dijital parmak izlerini geride bırakıyoruz. Kişilik profili davranışlarımız çeşitli "çerezlerle" yakalanıyor ve dikkatimizi çekmek, kimliklerimizden para kazanmak ve işimizden kazanç sağlamak için ödeme yapan kişilere elektronik olarak taşınıyor. Yeni Amerikan aristokrasisindeki çeşitli gayrimeşru ajanlar tarafından kullanılan bu davranış kalıpları, pek çok Amerikalıya fiziksel alanda zarar vermekte ve bireysel özgürlüklerimiz için gelecekteki olumsuz sismik değişimleri açığa vurmaktadır.

Bütün bunlar akla şu soruyu getiriyor. Bugün kimliğinizi kimin aldığını ve sattığını biliyor musunuz? Bu, kitle aldatmacası silahlarının gelecekte nerede olacaklarına göre olgunlaşmamış olmasından dolayı önemli bir sorudur. Önümüzdeki yıllarda kitle aldatmacası silahları daha güçlü hale geldikçe, güçlendirilmiş aktörler için sosyal kontrolü mümkün kılacaklar.

Bireyler yapmaları gereken işleri kolaylaştırmak için çeşitli fiziksel kimliklere sahiptir. Sanal mekânda birkaç fiziksel kimliğe sahip olan insanların gerçekliğini tahmin ederek, kâr ve yasadışı nedenlerle sınırsız sayıda kimlik oluşturma potansiyeli görülebilir. Her gün sonsuz sayıda sanal avatar oluşturabilen yeni internet robot teknolojileri var. Neyin ve kimin “gerçek” olduğunu anlamak gittikçe zorlaşmaktadır.” 


<< Önceki                      Sonraki>>


[26.01.2024, (6/87 (612))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 03.02.2024, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı