11 Kasım 2023 Cumartesi

SA10438/SD2918: Sıkıntı (Roman); 6. Bölüm-Ova 19

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Bunları tartışan yoktu, çünkü insanlık artık düşünemez, sorgulayamaz hale getirilmişti, nesillerin sorgulama hakları eğitim sistemleriyle ellerinden alınıyordu; insanlar köleleştiriliyordu."

‘Ova Yazarı’nın insanı tanıyan, insanı ve insanın kavramlarını didik didik eden notları zamansız akışlarına müdahale ediyordu zihnimin. Onun özgürlük tanımı da öyleydi. Bu uzun uçak yolculuğunu bazen uykulu bazen can alıcı parlaklıkta geçiren zihnimin, herhangi duyuşsal değişim aşamasında gerçeklere yakalanan insanların zihniyle o kadar çok benzer yönleri vardı ki…

O kadar yorgundum ki, zaman dursun istiyordum; zihnimdeki bütün yükler sadeleşsin, bu yoğun fiziksel ve zihinsel hareketlilik durağan bir düşünsel akışa bıraksın yerini… Bân gözümde tütüyordu ve çocuklar ve yolculuğum başladığından beri gözümün önünden gitmeyen karımın hüzünlü yüzü.

Yaşadığımız hemen her şey kendi seçimlerimizin bir sonucuydu; bunu bir sistem mühendisi olarak en iyi bilenlerden biriydim, ne var ki hiçbir seçimimiz bize altın tepsi ile ikram edilmiyordu. Bu yüzden bütün özgürlük tanımlarına dikkatle yaklaşıyordum.

“İnsan uzun bir yoldur, bir ömür boyu yürüseniz bitmeyecek bir yol; insan kendi içinde yürür ve her insanın bu yürüyüşü kendine özgüdür, bildiklerine, yapıp ettiklerine ve inandıklarına, inandıklarına bağlılığına, samimiyetine.” diyordu 'Ova Yazarı’. “Bazen öyle şeyler denk gelir ki birbirine bu yürüyüşte… anlam veremezsiniz, anlamını anlayamazsınız, imkânsızı zorlar şeyler. Özgürlük hangisini seçmektir ki?”

İD üzerinden ya da Cevval üzerinden düşünmek zordu özgürlüğü ya da her şeyi didik didik eden Mahir üzerinden. O halde daha nesnel bir yaklaşım gerekiyordu ‘Bekçi’nin yaptığı gibi:

“Özgürlük; alevli bir arzudur, yalınkılıç koşuşturan bir iç travmadır. Sebeplerin, isteklerin denetleyemediği, ördüğü, öngördüğü bir çağlayan sesidir. Bir kez tadına varıldığında asla unutulmayan, tekrarlanma tezkeresi sık sık açılıp kapanan bir emir, bir tat, bir uçuş serüveni…  Ancak önce tanımlanması, âmiri belirlenmesi gereken bir duygudur.”

Tanım belirleyici bir tanrı ihtiyacından bahsediyordu ‘Bekçi’, Adem’e bütün kelimeleri öğreten Allah’tan başka hangi tanımlayıcı olabilirdi ki?

“Özgürlüğü tanımlayacak ve özgürlüğün kullanımında emredecek olan kimdir? İblis mi, nefs mi, Allah mı? Kim ne kadar güçlüdür? İnsan iradesinin üzerinde tahakküm kuran, aslında kim? İnsan, hâkim mi, mahkûm mudur? İblis hâkim midir, mahkûm mudur? Hâkim olan Allah’ın mahkûm olması düşünülebilir mi?

İnsan varlığı ve iradesiyle, kendisine ve kendisinden başka her şeye mahkûmdur. Kendi bedeninin ve düşüncelerinin sınırlarına, zamanın kuşatıcılığına, diğer varlıkların müdahalesine mahkûmdur; öteki, diğeri, başkası ise, onun özgürlüğünün sınırlarında duran, kendi özgürlüğünü arayan, hâkimiyet kaygısı üreten bir cengaverdir. Kendisi kendisinden öncekilerin bir sonucu, kendisinden sonrakilerin bir nedenidir.

Bu hâlle insan özgürlüğünün tanımını yapamaz ve özgürlüğüne dair âmir, hâkim bir hüviyeti hâiz olamaz. Ancak bir hâkimin belirlediği okyanusta, okyanusun koşullarına göre yüzebilir. O hâkim, kendisi gibi olmayandır.”

Krallık ya da Cumhuriyet yahut bu ikisiyle de yaşar diye öğretilen demokrasi, insanın kendisini sınırlayacak olan, özgürlük ve benzeri tanımlar için bir tanrı seçme girişimi miydi? Parlamentolar, özgürlük tanımını yapabilir miydi? Laiklik bir Tanrı yerine ona karşıt olabilecek İnsan yahut Şeytan mı ikame etmek istiyordu?

Bunları tartışan yoktu, çünkü insanlık artık düşünemez, sorgulayamaz hale getirilmişti, nesillerin sorgulama hakları eğitim sistemleriyle ellerinden alınıyordu; insanlar köleleştiriliyordu.

“Bir hâkim, vaat edebilen, ödüllendirebilen, cezalandırabilen, bağışlayabilen; mümkünün sınırlarını her zaman değiştirme gücü olabilendir. İblis’in vaat edebildiği şeyler, sadece insan nefsinin ve iradesinin mümkün olarak algıladığı toprakta tohumlanabilirler.” diyordu ‘Ova Yazarı’ ve kuramsal safsataları yerle bir edecek ve üzerinde çokça düşünülecek bir analiz yapıyordu:

“İblis kendisi için ya da insan için yeni topraklar yaratamaz ve yeni çerçeveler belirleyemez. Kendisi de varlaştırılandır; ancak bir hâkimin belirlediği alanlarda özgürlüğünü kullanabilir. Onun da güç yetirebileceği şeyler sınırlıdır; o da mahkûmdur.

İblis, kendisine vaat edilen cehennemin kaçınılmazlığına mahkûmdur; insana hükmetme özgürlüğünde de kendisine verilen izne ve zamana mahkûmdur. İblis, Allah’ın izin vermediği hiçbir şeyi yapamaz.

İnsanın, diğer insanların ve insanın tahakküm gücüne mahkûm varlıkların üzerinde kendisinin de bizzat mahkûm olduğu hâkimiyet izni vardır. İnsan kendisine itaat eden yoksa, hâkimiyet kuramaz. İblis’in de hâkimiyet kurmak için ürettiği kışkırtılarına kanacak olan insanlara ve cinlere ihtiyacı vardır; onlara mahkûmdur.

Mahkûmiyet zincirine bağlı olan insanın ve İblis’in özgürlüğün tanımlanmasında ve kullanılmasında âmir olması beklenemez; kendilerine verilen sınırlı izinlerle sonsuza dek süren bir hâkimiyet alanı gerçekleştirilemez. Ancak insan ve İblis, bunun mümkün olduğunu düşünerek yapamayacakları şeyleri vaat eder ve özgürlükle ilgili çeşitli hâzlar ve tatlar içeren rüyâlar görebilir ve gördürebilirler.”

Evet; herkes nefsinin ve şeytanın istediği gibi rüya görüyordu. Kur’an da insanı rüyalardan uyandırmak için gönderilmişti.

“Mümkün olanın dışına çıkamayacak olan bir mahkûmun özgürlük algısı ne kadar farklı ne kadar değişken olursa olsun, zamanın ve mekânın dışına çıkamayacak olmak, insanı ve iblisi kısır bir döngüde hareket etmeye zorlar; onların başka türlü davranabilme ihtimalleri yoktur.

Başka türlü davranabilme ihtimalleri olmayan varlıkların hâkimiyet iddiaları ancak kendilerine iman edenlerin varlığı ile bir süre canlı kalabilir. İnsan bu yüzden kendisine inanılmasını ve güvenilmesini ister; özgürlüğü tanımlama ve özgürlüğün kullanımında âmir olma kavgasının onu cebre zorlayan, her türlü şiddete sevk eden karakteri budur.”

Yeryüzünde artan şiddetin kaynağını da gösteriyordu ‘Bekçi’ ve çok ikna ediciydi.

“İnsan, kendisine ve başkasına sınırlı zevk ve sınırlı tat dışında hiçbir şey vaat edemez. Zevklerin ve tatların olabilecek bütün renklerini yaratan Allah, zevklerin ve tatların sınırlarını belirleme gücüne de sahiptir; yarattığı tatların ve zevklerin izin verdiği kadarından fazlasını yaratarak insana bu sınırları aşabilme özgürlüğünü bahşetmiştir.

İnsan mahkûm olduğu ve sınanma havuzunun bulunduğu bu sınırlarda, ancak ve ancak iblisin vaatlerine ve kışkırtılarına aldanıp aldanmama özgürlüğünü kullanabilir. İnsan ve iblis, sırf bu sebeple de olsa özgürlüğün âmirleri olma hakkını hâiz olamazlar.”


<< Önceki                      Sonraki>>


[05.11.2023, (6/39 (564))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 11.11.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı