24 Haziran 2023 Cumartesi

SA10240/SD2787: Sıkıntı (Roman); 5. Bölüm-Dağ 29

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

 ‘Satanist’ ya da ‘şeytanî’ sözcükleri veya her ikisi de insanların kulaklarını tırmalayacak düzeye gelmeliydi. ‘Satanist’ İngilizcenin küresel ve Batılı gücünün zihninde yol alacaktı, ‘şeytanî’ ise Arapçanın küresel ve İslamî gücünün akışkanlığında.

Ne var ki zihnîmi durduramıyordum. Yirmi iki ‘Bekçi’ çok ağır bir yük bırakmışlardı üstüme; insanlık tarihinin bütün yükünü birdenbire sırtlanmıştım. ‘Sistem mühendisi’ ve ‘hâfız’ olmam onların dikkatini çekmişti; altından kalkamadıkları insanlığın en büyük sıkıntılarını çözümlemem ve her birini net bir şekilde, özellikle sağaltarak incelemem ve çözümleriyle bir bütün olarak insanlığın önüne koymam için seçmişlerdi beni.

Ancak çok ağır bir yüktü bu. Kendimi unutmuştum, ailemi unutmuştum; o serinkanlı ve dingin iş adamı gitmiş, yerine İblis’i ve çocuklarını başlangıçtan bugüne neredeyse adım adım izleyen bir dedektif çıkmıştı ortaya. Başka türlü düşünemez olmuştum.

Ortaya çıkan ‘ben’ başka bir bendi. Bu ben, bu yaşıma kadar okuduğum her şeyi zihnimde, özellikle benim kontrolüm olmadan sanki gizli bir emir almış gibi birbiriyle ilişkilendirerek insanlığın toplam hâfızasında neredeyse kalıcı olarak yer edinmiş kanserli ağları görmemi sağlıyordu.

Artık her şey çok netti. Batı’da gerçekleşen aydınlanma Batı merkezli değerler inşâ etmeyi amaçlamıyordu, tam aksine Doğu’yu da Batı’yı da Satanizm’in egemenliğine hazır hâle getirmek istiyordu. Zerdüşt, Buddha ya da Hinduizm binlerce yıl sonra nasıl Avrupa ve Amerika’nın aydınlanmasının zirvesi olabiliyordu? Binlerce yıllık Yahudi, Hristiyan kültürü hiç mi bir işe yaramamıştı? İslam ve Allah’ın son elçisi Muhammed nasıl bu tahrif edinmiş dinlerle ve kültürlerle mukayese edilebilirdi?

Satanizmin sürekliliği ve gizlice insanlığın damarlarında gezinmeye devam ettiği gerçeği yapılabilecek tek açıklamaydı. Tedirgin olmalıydık; tedirgin edici bir aklın yararlı olup olmadığını sorgulayan insanlık, tedirgin edici bir kıyamet gününü unutmuş olmalıydı, dehşet verici olan o günü unutan akıl ancak aciz bir akıldı. İnsan aklının intiharı ise Allah'ı unutmaktı. Bunu inanan Müslümanlar olarak yapamazdık.

Hac Suresi’nin 1-9. ayetleri bütün insanlar için uyarılar yapıyordu:

‘Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirmekte olduğu çocuğundan geçer ve her hamile kadın da karnındaki çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş görürsün; hâlbuki onlar sarhoş değillerdir. Ne var ki Allah’ın azabı çok şiddetlidir. İnsanlardan kimi vardır ki, hiçbir bilgisi olmadığı hâlde, Allah hakkında tartışmaya girer ve her azgın şeytanın ardına düşer. Şeytan hakkında, “Her kim onu dost edinirse, mutlaka o kimseyi saptırır ve onu cehennem azabına sürükler” diye yazılmıştır. Ey insanlar! Ölümden sonra diriliş konusunda herhangi bir şüphe içindeyseniz (düşünün ki) hiç şüphesiz biz sizi topraktan, sonra az bir sudan (meniden), sonra bir “alaka”dan, sonra da yaratılışı belli belirsiz bir “mudga”dan yarattık ki size (kudretimizi) apaçık anlatalım. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde durduruyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyor, sonra da (akıl, temyiz ve kuvvette) tam gücünüze ulaşmanız için (sizi kemale erdiriyoruz.) İçinizden ölenler olur. Yine içinizden bir kısmı da ömrün en düşkün çağına ulaştırılır ki, bilirken hiçbir şey bilmez hâle gelsin. Yeryüzünü de ölü, kupkuru görürsün. Biz, onun üzerine yağmur indirdiğimiz zaman kıpırdar, kabarır ve her türden iç açıcı çift çift bitkiler bitirir. Bu böyledir, çünkü Allah hakkın ta kendisidir, O ölüleri diriltir ve O’nun her şeye gücü yeter. Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur ve şüphesiz Allah, kabirlerdeki kimseleri diriltecektir. İnsanlar içinde öyleleri vardır ki bilgisi, kılavuzu ve aydınlatıcı bir kitabı olmadığı halde, büyüklük taslayarak, başkalarını Allah yolundan saptırmak için Allah hakkında tartışır durur. Onun dünyadaki payı rezil rüsvâ olmaktır; kıyamet gününde ise ona yakıcı ateşin azabını tattıracağız.’

Gerçek buydu ve inkâr edenler için cehennem dünyada yaşarken gerçekleşiyordu, Kıyamet gününü ve sonrasını inkâr eden Nietzsche kendi cehenneminde delirmişti, ölene dek yakıcı bir karanlıkta yaşamaya mahkûm olmuştu. Artık onu insanlığın yakasından koparmalı ve karanlığa gömmeliydik. Fakat işimiz çok zordu; çünkü insanlık karanlığın derinliklerinde boğulurken kendisini aydınlanmış sanıyordu.

Bakara Suresi’nin 257. ayeti gerçeği apaçık anlatmaktaydı: ‘Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur (Allah’tan başka tapınılan ve hak yoldan saptıran her varlık, put, şeytan, kâhin ve sihirbaz), onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar.’

Batı’nın satanist aydınlanması gerçek karanlığın ta kendisiydi. Çünkü bugün o Batı, erkek çocuklarının erkeklik organını keserek onlara cinsiyetsizlik ya da dişilik verdiğini iddia eden aşağılık yaratıklarla doluydu. Bu çocukları öldürmekten çok daha büyük bir kötülüktü; zulümdü. Hiçbir şeyin farkında olmayan dört-beş yaşında, henüz konuşmaya başlayan pırıl pırıl erkek çocuklar, kendilerini bütün kılan cinsiyetleri ellerinden vahşice alınarak sonsuz bir karanlığa itiliyorlardı.

Kısaca insanlık erkeklerini kaybediyordu; göğüslerini kestiği ergen kızlarını, bir şekilde dişi kalan kadınlarını da birer fahişeye dönüştürüyordu. Bu aşağılık karanlığa Amerika Birleşik Devletleri federal hükümeti liderlik ediyordu; tasarımcılar Washington’da değil Richmond’daydı. Dünyayı yönettikleri iddia edilen dolar milyarderi satanistler ise siyaset, askerî-sivil bürokrasi, istihbarat, akademi, sanat-sinema-moda, edebiyat, psikoloji, felsefe, teknoloji gibi alanlardaki piyonlar gibi sadece birer piyondu.

Bana düşen bu alanlardaki her bir şeytanî ağı belirginleştirmek ve görünür hale getirmekti. Yapabileceğim kadarını yapacaktım, ama yapabileceğim kadarı ne kadardı, onu bilmiyordum. ‘Bismillah’ diyordum her seferinde. ‘Satanist’ ya da ‘şeytanî’ sözcükleri veya her ikisi de insanların kulaklarını tırmalayacak düzeye gelmeliydi. ‘Satanist’ İngilizcenin küresel ve Batılı gücünün zihninde yol alacaktı, ‘şeytanî’ ise Arapçanın küresel ve İslamî gücünün akışkanlığında.

Mahir’in okuduğu kitaplarla inşâ ettiği zihinsel evreninde de kasırgalar estiriyordu söylediklerim; bazen sert itirazlarla çıkıyordu karşıma, bazen de çaresizce ‘haklı’ olduğumu söylüyordu. Okuduğu kitaplardaki gizli bağları somut bir şekilde kanıtladığımda, canı sıkılsa da, adil olmaktan kaçamıyordu. Bu böyle olmalıydı; o kitap kurdu Mahir’i de sarsmalıydı ustalıkla saklanan satanist gerçeğin açığa çıkışı. Sarsıyordu da.

‘Ne okuyacağız bundan sonra?’ demişti bir gün gülerek. ’Onu de hele?’

‘Kur’an!’ demiştim sakin sakin. ‘Adam gibi Kur’an okumalıyız, Kur’an ne diyor onu eksiksiz bilmeliyiz!’

‘Haklısın!’ demişti. ‘Kur’an’ı çok ihmal ettik.’

‘Tam olarak on üç yüz yıl!’ dedim. ‘Kur’an’ı hiç okumadık; Arapçasını okuyarak ‘tinsel tatmin’ sağladık ama asla anlamadık! Yaşadığımız sefaletin, rezaletin başka açıklaması yok. Allah bizim bu ahmaklığımızı neden ibadet olarak takdir etsin ki? Neden bizi âlemlere üstün kılsın ki? Yahudileri âlemlere üstün kıldı, nankörlük ettiler, darmadağınık etti; Müslümanlar da aynısını yaptılar, Allah onlara da ayrıcalık tanımadı, değil mi?

‘Evet ya!’ demişti Mahir. ‘Müslüman ülkelerin bu kadar ezik, aşağılanmış olmasının başka bir açıklaması olamazdı!’ 

İsrâ Suresi’nin 4-10. ayetleri azgınlaşan Yahudilerin nasıl cezalandırıldığını ve Kur’an’ın temel vasıflarını anlatıyordu: ‘Biz, Kitap’ta (Tevrat’ta) İsrailoğullarına, “Yeryüzünde muhakkak iki defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak böbürleneceksiniz” diye hükmettik. Nihayet bu iki bozgunculuktan ilkinin zamanı gelince (sizi cezalandırmak için) üzerinize, pek güçlü olan birtakım kullarımızı gönderdik. Onlar evlerinizin arasına kadar sokuldular. Bu, herhâlde yerine gelmesi gereken bir va’d idi. Sonra onlara karşı size tekrar egemenlik verdik. Mallar ve çocuklarla sizi güçlendirdik; sayınızı daha da çoğalttık. İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz, kötülük yaparsanız yine kendinize yapmış olursunuz. İkinci bozgunculuğun zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine mescide (Beyt-i Makdis’e) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi yerle bir etsinler diye (üzerinize yine düşmanlarınızı gönderdik.) Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder. Eğer yine eski duruma dönerseniz, biz de (cezaya) döneriz. Biz cehennemi kâfirlere bir zindan yapmışızdır. Gerçekten bu Kur’an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü’minler için büyük bir mükâfat olduğunu ve ahirete inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı müjdeler.’

Biz Müslümanların da aynı şekilde cezalandırıldıkları açıktı, bunu bize bildirecek başka bir elçi ve kitap gelmediğine göre, bu hükmü kendimiz çıkarabilirdik.


<< Önceki                      Sonraki>>


[17.06.2023, (5/59 (483))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 24.06.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı